Musa VATANSEVER

Üniversiteden yeni mezun olan bir grup arkadaş, eski profesörlerini ziyaret etmeye karar verir.
Kısa bir sohbetin ardından konu, hayattaki sıkıntılara ve stres kaynaklarına gelir.
Profesör, bu durumu göstermek için mutfağa gider ve farklı boyutlarda, renklerde ve şekillerde bardaklarla dolu bir tepsiyle geri döner.
Kahveleri doldurur ve bardakları misafirlerine uzatır.

Arkadaşlar, en gösterişli bardakları seçmek için yarışırken, bazıları sade ve basit bardaklarla yetinir. Herkes kahvesini aldıktan sonra, profesör konuşmaya başlar:

“Fark ettiniz mi? Şık ve pahalı bardakların hepsi seçildi ve sade bardaklar geride kaldı. Bu aslında doğal; hepimiz en iyisini isteriz. Ancak, bu durum hayatımızdaki stresin ve memnuniyetsizliğin de kaynağıdır. Aslında hepiniz kahve içmek istediniz, bardaklar sadece bir araçtı.”

Profesör sözlerine devam eder:
“Hayatı kahve olarak düşünün; para, iş ve toplumdaki statünüz ise bardaklar. Bardaklar, hayatı tutmak için var, ancak hayatınızın kalitesini belirlemezler. Önemli olan, kahvenin yani hayatın tadını çıkarabilmektir.”

Arkadaşlar, bu sözler üzerine düşündükçe profesörün ne demek istediğini anlarlar:
Hayatı dolu dolu yaşamak, sahip olduklarımızın kıymetini bilmekle mümkündür.
Gösteriş ve maddiyat, hayatı güzelleştirmek yerine daha karmaşık hale getirebilir.
Mutlu olmak için bardağın değil, kahvenin tadını çıkarmak gerekir.

 

Reklamlar