Tarih. 23 Ocak 2020
Yazan. Nedim BİRİNCİ
Konu: Holokost – Soykırım – bizim de başımıza gelendir.
Biz dualarımızla, mevlit toplayarak azizlerimizi anarken yaşatırız. Sahte yanımız yoktur. İçimizde öfke tutmayız. Öfke ateşini söndüremeyen milletler, aynı ateşte kendileri de yanar ve yok olur.
22-23 Ocak günlerinde İsrail ve Brüksel’de 1941-1945 yılları arasında Holokost adıyla ünlenen Alman Nazi imha kamplarında 7 milyondan fazla insanın yakılarak, açlıktan, hastalıktan, donarak ya da delirtilerek öldürülmesini anma ve kınama törenleri düzenleniyor. Felaketi anma törenlerinin adı “Hatırla!” dır. Holokost’un Türkçesi ise soykırımdır. 1985-1989 zulmünden sonra biz Bulgaristan Türkleri de bu kavramı “soy kırım denemesi” olarak çok sık kullanıyoruz ve hatta 2019’da İstanbul, Bursa, İzmit, Sofya, Kırca Ali, Şumen ve daha birçok şehrimizde şehirlerimizi anma törenleri ve mevlitler düzenledik. Burada işaret etmek istediğim “holos” değiminin eski Yunanca anlamının “yanık” olduğunu hatırlatarak, insanları yakarak yok etme anlamı yüklü olduğunu vurgulamak isterim.
Almanlar ise Avrupa kıtasında yaşayan 11-12 milyon Yahudi’den üçte ikisini, 600 binden fazla Çingene ile 200 bin üstünde eşcinselileri kamaralarda yakma yöntemiyle imha etme vahşetine, daha yumuşak bir değişle “Yahudi Sorununun Nihai Çözümü” demişlerdir. Bu vahşetin temelinde, kendinden olmayanı yok etmeyi hedefleyen, “Alman ırkının öteki ırklardan üstünlüğü” ırkçı ideolojisi bulunur
1878’den başlayarak Bulgaristan’da bu kavram “Türk sorununun kökten kazınması” veya nihai çözümü” başka bir değişle ”Ya Bulgar ol ya öl!” biçiminde yaşanmıştır.
İsrail Cumhurbaşkanı Renven Rivlin’in davetine uyan 4 Kral, 26 devlet başkanı, aralarında Bulgaristan ve Kuzey Makedonya Cumhurbaşkanları da olmak üzere “Hatırla!” törenlerinde hazır bulunuyor. Aynı vesileyle Bulgaristan da dahil, 35 ülkenin Dışişleri Bakanları Brüksel’de katıldıkları toplantıda, dünyada Yahudi düşmanlığının patlak vermesinden endişelerini dile getirirken, ırkçılık ve ayrımcılığın her türüne karşı mücadele edeceklerini beyan eden bir Ortak Bildiri kabul etti.
Orta Çağlarda eski kıta’da Yahudilerle birkaç hesaplaşma ve soykırım yaşanmıştır. Sultan Süleyman’ın İspanya Musevilerini topraklarına alıp yerleştirmesi ve hepsi Osmanlı teskeresi vermesi insana saygı örnekleriyle dolu tarihimizde çok özel bir bölümlerdir.
Holokost olayı hatırlanırken bugün bir ÜNESKO Holokost Müzesi haline getirilen, Polonya’da Krakov kenti yakınında bulunur. 14 Haziran1940’ta açılan ve 1945’e kadar açık kalan bu birinci imha kampı “Auschwitz-Birkenau” adıyla bilinse de, burası insanlığın öldürüldüğü yerdir. İnsanların toplatıldığı, bedava çalıştırıldığı ve sonra öldürüldüğü büyük merkez olan bu cehennem genişletilmiş ve “Auschwitz -2 “ ve “Auschwitz -3” kampları da kurulmuştur. Yalnız bu kampta 1,1 milyon Yahudi, 150 bin Leh, 23 bin Romen, 15 bin Sovyet Kızıl Ordu esiri, 25 bin diğer uluslardan tutsak öldürülmüştür. Tutuklulara akıl almaz işkenceler yapan SS Doktor Mengel bu kampta sapık deneyler yapmıştır. Kızıl Ordu’nun kampı kurtardığı gün olan 27 Ocak 1945 tarihi dünyada soykırıma uğrayan Yahudilerle dayanışma günü olarak anılıyor. Naziler “düşmanlarını” tam 40 000 (kırk bin) imha merkezinde öldürmüş, yakmış ya da kurda kuşa yet etmiştir. Bu kampta bugün de hüzün ve öfke izleri yaşıyor.
Soykırım sistematik bir insan öldürme olayıdır. Hitler 1933’te iktidarı ele geçirdikten iki yıl sonra 1935 Nürenberg Yasalarıyla imha programını çalıştırmıştır. İşgal programının uygulanmasıyla toplama kampları, mahkûmların, ya bitkinlikten ya da hastalıktan ölene kadar köle gibi çalıştırılmaları için kurulmuştu. Almanya’nın her işgal ettiği yerde paramiliter grup Almanca: “Einsatzgruppen”, Yahudileri ve politik muhalifleri, toplu infazlarla öldürmüştür.
Soykırım programlarının uzun vadeli olduğunu Bulgaristan örneğinde de gördük. Bulgaristan Müslümanlarını eritmek için ilk devlet programı 1934 askeri darbesinden sonra Başbakan Kimon Georgiev tarafından hazırlanırken, 1939’da çıkarılan “Milleti Koruma Yasaı” ile Yahudilere çullandılar. 1957’den başlayarak Todor Jivkov iktidarı da Önce Çingeneleri, ardından Pomakları ve Türklerin İslam, Müslüman ve Türklük izlerini kesin yok etmek için sistemli çalıştı, plan program hazırladı. Periodik sertleşen bir şiddet uygulandı.
Ölülerimizin, öldürülenlerimizin, şehitlerimizin ve henüz açılmayan toplu mezarlarımız olduğunu hepimiz biliyoruz ama şurası çok acı:
Soykırım yaraları, ruhsal kırıklıklar nesilden nesle geçiyor. Düne kadar dünyayı titreten bizlerden bugün doğru dürüst insan çıkmaz oldu. En kötüsü de bu. Havada “birleşelim kardeşler” ruhu uçuşuyor, kokusunu alamıyoruz. Cennet kokulu memleketi bıraktık gittik. Onlar kin tutmuş, kin bulaşıcıdır, bizi de yakalar diye korkuyorum.
Cumhurbaşkanı Rumen Radev Tel Aviv’de, Dış İşleri Bakanı Zaharieva’da Brüksel’de Bulgar halkının 1940-1944 yılları arasında 48 bin Yahudi’yi “kamplarda yakılmaktan kurtardığını ve bugün Bulgaristan’da antisemitizm olmadığını” iddia ede dursunlar… Holokost’un 75. Yıl dönümünde Avrupa Yahudiler Konseyi “B-ney B-rit” Avrupa Başkan Yardımcısı Salomon Bali, “TV Avrupa” sabah programına çıktı ve “Geçmişi hatırlamalıyız!” sözleriyle konuya girerek önemli açıklamalarda bulundu.
“Bulgaristan’da Yahudilere Taş Kırdırma Kamplarını” anlattı, bunların ordu ve inşaat erlerinin dışında Posta Telgraf Bakanlığına bağlı olduklarını ve 20 ile 40 yaş arasında tüm Yahudi erkeklerin bu kamplara kapandığını beyan etti. Bali devamla, kamplardakilere ekmek, yemek ve su verilmediğini, 1940’tan önce Bulgar Çar Ordusunda subay olan ve bütün savaşlara katılan Yahudilerin hepsinin apoletlerinin koparıldığını, üniformalarının toplandığını ve hepsinin yakasına sarı Yahudi nişanı takılarak günde en az 10-12 saat bedava çalıştırdıklarını hatırlattı ve şöyle dedi. “Bu kamplarda ölenler var. Hiç birinin mezar taşı yok. Şehitlerin isimleriyle birer anıt diktiğimiz kampların bulunduğu yerlerde Belediye yetkililerine baskı yapıldığını öğreniyoruz, Sofya’da antisemit kitaplar sokakta satılıyor, “Lukov Marş” adlı nazi gösterileri düzenleniyor. “Osviyentzim” kampından kurtulan Son Yahudi 2019’da öldü ama bu memlekette Yahudi düşmanlığı ölmedi. Biz bu toprakların 500 yıllık vatandaşıyız.”
Programa Kuzey Makedonya’dan Yahudi asıllı Bayan – Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Raşela Mizraky de katıldı. Ve 1942-44 yılları arasında Bulgar işgalinde bulunan Trakya ve Makedonya topraklarında, Bulgar makamlarına, asker ve polisine, tren istasyonu ve toplama merkezi idarecilerine Sofya’dan emir verildiğini, 12 bin Yahudi ile 6 bin Çingene’nin Polonya’daki “Treplika” imha kampına Bulgar vagonlarıyla götürüldüğünü ve Viyana’da Nazilere teslim edildiklerini hatırlattı.
2020’de izlenen Bulgar siyasetinin “Hatıratı olmayan bir insan topluluğu” yaşatmak istediğini belirtirken, okul kitaplarında gerçeklerin anlatılmadığı, tarihin çarpıtıldığını, Bulgar tarihçilerin ters yüz edilmiş tarih yazdıklarını ve gerçekleri anlatmaya çalışan güçlere baskı uygulandığına işaret etti.
İkinci Dünya Savaşında Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri Yahudilerine kol kanat açan ülkelerin başında gelen Türkiye Cumhuriyetidir. Türk diplomasisi Yahudileri kurtarmak için çok aktif çalışmış ve XV. Yüzyıldan sonra Yahudilerin kaderini belirleme konusunda Avrupa’ya ibret olması gereken, 2. Kitabı yazmıştır.
Birkaç örnek:
Naziler tarafından uygulanan zulümler karşısında Türkiye, karşı tavır sergilemiş ve aynı zamanda savaşa girmemek için de uğraş vermiştir. Yahudilerin ayrımcılığa maruz bırakılmaya başlandıkları 1930’lu senelerde Türkiye, Nazilerin idaresinde bulunan Avusturya ve Almanya’dan kaçmayı başaran yüzü aşkın bilim adamı ve sanatkâra da evini açmıştır. Bunların yanında Savaş esnasında bazı Avrupa ülkelerinde vazifeli olan Türk Diplomatları 20 binden fazla Yahudi’yi ölüm kamplarına yollanmaktan kurtarma cesaret ve kahramanlığını da göstermiştir
Birleşmiş Milletler 9 Aralık 1948’de, Holokost’un gölgesinde ve Lemkin’in yorulmak bilmez şahsî çabalarının da önemli katkısıyla Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni onayladı. Sözleşme “soykırım”ı sözleşmeye taraf ulusların “önlemeyi ve cezalandırmayı üstüne aldığı” bir uluslararası suç olarak tayin etti. Soykırım sözleşmede aşağıdaki gibi tanımlanır:
Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu, kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur:
(a) Gruba mensup olanların öldürülmesi, 200’den fazla şehidimiz var.
(b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi, 1000’den fazla sakat kalmış mağdurumuz var.
(c) Grubun bütünüyle ya da kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek, 1989’da bir hamlede 360 bin Türk Bulgaristan’dan zorla kovulmuştur.
(d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla önlemler almak, İnşaat Erleri ve Demiryolu erlerinde Türk askerlerin sabah çaylarına erkekliği söndüren born maddesi ilave edilmiştir.
(e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek, 70 yıldan beri okullarda anadil yasağı, din yasağı, 1984-1989 arasında isim, dil din, gelenek ve kültür değiştirme olayları yaşanmış ve 1 253 356 kişiyi kapsamıştır.
Ve üstüne Avrupa Birliği ülkesiyiz ve NATO üyesiyiz.
Bulgaristan Türkleri de soykırım denemesi yaşamış ve zulüm devam etmektedir.
Hiç unutmadan, hep hatırlayalım.
Unutmayalım, unutturmayalım.