Tarih: 15 Haziran 2019
Yazan: Dr. Nedim BİRİNCİ
Konu:  Suda erimeyen, ateşte yanmayan, toprakta çürümeyen  – SUÇ HİSSİ

İki yıl önce “DPS bitti” haberini verdiğimizde bize gözünün akıyla bakanları hatırlıyorum.  14 Haziran Cuma akşamı Bulgaristan devlet televizyonu BNT 1’in “Panaroma” programına, Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) uzmanı sosyolog Doç. Dr. Stoyço Stoyçev şöyle konuştu:

“DPS oy kaybı gördü. Bu, Başkan Karadayı için büyük bir yenilgi oldu. Başkan değişikliği düşünülüyor.  Delyan Peevski’nin meclise dönmesi tesadüf sayılmaz. Kanımca, yakın gelecekte parti başkanı görevine geçmesine ilişkin zemin yoklaması yapılıyor.  Olursa, bilinen Bulgar politikası takla atar. Bu değişiklik kabul edilir mi – şu an kamuoyu düşüncesinin sorgulandığına kesin inanıyorum. Bu partinin ani hareketler yapmadığı, ayarlarını bozmadığı, ölçüp biçmeden karar alınmadığı biliniyor. Peevski, bir politik lider olarak öne itilse de, DPS’den başka onu başkan kabul edecek, politik parti yok.”

Bulgaristan Türklerinin politik kimliği 29 yıldan sonra ilk kez gerçek çiçeklerini açıyor. Renklerin ve kokunun bizim olmadığına kendiniz inanabilirsiniz.

Özünde “insan kardeşliği”, “insan hakları”, “eşitlik”, “azınlık hakları”, “çok kültürlülük”, “vatandaşların bireysel ve kolektif haklarına” saygı gibi ilkeler olması gereken 130 yaşındaki Bulgaristan Komünist Partisi maskeli (BSP) 1984-1989 “soya dönüş/diriliş” maskaralığından suç hissini gizleyebilmek ve adalet önünde halka hesap verirken yok olmaktan korktuğundan dolayı  tescil ettirdiği  DPS partisini artık istediği kıvama getirebilmiş görünüyor.

  1. DPS, kurucularının – Bulgaristan Müslüman kitlesinin -dışına çıkarılmıştır.
  2. DPS, tabanıyla birlikte yaşamayan bir zümre haline getirilmiştir.
  3. DPS’nin politik zümrenin Türk köylü katmandan koparılma süreci tamamlanmıştır. Ezenler ve sömürenler halkın dışına çıkarılmıştır.
  4. DPS, gizli servislerin istediği politikayı hiç engelsiz izleyebilecek bir duruma getirilmiştir. Dost düşman bellidir. Partiyi kurucu bilinci taşıyan Türk kimliğinden, hak ve özgürlük davasından koparma işleri noktalanmıştır.
  5. Mafya ve oligarşinin Türk azınlığa borcu yoktur. Politikleşmeden doğan borç AB Tarım Fonlarından ödenmiştir. DPS ele geçirilmiştir.

Memleketimizde 30 yıl süren totaliter komünizmden sözde “arınma” sürecini şöyle anlamalıyız. Hem sığır eti yemek isteyen hem de dananın kesilmemesini isteyenler var. Biz bunlara, dana pirzolası yemek isteyen ama kan görmek istemeyenler dedik. Onlar, yedi soy kökümüzün dibine kibrit suyu dökenlerdir. Dananın kesilmesini istemeyenler, barış, huzur, kardeşlik, insan ve azınlık hakları mğcahidi, Türk kimlikli olarak ortaya çıktılar. BSP kongrelerinde “katil yoldaşları” kutladılar. Köprübaşlarında öpüştüler. Hep bizim değişmemiz ve domuz eti yemeye alışmamız istendi. Totaliter devlet mülkiyetinin özelleştirilmesinden doğan mafya tekelindeki oligarşi kimliğini “kurtarıcı” olarak gösterdiler, artık ateş yanmış çorba kaynıyor

Tespitimiz, Bulgaristan Müslümanlarının öz kitlesi için geçerli değildir. Özümüz, DPS’den çıkarak arınma sürecini artık yaşadı.  Örnekliyorum:  2009 seçimlerinde 610 bin oy alan DPS, 26 Mayıs 2019’da 323 500 oy alabildi. Bu oyların yarısı da elektrik parasına karşı GETTOLARDAN çıktı. Türkler artık hain yönetime oy vermiyor.  Parti içi ayarlar tamamen bozulmuş durumda. Yıldırılanlar partiden çoktan ayrıldı. Geminin battığını görenler, güvertede sıçan gibi koşuşuyorlar.

Son gelişme, “Bulgaristan’da Türklerin siyasi partisi olamaz” iddiasıyla 30 yıldan beri mücadele eden aşırı milliyetçi, ırkçı kesimin, maskeli hareket eden gizli polis ve BSP’li sözde sosyalistlerin zaferidir.  Dana pirzolası yemek isteyenlere, siz “İslamlaştırılmış Bulgarsınız” diye diye, millet dana eti yemekten vazgeçirilmiştir. İkincisi de, “huzurlu bir Bulgaristan kurulması için” totalitarizmin sökülüp atılmasına gerek olmadığı saçmalığı telkin edilmiş, kitle kabule zorlanmıştır. Sesiz baskı sonucu katillerden hesap sorma defteri kapanmıştır. Artık yepyeni bir sayfa açılmıştır. Boş sayfanın başına başlık olarak MEZARLAR İKİ KAT OLACAK yazıyor.

Bu fikri icat edenler, sözde totalitarizmin üstüne, demokrasi “kurulabildiğine” göre, üstüne üstelik cennetin bir olduğunu herkes kabul ettiği üzere, Hıristiyanlar ile Müslümanların aynı mezarda yatması elzemdir, diyorlar. Şu da var. Bulgaristan’ı Rus istilasından kurtarmak için Osmanlı ve Bulgar Çarlığı askerlerinin 1918’de Dobruca Savaşında şehit düşenler için dikilecek anıtta HAÇ olması,  diplomatları bile rahatsız etmediğinden, suskun görünenlere birden bire cesaret geldi. Olay gizlice görüşülmüş ve Müslüman mezarlarından HİLAL silinse ve yalnız YILDIZ kalsa, olay çözülür kararında buluşmuşlar.

İki kat mezar TAŞINDA YILDIZ gönüllerine yatanlara “Ay’ın İki Yüzü” konulu kitaplar yazmaları öğütlenmiş. HİLAL ya da DOLUNAY Türk simgesi olamaz?  Konusunda tamamen birleşmişler. İçinde “Ay olmasa dünyada dirlik olmazdı” yani “Türkler olmazsa dünyada inkişaf olmaz!” fikrinin kitaplardan sökülüp silinmesi özellikle istenmiş. Ayın iki yüzü var. Aydın yüzü bizim, Türklük karanlık yüzüne kapanacak, denmiş. Herkes bilir ki, Ay’ın aydın yüzü aydınlık getirir, karanlık yüzünden sıkıntı fışkırır. Ötesini siz düşünün…

Sofya başta olmak üzere, büyük ve küçük şehirlerde 70 yıldan beri Müslüman kabristanlıklarına saldırılar, mezar taşından HİLAL sökme, HİLALLI MEZAR TAŞLARINI toplama operasyonları devam ediyor. Müslüman Mezarlığı için yeni arsa tesis edilmiyor. Üst üste taşı yıldızlı mezar çözümü de, Türkler tarafından kabul edilmiyor.  Bu gelişmeler yaşanırken, hafta içi  T.C. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş Sofya’yı ziyaret etti. Karşılayan heyette Türk yoktu. Birlikte dua ve tövbe edenler, mezarlık, iki katlı mezar, yıldızlı, haçlı ve Hilalsız kabir konularını görüşmediler. Her konuda susan ve hainliklerinden renk vermeyenlere anıt dikileceği bir daha sessizce dile geldi.

Sofya “Banya Başi Camiinde” arka sıralarda homurdananlar arasında,  “işler yalnız camiye gidip tövbe etmekle bitmiyor, bir de bu işin musalla taşından ötesi var,” diyenler olmuş.

Yeni tarihimizin Ahmet Doğan hainliği devri bitti. Evimizi, harmanımızı, tarlalarımızı, bağımızı, bahçemizi, Allah’ın bize verdiği cenneti bırakmaya zorlanıp, tekmeleyip geldiğimiz gibi, şimdi de kendi kanımızla, umut, emel ve özlemlerimizle yoğurduğumuz, hak ve özgürlükler davamızın politik simgesi olan HÖH partimizi Delyan Peevski ve etrafındaki mafya tayfası- oligarşi çömezlerine bırakmaya zorlanıyoruz. Bu zorbalığın değirmen taşı devlettir.

Talihimiz açık giderse belki de bu tuzağa düşmeye biliriz. Peevski hakkında New York’ta ciddi bir para aklama, sigara kaçakçılığı ve bin bir kanun dışı dalavere davası açıldı. Birinci istek 200 milyon US Dolar için. Ardından soyulan ve çökertilen BTK-Bankası davası da Sofya’da devam ediyor. Şu da var. Birkaç ay sonra Bulgar’da Baş Savcı Tsatsarov değişecek. Peevki’nin ana kalesi, dayanakları yıkılacak. Bekleyelim görelim. Kaderimiz sanki pamuk ipine bağlı…

İşlerin bu duruma gelmesi nedenlerinin başında gelen totaliter barbarlığı yaratan ilişkilere, katillere, çömezlere, uşaklarına, hainliğe karşı mücadelede koşulsuz birlik kuramamamız,  bölünüp parçalanıp dağılmamız, büyük yaralar açtı. Biz, hep barbarlıktan doğan barbarlıktan yakındık. Oysa ana hedefimizde barbarlığın kendisini yok etmek olmalıydı.

Komünist totaliter katliamlardan 1 suçlu bulunup içeri atılmamışken, bugün bile kötülüklerin neticesi olan, daire ve çatı katı balkonlarındaki mangallarla uğraşıyoruz. Yeni olayın çözümü şudur. Bizde hamam böcekleri, karıncalar, sinekler, sarıca arılar ve keneler ancak 4. Kara kadar tırmanırlar. Halktan, halkın sefilliğinden, çürüyen toplumun kokusundan korkan ve tiksinenler 5. Kara jet asansörle çıkıp sefa sürmek istiyorlar. Sanki halkın 5. Kara da çıkabildiğini bilmiyorlar. Peevski ise “Berlin Oteli”nin 6. Katına kapanmış ve kaldığı dairenin pencerelerine ve balkonuna beton tuğla ördürmüş.  Onların korkusu bizden büyük…

Kabul etmek zorundayız. YALAN VE BİLGİSİZLİK bu defa hakikati yendi.  Açlar yalana kolay kanar formülü tuttu. Bilgisiz insan, bilgiliden daha iyidir, formülü de tuttu. 1993’te tütün paraları ödenmeyince Cebelli üretici kadınlar asfalta serilmişler ve bütün yolları kesmişlerdi. Ahmet Doğan bir yana Amerikan Büyükelçisi bile bakıp kalmıştı. 280 bin ton tütün üretimimiz 20 bin tona indirilip ekmek teknemiz kırıldığında ayaklanmadık. Okulsuz kaldık ayaklanmadık. Cahil kaldık ayaklanmadık. İşsiz kaldık ayaklanmadık. Hilalsız kalıyoruz, kımıltı yok!!! Ağzımıza “hoşgörü” boku dolduruldu ve fedakâr olmamız istendi, isteniyor. Şimdi son kalemiz partimizi de yitirdik. Yine fedakârız ve bizden büyüğü yok… Farkında bile olmadan, “yalnız kulağa hoş gelen şeyleri” özgürlük sanmaya alıştırıldık. Toplansak da birlikte ağlasak, sızlasak… Aramızda suçlu yoktur. Baş aşağı salınan su kendini durduramaz. Başa gelen çekilir de, sonunda su da mutlaka durulur…

Fakat biz hakikati bilmeyen düşüncesi kıt insanlardan değiliz. İyiliğimizi ve zayıflığımızı onaylamıyoruz. Her şey gözümüzün önünde gelişti. Olanları inkâr etmemiz de imkânsızdır. Çünkü 140 yıl, 5 kuşak mücadele verip de kurulan bir siyasi azınlık partisinin başına örülen çorabı görmemek, yağmurun ıslaklığını onaylamamaya benzer.  Başa gelen çekilmelidir demiyoruz. Çünkü bu partiye ruh veren biz Türkleriz. Bizim öz davamız için hapiste yatan, kemikleri kırılan, saçı yolunan, açlık grevine kalkan, kötürüm olan hiçbir Bulgar yokken, nasıl olur da hiç birimizin Merhaba demediğimiz bir adam partimizin başına geçebilir, geçirilir ya geçirilmesi onaylanır? Bu olursa, 30 yıllık emeğimiz Bulgar mafyasının eline geçer ve bu gelişmeden de hiçbir suçluya çıt diyemeyecek duruma düşeriz, düşmemiz yakındır.  O zaman bize “aptallar, umursamazlar ve zavallılar” diyenler çıkacak ve “Çingenelerin hiç olmazsa çalgası var, bunların davulu bile yok” diyerek bizimle alay edenlere kızmaya yüzümüz olmayacak. Bizim yerimiz Ay’ın karanlık yüzü olacak.

Bir insan iyi bir şey söyleyebilmek için iyi dinlemek zorundadır. Yazdıklarımız halka inseydi ve bilinç olabilseydi, yeni günleri yaşamayabilirdik.

Bir defa Ahmet Doğan hainliğini, DS ve KGB ajanlığını anlamak istemeyenlerin küstahlığı aydınlanmamızı çok engelledi. Doğan, neden avlusu demir parmaklıklarla çevrili deniz konağında sıkı koruma altında tutuluyor biliyor musunuz? Bunu düşündünüz mü?  Çünkü onun işi daha 1990’da bitmişti. Yalanla başlayan hayat,  yalanla biter, diyenlerin söylemek istediği şudur. Bir özel ajanın lider olması olur bir şey değildir. Bu bir hiledir. Her kurnazlığın sonu hesaplaşmayla biter. Bu hesaplaşma aynı günde başlayabilirdi. O yüzdendir ki, o daha ilk günde korumalıydı. VMRO haydut katillerinin arasına sığındı. Devletle gizli bağlarını bir VMRO-lu yürüttü ki. Perde ardına kendisi alınmıyordu. Bu hesaplaşma 30 yıldan beri devam ediyor. 2 önemli aşama yaşandı. Birincisi 1996’da – Osman Oktay’ın kitabında anlaşılmıştır. İkinci aşama da Oktay Yeni Mehmedov isyanıdır. O günden sonra, Ahmet Doğan’ın gecesi ve gündüzü “Toprak beni de basacak bağrına” umuduyla geçiyor da, dedesinin, “bu dünyanın hesabı bu dünyada verilir” sözlerini hatırlamak istemiyor.

Bu hesaplaşma halkımızın yeniden bilinçlenme sürecini başlatmıştır. 1996’da Kırca Ali’de Doğan’ın partideki yetkilerinin budanması ve DPS’de kolektif yönetime geçilmesini delegeleri döverek engellemeyle başladılar. 10 bin militan üye partiden uzaklaştırıldı. Yıldırılarak kovuldular. DPS parti delegelerine ilk sopa kaldıran, Haskova Ilıcalarında (Mineralnı Bani)  Multi Grup sopacı-komandoları oldu. Parti içi baskı ve terör egemen oldu. Bu bataklıktan 2019’da Multigrup kadrolarından Delyan Peevkis DPS Başkan adayı olarak sivrildi. Türk kahramanların yarasına tuz eken Multigrup kadrolarından biri de Vejdi Raşidov’tur. Multigrup, KGB tarafından, Bulgaristan’da ne pahasına olursa olsun, komünist-totalitarizmi yaşatmak için kurulmuş ve yıllarca beslenmişti. Doğan’ın yaratılış amaçlarından biri budur.

Bugün Haskovo Ilıcaları, DPS kalın enselilerinin ve Başmüftülük’te görevli Allahsızların sırtlarını keselettiği ve kör sofrada göbek bağladığı yerdir.  Devlet korumasındaki seçilmişlerin yemliğidir. Gidişten bu sonuç doğacağı belliydi. Görülen köy kılavuz istemez.

Üç hafta önce Dubay’dan döndüğünde Kulise çağrılan Peevskiye başkanlığa götüren yol ve kurallarla ilgili bilgi verilirken, suçlu hissinden tamamen sıyrılıp kurtulması ve aralarından gelmediği, birlikte yaşamadığı ve yaşamayacağı insanların bir süreliğine arasına inmesi öğütlenmiştir. Rodop köylerinde kurduğu kör sofraları, oyunu bir köyde vermesini v.s. ancak böyle açıklayabiliriz.   Alıp yürüyen ve herkesi boğazlayan barbarlığa karşı tek bağlaşık halktır. Halkımız üst katmandan zaten kopmuştur. Türklerin onu kabul etmesi imkansız olduğundan, çünkü Türkler her Bulgar’ı, onu da, kendilerine zulmedenlerden biri olarak görmeye devam ediyor,ateist  Pomaklar ile imansız Romenlerin arasına inmesi ve birkaç sofrayı ödemesinin yeterli olduğunu düşünenlerin fikri şimdilik ağır basmıştır.

Mayıs ayında yapılan seçimden alınan sonuçlar da para kokusu alanların uzaktan komandolu idare edilebildiğini kanıtladı. DPS’ye verilen oyların yarıdan fazlası Gettolardan geldi.  Bulgaristan’da 50 büyük getto var. Bunlarda kayıtlı olanların sayısı ne kadar büyükse, işler o kadar kolaylaşıyor. Gettolarda oy veren olmasa da, seçim sonuçları hep aynı, sanki bir yetkili herkes için oy kullanmış gibi bir gerçek var. Bu sandıklardan yalnız 3 parti – DPS, GERB ve VMRO için oy çıktı. Bu defa getto elektik faturasını ödeyen oyları aldı. GETTOLAR bu 3 parti arasında paylaşılmıştır. Ödemeler “Easy Pay” sistemi üzerinden bir dış vakıf hesabından yapılıyor.

Köylerde oy başı 20, 50 ya da 100 leva dağıtıldığı yerde karışıklık olmuş, çünkü seçmen partilerin adını okuyacak kadar tahsilli olmadığından işaretlemeyi şaşırmış.

Halktan kopmanın bedeli mutlaka ödenecektir. Bulgaristan yalnız mafya oyunlarına değil, siyasi sistem değişikliğine de gebedir.

Suda erimeyen, ateşte yanmayan, toprakta çürümeyen  – SUÇ HİSSİ gün gelecek örs ile çekiç arasında külü de yakılana kadar ezilirken yok olacaktır.

Bizi izleyiniz.

Paylaşınız, tartışınız, hakikati bulma yolunda birleşiniz.

Teşekkür ederim.

 

Reklamlar