Ahmet TÜFEKÇİ
Tarih: 08 Eylül 2020
Halkın Ayaklanma Hakkı.
Biz Özgür Bulgaristan Vatandaşıyız!
Her şey değişecek.
Halkların ayaklanma hakkı, hiçbir dini kitapta, anayasada ve yasada yer almayan ama toplum tarihinden doğmuş, halkların en kutsal hakkıdır.
Dünyada en zor iş halkları uyandırmaktır.
Birçok kitapta okudum. Ayaklanma şarkıları dinledim. Ve halk isyanının korkuyu yenme ve yaşam düzenini değiştirme serüveni olduğuna inandım.
Dünya tarihinin düğüm noktaları savaşlar değil, halkların isyanları ve devrimlerdir.
Bu yazımda Sofya’da 62 günden beri devam eden gece mitingleri analizine geçmezden önce, tarihte 2000’den fazla iri ufaklı, yerel ve bölgesel halk ayaklanması olduğunu, bunlardan devrimler başladığını, halk yönetimleri veya diktatörlükler çıktığını, savaşlar çıktığını önceden belirtmek isterim.
İnsandan önce ruhu ayaklanır. Ayaklanan ruh nefret kusar! Öfke döker! Bazen ayaklanmalar aylarca yıllarca sürer, kimi defa da güç toplayıp yeniden ayaklanmak üzere geri çekilir. Bulgaristan’da 2014 protesto gösterileri 4 ay sürmüştü. 1989 Nisan ayaklanmasından sonra Bulgaristan Türklerinden 500 bin kişi Türkiye Cumhuriyetine çekilmek zorunda kaldı ve 30 yıldan beri vatana dönmek için daha uygun bir zaman ve günler bekliyor.
Bu yılın Haziran ayı sonunda patlayan Bulgaristan gece protestoları artık Sofya’dan taştı, önce Eyalet merkezlerinde Varna, Plovdiv, Stara Zagora, Haskovo, Pleven ve Ruse gibi büyük şehirleri sardı ve kavşakları ve geçitlerle köprüleri işgal ederek, ülkenin sosyal ve ekonomik yaşamını artık birkaç defa paralize etti.
Direnişler ülkeyi iki yüzlü yönettiği, rüşvet, dolandırıcılık, hırsızlık ve talan olaylarına kol kanat açtığı, kendisinin en büyük soyguncu olduğu, oligarşiyi koruduğu gerekçesiyle Başbakan Borisov’un ve yargıyı kontrolü altına aldığı, taraflı çalıştığı, hırsızları ve katilleri, büyük yolsuzluk yapanları koruduğu gerekçesiyle Başsavcı İvan Geşev’in de sokakta yürüyenler hemen istifası istiyor.
Bu olayların bir yönü de, Bulgaristan Müslümanları ve özellikle Türkler üzerindeki derebeylik, tek kişilik politik diktatörlük sisteminin kaldırılması, Ahmet Doğan devrinin kapanması, “ben sizin koruyacağım” defterinin suya atıldığı gün olacaktır. Halk Mahkemesi kurulabilirse Başta Ahmet Doğan ve Delyan Peevski olmak üzere, halkı kandırıp, soyanların hepsi tutuklanıp yargı önüne çıkarılacak ve bizde,
Biz Özgür Bulgaristan Vatandaşıyız!
diyebileceğiz. Özgür ve eşit yaşamaya başlayacağız. Bulgaristan’daki isyanın 1990 yılının ilk günlerinde olduğu gibi bu defa Bulgar isyanı milliyetçi, ırkçı, Türk ve İslam düşmanı gerekçelerle değil, demokratik manevi değerler, adalet ve eşitlik için alevlenmesi çok önemlidir.
Biz 1989 Mayısında Özgür ve demokratik Bulgaristan vatandaşı olabilmek için bir defa ayaklandık ve 20. yüzyıl tarihinde İsyan Eden ve Rejim Deviren Halklar listesinde yerimizi aldık.
İsyan tarihine kısa bir bakış.
Dünya’da ilk isyanın M.Ö. 2730 yılında Mısır’daki Ş.Seyit isyanı olduğu kayda geçmiştir. İsyanlar genelde siyasi iktidar ve düzen değişikliği için yapılır. Kız kaçırmadan eşek çalmaya kadar pek çok isyan nedeni vardır. Siyasi halk isyanı şeklini alanlar olmuştur. Babillerden Roma Cumhuriyetine siyasi ayaklanmalardan başarılı olanları gösterebilmek güçtür. Kralların değiştirilmesi genelde suikastla olmuştur. Tarihin yönünü değiştiren Fransız devrimi Kral 16. Lui’nin kelesini giyotinde kesilmiştir.
Kitabı yazılan, filmleri çekilen köle ayaklanmaları arasında Spartaküs ayaklanması en ünlüdür. Yeni Çağın kapısını çalmıştır. “İnsanların eşit yaşamak için doğduğu”, Kralların ve İmparatorların Tanrının özel seçip yetkilendirdiği kişiler olmadığı fikrini yaymıştır.
Yeni Çağı le gelen Hıristiyan dininin edep, ahlak, lanetleme, cezalandırma, aklama, yasal düzen, güven ve huzur gibi temel konuları tanrıya aracılık edenlere yüklerken, Kral’a Tacını Papaz mı giydirecek, bir de Papa’nın ve papazların cübbesini kim giydirecek gibi konulara çözüm getirmeden ortaya çıkması Batı’da ateşli isyan ve savaşlara neden olmuştur.
İslam’ın şeriat düzeniyle medeniyet oturtması ise mazlumların gözlerini Müslüman dünyaya çevirmiştir. Hristiyanlık, Müslümanlıktan farklı olarak özgür insanı – Allah’la arasında kimse olmayan mümini – yaratamadığı için, Batı dünyasında özgür insan oluşturma davası başlamıştır. Bulgaristan’da yaşayan Müslümanlar için bu konu çok önemli ve ilginçtir, çünkü Bulgar devlet, kilise ve makamları bu kavgaları yaşamadan, dünyayı aydınlatan yolunca yürümeden ahkâm kesti, bu işleri ancak biz biliriz havalarına girdiler, Müslümanların politik denge, adalet ve güvenli huzur davasında taraf olmalarını kabul etmediler ve etmiyorlar.
Özgür insan olma tohumu 17. yüzyılda çatlayan bir serüvendir.
Bu davanın ilk kahramanını, İngiliz yazar Daniel Defo’un hayali oluşturdu. O kahraman 1719’da okurlara sunulan Robinzon Kruzo’dur. Gemisi battıktan sonra kendisini bir tropik adanın sahilinde bulan ve kurtarılana kadar 28 yıl boyunca yılmadan, usanmadan, korkmadan, yenilmeden kölelerle, isyancı ve katillerle mücadele eden odur.
Avrupa’nın boyun eğmeyen savaşçısı, düşünen insan Robinzon böyle doğmuştur. “Robinzon Kruzo” bir çocuk kitabı değildir. Yetişkinlerin soru ve problemlerine yanıt veren bir eserdir. Bir adada tek başına, şerefinden ödün vermeden mücadele eden kahraman, deha olarak ortaya çıkıp Uyanış Çağında ana soru olan İnsan Nedir? sorusuna cevap veriyor.
İsyan eden İnsan! Hayal eden, özlemi olan, düşünen İnsan! Eğer Batının Uyanış Çağı büyük düşünürleri sırasına feylesof Rene Dekar’ı ilk sıraya koyarsak, onun tüm eserlerinden Robinson Kruzo kokusu alırız.
18.yüzyılda Aydınlanma Çağında, Robenson’u özgürlük davasında, toplum sözleşmesinde ve yazılan ilk anayasa maddelerinde yani Jan Jak Ruso’nun eserlerinde buluyoruz.
R.Kruzo’nun yalnız kaldığı adadaki hayat davasından çıkarak, insanoğlunun eğitimine ilişkin, bugün de geçerli, şu 3 temel görüşü geliştiren de odur.
1) İnsan‘a eğitilip yetiştirilmesi için doğal koşullar sunulmalıdır. Ana dilinde eğitim şarttır. İnsanoğlunun doğuştan sahip olduğu potansiyeli uyandırıp geliştirerek onun doğuştan var olan dehalığından yararlanabilmesi için toplum tüm olanakları yaratmalıdır. Bu ide Batıda ve Doğu’da ne kadar insan varsa hepsi tarafından işitilmiş, olaya yalnız Bulgar devleti ve yöneticileri sağır kalmış ve azınlıkların eğitim ve öğretim hakkını bugüne kadar tanımamıştır. Oysa insanda var olan potansiyeli geliştirme hakkı en doğal insan hakkıdır.
İlgilenenler için yazıyorum. Ruso “Eliza” ve “Juli” romanlarında ana eğitiminin önemini anlatmıştır. Kılavuz eserlerdir.
Birçok tarihçi için isyanların en önemlisi, 1789 Fransız Devrimine motor olan İkinci Amerika İç Savaşıdır. İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinin son vermiş, insan köleliği sorununa ilk çözümleri getirmiş, vatandaş hakı, insan hakları, beyaz ve siyah derililerin eşit oldukları fikirleri isyan meydanına taşımıştır.
Toplum sözleşmesi şafağının ağarmasından olağanüstü etkileyen J.J.Ruso’nun Amerikan kamuoyunun edebi eserleriyle bu davaya katılmasından gurur duymuştur.
Amerikan Ayaklanmasını dünya isyanlarından en devi olarak kabul edersek, tütün fiyatları nedeniyle çıktığını biliyor muydunuz? Kuzey’de tütünü “Yanki” lerin yevmiyelilerce yetiştirilirken, köleliğinin devam ettiği Güney’de ucuza mal edilince eşit olmayan rekabet İsyan kıvılcımlar çakmıştır.
Bu İsyan, Ralf Waldo Emerson, Henry Deyvid Toro, Merman Melvin gibi dünya edebiyatında omurga birçok düşünür, yazar ve şair yetiştirmiş ve TOPLUM SÖZLEŞMESİNE el atmıştır. Birleşik Amerika bugün de tüm eyaletlerin vatandaş toplumlarını kucaklayan bir anayasayı hala kabul edememiştir. Avrupa Birliğinde de ortak anayasası yoktur. İngiltere’nin anayasası sanki kendiliğinde oluşmuş, Bulgaristan’a ise, halkı ortak değerler etrafında birleştiren bir temel yasa 140 yıldan beri hazırlanamamıştır.
Dünyayı değiştiren Fransız Devrimi “ekmek sıkıntısından, açlıkla mücadelesi ateşinden” kıvılcım kapmış ve insan kimliğini siyaset sahnesinde eşitlerken, demokrasi, özgürlük ve kardeşlik perdesini açmıştır.
Ve bütün bu dev değişim gücünün ve yakıp yıkan isyanların temelinde hep insan, düşünen ve bilinçli, isyan edebilen İnsan oluşmuş ve yükselmiştir.
Ve ikinci olarak, bugün dilimizden düşmeyen ve hatta HÖH yönetiminin üyesi olduğu Liberal – akılcı pragmatik ve rasyonalist adımlar yine Ruso teknesinde yoğrulmuştur. Avrupa’da özgürlük ve toplum sözleşmeleriyle Krallar, Papazlar ve Dükler çağının sönmesi böyle başlamıştır. Hemen ardından Robinson Kruzo da edebiyatta büyümüş ve “Kapitan Memo”, “Gizemli Ada” ve Jul Vern’in fantastik romanlar kahramanları Avrupa insanının dehasına ve hayal gücüne aydınlık taşımıştır. İnanı adam, adamı şuuru insan eden kişilik kimlik yolunda kamçılamıştır.
Robenzon Kruzo çağında bir hayali kahraman olan DEHA İNSAN’ın aldığı yolu böyle görebiliyoruz. Doğal ama düşünen İnsan o zamanlar siyaset sahnesine çıktı. Okumuş, becerikli, çok yönlü yetişmiş insan artık kanlı isyanlara karışmadan, dünyayı masa başında imzaladığı toplum sözleşmeleriyle değiştirmeye hazır olduğunu belli etmiştir. Bu Krallara, Çarlara, İmparatorlara karşı verilen bir savaşımın büyük zaferidir.
Ne yazık ki, 19. yüzyıl sonlarında eski kıt’ada milliyetçilik hevesi ve milli devlet kurma kurguları İmparatorlukları çatlatmıştır.
Olay Osmanlı devletine de sıçramıştır. Batıdan ve Doğudan kışkırtılan, yetiştirilen milli ayrılıkçıların tüfekleri 1804-1813 Sırp İsyanında, 1924 Yunan İsyanında patladı. Nisan 1876’da patlayan Bulgar İsyanı da, Rus silahı, Rus, İtalyan ve İngiliz parasıyla kundaklandı. Balkanlar’da milli isyan hakkı İngiliz ve Rusya himayesinde bayrak açtı.
Devlet kurma hakkı Bulgarlara 1878 Berlin Büyük Devletler Konferansında tepsi içinde sunuldu. Dayatılan devlet biçimini – Prenslik – halk tarafından benimsenmedi. Prensin hayalleri ve çıkarları ile halkın özgürlük iradesi asla çakışmadı. 1912’de Kral Ferdinand’ın 500 yıllık beraberliğinden beraberlikten sonra Bulgar ordularını Osmanlıya sürmesi ciddi huzursuzluk yaratmıştı.
Bulgar’da İlk Silahlı Asker Ayaklanması 1918’de patladı.
Bu politik bir isyandı. Sofya’yı kuşatan askerler Çar Ferdinand’ın ve monarşi düzeninin devrilmesi ve yerine demokratik Cumhuriyet kurulmasını istediler. Ferdinand başkentteki Alman güçlerinden faydalanarak ayaklanmayı bastırdı ve 6 bin cana kıydı.
Yeni Bulgar tarihinde 2. Ayaklanma 1923 Eylülünde seri işçi-çiftçi direnişleri şeklinde gelişti ve işçi köylü hükumeti kurmaya yöneldi. Komünist ve anarşist güçler tarafından desteklendi. Halk silaha sarıldı. Olaylar komünist Enternasyonal destekli güç topladı.
1934 askeri darbesinden sonra Bulgaristan’da monarşi ortamında ve sertleşen Çar diktatörlüğü koşullarında, Sovyetler Birliği destekli iç savaş ve silahlı partizan hareketi gelişti, taraflar 15 bine yakın kurban verdi.
1944’te Bulgaristan’da isyan ve devrim olmadı. Kızıl Ordu Tuna’nın Romanya kıyısına yığılınca Bulgar faşist Monarşi iktidarı yıkıldı ve yerine Vatan Cephesi hükumeti kuruldu.
9 Eylül 1944’te yıkılan Bulgar hükumeti, 7 gün önce – 2 Eylül 1944’te, Çar’ın naiplerinin önerisi üzere, 1923’te kolları ve başı kesilerek öldürülen Çiftçi Birliği önderi Aleksandır Stanboliyski’nin yeğeni, Bulgaristan Ulusal Köylü Birliği Başkanı Konstantin Muraviev tarafından “Milli Yoğunlaşma” hükumeti adıyla yeni bir kabine kurulmuştu. Yalnız bu hükümletin adı bile, bir isyan olmadan düşen kabinenin teslim oluğu devrilmeyi ve yok olmayı kabul etmesine örnektir. Bu örneği vermemin nedeni ise, şimdiki halk isyanı galip gelirse, nasıl bir hükumet kurulacağı saçmalıyla ilintilidir. Bir defa şu var ki, ne yapacağını bilmeyen kitle ayaklanmaz.
Başka bir soru daha soruluyor. Bu İsyan ne zaman kazanır. Toplumun ölçüsü ve dengesi vardır. Bizim dilimizde bu, kantarın topuzu ile ifade edilir.
Kimileri var, bu soruya cevap verirken, doğum tarihi yakınlaşmış 10 kadın Bakanlar Kurulu kapısı önüne oturursa deyip susuyorlar. Kimileri katılımcı alayı 200 bin olduğunda, diyor. Bu sorulara yanıtlamak zor. Muraviev hükumeti örneğini onun için seçtim…
Sokaktakilerin haklı bir kavganın neferi olduklarına inanıyorum.
***
Sosyalizm yıllarında 1964 yılında Todor Jivkov yönetiminin Sovyetler Birliğine açılmasına ve egemenlik ve devlet bağımsızlığını korumak amacıyla komünist partisi BKP ve Halk Ordusu saflarında patlak veren “Gorunya İstanı” oldu. Devlet yöneticisi Todor Jivkov öldürülmek istendi. 250 subayın görevden alındı ve 192 kişinin de içeri atılarak bastırıldı.
1956’da Macaristan’da ve 1968’de Prag’da Anti Sovyet İsyanların silahla bastırılmasına katılan Bulgaristan’da Müslüman azınlığın seri ayaklanmaları 1972’de zorla isim ve din değiştirmeye karşı halk tepkisi olarak patlak verdi.
Sertleşen sosyalist düzen baskı ve terörü git gide sertleştirip, anayasa ve yasaları rafa kaldırarak totaliter yapılanmaya yöneldi. Demokrasi adalet ve eşitlik isteyen halkın ayaklanma ve mücadele etme hakkı kendiliğinden doğdu.
Komünist iktidar (BKP) özellikle Müslüman azınlığı asimile etme siyasetinden, özellikle Türklere karşı soy kırım denemesine, kültürel kıyıma, yurttan kovmaya dönüşen ve iç savaş nitelikleri alırken 3 ayaklanmaya neden oldu.
1964’te Bulgar Müslüman Pomaklar isim ve din değiştirme denemesine karşı ayaklandıklarında, ateist komünist rejimin temel insan değerlerine, geleneksel yaşam tarzına, toplumun temel dokusu olan edep ve ahlaka, yasal düzen kurallarına satır kaldırdığı gün ışığına çıktı. Yeni Bulgaristan tarihinde Batı Rodoplar’ın “Avramovo” Pomak köyü tank toplan kuşatılmıştı. Müslüman Pomaklar bu çemberi ve Bulgar devletinin daha 12 kuşatma ve çemberini,, ablukasını ve zulüm tuzağını kırdı. Ayaklanma hakkını kullanan halkın devletten kuvvetli, kudretli ve muzaffer olduğu gerçeği güç kaynağı oldu.
1972-1973 yıllarında özellikle Batı Rodoplar ve Pirin bölgesi köy ve kasabalarında çok şiddetli yeni bir Pomak İsyanı yaşlandı. Bütün camilerin kapısına kilit vuruldu. Kuranlar toplatıldı. Hocalar sürüldü. Manevi öncü-süz kalan Pomak ruhu büyük yara aldı. Aynı ruh 1989 Aralığının 28 Aralık sabahı yeniden, bu defa Sofya Meclisini kuşattı. Durgunluk sürecinden geçen halk ayaklanma hakkını direk siyaset sahnesine de devletin kapısına dayamıştı. Bulgaristan’ın 29. yüzyıl tarihinin en önemli politik olaylarından biri olan bu İsyanda Bulgaristan Pomak Kimliği doğdu ve siyaset sahnesinde Türklerle cephe kurdu.
Totalitarizm döneminden 60 yıl önce (1913) isimleri değiştirilip ibadethaneleri perişan edilen, vatandan sökülme süreci yaşayan “Mesta” ırmağı (Karasu) halkının iradesi, büyük önder Mustafa Kemal’in Bulgar siyasetçilerle yürüttüğü ince diplomasi sonucu başarıyla çözülmüştü.
Bulgaristan tarihinde en büyük azınlık ayaklanması.
Mayıs 1989’da 72 bin Türk’ün zulüm rejiminin baskı ve terörüne karşı, tüm tutukluların hemen salıverilmesi için, politik örgütlenme hakkı, isimlerin ve dil, din, Türk Kimliği, azınlık hakları, kültürel haklar vs için mücadelesi bir ulusal ayaklanma şeklinde aynı gün başladı.
Legal ve illegal şekilde sıkı örgütlenmişti. Bütün köy ve şehirleri, hapishaneleri, toplama kamplarını ve sürgünleri sardı. Açlık grevi, iş bırakma, yürüyüş, güvenlik güçleriyle çatışma, zırhlı araçların yolunu kesme şekillerinde dalga dalga yayıldı. Politik önderler tutuklanıp sınır dışı edilince, halk önderliğinde yönelen bir kitle eylemi olarak gelişti. Politik nitelik, istekler, hedefler ve kullanılan araçlar açısından barışçı bir Türk milli azınlık ayaklanmasıydı. Siyasi nitelikliydi. İsyan ansiklopedilerine “Bulgaristan Halk Cumhuriyetinde Türk gösterileri komünist rejimin düşmesine yol açtı.” şeklinde geçti. 1989’da devlet İsyancılarla diyalog aramadı. Varşova Paktı’nın topu tankıyla katılımcıların yarısı kadın olan Türk ayaklanmasını bastıracağını sandı. Türk kanı dökülmeden Bulgar toprağının kısır nadas kalacağını, fabrikaların çökeceğini, madenlerin kapanacağını, baraj sularının çekileceğini düşünemedi. Bu toprakları 600 sene yönetmiş Müslüman ruhu olmadan doğanın da kurumayı seçeceğine akıl edemedi.
Olay, Ankara. Bakü, Moskova ve uluslararası kuruluşların müdahalesiyle çözüme zorlandı. Bu isyanda Bulgar komünist devleti ülke nüfusunun yarısını oluşturan milli azınlıkların en bilinçli ve örgütlü nüve ve yapısı olan ayaklanan Müslüman Azınlıkla yuvarlak masaya oturmayı onuruna ve beceriksizliğine yakıştıramadı. Kabul etmedi. Bu durum 2020’ye kadar devam etmiştir. Türkleri temsil etmesi için atadığı özel ajan Ahmet Doğan’ aslında Türklere karşı olan, onları yok etmeyi hedefleyen tezlerin mimarı ve savunucusudur. Demokrasinin anahtarı olan diyalog kilidini asla kullanmamış, kulis entrikalarından kendine pay almayı seçmiştir. Ne var ki 2020 yılının Eylül ayında artık bu sayfa kapanmış, Bulgaristan Türk halkı olmadan kendini bir şey sayan Doğan, Başbakan Borisov ve Cumhurbaşkanı Radev’ın istifasını isteyince, devlet yemliğinden çekilmeye zorlanmış, Burgaz’a bağlı “Rosenets” sahilinde devlet arazisi üzerine kurulan deniz köşkünün ve Varna Isı Elektrik Santralinin tapusu elinden alınmıştır.
Bir kişi, kim olursa olsun HALK DEĞİLDİR. HALKIN BAŞKASINDAN BAŞKA KİMSE HALK OLAMAZ! KENDİNİ HALKIN YERİNE KOYAMAZ. Halk, gücünü kendi iradesinden, şuurundan ve kimliğinden alan, yeri asla doldurulamaz, yıldırılamaz bir toplumsal olgudur. Yenilmez bir güçtür.
Ahmet Doğan olayında olduğu gibi, halk kendinin dışladığı, (içinden attığı) birini, asla geri almaz… Halk budur! Ayaklanma hakkı kişisel bir hak değil, toplumsal olup meşru (kanuni) bir haktır. Halk ayaklandı diye yargılanamaz, suçlanamaz, idam edilemez.
2 aydan beri devam eden Sofya halk isyanında 160 kişi yaralandı ve 300kişi tutuklandı. Bu yasaların ters işlediğine, şiddet kullanıldığına kanıttır. İsyan şiddete boyun eğmez.
Ayaklanma hakkı, anayasa ve yasalarda olmayan ama anayasa ve yasalardan doğan bir haktır.
Bu olay 1990 yuvarlak masa görüşmelerine dahi alınmamıştır. Oysa 1990 Sofya yuvarlak masasını kurduran 1989 Türk İsyanıydı. O zaman Bulgar Demokratik Güçleri (CDC) biz bu işleri kendimiz de yaparız havalarına girdi ve demokrasi davası duya düştü. Sanki demokrasi yalnızca Bulgarlar için gerekliydi. Azınlıklar demokrasisiz de olabilirlerdi. Bu tamamen yanlış bir tutumdu. 20.yıl Bulgar milletçiliğinin son ürünü ve Bulgaristan halkının demokrasi davasına ihanetti.
Bu yazımı kaleme alma nedenim, 10 Eylül 2020 tarihinde (Cuma gün) Bulgaristan’da Başbakan Boyko Borisov ile Baş Savcı İvan Geşev’in istifa isteğiyle Milli İsyan ilan edilmiş olmasıdır. Her akşam Cumhurbaşkanlığı duvarına yapılan yansımada bugünkü iktidarın, Başbakan ve Başsavcı Geşev’in karanlık işleri, komploları, dalavereleri, boğazını sıktıkları demokrasinin can çekişi, azınlık haklarımızın gülünç durumu izleniyor. İsyancılar “Krallın çıplak olduğunu” görüyor.
***
Roma İmparatorluğu Bilinçli İnsan yetiştirebilmek ve şuurlu insanları belirli bir düzen içinde yaşatmak için 1000 yasa çıkarmıştı. Bu yasalar, imparatorlukta yaşayanları insanları, hayat satranç oyunu olsa satranç kuralları içinde; hayat tavla oyunu olsa, tavla kuralları ya da Gladiyatör savaşları kuralları içinde, ama mutlaka kurallı, düzenli bir toplumda yaşamaları için yaratılmıştı. Onlar yasasız kuralsız toplumda insanların didişeceklerini, kavga edeceklerini biliyorlardı.
Ne var ki kadim toplumların ana kuralında oyunda figürleri değiştiren hep başka biriydi. Gün geldi, “o başka biri, o görülmeyen el” evrensel dünya ruhu oldu. (Her şeyden sorumlu olan kişi.) İlahiyat okuyanlar bilir. İnsanoğlu “Vilial” ismine ilk kez İncil’in “Matey” kitabında rastlamıştır. Bu var olan ama aynı zamanda var olmayan bir eldir, ele geçmiş bir eldivendir. Hıristiyan öcündeki hileye yaşam hakkı tanımak için icat edilmiştir. Günümüz Bulgaristan’ında ayaklanmacılar önüne çıkamayan Başbakan Borisov’un şu sözleri bana “Vilial’ı” hatırlattı. “Her şeyden sorumlu olan benim.
Memlekette % 90 rüşvet oynuyor!?
Onu bilmem!”
***
“Demokrasi döneminde” halk ayaklanmaları.
Bulgaristan’da komünist düzeni yıkma amaçlı 1989 -1990 anti- komünist başkaldırıları 1997’de devam etti. Bu defa işsizliğe, enflasyona ve devalüasyona karşı Sofya’da göstericiler Meclis binasına girdiler. Kapı pencere kırıldı. Hükumet değişti. Ne var ki, komünist zihniyet yani insana bilinçli adil insan, düşünen ve komünizmden arınmış insan, potansiyelini gerçekleştirmeye heveslenmiş doğru insan oluşmadı. Bulgar milliyetçiliği, Türk düşmanlığı ruhlardan sökülemedi.
2014 yılında totaliter kimlik Milli İstihbaratı ve tüm kolluk kuvvetleri, savcılığı ve orduyu ele geçirme atılımlarında bulundu. Halkın duyarlılığı uyandı. 4 ay gece gösterileri yapıldı. Başarıya ulaştı. Göstericilere diyalog kurulamadı. Ölü ve yaralı da yoktu. Bulgar tarihinde ilk kez polisler göstericiler ve seçilmişler ve onların kurumları arasına durdu
Son yıllarda Bulgaristan’da irili ufaklı 5-10 direniş oldu. Özürlülerin anneleri, evsizlerin kendileri, şoförler, taksiciler, hemşireler ekonomik ve mali isteklerle yürüdüler.
63 gün önce Sofya değişti. Özgürlük savaşımlarının devi Sofya meydanlarında belirdi. Avrupa’dan gelmiş bir Bulgar’dı! Bizde eziklikten böyle bir kahraman beliremezdi. Elindeki satırı savurmaya başladı. Her akşam meydanın ortasına dikilip HALKIN AYAKLANMA HAKKI KUTSALDIR dikildi.
Anayasa ve kanunlarımızda böyle bir madde yok diyen 5 bakan görevden kaydı, HALKIN AYAKLANMA HAKKI YOK yazan yeni anayasa taslağını meclise sunarken, Adalet Bakanı Daniliev Kirilov da istifa etti. Yürüyenler, Anayasayı ancak AKSAKALLAR YAZAR dediler. Toplumun babası yazar, demek istediler, ama bizim toplumun babası yok. Avrupa’dan bir anayasa alıp onaylayalım, diyenlere güldüler, çünkü Avrupa’da imzaladığı antlaşmaların hiç birini uygulamayan ülke Bulgaristan!
Meydanların ortak olduğunu kabul etmiyorlar.
Bu ülkede yaşayan Bulgar Türk, Roman ve diğer vatandaşların hepsi sosyal kişi, toplum bireyi. Türkler tütüncü, Pomaklar madenci, Romanlar dilenci değil artık aynı toplumun vatandaşları, hepsi toplumun bireyi. Hepsinin sosyal ilişkileri toplumsal hayatta kendini gösteriyor. Ne var ki, Bulgar toplumu 20. yüzyıl milliyetçiliğinden, ırkçılığından, totalitarizm zehrinden kurulamadığı için Bulgaristan Türk azınlığı ve diğer azınlıklar Sofya gösterilerine katılmıyorlar.
Değişikler evet! Faşizm ve totalitarizm, komünizm kalıtından, mafya ve oligarşiden arınmaya evet! Adil bir topluma evet. Adalet reformuna evet! Fakat geleceğin yuvarlak masasında beraberce yerimizi alarak! Ortak iradede buluşarak. HALKIN AYAKLANMA HAKKINDA BULUŞUP KENETLENEREK! Cuma ve Pazar gün yapılacak milli Ayaklanma gösterilerinde beraber olalım!
Okuyanlar paylaşın lütfen.
Sağlık başta gelir. Corona virüsü yasaklarına uyalım.
Teşekkürler.