Rafet ULUTÜRK
Konu: Türkiye’de işler kötüye giderse, Bulgaristan’da çekeceğimiz var
Bizim Bulgaristan’da Türklerin durumu, Hak ve Özgürlük Hareketi’nin tuzakları, Ahmet Doğan ve birçok başka parti ileri geleninin ihaneti üstüne yıllardan beri yazdıklarımıza inanmayanlar, derin derin ve inceden inceye düşünmek zorundadırlar. Biz yazılarımızda hainlikten sonra durulma, arınma, temizlenme, ıslah olma tamamen, bütünüyle ve kesin imkansızdır diye yazdık, ama bizi anlamak istemeyenler ayak diremeye devam ediyorlar.
İhanetçi olan bize yapışmış bir kenedir, gire gire kalbimize girer, oracıkta özümüzü durmadan kemirerek yaşar. Bizi kemirmesi onun gıdasıdır. O, bundan vazgeçemez. İhanet etmek onun yemesi içmesi ve tuvalete gitmesi kadar doğallaşmış bir ihtiyacıdır. Kalbe yerleşen keneler solumadan yaşayabilir, oksijeni kanımızdan alırlar.
Demek istediğim, çalışmasalar da cepleri parasız kalmaz, çünkü onlara para verilir. Dışarı çıksa yaşayamaz, bugün Ahmet Doğan haini gibi saray kodesine gizlenmiş ve yaşamaya devam eder. Onların normal soluyup öteki haşaratlar gibi var olması mümkün değildir. İhanet-çiyi açıklamak için kullandığımız “kene” örneğinde geriye (normale) dönme özelli yoktur ve olamaz.
Biz, bu nedenle ajan “Sava”, ajan “Pavel” ve diğerlerinden asla normal vatandaş, Türk kimlikli Müslüman Türk olabileceğini düşünmedik ve düşünmüyoruz.
Bunlar her gün Bulgaristan Türkleri Baş Müftüsü ya da Türkiye Cumhuriyeti Büyük Elçisi ile beraber namaz kılıp tövbe etseler, Kuran ellerinden düşmesi de asla normalleşemezler, çünkü Allah’la kul arasında aracı otorite olmaz.
Onlar hain ajan olmayı kabul ederken arkalarındaki tüm köprüleri havaya uçurmuş, halk yararına asla ve hiçbir yerde ve hiçbir zaman hiçbir iyilik yapmayacaklarına yemin etmiş ve imza atmışlardır.
Bu bir vicdan imzasıdır.
Bozulmaz ve geri alınmaz! Bunun için Ahmet Doğan Moskof lehinde işler yapabilir, Lütfi Mestan da NATO için bayrak kaldırabilir, ama onun üzerine bastığı toprakta alın teri olan kardeşlerimiz için herhangi bir hayır yapmasını beklemek boşa kürek çekmek olur diye düşünüyorum.
Türkiye’den örnekleyelim:
10 yıldan beri Genel Kurmay’da, Genel Kurmay Başkanı ekibinde çalışan, FETÖ casusu ihanetçi Yarbay Levent Türkan tutuklandı ve savcıya şöyle dedi:
Ben bir FETÖ paralel örgüt üyesiyim. Cemaatte yıllarca gönüllü olarak hizmet ettim. Onlar tarafından verilen emirleri harfiyen yerine getirdim. Bir “üst akıla” hizmet verdim. Darbe girişimi FETÖ ve paralelci çetenin işidir. Ben darbeyi 14 Temmuz 2016 Perşembe günü saat 10’da öğrendim.
“Fakir bir ailenin çocuğuyum. Babam çok fakir bir çiftçiydi. Tarlalarımız, bağımız, bahçemiz yoktu. Feytullah Gülen Cemaatti tuzağına 5 yaşında düştüm. Bu casus örgütü tarafından okutuldum. Eğitilip yetiştirildim. Onların ağına düşen asla kurtulamaz. Onların gölgesi dışında hayatımda tek adım atamadım. Bu mümkün değildi”.
“Elime dinleme cihazı verildi. Bu cihazla 2011–2015 yılları arasında her gün 15–16 saat Genel Kurmay Başkanı Necdet Özel’i dinledim. Daha sonra da Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ı dinledim. Pili bir gün dayanıyordu. Haftada bir dolan cihazı cemaat abime götürüp veriyor, boş olanı alıyordum. Arama sırasında Genelkurmay Başkanı odasında dinleme aracı araması yapılıyordu. Doğal olarak ben bu aramaların ne zaman yapıldığını önceden bildiğim için cihazı koymuyordum.
Bizim hainlerin “Sava”, “Pavel” gibi kod adları olduğu gibi, FETÖCU ve “paralelci” hain çetesinden Yarbay Türkkan’ın temas halinde olduğu kişilerin de “Metin”, “Selahattin” ve “Adil” gibi kod adları vardı. “Sava”nın 1972’den beri ajanlık yaptığı dikkate alındığında, burada 44 yıllık bir süreden söz ediyoruz.
Bu bir muşmula ağacı ve 44 yaşında olsa, 40 yıldan beri döngel (beşbıyık) ürettiğini kabul etsek, bundan sonra asla değişemeyeceğini, elma, armut, erik, mandarin vb üretemeyeceğini kabul etmeliyiz.
Hainliğin ıslahı olmaz!
Çürüdükten sonra yenilen, yuvarlak, buruşuk, mayhoş, beş çekirdekli beşbıyık üreten bir ağaçtan dallarına orak armudu yüklemesini beklemek yanlış olur. Burada yapılabilecek tek şey bambaşka hesaplar içinde kalmak koşuluyla, muşmula ağıcının Noel ağıcı gibi orak armuduyla süslenmesi olabilir. Birbirimizi aldatmayalım, ötesi boştur.
Bu bakıma Yarbay Türkkan’ın ben bir “fetocuyum, ben bir paralelciyim ve biz bu darbeyi hazırladık” sözlerini, olduğu gibi kabul etmek zorundayız. O, tanımadığı, gerçek ismini, adresini, telefonlarını, ofisini, araç plakasını bilmediği bir “üst akıl” temsilcisi tarafından yıllardan beri (beş yaşından başlayarak) eğitilmiştir. Yarbay Türkkan’ın öyküsü, bizim Ahmetlerin, Lütfilerin hayat hikâyesi ile büyük benzerlik taşır. Eminim Ahmet Doğan hiçbir Rus istihbarat generalinin adresini, gerçek adını, telefonunu bilmez.
Lütfü Mestan da hiçbir NATO üst düzey general ya da amiralinin kod adını bilmez…
Ajanlık, hainlik işi “su gibidir” dendiğinde bu anlaşılır. İnsanoğlu çok susadığı bir anda bu bir bardak suyu bir defada içer, ama bir defa kendi iradesiyle ondan asla kurtulamaz, içilen o damlalar insanın kalbinde “kene”, beyninde “Tümer” olur, insan beyninin düşünme gömecinin gözeneklerine beton gibi dolar ve insanı kör, sağır, duyarsız eder.
Emperyalist üst akılın bizim ülkelerde yetiştirdiği ve kolladığı “liderler” bu gib tiplerdir. Bunlar Türkiye Cumhuriyetinin Genel Kurmay Başkanının boynuna tasma takacak, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’a suikast düzenleyecek, onu öldürme planları hazırlayacak, ailesine kurşun sıkacak, Türk halkını bir iç savaşa itecek ve ana-vatanımızı 50 yıl geri itecek kadar vicdansız, alçak, yüreksiz tiplerdir. Bulgaristan Türklerini “siyasi köle” haline getirecek kadar imansız ve hayırsız ibn…..r.
İşte bir soru:
“Üst akılın” Sayın T.Erdoğan’dan istediği nedir?
Cevap: İstediği Türk halkına, Türk egemenliğine, Türk istikbaline ihanettir. R.T. Erdoğan’ın 20 milyonluk bir devasa kentte başarılı belediye başkanlığı yapması, AK Parti kurucu başkanı olması; AK Partiyi halk-oylarıyla 2002’de iktidara taşıması; çok başarılı Başbakanlığı ve yükselen ve güçlenen bir Cumhuriyetin Başkanı olmasını halkının istemesi, onları yıllardan beri deli etmiştir.
Avrupa ülkelerinde % 52 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı yoktur. Türkiye’nin FETÖ çetesinden, paralelci hainlerden kurtulup silkinmesi, 21. yüzyıl mucizeleri yaratma yolumuzu sonuna kadar açacaktır.
Silahlı Kuvvetlerimiz, eğitim sistemimiz ve kamu organlarımızı frenleyen darbeci zihniyetten kurtulmamız memleketimiz için bereket yüklü ufuklar açacaktır.
Bir milletin devletine, Cumhurbaşkanına, Silahlı Kuvvetlerine sahip çıkması büyük bir nimettir. Devletin yapması gerekeni yapması, zor anda başka bir iç veya dış güçten değil de halkımızdan yardım ve destek istemesi büyük bir kazanımdır.
Barış ve demokrasi mitingleri halk bütünlüğümüzü pekiştirdi. Biz, bugün “kahramanlar Türkiye’ye sahip çıktı! Derken, kahramanlar ordusu içinde büyük sayıda Bulgaristanlı, Balkanlı olduğunu da biliyoruz. Kardeşlerimizde şu günlerde hastanede olanlar “Anavatan için bir kol, bir bacak, hiç önemli değil!” diyenlerin söyleşilerini izliyoruz. Bu biz göçmenlerin kaynaştığımıza ve Türkiye Cumhuriyetinden başka vatan aramadığımıza kanıt oluyor.
Unutmayalım, “Büyük Türkiye” yolunun kesilmesi için son 6 yılda Türkiye Cumhuriyetinde 15 askeri darbe denemesi yapıldı. İtirafçı Yarbay’ın yetiştirildiği gibi hain kadro eğiten Türkiye’de 1.150 Feytullahçi, paralelci okul olduğu ortaya çıktı. Bunlar artık kapatıldı ama Türkiye içinde hainlik suyundan içmiş ilk bakışta namazı niyazı yerinde Allahın emrinde dolaşan kadroların sayısının kaç olduğunu biliyor musunuz?
Etrafınıza bakın lütfen! Bu okulların, yerleşkelerin, dershanelerin ana hedefi düşünemeyen Türk yetiştirmekti. Paralı FETÖ okullarından diplomalı gençlerden yüksek eğitim için Bulgaristan’ı seçenler arasında yapılan bir anket, bu “yüksek başarılı” diploma sunan gençlerden % 80’nin Türkiye Cumhuriyetinde bir roman okumadığı, baştan sona tek kitap karıştırmadığı gerçeği ortaya çıkmıştır.
Okudukları dillerin grameri üstüne hiçbir bilgi sahibi olmayışları anketçileri hayrete düşürmüştür. Dünya eğitim tarihi bu aşamayı 19. yüzyılda aşmıştır. 2016’da Türkiye kolej ve üniversite sınavlarında, FETO taş kafa eğitim sisteminin yerleşke ve ders hane kuramadığı Tunçeli’den çocukların milli birincilik elde etmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı B. Yıldırım tarafından ödüllenmeleri dikkat çekmişti.
15 Temmuzda akan kan, yaralı sayısı, TBMM’nin bombalanmasına kadar uzanan barbarca kudurmuşluk, Ankara semalarında beliren ve 79 milyonu yakıp yutmaya hazırlanmış ejderhayı hepimiz gördük.
Ona karşı birlikte savaştık. İtiraf etmeliyiz. Kendimiz için, çocuklarımız için çok korktuk. Bu korku yıllarca silinmez. 1982 darbesi izlerinin hafızamızda hala canlı olduğu gibi…
Bu kullandığımız dille izah edilemeyecek kadar gaddar ve vahşi bir kudurmaydı ve çok kan akıttı. Burada, ejderha şeklinde görünen “üst aklın” Türkiye’mizi parçalamak, kanını emmek, paramparça yapıp hepimizi yarım asır gerilere atmak istediği ortadadır.
Ahmet Doğan, 04 Ocak 1990’da Varna’da kurulan HÖH yönetimini ele geçirmeye Pazarcık hapishanesinde yıllarca hazırlanmıştı. Bu kurucu kurultaya davet edilen dişileri önceden tanımış, yemlemiş, susturmuş ve kendini kabul ettirmişti. Kasım Dallar bu çetedendir. Onların susmaları, her zaman pas kalmaları için defalarca “hizmet” sunulmuş çevirdikleri dalaverelere göz yumulmuş, açılan davalar asla sonuçlanmamış, ayakları çamura battığında çekip çıkarılmışlar, cepleri asla boş bırakılmamıştır. Bu “Belene” kampındaki tuzaklarda, Sofya ve Stara Zagora ve diğer şehirlerdeki hapishanelerde ve sürgünlerde de olmuştur.
Anlatmaya çalıştığımız olay, Türkiye’ye ve Türklüğe karşı bir dünya “üst akıl” komplosudur.
Gözle görülmeyen bir çatı sızıntısı gibi, 40 yıldan beri Türkiye devlet duvarına sürekli damlayan ve onu ıslattıkça çürüten FETÖ çetesi, paralel belası, bütün devleti devirmeye çalışırken çökertildi.
Türkiye Başkanı Sayın R.Tayyip Erdoğan Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu darbe yaralarını sarmak, toplumda huzur sağlama ve kamuyu FETO ve paralelcilerden arıtmak için Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etti.
OHAL ne anlama gelir? OHAL ile birlikte iktidara sınırsız kararname yetkisi ve valilere süper yetki verildi. Ayrıca OHAL’de kamu düzenini veya kamu güvenini bozabilecek kişilerin belli bölgelere girebilmesi yasaklanabilecektir. OHAL döneminde gözaltı süreleri uzatılabiliyor. OHAL üç ay sürecektir.
Soydaşlarımızın OHAL ile ilgili şu bilgileri bilmesi iyi olur.
Sokağa çıkmayı yasaklamak veya sınırlamak mümkün olacaktır.
Belli yerlerde veya belli saatlerde kişilerin dolaşmaları ve toplanmaları ve araçların seyri yasaklanabilecektir.
Kişilerin üstünü, araçlarını, eşyalarını aratmak ve bulunacak suç eşyası ve delil niteliğinde olanlarına el konabilecektir. Olağanüstü hal ilan edilen bölge sakinleri ile bu bölgeye hariçten girecek kişiler için kimlik belirleyici taşıma mecburiyeti getirilebilecektir.
Devam edecek.