Rafet ULUTÜRK
Konu: Ağızlarındaki bakla şıp diye düştü.
Türk halkı, askeri darbe kanı kusan FETÖCU çapulcu çetesi ve emperyalizm uşaklarını 15 Temmuz gecesi ayakaltına aldığımda, umutları suya düşenlerin yenilgi acısının ucu Bulgaristan’da kimi ruhsuzların ciğerini yaktı. Radyo ve televizyon başında rakı kadehlerini daha büyükleriyle değiştirerek sık sık tokuşturanlar, oturum halindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve “Beş Tepe Sarayı” na bomba atmaya başlayınca köpüklü şaraba geçtiler ve bir gecede yarısı zafer için, öteki yarısı da yenilgiye yanarken bin fıçıyı boşalttılar.
Türk halkına 21 yüzyıl ufku açan büyük devrim, 35 yıl önce kuluçkaya yatmış amerikan ajanı FETÖ tavuğunun altından çıkan ve leş arayan kartal gagalı ejderhaları, aç yılan sürülerini darmaduman ve pes etti. Sokak ve meydanlara dolan Türk halkı, güçlü iradesi, güzlerindeki alev, sıktığı yumruklar ve dalgalanan bayraklarla jetli, helikopterli, tanklı, toplu darbecileri yendi. İnsanlığın barış mücadelesi tarihinde yeni sayfayı altın harflerle yazdı. Türk milletinin barış ve demokrasi için gece nöbetleri karanlıktan ışık doğuran geçmişte emsali olmayan bir mucize oldu.
Hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’de Türklerin her şeyinin kötü olmasını, Türk devletinin zayıf düşmesini ve hatta parçalanmasını, Türkiye’de bir iç savaş patlamasını ve onların da bunları tribünden futbol karşılaşması seyreder gibi izlerken bomba sesleriyle coşup bayram etmeyi hayal edenlerin hesapları bu defa da kursaklarında kaldı, pazara uymadı. Yenilen pehlivan güreşe doymaz deyenler, doğru söyler. Bulgar aşırı sağ milliyetçi ırkçılarının elebaşı geçinen, güya “Yurtsever cephe” (PF) partisi şefi V. Simyonov, 19 Temmuz 2016 sabahı Sofya-“NOVA” TV ekranına çıktı ve aklından geçenleri kusarak biraz rahatladı: “Menzili İstanbul olan füzeler istedi!” Bu siyasetçi, nenesinden öğrendiği bir atasözü hatırlattı: “Komşunun çatılı alev alınca, kıvılcımlar bize sıçrar.” Derken, Büyük Türk Halkının ateşi söndürdüğüne, kundakçıları topladığına, gerekli tedbirini aldığına işaret etmedi. Ağzından düşen, yanan bir ocak, söndürülemeyen bir patlamaydı.
Biz, Bulgaristanlı Türkler bu filmi bir defa görmüştük. 1980’de Türkiye’de askeri cuntacılar iktidar olunca, devlet başkanı sıfatıyla Sofya’ya gelen katil Gen. K. Evren, komünist-zulümcü diktatör T.Jivkov’a bizim hakkımızda, “bildiğini yap, eti senin kemiği benim” demişti. “SS-20” ve “SS-22” füzelerini İstanbul’a bakan Sliven Balkanı’nda rampaya çeken ve 3 bin zırhlı tankı da aynı balkan inlerine hıyar turşusu kavanozu gibi istifleyen Türk düşmanı Jivkov, iki sene sonra 1984’te isimlerimizi, baba ve ana adlarımızı, soy isimlerimizi değiştirmeye başladı. 5 yıl tarihin tanımadığı terör estirdi. Anadilimizi yasaklarken sanki dilimizi kesti. Çocuklar sünnetsiz, minareler esansız kaldı. Keyfi yasaklar şiddetlendikçe şiddetlendi. Dinimizin dibine kibrit suyu döktü. Adet, anane, gelenek, göreneklerimizi unutturdu. Kültürümüzü tanklarla çiğnedi. 500 yıllık medeniyetimizi ateşe verdi. O zaman 500 binimiz birden Türkiye’de huzur aradık. Hayat umudu bulduk. Anavatana sarıldık. Türkiye’nin biz Bulgaristan Türkleri için taşıdığı önemin bilincine vardık. Türk halkının sıcak bağrına sığındık.
Biz bu faciayı bir daha yaşamak istemediğimiz için, darbecileri ve onların iç ve dış destekçilerini lanetliyor, Türkiye Başkanı Tayyip ERDOĞAN liderliğindeki BÜYÜK VE GÜÇLÜ TÜRKİYE seferinde şerefli yerimizi almak istiyoruz. 15 Temmuz gecesi Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK bayrağı Bayrampaşa Belediye Meydanında ve Taksim Meydanında sabaha kadar dalgalandı. Binlerce kardeşim demokrasi ve barış nöbetinde dalgalanan ay yıldızlı bayrakların zafer gösterilerindeydi. Bulgaristanlı soydaşlarımız dün olduğu gibi, bugün de demokrasinin yanında, darbenin karşısında olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bağrına sokulan yılanlara alanda layık oldukları cevabı verme davasında yer almıştır. Demokrasi ve barışı koruma nöbetimiz yaşadığımız sokak ve mahalle kavşaklarında büyüyen kalabalıklarda devam ediyor. Soydaşlar Türk halkına “Geçmiş Olsun!” selamıyla dayanışma hazırlığı ifade ederken, minarelerden gelen çağrılara kusursuz uyuyor. Kanlı darbenin bastırılmasına, Özel Timlerde ve poliste görevli evlatlarımız canları pahasına katılırken, askerde bulunan evlatlarımız darbeci subayların emirlerine uymadılar. Bulgaristan Türklerinden demokrasi alaylarına laf atan olmadığı gibi, barış şölenlerine kitlesel katılımlarımız herkesi yüreklendirdi.
Halk zaferinin boyutu olmaz. Etkisi, gücünden büyüktür.
Bulgaristan’da Türklere karşı 1912’den beri kan kusan Makedon İç Devrim Hareketi (VMRO) Başkanı ve milletvekili K. Karakaçanov da incilerini dökmeye başladı.
Türkiye’de halkımızın demokratik kazanımlarını yok etmek ve ülkede bir iç savaş başlatmak için değil de, sözde yalnız Türkiye Başkanı R.T. ERDOĞAN’ı devirmek için yapılan ama başarısızlıkla sonuçlanan askeri darbe girişiminden sonra, “Erdoğan düşmanlarıyla hesaplaşma fırsatı buldu” diyor.
Türkiye’nin Avrupa ile olan ilişkilerini de şöyle anlatıyor:
“Avrupa Birliği üyeliği Erdoğan’ı ilgilendirmiyor. AB üye adaylığından, Brüksel’i ekonomik ve siyasi kazanç sağlamak için zorlarken kullanıyor. NATO üyeliği ise, Yakın Doğu’da daha serbest hareket edebilmesini sağlayan bir stratejik konumdur.”
Türkiye’nin 1953’ten beri NATO üyesi olduğu, eski kıtada en büyük NATO ordusunu ayakta tuttuğu, Kara Deniz ve Balkanlar’da barış ve güvenliğin güvencesi olduğu, üstelik Bulgaristan’ın NATO’ya alınması için meclis kararı çıkardığı neredeyse unutuluyor. Karakaçanov’un Türkiye’de iyi olan, barıştan, demokrasi ve güvenlikten yana olan her şeyin Bulgaristan’a karşı olduğu saçma kurgusu geçen yüzyılın siyasi şarkısıydı. 1912-13’te Makedon voyvoda çetelerinin işlediği cinayetler, 1912’de 250 bin Müslüman Pomak’ın isim ve din değiştirmeye zorlanması; o kanlı katliam, 1936, 1942 ve 1972 Pomak trajedileri; Müslüman Pomaklara uygulanan baskı, terör, zulüm unutulmadı. Yargısız infazlar, kültürel katliamlar izleri hafızalarımızda yaşayan iğrenç olaylardır. O, şimdi, her konuda Türk ve Müslüman düşmanlığı kışkırtarak, yaraları unutturmak istiyor. R.T. Erdoğan her gün Bulgaristan’a 10 TIR bal gönderse bunların ne ağzı tatlanır ne de aklı gelir. Taş kafalıdan akıllı olmaz. Kırık boyun doğrulmaz.
Bulgaristan’ın yakın ve uzak geçmişinde yaşanan tüm trajik olayların hem anası hem de babası olan Bulgaristan Komünist Partisi –bugünkü Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Avrupa Birliği (AB) milletvekili İl. Yotova da, Türk halkının demokrasi ve barış zaferini görmezden geliyor. “AB sığınmacılar konusunda Türkiye!’ye bel bağlamakla yanlış etti” deyecek kadar ileri gidiyor. 5 yıldan beri 4 milyon sığınmacıya ev sahipliği eden 78 milyonluk Türkiye’de “iktidarın istikrar sergilemediğini ve Brüksel’in sığınmacılar konusunu yeniden ele alacağını” söyledi. Ancak şunu söyleyebiliriz: Türkiye’de durumlarından memnun olmayan sığınmacıları Bulgaristan’a alıp vatandaşlık verebilirsiniz.
Şimdiye kadar, tüm siyasetini ihtimaller üzerine kuran ve seçimden seçime eriyen BSP partisi Bayan milletvekili, “İdam cezasını geri getirmek isteyen Türkiye, AB kapısını kapar” diyor. Sanki AB babasının çiftliğidir.
Acaba, BKP’nin siyasi varisi olan BSP 1984–1989 yılları arasında “soya dönüş” uydurması döneminde kurşunlanarak öldürülen 44 Bulgaristanlı Türkün, yüzlerce yaralımızın katillerini ne zaman açıklayacak, onları ne zaman yakalayacak, içeri atıp cezalarını kesecektir?
Acaba BSP 1989’da vatanlarından kovulan Bulgaristanlı Müslüman Türkleri ne zaman geri çağıracak ki, sayıları sadece Türkiye’de artık 710 bin oldu.
Yaşadığımız kültürel soykırımın hesabı ne zaman verilecektir. Yoksa kendi yakın tarihindeki gerçekleri görmek istemeyenlerin, komşularının yapmadığı işler hakkında hüküm verme hakkı mı var?
Bu hak nereden doğuyor?
Hangi hukuka dayanır. Bir gecede, 161 kişinin ölümüne neden olan katilleri savunmak ne cüret? Yoksa Fransız terör kurbanları kutsal, Türk kurbanlar ise hurda mı?
Katliamları perdeleyip olmamış işler üzerinden muhtemel adaletten söz edenlerin, suya düşürülen askeri darbe denemesi gecesinde tank zincirleri altında kalan kadın ve çocuklar, kurşunlanan siviller ve bombalarla parçalanan vatandaşlar için Türkiye halkına“Baş Sağlığı” dilemeye dilleri varmıyor, gönülleri el vermiyor mu!? Katil katilin dostudur.
Türkiye’deki darbeci katiller için halkın “ölüm cezası” istemesine timsah gözyaşı dökenler, ne kadar sahte olduklarını gizleyemiyor!
Bulgaristan’da 1948 infazlılarını, 149 bin kişinin sürgünde, taş ocaklarında ölüm kamplarında yok edildiğini, 1972’de kurşunlanan Pomakları, 1985 ve 1989’da kurşunlanan Türkleri, “Belene “ ölüm kampını, 12 bin kardeşimizin hapislerde süründürüldüğünü, ezilen ve dövülenleri, sakatlarımızı, öksüzlerimizi hatırlasınlar lütfen!
Başkasının sırtına bin sopa az mantığına hayat hakkı tanımayalım! Katliam suçlularının ancak kendi dillerinden ve birbirinin sözünden anladığı bir daha ortaya çıktı. Bulgaristan Türkleri 1989’da T.Jivkov diktatörünü alaşağı etti. Türkiye halkı cuntacı
FETÖ çetesini ezdi geçti. BSP’li AB milletvekili Yotova’ya bunlar çok ağır geliyor.
FETÖ çetesi uzantıları Bulgaristan’a BSP – Videnov, Stanişev ve DPS – Doğan egemenliği dönemlerinde gelip yerleştiler. Çıkardıkları “Bulgaristan Zaman” gazetesi, bazı dergiler ve Türk ve Bulgar dillerinde dağıttıkları kitaplarla yıllarca insanlarımızın kafasını yıkayıp içine çamur ve çakıl taşı doldurmaya çalıştılar. Önce “Bankiya” kentinde, ardından Sofya- “Obelya” semtinde yatılı “Feytullah Okullu”nda Bulgaristan’da yaşayan Müslüman-Türklerin çocuklarına öz değerlerimizden çok uzak, çarpık ve yanlış eğitim telkin etmeye çalışıldı. Öğrencilerle yapılan anket sonuçları bunu kanıtlıyor. Bugün bir hain olduğu ortaya çıkan ve dünyaya duyurulan Feytullah Gülen okullarının ana ödevinin İngiliz ve Amerikan casusluk merkezlerine kadro, halk haini, ajan eğitmek olduğunu artık duymayan kalmadı. Hainin eğittiği öğrenci hain olur…
Bu hafta “Stara Zagora” http://starozagorskinovini.com/ gazetesinin yazdığına göre, ülkemizdeki İmam Hatip Okulları’nda görev alan Türkiyeli hocalardan bir kısmının FETÖ çetesi mensubu olduğu, ezberci ve yorucu, bıktırıcı, usandırıcı, sonsuz tekrarcı yöntem uygulayarak, gençlerin ham beyinlerini açacağına pıhtılaştırarak, ham beyin yıkadığı ve öğrencileri gözsüz, kulaksız ve duygusuz robot durumuna getirdiği ortaya çıktı.
Nazi Almanya’sında gözü kırpmadan katil yetiştirmede kullanılan bu yöntem, FETÖ okullarında kullanılan eğitim yöntemidir. Bu amaca yatılı merkezlerde, yerleşkelerde, pansiyonlarda yapılan çalışmalarla gidildiğini, baskıya maruz kalan öğrenciler kendileri açıklıyor. Türk halkının en büyük medeni özelliği olan çok yönlü düşünme kabiliyetinden yoksun bırakılan, can-ciğer evlatlarımız olsalar da, yıllarca dayandık. Dişimizi sıktık. Hatırşinas davranarak gönül kırmak istemedik. Halkımızın hak ve özgürlükleriyle, özgün kültürü ve gelenek görenekleriyle yaşama özlemine el kaldırıp, bizi kara karanlıkta köreltmek isteyenlere bundan böyle tahammülümüz olamaz.
Türk belleğimiz dönüşsüz bir şekilde silinmek isteniyor.
Gençlerimizin mutlu olma yetisi sonrasız silinmeye çalışılıyor. Boşaltılan genç beyinlere özümüze tamamen yabancı kıstaslar sıkıştırılıyor ve bu gerçek gözden kaçmıyor.
Son günlerde, Bulgaristan kamuoyunda ana ve temel konu olan Türkiye’deki darbe başarısızlığına çok üzülenler var. Saklanacak yer olsa gözyaşı dökecekler. Vaktiyle A. Homeyni’nin Paris’ten Tahran’a uçup Devlet Başkanı koltuğuna serildiği gibi, Feytullah Gülen haininin de Pensilvanya’dan Ankara’ya uçup Türkiye’nin başına geçmesini ve Türkiye İslam Devleti kurmasını bekleyenler varmış. Şu günler ağızlarından baklalar şıpır şıpır dökülüyor. Emelleri 15 Temmuz gecesi gerçekleşmiş olsaydı, sanki Türkiye Başkanı R.T. Erdoğan’a karşı tüm söylediklerinde her zaman haklı olacaklar ve Türkiye halkına çamur atmakta yarış edeceklerdi.
Bu karalama ve kötüleme yarışına katılanlar, akıllarından geçen tatlı hayaller birer birer suya düşmüş olsa da, fırsatı ellerine geçirdikleri her an ve her yerde karalama balonunu şişirilip şişirilip patlatılıyor. Bu amaçla, ucuna solucan takılmış oltayı göle atıp saatlerce, günlerce, haftalarca ve hatta aylarca fırsat bekleyenler şu günleri bekliyor. Sofya Üniversitesi “Doğu Dilleri Fakültesi” Türk Dili Bölümü’nde son yıllarda Bulgaristan Türklerinden öğrenci olmaması, Türkiye’den gelen öğrencilerin de acaba burada neler okutuluyor deyip, hiç birinin bu ocaktan ateş almaya uzanmaması, bazı olumsuz sonuçlar doğuruyor. Bütün samimiyetimle yazıyorum, anadilimiz, edebiyat dilimiz Türkçemizi en üstün düzeyde, en zengin bir biçimde ve en parlak bir telaffuzla kullanan, tanıdığım Türkiye Cumhuriyeti Büyük Elçileri arasında en başta gelen bugünkü Büyükelçimiz Sayın Süleyman Gökçe’dir. Suya düşen darbeyle ilgili son günlerde yaptığı parlak açıklamalar, sanki ancak Türkçemizde parlaktı. Çok ince bir noktaya dikkatinizi çekerken affınıza sığınıyorum. Bir defa Türkçemizdeki başarılı ve başarısız darbenin, Bulgar dilinden farklı olarak, ikisi birbirinden tamamen farklı olan iki ayrı değimi yoktur. Birisi diğerinin olumsuzlanmasıdır.
Fransız devrimler yazarı ve bilgini Le Bonne göre, bir darbe, Baş Komutan tutuklandığında başarılı sayılır, yani darbedir. 15 Temmuz örneğinde, T.C. Başkomutanı R.T.Erdoğan tutuklanmamıştır. (etkisizleştirilememiştir.) Bu nedenle sözü edilen olay bir “darbe” değildir.
Bulgar dilinde başarısız darbe “metej” sözüyle ifade edilir. Bu esaslı vurgu farkı, pratik dilde ve halk dilinde bu anlamı taşısa da, Bulgarca Türkçe sözlüklerde bu incelik açıklık bulmamıştır. Bu ve buna benzer ince ayarlar, bir genel dil olan Türkçemizden bir somut dil olan Bulgarcaya tercümeli geçişte, aradaki özel kat kırılmalarında bazen anlam kaymasına göz kırpar ve kötü niyetliler tarafından kullanılabilir. Fakat bu yanlış, “baban gibi oku…” daki virgül kadar önemlidir.
Devam edecek