BGSAM

Sofya Meclisi hükumetin istifasını kabul etti.

Bulgaristan halkı, kendini dev aynasında gören Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’u istifaya zorladı. Hükumet bunalımına giren Bulgaristan’da çok ciddi bir siyasi bunalım baş gösterdi.

16 Kasım’da ikinci GERB hükumetinin istifasını 218 oyla onaylayan 220 vekilli meclisten erken seçim ruhu çıktı.  Ne ki bir parlamenter cumhuriyet olan ülkede, erken seçime gidilebilmesi için meclisin dağılması gerek. Anayasa’ya göre bunu ancak yeni cumhurbaşkanı yapabilir.

13 Kasım’da yapılan Cumhurbaşkanı olağan seçimlerini % 59 çoğunlukla kazanan General Rumen Radev görevini 22 Ocak 2017’de devir alacak.

Yine Anayasa’ya göre eski Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev gelecek yılın 22 Ocağına kadar görevde kalırken meclisi tatil etme hakkına sahip değildir.

Bu durumda atanacak olan geçici hükumete şimdiye kadar iktidar olan GERB partisinden bakan katılmayacağı gibi, 2017 mali bütçesinin kabul edilmemiş olması da, ülkede zaten çok derin olan ekonomik ve malî bunalımları daha da derinleştirmiştir. Siyasetin kilitlenmesi, ülkenin felakete itilmesi ve sosyal yaşamın sırt üstü getirilip halkın ”tuş” dediği an yaşandı.

İstifa isteyen Borisov’un “Koyunları sattım, köpek lazım değil!” – bana sataşmayın tavrı vardı. Son aylarda yanlış ardından yanlış yapan Borisov hükumetini istifaya zorlayan son darbe, Cumhurbaşkanı seçimine kendi adayı ile katılan, adına “Yurtsever Uyanış” denen ve sol ve sağ aşırı uçlardan 3 milliyetçi, ırkçı partinin arasında uzlaşma sağlayan bütünleştirici hareketlenme oldu. Bu bütünleşme eğilimine güya “Yurtsever Cephe” (PF), geleneksel milliyetçilik kalesi Makedon İç Devrim Hareketi VMRO ve “Ataka” partisi katıldılar. Avrupa Birliği Genel Kurulu  bu aşırı milliyetçi güçlere “faşist” demiş olsa da, seçim kampanyasında sığınmacılara, savaş kaçaklarına ve ekonomik göçmenlere karşı şiddetlenerek tırmanan kaşınma bu güçlerin % 15 gibi oy almasını sağladı ve reel olarak, iki kutuplu Bulgar siyasi ortamında, Türklere ve Müslümanlara karşı düşmanca istekleri de bitmeyen aşırı milliyetçileri üçüncü siyasi güç yaptı.

2009 – 2013 ve 2014 – 2016’da iki dönem Başbakan olan B. Borisov, her iki defasında da hareketlenen halk tarafından istifaya zorlanmıştır. Bulgaristan’da ve Türkiye de dahil, dış ülkelerdeki Türklerin de katıldığı bu uyanış ve devinim eylemlerinin esasında Borisov’un kurduğu hükumetlerin “yasanın üstünlüğü”, “insan haklarına saygı” ve “herkes için eşit adalet” ilkeleri olmayışı, kaba kuvvete ve kaba kuvvetten bağımlılığa dayanılması oldu.

1990 Anayasasıyla başlayan Bulgaristan’ın sözde totaliter komünist toplumdan demokrasiye Geçiş Dönemi  siyasi eşitlik, yasalar karşısında eşitlik, yasama, yürütme, yargı mercilerinde  karar almanın bağımsızlığı gibi ilkelere dayanacağına devleti kişisel ihtiyaçlar için kullanarak, yıkıcı güçleri kurumlaştırması ve karanlık güçlerin kurumları ve devletin kendisini kemirerek yıkılmaya zorlamasının kesin sonucudur.

Bu, önü alınmaz yıkım sürecinden uzak kalmaya çalışırken, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturma sınırına yaklaşan etnik azınlıkların toplumsal hakların tümünden yoksun bırakılarak basit bir “oy gettosuna” kapanması ya da “seçim kölesi” durumuna itilmesi değişim başlatan dip dalgasında ana güç olmuştur.

Toplumsal adaletin rafa kaldırıldığı ve adı “güç ve güçten bağımlı olma” dikey ilişkisiyle değiştirildiğinde şu an memleketimizde olduğu gibi, bir toplumda beraberce yaşamak için var olan vatandaşlar arasındaki sosyal ilişkiler kesilir. Zaten biz Türklerle Bulgarlar arasında bu ilişkiler 1984–1989 “soya dönüş” mezalimi döneminde tamamen kesildiği gibi, ardından “Büyük Göç” zorlamasıyla kökten parçalandık ve son 20 yılda Batı devletlerine gurbetçi akımıyla iyice pes olduk. Rodoplar’da ve Deliorman’da “Deli eder beni yokluğun” şarkısı yeniden hit oldu. Gençler “Biz mezar bekçisi miyiz?” deyip alıp başlarını gözlerinin gördüğü yere kaçıyorlar.

Bundan dolayıdır ki, özleri rüşvetle mayalanmış diğer Bulgar hükümetleri gibi, ikinci GERB hükümetini de istifaya zorlayan halk iradesinin zaferine “Hayırlara vesile olsun!” diyoruz.

Bu hükümetin yaptığı en büyük iş devletin köklerini ırgalamak ve Bulgaristan ekonomisine mezar taşı dikmek oldu. Halk hiçbir hükümetin kişisel kullanım aracı olmasına izin vermek istemediğini son seçimlerde ve halk oylaması sonuçlarında kuşku götürmez bir kesinlikle gösterdi. 138 yıllık yeni Bulgar tarihinde hiçbir Çar, Cumhurbaşkanı, Başbakan, parti veya Vatan Cephesi gibi zorlama halk hareketleri bu sayıda oy almamıştır. Halkın istediği köklü sistem değişikliğidir.

Bulgaristan halkı, ekonomiyi, siyaseti ve devleti boğazlayan ucubelerin GERB hükümetinin toplumu ve devleti parçalara ayırıp didik didik etmesine daha fazla seyirci kalmak istemedi. İnsanların vatan toprakları üzerinde beraberce kardeş kardeş yaşaması nüvelerini çözüp eritmesine bilinçle, en güçlü ve en barışçıl demokrasi silahıyla, oyunu kullanarak  “DUR!” dedi ve hükümeti istifaya zorladı. Bu bir halk zaferidir.

Bu sonuçlar, Bulgaristan Cumhuriyetinin 44. olağan halk meclisine değil, 8. Büyük Millet Meclisi’ne, Anayasa değişikliğiyle birlikte sistem değişikliğine, sahte demokrasiyi gerçek demokrasiyle değiştirmeye, hukukun üstünlüğüne ve özgürlüklere ve gerçek adalete ihtiyaç duyduğunu dünya önüne koydu.

Bu çözümlerin anahtar, biz Türklerin, Pomakların ve Çingene kardeşlerimizin koynunda gizlidir. Biz, Bulgaristan’da yaşayan azınlıklar yıllardan beri olduğu gibi, bugün de çok büyük problemler yaşıyoruz. Bu problemlerin temelinde,  çok yüksek bir medeniyetten gelmiş olmamız ve vatan bildiğimiz bu topraklarda,  Osmanlıdan koptuktan sonra geleneklerimizden ve öz kültürümüzden çok farklı bir medeniyet taslağını kabul etmeye, onunla kaynaşmaya zorlanmış olmamızdır. Bulgaristan, Avrupa Birliğine katılmasıyla durumda değişiklik kaydedilmemiştir, çünkü biz yabancı sularda yüzmeye, geleneklerimize, kültürümüze ve medeniyetimize ters ortamlarda yaşamak zorunda kaldık ve buna zorlanıyoruz. Bu tersliğin özünde dil ve din sorunları başta gelse de, son çeyrek asırda çözülen bir devlet ve sosyal düzenin bütün yıkıntısı da üstümüze düştü. Bu da yetmezmiş gibi, en ilkel medeniyetin taşeronu olduk, modern teknolojili uygarlık bizden ışık hızıyla uzaklaşıyor. Bu ortamda içine itildiğimiz Türk Bulgar, Çingene Bulgar kavgaları hepimizi gülünç durumlara düşürdüğü gibi hepimizi yok ediyor.

Bulgar halkı var olan duruma seçenek arıyorsa beraber olalım.

Hükümet bunalımlarının parlamenter krize onların da siyasi yıkıma götürdüğü yolda kader birliği yapalım ve durumu kökten değiştirelim. Biz hepimiz aynı hamurdan insanlarız. Keçiyi bostana salmışlar ot otlamış, başkasının ne kızında ne malında gözümüz vardır. Biz kendi yağıyla kavrulmaya alışmış ve lokma paylaşmış, harama el sürmeyen insanlar topluluğuyuz. Bize olmayan işleri anlatmalarına gerek yok. Biz, hayat kitabını kabuklarıyla yutmuş insanlarız ve devletimiz her zaman bize güvenebilir.

Biz, Bulgar halkının kuyruk acısını biliyoruz. Kin ve öfke beslemeyen bir milletiz. Çünkü dönüp dolaşıp kapımıza geleceklerini de biliyoruz. Ne oldu, son 27 yılda bir baca tütmedi. En yakın komşumuz, Büyük Türkiye el uzatırken, süper devletlere koşup el öpmeler hayra alamet değildir. Bulgar devleti olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti de aynı Osmanlı anasının bağrından çıkmıştır. Biz kötü gün dostuyuz. Bulgaristan’da yaşayan her kişinin iyiliğine ve daha iyi günlere kavuşmasına duacıyız. Komşu komşunun külüne muhtaçtır. Biz Bulgar halkının ve oraları vatan seçen kardeşlerimizin her birinin mutluluğuna muhtacız.

Reklamlar