BGSAM
Sizin oralarda gündöndü (ayçiçeği) ekilir mi bilmem. Bizde tarla dolusu gündöndü açar.
Gündöndü işinde birkaç önemli nokta vardır. Çekirdeği toplanıp ambara girmeden gündöndü hiçbir işe yaramaz. Romanya ve Moldova’da gündöndüler açtığında arılar tarlalara akın eder. Oralarda sarı bal çok meşhurdur. Ham yağ kokulu olduğundan balı bizde pek tutulmaz. Konuk sofrasına konmaz yani misafire tattırılmaz. Bizde bu yüzden arılar gündöndü otlağına salınmaz, pazarda gündöndü balı satılmaz.
Amacım size Gündöndü gibi dönen Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisini anlatmaktır. O,
1990’da topraktan çıktığında dimdik uzayacak, bir iki çapadan sonra da iri gömeç bağlayacak havası oluştu. Önce HÖH partisi lider kadrosundan kimse şüphelenmemişti. Çünkü toprağın altı karanlıktır. Tohumlar karanlıkta patlar ve biter. Hiç kimde tohumların değiştirildiğini düşünemedi. Halkımız tarlasına mısır ekmiş, ama tohumlar patlayan mısır tohumuyla değiştirilmişti. İlk kazımda, ikinci kazımda yapraklar hep aynı olduğundan kimse bir şey anlayamadı. Gizli polis halkın evlatlarını simgeleyen mısır tohumlarının yerine polis ajanı olan patlayan mısır tohumlarıyla yeraltında gizlice değiştirerek, Bulgaristan Müslümanlarını 25 yıl aldatabildi.
Bilirsiniz, mısır eksen birinci ve ikinci çapada seyreltilir, burada tohumlar sıradan değiştirilmiş olduğundan ne kadar seyreltsen de tarlada kalan hep onlarındı.
Bu yüzden gündöndü dedim. Çünkü çapalanırken seyreltilmez, nasıl bittiyse öyle uzar güneşe doğru. HÖH partisi ilk yıllarda “haktır”, “hürriyettir” derken daha gömeç bağlamadan büyük büyük yapraklarla yeşerdi. Demek istediğim hayvanların koklamadığı kocaman yapraklar, kocaman gömeç yapar umudu doğdu. Bizi, hepimizi “aslı olmayan laflarla” kandırdı. Sonuç ortada. Hayatımızla hiçbir ilgisi olmayan, bizi yavaş yavaş yok etme politikasını gerçekleştirmeyi amaçlayan “Bulgar Etnik Programı” yumurtladı ki, 25 yıl yerimizde saydık. Bir köyde bir Türk Okulu açılmadı, bir okuma yurdu çalıştırılmadı, bir gazete çıkarılmadı, bir radyo cızlamadı. Fiskos hepsi yalan…
Bilirsiniz insanlarımız kısır hayvanı, çiçek döken meyve vermeyen ağıcı tutmaz.
Biz bu HÖH – DPS kalpazanlığını çok sabrettik. Ben bu yazımda, HÖH partisini 1990’larda yani ilk yıllarında Bulgaristan’da Türklük boyu yeşerdiği için ve sapı dimdik eğilip bükülmeden boy attığından dolayı gündöndü ile mukayese ettim. Daha dikkatli bakıldığında, bu partinin ilk 10 yılında kimsenin tarlaya giremediğini hatırlayın. Kapı açık, insanlarımız hep Vatandan kovuldu. Çünkü devletin ajan bekçileri namuslu ve onurlu kardeşlerimizi HÖH politik tarlasına hiç bırakmadılar. Çapalama ve seyreltme işlerini gizli polis teşkilatının merkez ve yerel kadroları (subaylar) yaptığından, kendileri istenmeyen kökleri çapasız susuz bıraktılar, kurutup tarla dışına attılar. Hatta birçoklarını Türkiye’ye ve daha bir o kadarını da Batı Avrupa ülkelerine kovdular. Şimdi Ahmet Doğan’ın oğlu Danço Peevskli TV programlarından Benatova gibi gazeteciler, Avrupa ülkelerinde Pazar gezip reportaj yaparken, “Siz geri dönecek misiniz? Sorusunu soruyorlar. HÖH içinde bir korku var ki artıyor, “Göçmenler yıllardır para pul biriktiriyor, gelip de bizi çöpe atar mı?” korkusu yayılıyor. Okuma yazma öğrenmesi engellenen bir halkın düşünmesi mukayese ile de başlar, burası ile orasını kıyaslayanlar, ekmek parası bulmakta güçlük çeken kardeşlerimizin gerçek durumunu, zorluklarını görüyorlar. “Lafla peynir gemisi yürütmenin olanaksızlığını görmeyen kalmadı!”.
Yazımı gündöndü yerine yalnız mısırla örgütleseydim, politik analizde, baharda ve yaz aylarında mısır tarlası olarak yeşeren ovada bir tek süt başak mısırı bile olmadığını, bütün başakların patlayan mısır olduğunu görecektiniz. Demek istediğim, Hak ve Özgürlükler Partisi 25 yıldan beri işe yarayan bir iş yapmadı. Kaynatılacak ya da köze sürülecek dört mısır koçanı bile yetiştiremedi.
Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının doğal ve evrensel insan haklarını, özgün haklarını, özgürlüklerini, anadil hakkını, özgün Türk-İslam kültürel sentezini, geleneksel Türk örf ve adetlerini, yerleşik spesifik Türk yaşam tarzını, diğer etniklerle ve ana ulusla etkileşim biçimlerini geliştirerek zenginleştirecek artık bir kadro bile kalmadığını yazıyorum. Biz Türk’üz, bir büyük etnik topluluk olduğumuzdan başka bir ulusun dili, dini ve kültürüyle yaşamamız imkansızdır.
Türk kültürü taşıyıcısı olmayan ama bu işten para alıp emeklilik yıllarını dolduranlar arasında HÖH Genel Başkanı Lütfü Mestan’ın olmadığı iddiam doğrudur. Önce Ahmet ardından Lütfü bilmedikleri işlerle uğraşarak, Bulgar devletini olduğu gibi Türk etnik azınlığı da oyalıyor. Başka bir değişle ne iş yapılırsa yapılsın, nasıl raporlar verilirse verilsin, biz mısır üretmek istiyoruz, tarlamızdan ne ekmeklik ne de yemlim mısır toplayabiliyoruz. Her yer bizim işimize yaramayan patlayan mısır var.
Başka bir anlatımla yaklaşıyorum. HÖH partisi şu gönlerde yani 2014 yılının 5 Ekim parlamento seçimlerinden öncesi kadrosuz değildir. Ülkenin il ve ilçe merkezlerinde yüksek maaşlı devlet görevlisi olarak atanmış 500 adet HÖH / DPS ana kadrosu var. Ne ki bu kadrolar seçmenin nabzını tutsa da, ne vicdan, ne hafıza, ne bilinç, ne niyet ve ne de hedef olarak bu kişiler bizden değildir. Onlar patlayan mısır üreticileridir. Biz ise, ekmeklik mısır üretiyoruz. Mısır üretimi arttı kandırmacısıyla bizi bitirmek istiyorlar.
Burada sözü edilenler HÖH / DPS tarafından yetiştirilen Türk ya da Pomak kadrolar değil, genelde eski polis ve subaylar arasından seçilmiş sadık elemanlardır. Devletin güvendiği kişilerdir. HÖH /DPS dalavereci yönetimine sadık kişilerdir. Bu kadrolar HÖH davasına engel olmak için görevlendirmişlerdir. Ruhları gizli polise bağlı kişilerdir. Şu dönemde kendi ceplerine paracık doldurmakla meşguldürler. Satılmış, sabıkalı, yargısı kesinleşmiş hapis kaçağı milletvekili, mafya uşağı ve oligarşi yamağı Sofya’da devlet dairelerinde konaklı yönetim kadroları dışında işbaşında, aile geçindirebilecek yasal geliri olan HÖH kadrosu yoktur. Bu kadrolar anlatmak istediğim patlayan mısırdandır. Ama bize ekmeklik ve yemlik mısır lazım, patlayan değil. Türk, Pomak ve Müslüman Çingen seçmenle bu kadroların arasında hiçbir ilişki, bağlantı, yardım arama yolu yoktur. HÖH /DPS partisi halkımızdan tamamen kopmuştur. Yani bize gerekli olan ekmeklik mısırdır, HÖH’ ün politik tarlasından toplanan ise yalnız patlayan mısırdır. İşimize yaramayan bir üründür. HÖH yönetimi Bulgaristan Türklerinden tamamen kopmuştur.
Yazdıklarımın politik anlatımı şöyledir: HÖH/DPS sözüm ona “lideri” A. Doğan 1990’lı yılların başında “BULGAR ETNİK MODELİ” diye bir şey icat etti. Hiçbir Türk ve Pomak’ı hiçbir şeycik hizmeti dokunmayan zamanını doldurmuş ve çöp kutusunda duran bu modelin açıklaması şudur:
BULGAR GİZLİ POLİSİ TÜRKLERİ VE POMAKLARI EZMEYE, ERİTMEYE, ASİMİLE ETMEYE VE BULGARLAŞTIRMAYA DEVAM ETMEK İÇİN BİR SÖZDE TÜRK PARTİSİ KURDU. BU PARTİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PARTİSİ OLARAK 24 YILDAN BERİ TÜKLERİ, POMAKLARI VE MÜSLÜMAN ÇİNGENELERİ Ezerken ALDATIYOR, ULUSALCI POLİTİKALARDA KULLANIYOR, SİYASETE YEM EDİYOR. BU PARTİ İLE TÜRK VE MÜSLÜMAN NÜFUS ARASINDA HİÇ BİR BAĞLANTI VE MENFAAT ORTAKLIĞI YOKTUR VE OLAMAZ. BU PARTİ TÜKLERİN VE POMAKLARIN TÜM MÜSLÜMANLARIN MENFAATLERİNİ SÖMÜRMEK, KENDİ YARARINA ALET ETMEK, HALKIMIN HİÇ BİR HAKKINI TANIMAMAK İÇİN KURULMUŞTUR. BU PARTİNİN SAHTE YÖNETİCİLERİ DÜNYANIN VE TÜRKİYENİN GÖZÜNE KÜL ATIYORLAR. “BULGAR ETNİK MODELİ” YASAKLANMALIDIR, ÇÜNKÜ HİÇ BİR İŞE YARAMADIĞI GİBİ ZAMANINI DOLDURMUŞ VE AVRUPA BİRLİĞİ YASALARINA TERS DÜŞMÜŞTÜR. BULGARİSTAN’DA ULUSAL VE ETNİK HALK TOPLULUKLARI SORUNLARININ DEMOKRATİK VE HALKA YARARLI ÇÖZÜMÜNE ENGELDİR.
Gerçek durum gündöndü örneğinde şöyle ortaya çıktı. Biz Gündöndü Partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi güneşi aramak için yani 5 Ekim 2014 seçimlerinden sonra yeni iktidar ortaklığı bulmak için, başını kaldırdığı ana kadar da hep “ikiyüzlü, ihanetçi, dönekti” ama siz bunu anlamak istemediniz. Kimse dirseğin altında kol olmadığını göstermek istemez. Kimse iç yüzünü açmak istemez. Evet, HÖH partisini oluşturan siz siniz, ama aldatılmışlığınızı tanımak, itiraf etmek istemeyen de sizsiniz, sizdiniz. Gerçekleri işittikçe, bu nedenle, hep bıyık altından gülümsediniz, hatta alay ettiniz. Sayıları her gün artan okurlarımız bize inanmaya başlayana kadar zamsan gerekti. Çünkü gündöndü başını (peteğini) kaldırana kadar köküne bakıyordu. İnsanımız da, “köküne baktıkça aklı başına gelir, hayattan dersini alır” zihniyetine kapıldı. Bir şey deyemedik, bekledik ve işte GÜNDÖNDÜ BAŞINI KALDIRDI. Ve kime döndü?!
Dün, bizim Gündöndü kafalı Lütfü, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ye bakıyordu. Stanişev ile Mestan öpüşüyordu. Hani can ciğerdiler! Hani yalnız anaları Türk ve Bulgar kadınıydı! Babaları birdi! Ne oldu? Gündöndü başlı Mestan GERB partisi Başkanı B. Borisov’un kucağına oturuverdi. O hiç bilmediği ve anlamadığı işlere bulaştı.
“Kahve diplomasi”
Avrupa diplomasi tarihine kahve Osmanlı’nın gerileme dönemini başlatan Viyana Kuşatması (XVI. asır) esnasında, Sultanın diplomatları ile Avusturya Kralının sefirleri arasında şehrin içinden geçen dev Tuna’nın adacıklarındaki sarayların birinde başlamıştır. Avusturyalılar o zamana kadar kahvenin ne kokusunu ne de tadını bilmiyordu. Çok beğenmişler ve işleri uzatarak ara sına Türk kahvesi sefası yaşayalım kararını gizlice almışlardı. Bunu İngiliz Oksford Üniversitesinde savunulan bir doktora tezinde okudum.
Osmanlının 400 yıllık çöküş dönemi aslında kahve diplomasi çağıdır. Tarihimizin en verimsiz asırlarıdır. Belki de bu esastan olacak, bizim orada Çelekler köyüne bir defasında düğüne davet edilmiştim. Bizde ortaya yatırılan davul üzerinde demir paraların tıngırtısının hemen ardından kahveler gelir. O yıllarda rağbette olan çavdar kahvesiydi. Açılan konu hep “Şu Osmanlıyı nasıl içip bitirdilerdi?” İbişlerin Mehmet dayı “Şekerli kahveyle içtiler” cevabını yapıştırdı. Herkes şöyle bir duvara tavana bakınırken, sanki yukardan biri ya bu iş tam öyledir, deyecekmiş gibi bir hava oluşurdu. Ardından Ömer ağaların Ömer aga “Evet kahveyle içip bitirdiler” diye ekledi. Kahvenin köpüğü sesli çekildikten sonra Ömer aga Topçuların Yusuf’un Yemenden dönüşte “Arap Kahvesi” getirdiğini hatırlatır ve kendinden memnun “Çavdar Kahvesi”nden bir yudum daha alırdı. Bizde Osmanlı boyunca “çavdar kahvesi” içilmiştir, şimdi en makbulü olan Mehmet Efendi Kahvesine geçilemeden “ekspreso” ya atlandı. Yani hakiki Türk Kahvesi tadı evlerimize girip dilimize damağımıza yapışamadı.
Şimdiki şu Borisov – Mestan kahve sohbetleri XXI. yüzyıl boyunca sürerse, bu işe ne şeker ne kahve dayanır. Ne de kaymak kalır. Biz Türk olarak iyice eriyip biteriz. Zaten Mestan Rus klasik Çehov gibi “keçi sakalı” salmış, bize kime benzetecek pek belli değil. 2 yılda tek bir şey icat etti. Kahve muhabbeti. Uzarsa işimize gelmez. Bu bir oyun ama Mestan’da bu oyunu anlayacak ne zeka ne de danışman var!!!
Olan hep ters oluyor. Ekmeklik mısır ektik patlayan mısır topladık. Hak ve Özgürlük dedik anadilsiz ve öz kültürsüz kaldık. Türk partisi (HÖH) kurduk, Bulgar polisi partisi çıktı. Doğuya baksın, Türkiye’yi görsün diye Ayçiçeği ektik, bir Stanişev’e bir Borisov’a bakan gündöndü bitti.
Son günlerde bir gerçek daha kabak çiçeği gibi açtı. Şu Kasım Dal’ Ahmet ajanmış, bilmezdim falan masallarıyla Türkiye’den para koparayım diye yeni parti kurdu. Yeni seçimleri yüzde yüz kazanamayacağını anlayan B. Borisov tutturmasın mı: Ben şu “Reformcu Blok”tan yani Kasim Dal’dan ayrılmam diye. Ne olacak şimdi? Borisov bir koltukta iki Türk karpuzu taşıyabilecek mi? Olabilir ya bu dünyada değişmeyen bir şey yok. Boyko’ya “Türk partileri artık kabaklaştı, ikisi de çedikli, bir koltukta taşıyabilirsin,” demiş olabilirler. Zaten onun Türk ve Müslümanlar konusunda hiçbir şey yapmaya niyeti yok. Kabakları koltuk altına alır, kesilip çekirdeklerinin ekilmesine engel olur ve dört yılda çekirdekler çürüsün ve şu Türk işlerinden iyice kurtulalım diye bekler. Son hedef bu değil mi? Gündöndü partisinin bize faydası işte bu kadar. Kasım Dal’a gelince, dana anasının yolunca yürür. Şaşılacak bir şey yok. Ahmet “Baham adalarında”, oğlu Danço Beevski işlerin başında, Lütfü Mestan sol sağ derken ne yapacağını iyice şaşırmış!!! Yeni bir Kurultay toplayıp döneklerin “liderlerin”, çotanakların, evlatlıkların, 5. 6. 7. karıların vs. hepsini politika çöpüne atma zamanı gelmedi mi? Ne Krallık, ne Sultanlık zamanındayız! Biz Balkanların en zeki insanlarıyız. Tarihte hak ettiğimiz yeri birlikte bulalım.