Şakir ARSLANTAŞ
Konu: Tarih sayfalarından gelen eski kokular.
Rusçadan tercüme edilmiştir.
Bu yazının kendi başlığı: “NANKÖR” KARDEŞLER ÜSTÜNE EFSANE
“Sevodnya.ru”, Nikolay Sebestyanov’un “Bulgarların Dibi” yazısını şöyle yayınladı:
Delillerin çarpıtarak büyük boyutlu Bulgar düşmanlığına ulaşan yazar, her konuda tarihsel öngörüsüne gizlemeden yer vermiştir. Bu yazıda, Bulgaristan’ı sözde kurtaran Rusya’ya her defasında ihanet eden, okşanmayı seven “nankör” kardeşlerin yaptıklarından başka aslında pek bir şey yok.
Anlatılan efsaneler, önce Rusya’nın kendisi için olmak üzere çok tehlikelidir, çünkü Bulgaristan stratejik konumu, Rusya’ya bu bölgedeki jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirebilmesi bakımından olağanüstü büyük imkânlar sunuyor. Sırbistan, Romanya ve Yunanistan böyle bir konuma sahip değildir. Eğer Rusya Bulgaristan’la ilişkilerini iyi bir duruma çıkaramazsa, “Güney Akım” gaz boru hattı projesini; deniz ve kara yolundan en kısa mesafe Bulgaristan üzerinden olan Sırbistan ile askeri müttefiklik kurmayı unutsun.
Büyük Rusya imparatorculuğunun hararetli savunucusu olan Graf N. P. İgnatiev jeopolitik açısından olmak üzere Rusya için Bulgaristan’ın olağanüstü önem taşıdığı anlamış olan büyük bir siyaset adamıydı. O, Balkan İslav Devletleri’nin başında olacak “Büyük Bulgaristan” kurulması, bu bölgede Rusya’nın güvenilir dayanağı olabileceği görüşündeydi. 1877–1978 Rusya Osmanlı Savaş Planı’nı hazırlayan General N.N. Obruçev bu konuda şunları yazmıştır: “O kadar çok kötülükler yaptıkları Hıristiyan ülkesi (Bulgaristan’ı) Türklerin elinden çekip alalım. Bu ülkenin sınırları içinde üç toprak parçası olacak. – Rusçuk ve Tırnovo’yu içine alan Tuna boyu Bulgaristan’ı; Sofya ve Makedonya’yı kapsayan Balkan Ardı Bulgaristan ve Manastır ve Bitolya.”
Öyle ki, daha savaşta ilk tüfekler patlamadan, II. Aleksandır ve etrafındaki kodamanların gözünde Bulgaristan Mizaya, Trakya ve Makedonya olarak görüldü.
XIX. yy’da Rusya düşmanları olan İngiltere ve Avusturya-Macaristan, Bulgaristan’ın Rusya için taşıyacağı önemi fark etmişlerdi. Ve “Büyük Bulgaristan” kurulmasına yol vermeyen de onlardır. 1878 Berlin Konferansı sonuçlarında Bulgaristan üçe bölündü: Makedonya Türkiye’ye geri verildi. Balkan Dağları’nın güneyinde Sultana bağlı olan, Doğu Rumeli muhtar bölgesi oluşturuldu. Bulgar Prensliği de Türkiye mandasında kaldı. Bulgaristan’dan Makedonya’yı koparıp alan Berlin Konferansı, Sofya’da Makedonya’yı geri almak için çok ısrarlı bir duyum gelişmesine neden oldu.
Tartışma konusu şudur: Rusya Bulgaristan’ı “kurtardığı” için ne elde etti?: “Yalnız içi boş minnettarlık sözleri ve bunların ardından gelen kara ihaneti.” Yazar şunlara işaret ediyor: “Birinci Dünya Savaşı’nın en ağır günlerinde, sonuçları üzerinde asla düşünmeden, Bulgarlar Almanya ve 20–30 yıl önce ayaklanan Bulgar köylerini kana boğan Türkiye ile müttefik oldular. Bu, aslında biçimsel bir bağlaşıklık değildi, Bulgarlar bu savaşa çok aktif katıldılar. Şu örnekle gerçeklere işaret ediyorum: Asker sayısı ve silahı düşmanınkinden defalarca az olmasına karşın Sırbistan düşmanla cephede verdiği çarpışmalarda ve cephe ardında tifo salgınına çok büyük kayıplar verse de, Avusturya ordularına bir yol geçit vermedi. Bulgarların ansızın Sırbistan’a dalması savunma cephesinin düşmesine ve Sırbistan’ın yenilmesine sebebiyet verdi.
En korkuş olansa, bu saldırı Bulgar halkının siyasi iradesi olmadığı gibi halkın kalbinde derin yara izleri bıraktı. Buna rağmen, toprak ele geçirmenin, ahlak değerlerinden çok daha üstün olduğunu savunan Bulgar toplumunda Sırbistan’a anı ölümcül saldırıyı destekleyen kamuoyu güçlüydü.”
Olayların maskesiz yüzü şudur: 1915’te Bulgar Çarı Ferdinand ortak İslav menfaatlerine, Rusya’ya ihanet etti ve ülkesinin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilenler arasında yer almasına yol açtı. Bu bir gerçektir. Bu ihanet kaçınılmaz mıydı? Sıradan Bulgarlar Ruslara sırt mı çevirdi?
Cevabımız şudur: Sırbistan, Ruslarla Doğu Ortodoks Hıristiyanlıkla, silah kardeşliği ve aynı cephelerde birlikte döktüğümüz kanla sımsıkı bağlı olduğumuz bir İslav ülkesidir. Aynı zamanda, Rusya’yı Bulgar halkıyla da aynı bağlar bağlıyor, Sırbistan’la Rusya arasındaki ilişkiler soyutlaştırılmamalı ve Bulgaristan’la olan husumet Sırbistan’a olan sevgimize dayandırılmamalıdır. XX. yy başlarında Sırbistan yönetiminin Rusya ile olan ilişkileri kadar Bulgar hükümetinin Rusya’ya olan yaklaşımı kadar çıkarcıydı. Bunu doğrulayan pek çok tarihsel kanıtlar var.
Savaşı kazanan II. Aleksandır, San Stefano Barış Antlaşmasını imzalarken, Türklerden elde edebildiği toprakların en büyük parçasını, Rus Ordularıyla omuz omuza savaşan Bulgarlara verdi. Sırbistan’ın da bu topraklardan belirli parçalar üzerinde istekleri vardı. 2 /14 Kasım 1885’te Doğu Rumeli’nin Bulgar Prensliğine karılması protestolarına katılırken, Bulgaristan’a savaş ilan etti. Bu savaşta Sırp birlikleri büyük kayıplar verdi.
11 Haziran 1903 gecesi bir grup Sırp subayı Avusturya yandaşı Kral Aleksandır Obrenoviç’i öldürdü ve yerine bir Rusofil olan Peter Karageorgieviçi oturttu. Sırp siyasetinin daha Birinci Petır zamanında Rusya lehine dönmesine rağmen, Belgrat yönetim çevreleri Peterburg ile olan ilişkilerinde her zaman Sırplar için “yarar” gütmüştür.
1908’de Balkan İslav devlerin arasını bulup onları bir askeri politik blokta kaynaştırma fikri, Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın bölge siyasetinde Rusya’nın büyük ölçüde etkin olmasını sağladı.
13 Mart 1912’de Rusya’nın desteklemesiyle Bulgaristan ile Sırbistan arasında ikili müttefiklik anlaşması imzalandı. 29 Mart 1912’de Yunanistan da Bulgaristan’la böyle bir anlaşmaya vardı. Böylece, Rus İmparatoru II. Nikolay himayesinde Balkan Birliği kuruldu. Bu birlik Avusturya ve Macaristan İmparatorluğunun Güney yolunu kesebilirdi. Aralarındaki uyum sağlayıcı maddelere bağlı kalsalardı “Balkan Antantı” Viyana’nın Sırbistan’a saldırıda bulunmasına engel olabilirdi. Bu yapılabilmiş olsaydı, Birinci Dünya Savaşı riski de büyük ölçüde azalmış olacaktı, çünkü Avusturya Macaristan sınırlarının çok yakınlarında Rusya ve Fransa’dan yana yeni güçlü bir askeri ortaklık baş gösterecekti. Bulgarların kurduğu askeri ortaklıkları kutlarken, Rus diplomatlar, Balkan Birliğine katılan devletleri, Rus Çarı’nın bu askeri birliğe bir saldırı aracı niteliği kazandırmaya karşı olduğuna uyarmışlardı.
Öte yandan, kendi aralarında anlaşmalar imzalayarak birleşen Balkan devletleri Osmanlı devletine karşı hemen savaşa başlayıp Berlin Konferansı’nda ortaya çıkan ve çözülemeyen toprak sorunlarını Osmanlıdan yeni toprak parçaları kopararak çözmek istiyorlardı. Böyle bir savaş Avrupa’da ana tarafları yüz yüze getirebilirdi. II. Nikolay, Sofya’ya gönderdiği bir mektupta, müttefiklik sözleşmesinden saldırı savaşı niteliği olan tüm maddelerin çıkarılmasında ısrar etmişti.
Balkanlarda gerginliğin taşmasını önlemek amaçlı Rusya çabalarına rağmen, Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Kara Dağ Osmanlıya savaş açtı ve belirli başarılara imza attı. Avrupa topraklarını “Balkan Birliği” ne bırakan Genç Türkler idaresi, Balkan Birliği’nin temellerine saatli bomba koymayı başardı. Karşısında zafer kazananların ahlak ve hedeflerini iyi bilen Osmanlı, kazananlara elde ettiklerinizi kendi aranızda kendiniz paylaşın, dedi. Galip gelen taraflardan her biri “Büyük” olmak istediğinden ortaya çıkan durum şu olmuştur: “Büyük Bulgaristan”, “Büyük Sırbistan”, “Büyük Yunanistan”, hatta “Büyük Kara Dağ” arasında kazandıkları toprakları paylaşırken şiddetli kavgalar çıkmıştır.
“Avrupa Gazetesi” şöyle yazmıştı: “Balkan koyu milliyetçileri kötülerin arasında en kötü olanlardır. Balkan devletlerinden her biri sus pus etse de içten içe “büyük” devlet olmak istiyor. Makedonya baştanbaşa Sırpların elinde kaldıkça, Bulgaristan hakkında söylenen duygu dolu sözlerden hiçbir sonuç alınamaz. Rusya’ya karşı güvensizliğe gelince, bunu Bulgar “liberallerinden” fazla, Sırp “öncüleri” saflarında izliyoruz. Balkanlarda şu Makedon atasözü hakim: “Kim bana verirse, ben de onunla olurum!”
Bu nedenle olacak, Londra’da imzalanan Birinci Balkan Savaşını sonlandıran Barış Anlaşması altındaki mürekkep henüz korumadan, eski müttefikler arasında İkinci Balkan Savaşı başladı. Bu savaşın patlak vermesinden suçlu olan ülke yalnız Bulgaristan değil, Balkan Birliği devletlerinin hepsiydi. 1913 Ocağında Sırp liberal ve milliyetçi basını Bulgar Sırp Askeri Antlaşmasına karşı yazmaya ve kamuoyu oluşturmaya başladı.
Aynı dönemde, Bulgaristan’da da Sırplara karşı benzer bir kampanya başladı. Makedonya topraklarına sahip olmak için yalan iddialarda bulunuldu, kadim haklar öne sürüldü. Balkan devletleri birliğinin başı olan ve Osmanlı imparatorluğu ile savaşın ana yükünü sırtında taşıyan Bulgaristan, Makedonya’yı nüfusunun güya Bulgar olduğu için istiyordu. Fakat Makedonya Sırplar tarafından işgal edilmişti. Bulgar makamları, elde etmek istedikleri Makedonya topraklarından, Sırp ve Yunan askerlerinin çıkmasında ayak diredi. Bu arada Sırplar ile Rumlar gasp ettikleri Makedon topraklarını birlikte savunma ve paylaşma konularında anlaştılar.
Balkan Birliği’nin dağılmasına karşı olan II. Nikolay, Bulgaristan ile Sırbistan arasındaki anlaşmazlıkları barışçı uzlaşma yoluyla çözmekten yana çıktı. Rusya Dış İşleri Bakanlığı Balkan Birliğine katılan Sırbistan, Kara Dağ, Bulgaristan ve Yunanistan başbakanlarının katılacağı bir Konferans çağrılmasını ve Rusya’nın arabuluculuğu ve destekleriyle meydana gelen durumdan çıkış bulunmasında ısrar ediyordu. Petersburg Balkanlar’da barışı koruma yolunu bulmaya çalışa dursun, Avusturya Macaristan ve Almanya bu bölgeye Rus askerlerinin bir daha ayak basmaması için yoğun çaba harcamıştır.
Bu nedenle Belgrat’taki Avusturya diplomasisi Sırp Kralı’nın Bulgaristan ve Yunanistan’la savaşa, Sofya’da ise Bulgarları Sırplar ve Yunanlarla savaşa ikna etti. Birinci Balkan Savaşı’nda Adriyatik Denizi’ne çıkamayan Sırplara, Makedonya’yı ilhak edip Selanik’e çıkarak istediklerine ulaşması şansı telkin edildi. Bu konuda Avusturya ve Macaristan Bulgaristan’a da arka olmayı vaat etti.
Rus diplomasisi Bulgaristan ve Sırbistan’a güçlü baskı yaparken, II. Nikolay’ın özel temsilcisi taraflardan savaş hazırlıklarına hemen son verip uzlaşma yolu bulmalarını istese de, çabalar boşa gittiği gibi, barış da sağlanamamıştır. Bulgar Çarı Ferdinand Rus Çarı II. Nikolay’a gönderdiği telgraflarda olup bitenden Sırpları suçlu ve sorumlu tutarken, Sırp Kral’ı Petr da Bulgar Çarını suçlamıştır.
13 Haziran 1913’te Bulgar ordusu Makedonya’ya konuşlanmış Sırp askerlerine saldırsa da geri kovalanınca çıkış mevzilerine gizlendi. Sofya’da orduyu Makedonya’dan çekme ve olup biten çarpışmaları da sınır olayları olarak açıklamaya hazırlanırken, Sırbistan ve Yunanistan hükümet çevreleri durumdan faydalanıp Bulgaristan’a savaş açmaya karar verdiler. Ardından Kara Dağ ile Romanya, kısa bir süre sonra Osmanlı imparatorluğu da Bulgaristan’a savaş açtı. Neticede, Bulgar ordusu tam yenilgiye itildi. 28 Ağustos 1913’te Rusya’nın arabuluculuğunda toplanan Bükreş barış görüşmeleri sona erdi. Bulgaristan Birinci Balkan Savaşı’nda gasp ettiği toprakların hepsinden oldu. Sırbistan ile Yunanistan Makedonya’yı paylaştılar. Türkiye Trakya’nın büyük bölümünü, Romanya da Güney Dobruca’yı aldı.
Fakat İkinci Balkan Savaşını gerçekten kazanan ülke, öncelikle Avusturya-Macaristan olmak üzere, Almanya oldu. Dar egoist çıkarlarının kurbanı olan tüm Balkan devletleri, Belgrat’ta Rusya’nın Balkan devletlerindeki nüfus ve etkisinin azaldığını doğru bir şekilde değerlendirememişlerdi. Sırbistan, çok güçlü Avusturya-Macar imparatorluğunun pençesine düşmüştü.
Bulgaristan ile Sırbistan arasındaki düşmanlıktan birkaç yıl içinde tüm Avrupa da nasip aldı. “Avrupa Gazetesi” Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından kısa bir süre sonra şöyle yazacaktı: “ Avusturya, Sırbistan’ın Bulgaristan’a bel bağlayabileceğini bilseydi, 1914 savaşı olmazdı.”
Birinci Dünya Savaşına gelince, Bulgar Çarı Ferdinand Sakskoburggotski’nin yüzde yüz ihanetine işaret ederken, işlerin biraz daha karışık olduğuna da değinmek gerekir. 1915’te “Bulgaristan Almanya ve Türkiye’den yana olmayı düşünmüyordu” ve savaşın belirli aşamasında Bulgar idare çevreleri Antant güçlerinden yana tavır almak istiyordu. Bunu yaptıklarında, 2 yıl önce 5 devletle müttefik olup Bulgaristan’a saldıran Sırbistan’dan yana olacak olması, planları suya düşürmüştü. Ferdinand, Bulgar halkına, Sırplarla müttefik olmayı haklı gösterebilmek için, bazı ganimetler elde etmeliydi. Bu ganimet ancak Makedonya olabilirdi ve Bulgar Çarı Ferdinand aklından geçenleri yani Makedonya’nın Bulgaristan’a katılması durumunda Almanya ile birlik olmaktan vazgeçip Antant devletlerine katılmaya hazır olduğunu onlara bildirdi. Peterburg, Paris ve Londra Ferdinand’ın bu teklifini destekledi. Fakat II. Nikolay bu haberi Belgrat’a ilettiğinde, tepki ve endişeli güvensizlikle karşılandı. Sırbistan “İslav halklarının hainine” herhangi bir ödün vermeyi kesinlikle kabul etmedi. II. Nikolay, savaştan sonra, Avusturya-Macaristan hesabına olmak üzere, Sırbistan’a geniş topraklar vaat etse ve Bulgaristan’ın Antant güçlerine katılmasıyla büyük askeri yararlar elde edileceğine ve bunların Belgrat lehine olacağına ikna etmeye çalışsa da, sonuç alamamıştır. Belgrat, Sofya ile temasa geçmeyi bile istemediğini defalarca ifade etmiştir.
İşte bu koşullarda Bulgaristan Alman bloğuna katıldı. Sırbistan yenildi ve istila edildi. Doğruyu söylemek gerekirse, Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslarla Bulgarlar birlikte hemen hemen savaşmadılar. Ruslarla Bulgarların savaş cephesinde yüzleşmesi yalnız ikişnci derece bir savaş alanı olan Selanik cephesinde olmuştu.
Bu yazı konusunda Rusların ikinci ana tepkisi de şu noktadadır:
“Ardından İkinci Dünya Savaşı geldi ve olaylar tekrar etti. “İslav kardeşleri” söylevi güncelleştirildi. Fakat Nazilerden yana tavır alındı. Ve bir gün gelip, savaşın sonlarında ülkeye Sovyet Ordusu, aslında Rus çizmesi bastığında, Bulgarlar birden derlenip toparlandılar ve 1980’lerin sonlarına kadar Ruslarla yeniden dost oldular, karşılıksız kredi ve enerji kaynağı olarak ham petrol aldılar. Savsaklama sona erdiğinde Bulgaristan ancak bugün elinde olanı elde edebildi: yerli olup birbirine kenetlenmiş olan “elit” kesimin yönetiminde bir sömürgecik olabilmek amacıyla statüsünü gönüllü olarak kabul etmeyi seçti.”
İkinci Dünya Savaşı’nda Bulgaristan Sovyetler Birliği’ne savaş ilan etmedi ve ona karşı savaşmadı. Bulgar Çarı III. Boris Doğu Cephesi’ne gönüllü asker göndermeyi bile kabul etmedi. Adına, Almanya’nın savaş öncesi Avrupa’da tam hâkimiyet kurmasından kaynaklanan somut bir ortamda, Bulgaristan Üçlü Mihver’e katılmak zorunda bırakılmıştı. Öte yandan Hitler Paktı üyelerinden biri olsa da ve hatta 1941 darbesinden sonra, Belgrat’ta iktidara anti-Hitler koalisyonu gelmiş olmasına rağmen, Yugoslavya Hitler Paktı’nda kaldı. Şunu da unutmamak gerekir. Sralin de Üçlü Mihver’e üye olmak istiyordu. Şu noktaya da dikkat edelim, Sovyet önerilerini kabul edip Sovyetler Birliği ile ikili yardımlaşma sözleşmesi imzalaması için III. Boris’e baskı yapan, Moskova Diş İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri A.A. Sobolev, Bulgaristan’ın “Mihver” den çıkması koşulunu öne sürmedi, çünkü “Moskova kendisi de bu askeri pakta girmeyi” düşünüyordu.
Üstelik 5 Nisan 1941’de, Yugoslavya’nın Hitler paktında kalması ve İngiltere’den yardım kabul etmeyeceği şartlarıyla Stalin “Moskova ile Belgrat Arasında Karşılıklı Saldırmazlık Anlaşması” imzalamayı kabul etti. Burada görüldüğüne göre, Bulgaristan “Üçlü Mihver” de yalnız değildi.
Ne var ki İkinci Dünya Savaşı başladıktan sonra, Çar Boris Rus Cephesine bir asker bile göndermemiş olsa da, onun “Ana Rusya”ya karşı saldırıda parmağı olduğunu düşünen yüzlerce Bulgar hükümete karşı savaşkan için elde silah dağlara çıktı. Komünist yanlısı Vatan Cephesi kuruldu. 27 Haziran1941’de Sovyetler Birliği İç İşleri Bakanlığı Halk Komiseri Başkanı (KGB Şefi) B.P. Sudoplatov’a, Almanya’nın Sovyet ülkesine karşı saldırıyı durdurup savaşa hangi koşullarda son vereceğini gayrı resmi kanallardan öğrenmesini emretmişti. Beriya, Sudoplatov’tan Bulgaristan’ın Moskova Büyük Elçisiyle görüşmesini istemiştir. Bu görüşmede, Büyük Elçi Almanya’nın savaşı kaybedeceğini beyan etmiştir.
5 Eylül 1944’te Sovyetler Birliği Bulgaristan’a savaş ilan etti. Dört gün “devam eden savaştan” sonra Bulgar halkı sevinç törenleri düzenledi. Kimon Georgiev’in komünist yanlısı Vatan Cephesi hükümeti kuruldu. 1944 Eylülünde Vatan Cephesi hükümeti Bulgaristan Halk Ordusu kurulduğunu açıkladı. 19 Eylül günü seferberlik başladı. Savaşın sonuna kadar 450 bin kişi silâhaltına alındı. 250 bin kişi cepheye gönderildi ve savaştı. Bulgar birlikleri Yugoslavya, Macaristan ve Avusturya topraklarında Alman birlikleriyle savaştı. Belgrat operasyonuna katıldı ve Balaton Gölü için çatışmalarda yer aldı.
1944 Eylülünden savaş sonuna kadar Bulgarlar 31.900 kişi şehit verdi. Birinci Bulgar Ordusu Baş Komutanı Vladimir Stoyçev Zafer Nümayişi’ne katıldı. 360 Bulgar er ve subayı Sovyet ödülü aldı. Bulgar halkının “genel ihanetinden” bu nedenle söz ediyoruz.
Özde, günümüzde, Varşova Antlaşması ülkelerinin ihanetinden söz etmek biraz gülünç olur, çünkü en büyük hain can çekişen komünist rejim ve onun varisi Elsin rejimiydi. Honeker’i, Jivkov’u, Çauşesko ve diğerlerini ele veren o rejimdi.
NATO ve ABD boynuna ilk atılıp sarılan kim oldu? Elsin-Gaydar yandaşı yüksek yöneticiler mi? Hayır, Varşova Antlaşması ülkelerinde olup bitenlerden de olup bitenlerden en büyük sorumluluğu taşıyan onlar değildir. Biz şimdi “minnet nedir bilmeyen” Bulgarların hepsini görevden alalım mı? Onlarda hiç biri ne NATO’yu ne de ABD’yi istememiştir. Onları bu çukura iten Rusya liberalleridir. 1940’ta Stalin’in “Üçlü Mihver”e girmeye hazır olduğu gibi, 1991’de Elsin NATO’ya girmeye hazırdı. Ukrayna, Gürcistan, Yugoslavya, Ermenistan, Dnestır boyu, Batlın ülkelerindeki Ruslar ve Kazakistan gibi Bulgaristan üzerine sümüğünü atacak biri bile yoktu. Biz bugün bunun hesabını ödemek zorundayız.
Bugün Bulgaristan yürekler acısı bir ülke durumuna getirildi: Talan edilmiş, kanı emilmiş, ekonomisi çökmüş, ordusu dağılmış, Rusofob, amerikancı bir hükümetle yönetilen bir diyar. Tüm bunlara rağmen, biz Bulgaristan’da Rusya’ya karşı tertemiz, kalpten bir sevgiyi bulabiliyoruz. Saflarında 30 bin bireysel üye olan, ulusal “Rusofil” hareketinde birleşen tek ülke Bulgaristan’dır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra komünistlerin bile yıkamadığı, halk sevgisiyle kurulmuş olan “Kurtarıcı Çar” II. Aleksandır Anıtı Sofya merkezinde ayaktadır. 1877–1878 savaşından sonra Rus kurtarıcılar anısına kurulan heykellere ülkenin dört bir yanında rastlanıyor. Bu savaşın hatıraları Rusya’da bugün artık tamamen unutulmuş gibi olsa da, günümüz Bulgaristan’ında kutsallığını korumuştur.
Bugün Rusya şehirleri sokaklarında 1877 -1878 savaşına katılan 3 kişinin adını söyleyebilir misiniz sorusuyla bir anket düzenlense, katılanlardan hiç kimsenin hiçbir isim söyleyemeyeceğine yüzde yüz eminim. Bulgaristan’da her öğrenci Kurtarıcı Çarın, General Skobolev’i, Gurko ve Stoletov’un adını bilir. Yollar, bulvarlar, semtler onların adını taşıyor, her şehirde anıtları yükseliyor. Kiliselerde yapılan her ayinde papazlar “İmparator Aleksandır Nikolaev’in ve Bulgaristan için can feda eden Rus askerlerin” adını anıyor.
2016 Şubatında Sofya’da, Rusya’dan kovulan, Bulgaristan’a yerleşen ve dini görev yapan, ünlü piskopos Serafim (Skobelev) anısına ayin törenleri yapıldı. Bu ayinlerde Rus ve Bulgar Kiliseleri aynı piskopos için dua ettiler. Bulgaristan’da böyle bir tören uzun zamandan beri olmamıştı. Sofya semasını havai fişekler aydınlattı, askeri şeref nöbeti tutuldu.
Öte yandan, Rusya’da ise Bulgar halkına karşı devamlı şiddetlenen bir anti-Hıristiyan dalgası var. Bulgaristan’a karşı olan ve Amerika’dan gelen tüm söylentileri neden yayıyoruz?
2016 Martında bir haber kapısı olan “The Bulgarian Times”, Bulgar idarecilerinin Osmanlı esaretinden kurtuluş törenlerine, resmi davetiye göndermeden, Türkiye Cumhurbaşkanı R. Tayip Erdoğan’ı da davet ettiği haberini yaydı. Haberde kaydedildiğine göre, böyle bir davetiyede bulunulmasına bir neden Türkiye ile ilişkilerde yakınlaşma kaydedilmesi olarak gösterilmiş olsa da, ana nedenin 1877–1878 savaşında Rus askerinden fazla Türk askerin can feda etmiş olmasına dikkat çekildi.
Hemen ardından Bulgaristan Dış İşleri Bakanlığı temsilcisi Joteva bu haberi yalanladı. Temsilci, anma törenlerine yalnız diplomatik temsilcilerin davet edildiğini, yabancı devlet ve hükümet temsilcisi katılmadığını söyledi ve şunları ekledi: “Biz 138. yıldönümünü anıyoruz, 140. yıl dönümünde dünya devletleri liderlerini davet edeceğiz, bu anma törenleri sade olacak, bu nedenle de ancak diplomatik erkân temsilcileri davet edildiler.”
Dış İşleri Bakanlığı düzeltmesine rağmen, bu haber Rusya’da her gün kendilerini okşayarak gönül almaları gereken kardeşlerine hainlik eden “yabanlar” şeklinde fışkırdı. Şunu anlamamızın zamanı gelmiştir. Biz olaylara böyle yaklaşmakla, bize karşı ebedi düşmanlık yemini etmiş Washington ve Londralı “dostlarımızın” planlarını gerçekleştirmiş oluyoruz.
NOT: Sayın okurlar biz BGSAM grubu olarak, Rus basınından bu yazıyı özel olarak seçtik. Yazı değişik yorumlara neden oldu. Bizim için önemli olan bu yazıda Bulgaristan Türk Müslümanlarından, göçlerden, totalitarizmden, verdiğimiz kurbanlardan tek söz edilmemesidir. Biz ancak Rus istihbaratının gizli planlarında ve Ahmet Doğan eliyle kurulan tuzaklarda varız. Bu yazı 138 yıldan beri Rusya’nın gözünün Balkanlarda, Baklaların göbeğindeki “küçük” ülke Bulgaristan’da olduğunu kanıtlıyor. 17 Aralık 2015 HÖH-DPS saray darbesi ve partimizin param parça edilmesi bu komploların eseridir. Doğan’ın saray masraflarını Moskova istihbaratının karşıladığına bugün artık her defasından daha fazla inanıyorum. Bulgaristan’ı oligarşi elit eliyle idare ettiklerini de kendileri yazmışlar.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.