Raziye ÇAKIR
İkinci Dünya Savaş’ında son tüfek patlayalı 70 yıl oldu. Eski ve yeni çağın en kıyıcı dünya trajedisi olan bu savaşın yükümü büyük ölçüde sırtında taşıyan Sovyetler Birliği 9 Mayıs 2015’te Moskova’da büyük bir anma törenine ve dev bir askeri nümayişe hazırlanıyor. Askeri geçitte şimdiye kadar gösterilmemiş yeni tip silah, zırhlılar, uçaklar, füzeler ve füze savar sistemler, uzay silahları vb. gösterilecek.
Hayat barışı korumanın da ancak yeni tip silahlarla silahlanmakla olduğunu yeniden kanıtlıyor.
Bir de şu var, İkinci Dünya Savaşı arifesinde imzalanan ana sözleşmeler, kaleme alınan tutanaklar ve birçok stratejik önem taşıyan karar hep ÇOK GİZLİ imiş ve birçoklarının üzerinde 60 ya da 65 yıl önce açılabilir gibi kayıtlar var. Bu belgeler savaş hazırlıklarının, savaş öncesi dönen dümenlerin, taktik ve uzun vadeli hesap ve oyunların özünü açmaya yeterlidir ki, son yıllarda birer ikişer açıklandılar. Öncelikle diplomatik arşivlerden çıkan bu belgelerde, dikkatleri üzerine toplayan özelliklerden bir her evrakta Bulgar Çarlığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin de adının geçmesidir.
Bulgaristanlı olsak da Türkiye Cumhuriyetini ANAVATAN bilip buraya yerleştiğimiz için bu belgelerdeki bilgilerin hepimiz için çok büyük önem taşıdığı artık gün ışığına çıktı.
Önceki yazımda da işaret ettiğim gibi İkinci Dünya Savaşı köklerinin Birinci Dünya Savaşından sonra eski kıtayı parselleyen Fransa – Werssay Antlaşması’nda yani 1918’lerde aramamız gerekir. Birinci Büyük Savaşın galipleri olan ANTANT devletleri – İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya bu anlaşmayla Almanya’nın elini kolunu bağlamışlar, hammadde kaynaklarına el atmışlar ve patlayan modern Alman teknolojisinin kısa bir süre sonra hammadde kaynağı ve sürüm pazarı arayacağını sanki sezmişlerdi. Hitler 1933’te iktidar olduğunda Alman militarist sermayesinin temsilcisiydi ve Yahudilerle komünistleri yok etmeyi ana hedef göstererek saldırılarına başladı.
O yıllarda Bulgar Çarlığı, Stalin yönetimindeki Rusya Bolşevikleri iktidarıyla yakın ilişkide olduğu gibi, Hitler Almanya’sına da gülümsüyor ve TARAFSIZLIK POLİTİKASI ilan ederek Almanya, İtalya ve Japonya’nın oluşturduğu savaşçı güçler MİHFERİNE katılmak istemezden, Moskova’nın Bulgaristan’da askeri üs kurma, Varna Limanı’nı kullanma ve gitgide BOĞAZLARA yaklaşma ve Trakya’yı işgale hazırlık görme politikasına da yeşil ışık yakmıyordu.
Bulgaristan’ı savaş ateşine çekmeye çok gayret gösteren Almanya’nın önemli isimlerinden propaganda şefi Yofis Göbels bu yıl yayınlanan Not Defterine 25 Ocak 1942’de şu kayıtta bulunmuştur:
“Makamıma gelen birkaç rapor Bulgaristan’da anti-Hitlerci çıkışların güç topladığına işaret ediyor. Öte yandan Çar Boris’in ikili bir oyuna başladığına açıklık getiriyor. III. Boris kurnaz ve sır küpü biridir. Doğu Cephesi’ndeki güçlüklerimiz karşısında, paçayı kurtarmak için bir arka kapı bulmaya çalışıyor.”
O yıllarda Bulgar Harp Bakanı olan Lulçev ile II. Boris arasında yapılan bir görüşmede, Bulgar ordularının SSCB’ne karşı Hitler ve Mousolini sürüleriyle birlikte savaşa katılması konusunda: “Bu asla olmayacaktır!” demiştir.
Berlin’de Almanya Dış İşleri Bakanı Ribentrop ile görüşmesinde, kendisinden SSCB ile diplomatik ilişkileri kesmesi istenen III. Boris’in yanıtı şu olmuştur: “Moskova ile diplomatik ilişkileri kestiğimiz gün Varna ve Burgas limanlarını kaybederiz!”
3 Mayıs 2015 günü Sofya’da Bulgar Dış İşleri Bakanı D. Mitev “Bulgaristan-Türkiye ilişkileri muazzam derecede önemlidir.” dedi. 2004’ten beri iki komşu devlet dünyada barış ve güvenliğin kalesi olan Kuzey Atlantik Askeri Paktı’nın üyesidir. Balkanlar’da ve Karadeniz bölgesinde güvenliği savunan kale durumundadır. Bu yeni gerçeklik oluşuncaya kadar 1878’den sonra tam 132 yıl geçmesi gerekti.
Şimdi 16 Aralık 1941’de Moskova’da SSCB lideri Y.V.Stalin ile İngiltere Dış İşleri Bakanı Antoni İdin arasında yapılan stratejik görüşmelerden sonra, 59 yıl gizli kalması şartıyla imzalanan ve Büyük Savaş’tan sonraki devlet sınırlarının çizilmesine ilişkin olan, ikili sözleşmeden bir alıntı veriyorum:
Madde 5. ..”Savaş esnasında tarafsız kalmayı başardığına mükafat olarak, Savaştan sonra Türkiye’ye Ege Adaları’ndan bazılarını ve Bulgaristan’da Türk nüfus yaşayan ve Burgas limanından güneydeki bölgeleri ve Suriye’nin de bir kısmını verebiliriz.”
Aynı sözleşmeye ilişkin tutanakta Stalin, Burgas ilinin ve güneyinde bulunan toprakların Türkiye’ye katılmasının Bulgaristan’ın savaş yıllarındaki tutumuna ceza olarak öngörüldüğünü söylerken “Bulgaristan toprak kaybına uğratılmalıdır, Sırbistan sınırı boyunca da topraklarından olmalıdır!” Stalin’in kesin kanısına göre, “Bulgaristan’a yalnız bir liman (Varna) yeter de artar.”
Büyük Savaş’ta Bulgaristan ateşten uzak ve TARAFSIZ kalmaya çalışırken, 22 Haziran 1941’de Hitler sürüleri Sovyet sınırını aşınca Macaristan, Slovenya, İtalya ve Romanya Moskova’ya karşı savaş cephesine askeri birlik gönderdi.
Bu arada şöyle bir noktaya da işaret etmek yerinde olur. Hitler zırhlıları Rusya topraklarında ilerlerken ve löy ve kasabalar ateşe verilirken Moskova’daki Bulgar Büyükelçisi Stamenov Stalin, Beriya ve Molotov tarafından ayrı ayrı görüşmeye çağırılmış ve Hitleri’in “YILDIRIM HARBİNİ” talep ettiği topraklara karşı durdurması için Çar III. Boris’in arabuluculuk yapması istenmiştir.
Bilindiği üzere, ÜÇLÜ MİHFERDE yer alan İtalya 1941’de Yunanistan’ı işgal etmeye kalkıştı. Bulgaristan, Hitlerin baskılarına karşın Yunanistan’a saldırmaya yanaşmadı ve TARAFSIZ kaldı. Bu durumda, Hitler baskılarını arttırarak, 680 bin askerine Bulgaristan topraklarından geçme emri verdi. Üçüncü bir ülkeye saldırmak için toprakları üzerinden yabancı asker geçmesine razı olmayan Bulgar hükümeti, baskılara dayanamadı ve Hitler orduları Yunanistan’a kın etti. Aynı zamanda Moskova’nın Bulgaristan’da üs kurmak için gösterdiği baskı da arttığı gibi, SSCB Boğazlar’a doğru açılmak için yol arıyordu. Hitlerin 12. Ordusunun 11. Günde Sırbistan’ı pes edip Bulgaristan’a girmesi ULUSAL FACİA oldu. İşte o zaman, Bulgaristan’ın da ÜÇLÜ MİHVERE katılması kaçınılmaz olmuştu ki, bu sorun o zamanlar “Bulgar devletinin var olup olmamasını gündeme taşımıştı.
Nazi 8. Ordusunun Bulgaristan’ı ezerek Yunanistan’a girme antlaşması 1 Mart 1941’de Viyana’da imzalandı. Bu anlaşmanın uygulanması sonucu Bulgaristan’ın kazancı şu olacaktı:
- Savaş ateşine doğrudan katılmadan TARAFSIZ kalmaya devam edecek.
- Birinci Dünya Savaşı’nda Bulgaristan’dan koparılan BATI TRAKYA topraklarını Almanya ile birlikte savaşa katılmadan yeniden elde edecektir.
- Bulgar hükümeti, SSCB ile geleneksel ilişkilerinin sürmesinde ısrar edecektir. Bu anlaşmanın imzalanması konusunda olumsuz tavır alan Moskova esef ettiğini bildirirken, Bulgaristan’ın ÜÇLÜ MİHVER’ e katılmasına karşı sert tavır lamadı.
- Türkiye ile ilişkilerini bozmamak için ise Sofya, 17 Şubat 1941 tarihinde Ankara’da Dayanıklı Barış ve Samimi Ve Ebedi Dostluk Anlaşması imzaladı. Bulgar Meclisi bu Antlaşmayı onayladı. Bu arada 2 Mart 1941’de Hitler Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir mektup göndererek, “Almanya’nın Türkiye’ye düşmanlık beslemediğini” ifade etti. Bu mektuba yanıtında İnönü de Türkiye’nin TARAFSIZLIĞINI bir daha duyurdu.
Kuşkusuz Büyük Savaş arifesinde ve yıllarında görüşler, niyetler, planlar, anlaşmalar birçok defa değişmiş, çiğnenmişş ve yeniden kaleme alınarak onaylanmıştır.
Bu gelişmelerde, 2014 Avrupası’nda meydana gelen bazı gelişmeler olduğuna işaret etmek istiyorum. Mesela 2014’te bir halk oylamasıyla Kırım’ı ilhak eden Moskova, 1940 yılında, Hitler Orduları henüz Polonya topraklarında iken, şu gibi gelişmeler olmuştu. Hitler’in Fransa’yı ezip Paris’in Zafer Meydanlarını Alman askerlerinin doldurduğu ve Hitlerin Zafer kutlamalarından sarhoşluk geçirdiği günlerde Stalin Litva, Latviya ve Estonra gibi 3 Baltık kıyısı ülkede seçim yaptı ve bu devletleri SSCB’ne kattı. Sovyet orduları bu topraklara üstlendi.
O günler Bulgar hükümeti ve Çar III. Boris de ülkede partizan çetelerinin kol gezdiğini, Moskova destekli kundaklama olaylarının birbirini izlediği ve İngiliz uçaklarının ise gece uçuşlarıyla memleketimizin derinliklerine sızarak partizanlara silah ve para attığı çok gergin günlerdi. SSCB’nin Karadeniz’e çıkarma yaparak ve uçaklarla tepemize inerek Bulgaristan’a çörekleneceği korkusu çok büyüktü. İşte böylesi gergin bir dönemde Stalin’in Moskova’da söylediği şu sözler kulaklarımızda bugün de çınlamaya devam ediyor: “Biz Türkleri Asya’ya kucağız. Türkiye de ne demek!? Orada 2 milyon Gürcü, bir buçuk milyon Ermeni, bir milyon Kürt vs. yaşıyor. Türkler olsa olsa 6-7 milyondur. Öyle ki Ege Türkiye’si Boğazın ve Çanakkale Geçidi’nin sahibi olacak olan SSCB ile bir Sovyet ordusunun yerleşeceği, komünist rejim tarafından idare edilecek, Bulgaristan arasında paylaşılacaktır.”
Yazımın başında da belirtmeye çalıştığım üzere, Eski Kıtayı ve dolayısıyla dünyayı yeniden paytlaşmak üzerere planlanan, kışkırtılan ve yanan İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ATEŞI tüm girişim, tasarım ve hedeflerinde her zaman bizi yok etmeyi de hedef almıştır.
Gelecek yazımızda, Savaşın sona ermesini ve yeni dünyayı anlatmak istiyorum.