Fisun Yalçınkaya
Elif Aydoğdu Aytekin Bulgaristan göçmeni bir ailenin izlerini ‘Veda’ adlı sergisinde takip ediyor. Sanatçı, “İnsanlar memleketlerini kolay bırakmıyor. Bu bir zorunluluksa yaşanan sıkıntılar aynı kalıyor” diyor.
Seramik üzerine çalışmalarıyla tanınan sanatçı Elif Aydoğdu Ağatekin, ülkesini terk etmek zorunda kalmış ailelerin hikayelerini sanat eserine çevirdi. Bulgaristan göçmeni bir aileden gelen ve sergisinde kendi ailesinden yola çıkan sanatçı, eski fotoğraflarla kırık seramik duvar parçalarını buluşturarak geride bırakılan evi ve anıları anlatıyor. Sergi, günümüzün en önemli konularından göç meselesini geçmişteki bir göçü anarak inceliyor. Farklı müze ve koleksiyonlarda eserleri bulunan sanatçı, halen Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nde yardımcı doçent olarak görev yapıyor.
Sanatçının ‘Veda’ adlı sergisi 10 Eylül’e dek Bebek’te bulunan Galeri Selvin 2 İstanbul’da devam edecek. Bu vesileyle Ağatekin’le göçü ve eserlerini konuştuk.
Göç temasıyla ilgilenmenizin sebebi nedir?
Ailemin anne kısmı 1950 yılında Bulgaristan’dan göçerek Türkiye’ye yerleşmek zorunda kalmış. Yaş aldıkça ve çok sevdiğim büyüklerimi kaybettikçe büyük bir merakla ne yaşadıklarını anlamaya çalıştım. Veda etmeye çalışırken göçün yorduğu insanlarla yüzleştim.
Günümüzde göç, temel bir Gündem maddesi halinde fakat sergide ele aldığınız daha önceki bir dönemi aktarıyor.
Bu iki dönemdeki göç hikâyeleri arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?
Aslında çok fark görmüyorum. İnsanlar memleket dedikleri yeri çok kolay bırakmıyor.
Hele ki bu bir zorunluluksa ve baskıyla gerçekleşiyorsa; yaşamak için gitmeniz gerekiyorsa, fark yalnızca takvimin tarihi oluyor sanırım. Yaşanan sıkıntılar ne yazık ki aynı kalıyor…
‘Anneannemin çekmecesinden’
Sergideki fotoğraflar nereden geldi, onların hikâyesi nedir?
İstanbul’da anne annem ve dedemin evi değişmeyen detaylarıyla beni zamanın içinde dolaştıran bir mekândır. Çocukken sıkıntıdan karıştırdığım fotoğraf çekmecesi yıllar içinde benim için o evin en eğlenceli bir köşesi oldu.
O çekmecenin içindeki detayları seramiğe dönüştürdüm ‘Geriye kalan’ adlı eserde.
O çekmecenin başına her geçtiğimde nedense Bulgaristan’ı anlatırlarken kullandıkları “Yeşil, yemyeşildi” cümlesini duyuyordum.
Milliyet gazetesinden alıntı