SABRİ KAPLAN
Türk Milliyetçiliği, fikri ideolojik, doktriner ve siyasal bir hüviyete bürünmeden önce, Türk Milletinde tarih boyunca bir hayat tarzı veya başka bir deyişle yaşama biçimi olmuştur. Yüzyıllarca da böylece süregelmiştir. Çünkü devletin ve milletin inşasında en etkili unsur devlete sadakat ve insana duyulan sınırsız sevgi olmuştur. İslam dini ile birlikte bu daha kutsi boyut kazanmıştır. Bu dinin esasları millete sevgiyi iman ve inanç kriteri ile desteklemiştir. Vatan ve millet sevgisi, İslam dini ve Türk kültüründe aynı noktada buluşmuşlardır.
İslamiyet öncesi ve sonrası bütün Türk devletlerinde ortak nokta ve hep güçlenen yegane unsur insandır. Öyle ki insan hep esas olmuştur. Her şey onun etrafında oluşmuş ve şekillenmiştir. Bu durum Cihanşümul devlet olan Osmanlı imparatorluğunda zirve yapmıştır. “İnsan fani ama esas: Devlet ebedi müddettir.” Bu terbiye ve ahlak milli ruha dönüşmüştür. Türk Milletinin en güçlü yanı olmuştur. Bu ruh hiç ayrıştıran olmamış aksine hep kucaklayan birleştiren güç olmuştur. Esasında bu ana tema bu büyük imparatorluğu asırlarca taşıyan ya da ayakta tutan temel güç olmuştur. Sosyal hayata nasıl yansımış veya hayatın içinde bu kültür nasıl seyretmiştir? Ona bakalım. Hayatın her anında paylaşım olmuştur. Kolektif olma yardımlaşma kederde sevinçte bir olma güç ve güçlü olmayı getirmiştir. İmece kavramı anlamını bu inançla pekiştirmiş; acıyı da sevinci de paylaşmak çok büyük manevi hazları beslemiştir.
Bugünkü Balkan coğrafyasında buna her zamankinden daha çok ihtiyaç bulunmaktadır. Panslavizm başta olmak üzere etraftaki siyasi ırki yapılaşmalar, Balkan Türklerindeki kuvay-i milliye ruhunu ateşlemeli küçük hesaplar bir tarafa bırakılarak Türk Milliyetçiliği etrafında birleşilmeli; Balkanlarda ki yıllarca sürdürülen onurlu var oluş mücadelesi ve soylu duruş sürdürülmelidir.
Dünyada Türklüğün ve onu yaşatan ruhun şiddetle yok edilmeye çalışıldığı ya da topyekun yalnızlığa itildiği çağımızda Türk milliyetçiliği öcü gibi gösterilmekte kafatasçılık ve ırkçılıkla karıştırılmakta veya bilerek yıpratılmaktadır. Oysa Türk milliyetçiliğinde bunların hiçbirisi yoktur. “Yaradılanı hoş gör, yaradandan ötürü.” diyen Mevlana düsturu ve İslam´ın sonsuz hoşgörüsü ve kardeşlik anlayışı bizim milliyetçiliğimizin özüdür. Türk milliyetçiliği mensubu olduğu milletini sevme idealidir.
İşte tam da bu günlerde Bulgaristan´da yaşayan soydaşlarımızın çok yoğun yaşadığı seçim atmosferi aşamasında bu duyguların, milli ruhla, milli sevgi ve harsla desteklenerek yaşanması gereğine inanarak diyorum ki: Bu milli ruh dün bizi nasıl dünya lideri millet veya devlet yapmış ise bu gün neden olmasın. Bu seçimlerde hedefimiz daha çok Türk milletvekili, daha çok Türk bakan olmalıdır. Bu sayede hem Bulgaristan hem de bütün Balkan coğrafyasındaki soydaşlarımızın da gücüne güç katmış olunacaktır. Unutmayalım ki dünyada Türkün Türkten başka dostu ve seveni yoktur. Bu durum dün de böyleydi bu gün de, yarında böyle olacaktır. Bizler ancak birliğimizi koruyarak etrafımızdaki kötü niyetli insanların oyununu bozabiliriz. Aman sakın oyuna gelmeyelim sadece şunu unutmayalım.Bu dava Bulgaristan´daki Türklerin davasıdır. Oradaki soydaşlarımız bu seçimlerde gelecekteki kendi mutlu ve huzurlu günlerinin seçimini yapacaklardır. Ancak bunun içinde mücadele gerekir. Samimi ve inançlı gönül seferberliği gerekmektedir.
Kurtuluş savaşını kazanan milli ruhun zirve yapması gerekmektedir. Her şeye rağmen yalnız ve yalnız Hak galip gelmeli aklın yolu izlendiğinde ve yüzyıllardır etle tırnak gibi Türk milletiyle özdeşleşmiş olan milliyetçilik ateşi bu seçimin sonunda zafer meşalesini de tutuşturan ateş olacaktır. Bulgaristan´da, Kosova´da, Batı Trakya´da, bütün Balkanlarda, Azerbaycan´da, Türkmenistan´da, Uygur Özerk Bölgesi´nde kısacası bütün dünyada Atatürk´ün dediği gibi “Ne mutlu Türküm diyene!” vecizesini haykırabildiğimiz gün kazanan hep Türk milleti olacaktır.