İbrahim Soytürk

Tarih: 12 Mayıs 2017

Konu:   Üçüncü Borisov hükümeti yerinde saymaya başladı.

             Bulgaristan’da kabul edilen kanunlarda öteki düşmanlığı var.

Geçen hafta kurulan Sofya hükümetinden bakan yardımcılarından biri kovuldu. Rüşvet almakta üstüne olmayan Pazarcık Hastanesi Baş Hekimi, Sağlık Bakanı Yardımcısı koltuğuna oturunca, doktorlar cemaati patladı. Sivilci sıksa, büyük ameliyat yazıp devleti soyanlardan birisiymiş.

Yazılarımızda Bulgaristan’da üçüncü kez iktidar olan GERB partisinin, eski ordulu ve polislerin, itfaiyeci ve komandoların, milis ve jandarmaların siyasi partisi olduğunu defalarca yazdık. 15–18 yıl öncesine kadar siyasi sahneye çıkmaya korkan bu güçler artık duruma hakim oldular ve endişelerini yendiler. Eski suçlardan ve işlenen cinayetlerden hesap sorulmayacağına inanan yeni bir kuşak yetişti. Anlattıklarımıza, Sosyalist Partinin gölgesi olmasa GERB’in bir gün bile iktidarda kalmasının mümkün olmadığını bir daha yazıyorum. Daha açık bir ifadeyle, GERB partisi bir devlet partisidir. 2007’de AB üyeliğinden gelen fon paralarını kabul etmek ve kullanmak için kurulduğunu artık bilmeyen yok. 2019’da bu fonlar kesilince, GERB’le ne olur, şimdiden söylemek oldukça zor.

Bugünkü durumun analizi şudur:

Bulgaristan’daki ana sorun, III. Borisov hükümetinden beklediklerim ya da bu hükümetin kaç gün, kaç ay kaç yıl ömrü olur olmakla birlikte, seçmenin % 54’ünün yeni kabineye oy vermemesidir. Seçimden önce büyük vaatlerde bulunuldu. Vaat karın doyurmaz. Bizde yerine getirilmeseler de olur. Alışmış eşek sopa istemez. Çeken gene çeker. Zenginler eşitlik isteyenlere cevap vermekte gecikmediler. “Eşitlik bir sınıf kavramıdır, mal mülk bizim elimizde, sizin istediğiniz ne?” dediler. Büyük kitle iyi oldu da sandığa gitmedik, “bu defa bizim için umut bile doğmadı” deyip yere bakmaya devam ediyorlar. Türkler ve azınlıklar ise devletin alt katlarından bile tamamen söküldü. 170 bin Türk oyu alan GERB bir Türk bakan çıkarmadı. Türk düşmanlarını hükümete doldurdu ve şimdi Avrupa önünde meşrulaştırmaya çalışıyor.

Borisov ve GERB Bulgaristan’ı neden yönetemez?

Biz yeni duruma yeni bir irdeleme getirirken, bir zırdeli fıkrasından yola çıkmak istiyoruz. Akıl hastaları hep aynı şeyleri yaparak, farklı sonuçlar elde etmeye çalışırlar. Borisov kabinesi de tam böyle davranıyor. Başbakan eski kadroları ve faşistleri topladı. Avrupa Konseyi’nin “faşist” dediği Karakaçanov’u Savunma Bakanı atadı. Bir insan düşmanı olan V. Simyonov ise “nüfus” siyasetinden sorumlu Başbakan Yardımcısı atandı. Bu herif azınlıklara” hayvan”, Çingene kadınlarına “kancık köpek”, “cadı” diyor. Bu aşırı milliyetçi kişi kullandığı dille azınlıklar siyasetini yönetemez.

Şu asla unutulmamalıdır! Borisov’un birinci iktidar dönemini 13 Mart 2013’te bitiren insanların kendini yakması, tüketicinin elektrik faturalarını ödeyememesi, toplumun % 30’dan fazlasının yoksulluk değil, açlık sınırı altına düşmesi, işsizlik ve sefalet oldu. O zaman Borisov halkın öfkesinden korkarak istifa etmişti. Bugün GETTO’larda yaşayanların sayısı büyüdü. Okula gitmeyen çocukların oranı arttı. Birinci ve İkinci Borisov hükümetleri aşırılığı aşamadı, aşırıları etrafına topladı ve hükümete aldı.

Umutsuz gelişmelere karşın, 2014’te yapılan erken genel seçimlerde GERB partisi yine en fazla oy almayı başardı. Hükümetine İkinci Borisov iktidarı dendi.  Birinci Borisov hükümetinden farklı olarak İkinci Borisov kabinesi, uzlaşıcı, yağcı, gönül okşayan olmaya çalıştı. O, sağ güçlerin birleştiricisi gömleğini giydi.  Fakat 2 yıl gibi bir sürede reformlar yapılmasını isteyen Reformcu Blok’u eritmeyi ve meclisten atmayı başardı.

Halkı bir koyun sürüsü olarak gören GERB yönetimi, koyunları bir tutam otla atlatıp Brüksel çayırlarında otlatacağına söz verdi. Yalan çıktı. Balon patladı. Bu arada yeni borçlar alındı. Rüşvet makinesi çalıştırıldı. Vazifesi çalmak olanlar ceplerini doldurdu. Halkı gören olmadı. Fakirler yoksullaşa dursun, zenginler iyice palazlandı. Her şey yoluna girecek, toplumsal ahlak düzelecek, çalma kapma, baskı ve soygun kapısı kapanacak deyenler, kendi işlerinden devler işlerine vakit ayıramadılar. Eski hamam eski tas, gün geldi bir daha tosladılar.

Şimdi Üçüncü Borisov hükümeti zamanıdır. O, Başbakan olarak verdiği ilk demeçlerinde, verdiği vaatleri unuttuğunu saklamadı. Kazandibindeki eski çorbadan ısıtıp dağıtmaya başlarız, demekten çekilmedi. Bu defa sözde Yurtseverlerle birlik oldu. Sınır kapılarında yaşlı kadınları dövenlerle birlik olup onlara bakanlıklar vermekle büyük yanlış yaptı. Seçmene verdikleri sözleri unutanlarla kaynaştı. Şimdi işleri, ofis sekreteri bayanlarının bacaklarının uzunluğunu arşınlamak; dolgun maaşlar, makam arabalarının markası gibi konular. Yeni bataklıktan bir türlü çıkamıyorlar.  Yeni seçilen bakan ve bakan yardımcıları, bunalım bacası tütmeye başlayınca görevden ayrılacaklarını önceden bildirdiler.  Bu kabineye giren “şahısların” hiç birinin kafasında Türkler, Çingeneler ve diğer etnikler ve onların sorunları ihtiyaçları, açlık sınırında kıt kanaat geçinmeleri yok. Memleketimizde üçüncü defa kazaya hazır, toslamayı peşin kabul etmiş bir hükümet kuruldu. Hükümetin taşıyamadığı bütün yük bu defa da halkın sırtına aktarılacak, biraz daha, ardından biraz daha batacağız, aynı zamanda batmaya devam edişimizi “ilerleme” olarak göstereceğiz, yalan çuvalından çıkarıp Brüksel’e yeni yeni demetler sunmaya devam edeceğiz.

Bulgaristan’da GERB yönetiminin her defasında feci bir kaza yaşattığını, siyasi ve parlamenter bunalımla sosyal dayanılmazlığı daha da derinleştirdiğini kabul etmek zorundayız.

Üçüncü Borisov hükümeti ilk toplantısında “Bulgaristan’da özelleştirmenin sona erdiğini” duyurdu. Halkımız 9 milyon iken üretip biriktirdiği, bina ettiği tüm devlet ve kamu mülkü artık yeni sahiplerini buldu. Bu süreç daha T. Jivkov döneminde 1984’te başlamıştı, her iş devletin ve kooperatiflerin elindeyken, 56. Emir çıkarılmış ve ayakkabıcılar dükkân açarak tamir etmeye, terziler pantolon dikmeye, kalaycılar parlatmaya vb başlamışlardı. Bu süreç 1994’te aldı yürüdü. Bizde bu işler Weber ve Marks’ın yazdıklarından farklı yapıldı. “Umum malı olan sermaye siyasetçilerin gösterdiği adamlara dağıtıldı” ya da “ruhunu satan kamu görevlilerinin kazanç sağlayıp palazlanma özlemine sağdık kalındı.” Türklerin eline tek bir fabrika geçmedi. 2009’dan beri bu soygunu Borisov hükümetleri yönetti. Devlet malı 10, 100, 1 000 levaya, bazen da 1 US Dolara satıldı. Bu işten ancak özelleştirenler, özelleştirilenler ve komisyoncular kazançlı çıktı. Devlet çöktükçe çöktü. Özelleştirmeden halk kazanmadı. Özelleştirilen işletmeler hep kapandı. “Kremikovtsi” demir döküm, “Balkan”, BTK, “Motokar”  ve daha yüzlerce işletme ve şirket iflas etti.

Böylece Bulgaristan’da iki yeni sınıf oluştu: “Bulgaristan’ı kuranlar”  ve “Bulgaristan’ı satan ve suyunu içenler.”  Birinci gruba girenler, 40–50 sene çalıştıktan sonra bugün emekli olanlar ve ayda 200 leva emekli maaşını bekleyenlerdir. İkincilerin sınıfı ise oligarşi ve mafyadır.

 

Üçüncü Borisov hükümeti, “stratejik üretimler” ilan edilen ve özelleştirilmeyen bazı üretimlere güvenmekte ve bu sektörlerde % 3 gibi yıllık artış elde etme planları yapmaktadır.

Ne ki bu fabrikalarda çalışan Türk yoktur.

28 yıl önce başlayan “serbest Pazar ekonomisi” hayallerimiz suya düştü. Yoksulluk Bulgaristan’a ve Avrupa Birliği’ne yüz karası oldu. Küresel kapitalizm ülkemizdeki serbest Pazar ekonomisi ve rekabete dayanacak kapitalizm umutlarını ezdikçe, biz fakirleşiyoruz. Demokrasi umutlarımız da eziliyor. Bizde uygulanmasa da, “Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” tüm demokratik devrimlerin ana ilkesi ve sloganı olmalıdır. Hele etnik azınlıkların kalabalık olduğu toplumlarda bu yoksa dirilme yolları tamamen kapalıdır. Bulgaristan’da yoksulluğu yenebilme şansımızın sıfır olmasının nedeni ise, üretim olmaması, geleneksel pazarlarımızın elimizden alınması, pahalılık ve umutsuzluktur. Bizde kaplumbağa tavşanın peşinden koşmaktadır. Kaplumbağa, bu örnekte, halkın gelirlerine simgedir.

Yeni dönemde, seçim sonuçlarını ve vaatleri bir yere bırakarak, kendimize şu soruyu sormalıyız. “Ben neredeyim acaba?” Şu karşımdaki “Versace” kravatlı, Fransız kolonyası kokan, ayakkabıları 1 200 leva, elbisesi 6 bin 500 leva ve gömleği de 1 500 leva olan ve “eşitlik sınıfsal bir kavramdır” deyen Bey efendinin cephesinde miyim? O bize “fakir doğan yoksul ölür, çalışmakla zengin olunmaz, çalışanların daha iyi yaşamasına şans yok” diyor. Artık sokakları, mağazaları, dükkânları ve pazarları ayırma zamanı geliyor. Bizden utanmaya başladılar. Küstahlaşıyorlar.

Benim şöyle büyük bir ricam var. İyi oldu Türkiye tel örgülü huduttan artık sığınmacı salmıyor. Sözde yurtseverlerin geliri büyük ölçüde azaldı. Bir şey daha yapmak gerek. Türklere tükürmeye devam eden “Skat” TV şirketinin mülkünde olan, yani faşist Başbakan Yardımcısı V. Simyonov’un malı olan, “Malko Tırnovo” sınır kapısındaki otele kız kadın doldurup Türkiyeden gelen hafta sonu konuklarından torba torba para topluyorlar. Faşistlerin gelir kaynaklarına bir para dolduruyorsak, anti-faşist mücadelede başarılı olamayız. Türkiyeli turistleri Malko Tırnovo kasabasındaki kadın kız oynatılan otele uğramamaya davet ediyoruz. Biz faşizmi Euro ve Dolarla besleyemeyiz. Nerde kaldı milliyetçiliğimiz?

Unutmayalım, biz fakir oğlu sefiller olarak yaşamaya devam ediyoruz. Her sabah çocuklarımızı okula gönderirken ceplerine verecek harçlık bulamıyoruz. Ay sonunda aldığımız üç be beş para her ayın ilk beş gününde tükeniyor. Ay bitmeyen bir yol gibi uzadıkça uzuyor. Bu durumu yenmeliyiz. GERB partisinin ideolojisi ve fakirlikle başa çıkma programı yok. O bir devlet partisi gibi hareket ediyor. Yeni halk eylemleri başladığında kaba kuvvet kullanmayacağına nasıl inanalım!  Bugündü yeni dönemde, haki tarafta olduğumuza kesin karar vermeliyiz. Sanki dalavereleri durdurmak, rüşvetçileri toplatmak, yoksulluğun kökünü kazımak, evlatlarımızı daha iyi okullara gönderebilmek ve kış geldiğinde odunları saymamak için hangi tarafta olduğumuzu kesin belirlememiz gerekiyor.  Biz artık değişim isteyen öfkelilerin yanında olmak zorundayız. Hele biz Türkler! Çünkü bize devlet nimetlerini koklatmak istemeyenler, oy vermemize tahammülü olmayanlar, vatandaşlığımıza göz dikenler iktidar oldular. Ortaklık kurdular, dalaverecilikte buluştular.

Meclis’e seçim kanununda değişiklik isteği görüşülmek üzere sunuldu. Toplumun tavrı değişiyor. 24 bölgeli majoriter sisteme geçilirse GERB 160 sandalye, BSP 50 ve DPS de 30 sandalye kazanır hesapları açıklandı. O zaman sözde Yurtseverler meclis dışı kalabilir ve iktidardan uzaklaşmak zorunda kalırlar. Fakat GERB gibi bir devlet partisiyle totaliter sistemin sökülüp gömülmesini beklemek de yalan olur.

Biz,  Bulgaristan’da demokrasi kurulmasından, halkın daha iyi yaşamasından, aç yatan olmamasından, kimsenin evinin yıkılmamasından, çalışanların emeğinin karşılığını almasından yana olanların cephesinde yer almalıyız. Bu cephede dikilen bayrak hak, özgürlük, adalet ve eşitlik bayrağıdır.

Siyaseti izlemeye devam edelim. Bulgaristan hepimizin vatanıdır.

Reklamlar