Musa VATANSEVER
Konu: Küçük Bulgar mezarlığında koca Türkler yatıyor.
Ben kendim Varna’lı olduğumdan 19 Mayıs 1989’da Cebel Ayaklanmasının başladığı Türk Mezarlığında bulunduğumu yazsam, yalan olur. Fakat bu Ayaklamamızın 27 yıl önce bir Ulusal İsyan tetiklediği ise doğrudur. Bulgaristan Türklerinin son dönem tarihinde en önemli olay olan bu Ayaklanma, diktatörlük devirdiği ve rejim değişikliğine neden olduğu için son derece büyük önem taşır.
Zorbalık dönemine ait, en küçük ayrıntının bile anma törenlerinin yıldan yıla zenginleşen ve nesilden nesle devredilen, yetişenlerin bilincine mutlaka aşılanması gereken bir olay olduğu kuşku götürmez.
Mayıs ayı Mevlit ayıdır.
Peygamberimiz Hazreti Muhammet’in doğum yıl dönümünü anma günleridir. Cebel Ayaklanması ve 1989 Mayıs Ulusal İsyanıyla totalitarizm boyunduruğunu kırma yıl dönümüdür. Tarihimizde bu kadar büyük siyasi önemi olan başka bir olay meydana gelmemiştir.
“Bürük Göçler” bile Ayaklanmanın alaca gölgesidir.
Bu kadar önemli tarihlerin üst üste geldiği ve insanlarımızın gerekli hazırlıkları gördüğü ve kutlamalar dolayısıyla eş dostla görüşmek niyetiyle Türkiye ve Batı Avrupa ülkelerinden birçok kardeşimizin memleketimize yola çıktığı şu günlerde Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer‘in törenlerde anma konuşmaları yapılırken siyasi şiar yükseltilmesini, şiirler okunmasını, dualar edilmesini yasaklamasına anlam veremedim.
22 yıl belediye başkanlığı yapan bir siyaset adamının “yasaklamakla hiçbir sorunun çözülemeyeceğini” artık öğrenmiş olması gerekirdi. Geleneksel Cebel buluşmasında, onun da kurucu heyete katılan olgun siyasetçilerden biri olduğu Demokrasi, Sorunluluk, Özgürlük ve Hoşgörü, kısa adı DOST partisini program, tüzük, amaç ve hedefleri üstüne ayrıntılı bilgi sunması, ajitasyon belgeleri sunması, tanıtıcı el kitapları dağıtması vb. umut ediliyordu.
Bu kutlamalarda dinleyicilerin gözüne hep gül suyu mu serpildi?
Bu işlerde kimseyi incitmek istemesem de, Cebel Belediyesinde daha önceki yıllarda Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) partisi törenli toplantılarında da, hep havadan sudan söz edilmişti. Dinleyicilerin gözüne hep gül suyu serpildi. Tarihsel olayların gerçek anlamının açıklanmasından uzak duruldu. Ahmet Doğan gibi hiç bir işe yaramayan birinin şerefine hep kuzu kesildi, viski içildi ve Cebel Ayaklanmasını çukura gömme, unutturma davasına hep birkaç kürek toprak atıldı ve birkaç iri taş tekerlendi.
Gerçeklerin tamamen gizlenmeye çalışıldığı dikkatimi çekmişti.
Bu işlerin başı Olan Bahri Ömer parti değiştirip DOST’çu olalı hainlikler yolda bir adım daha attı ve “siyasi konuşmaları, toplu anma törenlerini” vb. yasaklamaya başladı. Oysa bizim küçük dediğimiz gerçekler çok büyük hakikatlerdir. Azizlerimizi anlam bizim geleneklerimizin başında gelir. Ananelerimizin unutturulması bizim yaşam tarzımızın, emellerimizin ve umutlarımızın budanıp baltalanması anlamına gelir ki 27 yıl önce biz bu haklarımızla yaşamak için isyan etmiştik. Alınan karar tamamen yanlıştır.
Buradan duyurulur 19 Mayıs töreninde, Cebel Merkezinde toplananlara şehir radyosundan şu şiirimiz okunması büyük rica olunur.
KÜÇÜK BULGAR MEZARLIĞI
Bu karşıda gördüğüm küçük Bulgar mezarlığı,
Soykırımı devresinin acı hatırasıdır,
Kabirler üstündeki solgun açan çiçekler,
Bulgar adı altında yatanların yasıdır.
Buna benzer mezarlıklar görmedim hiç bir yerde,
Ne İsa’nın haçı var, ne ağacı, ne gülü,
Bu mezarlıklar kanayan yaradır yüreklerde,
Toprağında yatanlar kalbimizde gömülü.
Mezar taşlarındaki eski Bulgar adları
Biz Türklerin gözüne bir ok gibi batıyor,
Istıraplar içinde geçmiştir hayatları.
Küçük Bulgar Mezarlığında koca Türkler yatıyor.
Bu şiirimizin çok güzel bir de öyküsü var. Bu büyük gerçek Cebele, Provadıya, Varna’ya, Ak Kadınlara, Kemallere, Şumnu’ya ve Türk Müslüman kardeşlerimin yaşadığı her bir köy ve kasabaya ilişkindir.
Olay Veliko Tırnovo’da olmuştur.
Adı değiştirildikten sonra vefat eden Müslümanların cenazeleri hangi defnedilecektir sorusu çıkmıştı ortaya – Türk mü, Bulgar mezarlığına mı – meselesi baş göstermişti. Cenaze yakınları her zamanki gibi hocayı (imamı) çağırıyorlar. Fakat bu denli gergin bir ortamda cenaze yıkama, cemaatle cenaze namazı kılma ve cenazenin mezarı başında telkin yapma gibi dini ayinler yapmaktan korktuğu için hoca gelmiyor, (o zaman bizim hocaların maaşını Bulgar devleti veriyordu), ve kendini güvence altına almak için resmi belge istiyor. Cenaze yakınları köy muhtarına baş vuruyor. Muhtar da ne yapacağını bilemediğinden , böyle bir belge vermiyor.
Cenaze ortada kalıyor.
Konu kilise papazına intikal ettiğinde, papazın cevabı şu oluyor:
“Biz Hıristiyanlarda, yeni doğan çocuk vaftiz edilir. Ancak bundan sonra, Hıristiyan cemaatinin bir üyesi olarak kayda geçer. Sizin olayınızda böyle bir durum yok. Sizin adlarının değiştirilmesi, ne Müslümanlıktan ihraç edilmeniz, ne de Hıristiyanlığa geçmeniz anlamına gelir. Bana göre siz hala Müslümansınız ve bu meseleyi ben değil, sizin Müftüleriniz çözer. Bu nedenle, “siz Müftülerinize başvurun” diyerek gelenleri geri çevirir.
O zamanlar Tırnovo Müftülüğü kapatılmıştı ve bölge Şumen Müftülüğüne bağlanmıştı. Cenaze yakınları bu defa Şumen Müftülüğüne gider. Durumu müftüye anlatırlar. Müftülük köy imamına hitaben, cenazenin defnedilmesi için bir vaazı verir. Böylece cenaze üç gün bekletildikten sonra köy mezarlığına yakın bir yere defnedilir. Ancak burada yeni bir sorun çıkar.Bazı mutaasıp kişiler, “Müslüman mezarlığına yabancı adlı (Hıristiyan isimli) kişiler defnedilemez, diyerek itiraz ederler.
Bunun üzerine sorun belediyeye intikal eder. Yetkililer gelir, mezarlığın bir kenarında yer gösterir ve orası adları değiştirilmiş kişilerin mezarlığı olur.
Bu ayrı küçük Bulgar mezarlıkları soydaşlarımızı hala rahatsız etmektedir. Bulgaristan Türk şairlerimizden Ali Bayram “Küçük Bulgar Mezarlığı” şiiriyle bu olayı, yukarıda okuduğunuz gibi, en güzel anlatmıştır. Bu küçük mezarlıklarda, daha doğrusu mezarlık köşelerinde 1984-1989 arası cennete giden Koca Türkler yatmaktadır.
Cebel Ayaklanması bir Müslüman Mezarlığında Hristiyan defin geleneklerine isyan olarak patlak vermiştir ve HÖH-DOST kavgalarına rağmen mutlaka anılmalı, Mevlit yapılmalı, siyasi konuşmalar yapılmalı ve halkımızın yüksek bilinçli Türk ruhu yaşatılmalıdır. Bu geleneklerimiz yaşatılmazsa, Belediye Başkanı Bahri Ömer’in HÖH kurucusu, DOST kurucusu, “DS” ajanı vb. olmasının hiç bir anlamı yoktur, çünkü o otomatik olarak “Türk Gelenekleri Düşmanları” sürüsünden biri olarak parlar ve yürüttüğü siyasi çalışmalar anlamsızlaşır.
Menfaat gözeterek parti değiştirmekle geleneklerimize ihanet etmek ve geçmişimizi yaşatmak istemeyenlerin saflarına geçmek arasındaki fark dağlardan büyüktür.
Bizim Türk ruhumuz gıdasını geleneklerimizden alır.
Silistleri keskin kalem Bakov, dünkü şiirinde konuya şöyle değinmiştir:
NEDEN ?!
Devirlerce medeniyete yürürken insan
Ah, nice zorluklara siper olmuştur beden !
Birilerinin zevki için dökülürken kan
Neden vicdanlar sustu, soruyorum ben, neden ?
Kölelik, feodal, kapitalist düzen derken
Sonunda yeni bir düzen, demokrasi denen !
Bu düzende de büyük balık küçüğü yerken
Halâ İNSAN olmadığımız meydanda, neden ?
Cahillerin elinde yönetim kuralları
Alimler zindanlarda, nice çileler çeken !
Bozulurken bunca umutların moralleri
Anlamıyorum, Milletin suskunluğu neden !?
Bilinçli yaşamımızın en yüksek doruğu olan Mayıs 1989 Ayaklanmamızı yaşatma en önemli milli ödevimizdir.. Ayaklanmalarını, şehitlerini, geleneklerini unutan bir halkın geleceği olamaz.