Ülkemize sığınanlara ev sahipliği yapmak vatandaşlık görevimizdir.
Suriyeli kaçak sayısının 200 bin olacağı haberiyle yabancı düşmanlığı iyice başkaldırdı. Cami önlerinde, sokak ve meydanlarda, göçmen kampları dolayında kişisel saldırı ve hastanelik etme olayları arttı.
Sofya Belediye Başkanı Fındıkova başkentte ek polis gücü istedi. Anakentte Cuma namazı jandarma nezaretinde kılınıyor. Nöbet tutan polislerin kadın olması dikkat çekiyor. Olaya nereden bakarsan bak, Bulgaristan’ın bu denli yoğun bir kaçak dalgası kabul etmeye hazırlıklı olmadığı ortada olduğu gibi, toplumun aşırı sağ kanadında kızışan hareketlenme de hayır alameti değildir.
Başka bir ülkede kızışan savaş nedeniyle göç kabul etme yönünde Bulgaristan’da hiçbir ön hazırlık görülmediği, basın, radyo ve televizyonların kamuoyunu benzer olaylar için hazırlamadığı ortaya çıktı.
Böyle bir ortamda hoşgörüden ve insani yardımlardan önce düşmanlık ve ötekileştirme kanı kabardığı dikkati çekti. Hükümetin aldığı son kararda ülkemize sığınmak isteyen kaçaklardan belirli miktarda bir paraya sahip olduklarını kanıtlamaları isteniyor.
Bulgaristan son durak mı?
Türkiye üzerinden gelen göç ve kaçak akınında hem erkek hem kadın, çocuklar var.
Avrupa Birliği’ne doğru yol almaları imkânsız, çünkü Bulgaristan “Şengen” üyesi değil ve AB Baş Komiseri Joze Barozo’nun açıkladığına göre, 2014 yılında olamayacak. AB ülkelerine gitmek vize uygulamasına ve pasaport kontrolüne tabiidir. Bu yüzden gruplar halinde gelenler eski askeri kışlalara, boş köylere, yaz ve kış kamplarına yerleştiriliyor. Herhangi bir geçim kaynağı, iş güç gösterilemiyor. Şimdilik durum iç imkânlarla ve AB yardımlarıyla idare ediliyor, ama ne zamana kadar.
Bulgaristan’da oluşan bu yeni odak merkezinde bulunan legal ve illegal kaçaklardır.
Basında çıkan haberlerde, Suriye’de çatışmalara katılan “Al Kaide” terör örgütüyle ilişkili bazı Arnavut aşırılar, Balkan ülkelerinde baskı ve terör eylemleri düzenlemeye hazırlandıklarını gizlemiyor. Bu haberler, yabancılar konusunda zaten derin olan durumu iyice sıkıyor.
Hoşgörünün üstünlük sağlamasına zaman gerek.
Öte yandan, ötekileştirme, eritme, yabancıları hor görme, ülkeyi yabancılardan temizleme ve başka konularda şimdiye kadar yarı legal bir söylevle gündem yapanlar artık hiç çekinmeden konuşuyor, bağırıp çağırıyor, bıçak savurup saplıyor. Son dönemde sık sık tek başına, ara sıra da gruplar halinde örgütlü hortlayan ırkçı milliyetçiler alanı tamamen boş buldu. Hoşgörü, ötekini anlama kültürü gökten düşmeyecek. Konukseverlik kavramının içeriğinin genişletilmesi zamanı geldi. Geleneksel konukseverliğimizin oluştuğu ve yaşayışımızı belirlediği zamanlardan farklı bir durum var. Uzak bir ülkeden kaçıp gelen, mağdur durumda olan, bizim hayat tarzımızı bilmeyen, kendilerine özgü yaşayış alışkanlıkları olan bu insanlarla belki de uzun zaman birlikte yaşamak zorunda olacağız.
Biz sosyal yardım sistemi iyi oturmamış ve derin gelenekleri olmayan bir ülkeyiz.
Bu yüzden uzak bir diyardan, farklı bir din ve kültürle aramıza gelenlere anlayışlı ve saygılı davranmamız zaman gereği olmuştur.
Hoşgörü ve konukseverliğe karşı yeni gelişmeler.
Göç akımına karşı olanlar var ve onlar da yeni adımlar atarak daha geniş örgütlenmeye çalışıyorlar. Irkçı bir yapılanma olan, BULGARİSTAN MİLLİYETÇİ PARTİSİ (Bılgarska natsionalistiçaska partiya) dosyasını mahkemeye sundu. Tescil istedi. Sol kesecek bir kıpırdama yok. Huzur ve güven ortamının devam etmesini isteyenler faşizan örgütlenmeye engel olmayı hala ana öz görev olarak görmüyor.
Demokratik cephenin kararlılık belirtileri.
Bu arada, demokratik örgütlerden İnsan Haklarını Savunucuları faşizan örgütlenmeyi durdurmak amacıyla artık ilk başvurularını yaptı. Helsinki Komitesi Baş Savcı Sotir Tsatsarov’tan Bulgaristan Milliyetçi Partisi’nin mahkeme kararıyla resmileştirilmesini durdurmasını talep etti. Bir önceki üçlü koalisyonda Savunma Bakanı ve YENİ SEÇENEK PARTİSİ başkanı Nikolay Tsonev da savcılığa başvurdu.
Ülkede legal faşizan yapılanmaya imkân tanınmamasında ısrar etti. Yükselen faşizan dalgaya karşı demokratik kamuoyunda imza toplandı ve Başsavcıdan aşırı milliyetçi olduğu bildirilen bu partinin Bulgaristan’ı bölme tehlikesi olduğundan tescil edilmesini önlemesi istendi. Başsavcıya sunulan yazılı metinde şöyle deniyor:
“Milliyetçi Parti Bulgaristan’da homojen (tek cinsten) ve temiz (tek etnikli ve tek uluslu) bir toplum; sadece Bulgar ulusal çıkarlarını savunacak bir devlet; var olan partilerin, ekonomik oligarşi ve yabancı temsilcilerle kesin hesaplaşmak istiyorlar.” Mahkemeye sunulan belgelerde, Milliyetçi Parti “ülkemizin yabancı ve farklı halktan yani bizden olan çöplerden temizlemek başta gelen ödevimiz olacaktır!” deniyor.
Yeni milliyetçiler “Çingene terörünü demir yumrukla ezeceklerini” beyan ederken, Helsinki Komitesi, Açık Toplumun ve diğer örgütlerin hemen yasaklanmasında direniyor. Bu partinin Anayasal olmadığı belirtilirken, ülkemizde ırkçı, ulusalcı, etnik ve dinsel düşmanlık ocakları yakacağı belirtiliyor.
Faşist hortlamanın yolunu kesmeye çalışanlar, 9 Kasım 2013 günü kurulan bu yeni partinin ayrımcılık ve düşmanlık yaparak toplumu parçalamayı hedeflediğini açıkladı.
Bulgaristan Helsinki Komitesi, bu vesileyle yayınladığı özel bildiride, yasa dışı eylemlerde bulunan, yabancı düşmanlığı kışkırtan, göç ve kaçaklarla açık hesaplaşma çağrılarında bulunan ve yaptıkları ayrımcı baskı, yeni totaliter, ırkçı, İslam düşmanı, öteki düşmanı aşırı sağ hiddet dalgasının ülke çapında yükselmesinden endişeli olduğunu ifade etti. Bu tehlikeli gelişmeye yol vermemek için, insan hakları örgütü, Baş Savcılıktan hemen çok titiz önleyici tedbirler almasında ve bunları uygulanmasında ısrar etti.
Mobil aşırı sağ güçler.
Son haftalarda, Sofya’da ve ülkenin diğer büyük kentlerinde dikkati çeken bir marjinal (aşırı sağcı) canlılık var. Art arda düzenlenen saldırılarla aktifleşen “Ulusal Mukavemet”, gibi futbol takımı taraftar kulüpleri ile yan yana “Bulgar Ulusal Radikal Partisi”, “Kan ve Satır” gibi faşizan örgütlerin tüm birimlerinde ve “Hücum” adlı yine futbol takımı taraftar kulüplerinin birimlerinde ırkçı şiddet dikkati çekiyor. Futbol karşılaşmalarında dalgalanan ırkçı örgüt bayrakları, atılan aşırı sloganlar tribünleri ateş ve duman içinde bırakırken, yumruklu ve sopalı sert çatışmalar yaşanıyor. Hafta başında Parlamento binasını u yakmaya yeltenen aşırı sağcı maskeli gençlerin Plovdiv, Pernik ve Blagoevgrat’tan otobüslerle taşındığı açıklandı.
Bulgar kamuoyu yabancı düşmanlığının geniş çapta hortlamasına biraz şaşırmış gibi görünse de, şaşılacak bir şey yok, kızaran közlerinde eritip yok etme, mazlum insanları topraklarından kovma olan ırkçı milliyetçilik ve öteki düşmanlığı ateşi alevleniverdi. Yıllar yılı iğrenç kimliklerini “en kutsal yurtseverlik” olarak tanıtanların saldırıları yönü Çingene, Türk, Pomak, İslam alanından Suriyeli ve Afrikalılara kayarken genişliyor.
Demokrasiyi sökmek istediler.
Geçen birkaç yılda, B. Borisov iktidarı, demokratikleşmeye açılan toplumsal düzenimizi totalitarizme geri çevirmeye yeltendi.
İç İşleri Bakanı Ts. Tsvetanov’un hükümeti, valileri, milletvekillerini ve önemli devlet makamı başkanlarını özel teknik donanımla dinletti. Ardından birçok valiyi görevden aldı.
Bu işte Sofya savcılığından yararlandı. Demokratikleşme sürecini durdurup sökmeye çalıştığı ortaya çıktı. Yasa dışı uygulamalar toplumda güvensizlik ve korku yarattı. Kol gezen terör yol aldı. Bulgar toplumu, yönetim, yürütme ve adliyenin tek vücutta birleştiği totalitarizmden ayrılalı çok olmadı. Bizde demokratik düzen henüz yerleşmemiş ve naziktir.
Hortlayan yeni faşizmi bu açıdan da değerlendirmek zorundayız.
Mafya oluşumlarından gelen Boyko Borisov gibi parti liderlerinin gölgesinde ırkçılık büyük birikim yapabildi ve bugün yeniden başkaldırmasına güç topladı.
Yeni zamana ayak uydurmak istemeyenler.
Öteki düşmanlığı cephesinde tekrarlayan hortlamalar gelenek haline geldikçe güç topluyor. Her yıl Şubat ayında Sofya’nın ana sokaklarında ve büyük meydanlarında adına “Lukov Alayı” denen faşist gösteriler ve fener alayları yapılıyor. 24 yıldan beri, Boyko Borisov da dahil, Belediye Başkanlarından hiç biri, faşist fener alaylarına yasak koyamadı. Faşistlerden kalma eski üniformalar, haçlı kamalar ve başka faşist sembollerle yürüyen kalabalıklar düşmanlık çığlıkları atarak eski yaralarını yalıyor. Bir de onlar bugün motorize olmuş, mobil ve saldırgan. Bir günde birkaç şiddet eylemine birden katılabiliyorlar.
Banya Başı Cami saldırına katılanlar otobüslerle Gabrovo kentinden taşınmıştı. “Kurşun Camii” nin mahkeme kararıyla Baş Müftülüğe iade edilmesine karşı Karlovo şehir merkezine toplanan motorlu rokerler (onlar da aşırı sağcı gruba dahil oldular) tüm ülkeden gelmişlerdi. Her yıl “Şipka”, “Vola” tepelerinde bağırıp çağıranlar devlet makamlarında ve kamuoyunun bir kısmında destek buluyor.
Öte yandan, Karlovo Belediye Başkanı Müslüman vakıf mülklerinin Başmüftülüğe devredilmesi yolunu kesmek için bütün belediye başkanlarını ulusal toplantıya çağırdı. 1975’e kadar ibadete aşık olan Stara Zagora (Eski Zara) kentindeki Eski Cami’nin iade edilmesine karşı şehirde milliyetçi bayrak alayı düzenlendi.
Günümüz faşistlerinin başbuğ olan General Hristo Lukov kimdir?
Geçen yüzyılın 30’lu yıllarında Harp Bakanı olan General Lukov, faşist bir örgüt olan Bulgar Ulusal Lejyonu’nun kurucusu; Hitler Almanya’sına askeri yardım yapılmasında ayak direyen; faşizme Bulgar kapısı açandır. 1990’dan beri demokratikleşme iddialarıyla yaşayan Bulgaristan Cumhuriyeti’nde bir faşist generalin ve icatlarının anılmasına yasak getirilmesi zamanı çoktan gelmiştir.
Bu konuda ne soldan ne de sağdan gelen bir üstünlük yoktur. Ayrıca, faşist general 1944 öncesi komünistler tarafından kurşunlanarak öldürüldüğünden yani işin içinde anti-komünizm olduğundan dolayı, sağ partiler susuyor. Onlar, gelenek haline gelen faşist gövde gösterisine karşı çıkarlarsa seçimlerde oy yitireceklerinden korkuyorlar. Görülen köy kılavuz istemez, bu yılın 12 Mayıs günü yapılan meclis seçimlerinde, eski başbakanlardan İvan Kostov’un yönettiği bir sağ parti olan Güçlü Bulgaristan Hareketi (DCB) Bulgar Ulusal Lejyon’unun devamcısı olduğunu alenen beyan eden Bulgar Demokratik Forum hareketiyle aynı seçim bülteninde birleştiler.
Yeni zamanın istemlerini algılayamayan sağ partiler.
Oysa, diğer AB ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan’da ırkçı milliyetçiliğin yerine yeni ılımlı bir yurtseverlik geliştirme ödevi sağ partilerin olmalıdır. Öyle ama bizim sağ partiler de komünist göbek bağından geldiğinden hiçbir şey yapmamayı yeğliyor.
Bu kısır döngü bir gün toplumun başına bela olabilir. İşte böyle bir ortamda demokratikleşme sekteye uğruyor, toplum zamanını yaşamış değer yargılarından kurtulamıyor, eski bataklıkta debelenmeye devam ediyor. Son gelişmelerin başında bulunan veya hortlamayı finanse eden parti, Boyko Borisov’un GERB partisi destekliyor.
Faşist hortlama konusunda sol partilerin bu arada HÖH partisinin suskunluğu.
Sol alanda ana politik güç olan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ırkçılığa saplanmış gençlerin şiddet estirmesi karşısında dut yemiş bülbül gibi susmaya devam ediyor.
İktidar partileri uzayan düşmanlık dilini kesmiyor, hiçbir tedbir almıyor.
Hele şu, HÖH Başkan Yardımcısı ve Meclis Başkan Yardımcısı Hristo Biserov’un büyük para transferlerinin kamuoyunu meşgul etmesiyle nüfus kaybına ve güvensizliğe neden olurken, kalıcı kötü etki yaptı.
Böyle bir olayı fırsat bilen ve sevinçten ağzı kulaklarına varan, dili bir karış uzayan, iktidar ortağı ATAKA lideri Volen Siderov’un ırkçı, milliyetçi, faşist kazanı fokurdayarak kaynıyor, düşmanlık ocağa yeni odun atanlara kimse engel olamıyor.
Siderov’un öfkeli tavrına ve iğrenç söylevine karşı açılan kamu davalarının hiç birinden lehte karar çıkmadı, bu ise günümüz faşistlerini daha da yüreklendirdi, ateşe benzin döktü.
Sol inanç direnmelidir.
Dünyanın dört bir yanında sol politik cephenin temel ödevler arasında, ötekileştirmeye, hor görmeye, aşırı milliyetçiliğe, ırkçılığa ve düşmanlığa karşı kamuoyunu uyarıp mücadele vermektir. Üstelik bugün iktidarda olan bizim sol cephe partileri, örneğin Sosyalist Parti (BSP) ve Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) halkın öz menfaatlerini savunmada seferber olacaklarına milyoner tavlarken aralarında yarış ediyor. Bizim öz kimliğimize, varlığımıza ve savaş kaçaklarına karşı kızışan düşmanlık politikasına yanıt verecek zaman bile bulamıyor. Bu cümleden olmak üzere, şimdiki iktidar ortaklarına düşen başka bir önemli ödev de, ülkemize giren legal ve illegal yabancılar konusunda daha sıkı bir yasal düzen oluşturup duruma her yönüyle hâkim olmaktır.
Yabancılar ülkemizde kendi memleketlerindeki kurallarla zor yaşar, yeni düzenin yerleşmesi ise, sabır ve zaman ister. Yani durumun çözüm anahtarı, ırkçılık ve yabancı düşmanı olmamalı, hoşgörü ve karşılıklı saygı üstün gelmelidir.
Faşizmin önüne gerilmiş Çin Seti yoktur.
Demokratik toplumda yaşamanın ana kurallarından biri insan haklarına saygıdır. Yasalarımız önünde hepimiz eşitiz. Ülkemize gelip sığınan ya da belirli bir süre ikamet etme hakkı talep eden yabancılar da dahil olmak üzere, hiç kimsenin başka bir vatandaşın ya da yabancının haklarına ve özgürlüklerine tecavüz etme hakkı yoktur. Yasalar mazlumdan yanadır. Adalet hoşgörüden geçer. Demokratik devletin bu konuda kesin ve kararlı olması gerekir. Bu konuda demokrasi şafağında Anayasa’da ve yasalarda yapılan değişikliklerin kozmetik ve yetersiz olduğu ve gereği gibi uygulanmadığı ortaya çıktı.
Yeni durum daha geniş kapsamlı hak ve özgürlükler düzenlemesi yapılmasını gündeme getirmiştir. Yeni ortamda, totaliter rejimin özünü oluşturan ötekileştirme, kendinden olmayanı düşman belleme, azınlıkları eritme, baskı ve terörle yola gelmeyenleri dış ülkelere kovma, baş eğmeyenleri yok etme politikaları geçerli olamaz.
24 yıldan beri tamamen yok edileceği yerde hasıraltında korunan ve katılaşarak yeniden ortaya çıkarılan şiddetle karşı koyma uygulaması insan hak ve özgürlüklerinin daha kapsamlı sağlanmasına ve genişleyerek yerleşmesine temel engeldir.
Ne yazık ki, şu son çeyrek yüzyılda Bulgar toplumu totaliter kalıntıdan kendini kısmen de olsa arıtamadı. Bunu yapabilmiş olsaydı, tesis edilen demokratik ortamda totaliter kalıttan güç alan faşist zihniyet bugün başkaldıramazdı.
Bizde, fırsat kollayan gerici zihniyet ve güçlerin önüne gerilmiş Çin Duvarı yoktur.
Seyhan ÖZGÜR