EYLÜL
Serinlemeye başlayınca akşamlar
Sıcak duygulara ihtiyacımız artıyor
Dostlar yılların ardında kalanlar
Eylül sinesinde ayrılıklar taşıyor
Çetin bir kışın habercisiymiş
Ayvaların son baharda bolluğu
Hazan sevgileri silip süpürmüş
Elde kalan hasretlerin doruğu
Gönlüme yapraklar yapıyor
Kurşuni bulutlar gözlerimde
Umutlar avuçlarımda ağlıyor
Anılar gülümsedikçe yüzüme
Geçirmiş güçlü dişlerini
Gecenin şah damarlarında tahtı
Nefesimde buzları eriten seli
Kalbimde üşüyen yangını saklı
Firdevs BÜYÜKATEŞ
DOBRUCA
________________________________________________________
__________________________________________________________
YAĞMURLARIN ALTINA
Ne zaman başımı gökyüzüne kaldırsam gökyüzünün ihtişamı olan o sihirli bulutlarda kalır gözlerim.
Bazen bembeyaz tonlarca pamuk, bazen gri, mor, pembeye çalan renkleri, bazen de, simsiyah oluşları korkular salıyor insanların gözünden kalbine.
Bulutlara bakınca yerlere saçılacak yağmurun türünü sezer kimi insanlar.
Bulutların hepsi de buluttur ama biz hep o beyaz mavi bulutları görmek isteriz gökyüzünde.
Gökyüzü sonsuzluk demektir, sonsuzluklar da özgürlüğün simgesi, beyaz, mavi bulutlar herkese ayrı bir duygu verir bana da barış güvercinlerini hatırlatırlar her zaman.
Barış dünyanın en değerli sözüdür, ondan daha güzel, daha tatlı, daha değerli ne olabilir ki?
Şöyle bir yeşil çimenlere uzanıp doğanın sesini dinlerken, bakışlarımızı bulutlara verip sonsuzluğa dalıp kalsak öylece, göreceğiz ki, bulutlar da insanlar gibi hareket halindeler.
Sağa, sola, ileri, geri, koşuşturup duruyorlar, kimisi kol kola, kimisi karşı karşıya, durmaksızın değişiyorlar.
Biz çocuk iken, köyümüzün tozlu sokaklarına yağmurlar ininde, çıplak ayaklarla yağmurlar altında dolaşır, tozların çamura dönüşmüş halini görünce; yağ yağ yağmurum, tarlada çamurun, teknede hamurum, çok yağ yağmurum diye, bir ağızdan şarkı söylerdik.
Şemsiye nedir bilmezdik o zamanlar.
Yağmurlar çatlamış toprakların acil şif asıydı, insanların umudu, karın tokluğuydu, umutları yağmurlarla boy atacak tarlalarda, güneşin rengine kavuşacaklardı altın sarısı başaklar.
Yağmurlar bir değil, bin bir güzellik verecekti kara toprağa can suyu olanda, çamura minnet kalmamızı, yağmurum rahmet olduğunu ondan kaçmamayı öğretmişlerdi bize.
Bu yüzden olsa gerek şemsiyeleri sevemedim halâ, bazen şemsiye alsam bile muhakkak bir yerde unuturum yağmurlar altında gezmeye hala çocuklar kadar tutkunum.
Firdevs BÜYÜKATEŞ
DOBRUCA
KALEMİN DİLİ- kitabımdan
__________________________________________________
HAYAT ÖYKÜSÜ
Bu gün duygularım karma karışık
Bir yanım burada gitme kal diyor
Bir yanım yollara kolları açık
Kararsızlık beni benden ediyor.
Hangisi vatanım nerede yerim
Sorusu ömrüme bin sorun etti
Birisi ayağım diğeri elim
İkisi bir yere düşmedi gitti.
Her vuslat içimde bir ayrı sürgün
Oldu yaşantımın hayat öyküsü
Bilinmez hanginin toprağı bir gün
Olacak ömrümün en son örtüsü.
Firdevs BÜYÜKATEŞ
DOBRUCA