Raziye ÇAKIR

Tarih: 30 Mart 2017

Konu:    Türk azınlığıyla ilgili tutumda değişen bir şey yok.

              Türk köylerini boşaltma tarihinden bir örnek.

 

Bulgar faşistlerinin Türkiye ile sınır kapılarındaki abluka, girenlere saldırı, geri çevirme, otobüs durdurma, yaşlı kadınları tartaklama operasyonlarını yöneten faşist başı Valeri Simyonov’un tarihi itirafları:

“Üç sınır kapısında yaptıklarımızla gurur duyuyorum. Bu iş için bine yakın taraftarımızı seferber edip sınıra taşıdık. Sınırda 2 – 3 gün gece gündüz nöbet tuttular.

Özellikle gurur duyduğumuz olay ise, Türkiye’deki başarılarımızdır. Türkiye’deki her seçim sandığına ikişer kişi gönderdik. Onlar çok gayretli çalıştılar ve oy vermek isteyenleri engellediler.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aksine, dışardan toplu olarak getirilen dilekçeleri kısıtlamayı başardık. Ancak 20 bin kullanıldı. Bu operasyonumuz olmasaydı 70 binden fazla oy kullanılacaktı.

Bu işe GERB ve BSP de katkı verdi. Bir hafta boyunca onları ikna etmeye çalıştık. Sonuçta Onların Sofya Merkez Seçim Komisyonundaki temsilcileriyle birlikte, ikinci bir karar metniyle, oy kullanma dilekçelerinin sandık görevlileri huzurunda şahsen doldurulması kararında uzlaşıldı ve bu karar uygulandı. Böylece Türkiye’deki oyların kısıtlanması sağlandı.”

Bu iğrençliğin çok derin kökleri var: Madara örneği.

Hedef: Türkleri göçe zorlayarak memleketten kovmak ve onların yerine dış ülkelerdeki Bulgarları toplamaktır.

Bulgaristan’ın Osmanlıdan kopmasından sonra Madara’nın etnik nüfus bileşimi son değişiklik gördü. Bulgaristan’ın diğer bölgelerine göre Madara bölgesinde nüfusun Bulgarlaştırılması biraz daha uzun sürdü ve yavaş gerçekleşti. Bunun açıklamaları şöyledir.

1877 -1878 yıllarında Rus – Türk savaşının yapıldığı Merkez ve Batı Bulgaristan Türkleri, yaşadıkları toprakları kitle halinde terk ederek Güneye ve Türk Ordularıyla birlikte  Anadolu’ya kaçmıştır. Bu dönemde Kuzey Doğu Bulgaristan’da durum sakindir.

1878 Temmuzunda çağrılan ve aldığı kararlarla Bulgaristan topraklarında kalan Türklerin haklarını güvence altına alan Berlin Konferansına kadar, Şumen-Ruse, Silistra-Varna stratejik dörtgenindeki Türk ordusu yerli Türkleri korumuştur. Yine bu dönemde savaştan kaçan birçok Türk aile (toplam sayıları 230 bindir) Şumen kenti dolayındaki köylere, özellikle de Madara’ya yerleşmiştir.

1880’de yapılan Bulgar Prensliği’ndeki ilk nüfus sayımından alınan sonuçlarda, Madara yöresinde biri Bulgar, 24’ü Çingene, 530’u Türk, toplam 550 kişinin 96 evde oturduğu kaydedilmiştir. Çingenelerin Osmanlı zamanında da aynı evlerde yaşadığı tahmin ediliyor. Fakat Müslüman olduklarından dolayı elimizdeki Osmanlı evraklarında onlar için ayrı kayıt yoktur. Bilindiği üzere Osmanlı’da nüfus kayıtları etnik aidiyete göre değil dini mensubiyete göre yapılmış olduğundan Çingeneler Türk olarak kaydedilmiştir.

Pliska ovasında araştırmalarda bulunan etnograf Vasil Marinov, Osmanlı egemenliğinin son yıllarında, Külevçe köyünde bir koyun sayası olan Radi Kolev’in Madara bölgesindeki Türklerin yanına taşındığını yazıyor. Yine Külevçe köyünden, Kaldoçev soyadlı üç kardeş olan Petko, Marin ve Kolyo Madara’ya çoban olmuştur. Araştırmacı Marinov’a göre, Tryavna köylerinden Dinyo dede de bu bölgeye Osmanlı döneminde yerleşmiştir. Bu bakıma, 1880’de yapılan sayım Madara yöresindeki durumu gerçekçi yansıtmamıştır.

1892’de yapılan yeni nüfus sayımına göre, bölgede 709 Türk, 13 Bulgar ve 5 Çingene yaşamaktadır. Aynı dönemde, Bulgar nüfusun daha kalabalık olduğu komşu köylerden, 25 Türk hane Madara’ya gelmiştir.

Madaralı öğretmen Deçko Simeyonov göç olaylarını şöyle kaydetmiştir:

“Osmanlı zamanında Kölevçe’de Türk nüfus kalabalıktı. Rus Türk 93 Harbinden sonra köyde ancak 10 hane Türk ve köy merkezindeki camide hizmet veren Hoca kaldı. Bulgarlar Türkleri köyden kovmaya çalışıyordu. Bir gün Bulgar gençler Türkleri akşam namazından sonra camiden çıkarken beklemişler, hepsini dövdükten sonra Hocanın bıyıklarını yolmuşlardır. Korkan Türkler daha ertesi gün çevredeki temiz Türk köylerine taşınmaya başlamışlardır. Daha fazlası Madara’ya yerleşmiştir.”

XIX Yüzyıl sonlarına kadar Hıristiyanların sayısı 36 kişi artarken Müslüman sayısı 49 kişi azalmıştır. Daha sonraki yıllarda Hıristiyanların sayısı daha hızlı artmıştır. Köy birçok Bulgar göçmen almıştır.

Hıristiyanların sayısı artarken Müslümanların sayısı ise azalmıştır. 1908 – 1909 yıllarında Müslüman nüfustan 10 hane Dobruca’nın Geboy köyüne göçtü. XX yy başlarında yapılan nüfus sayımına göre,  Madara köyündeki durum şöyledir:

 

Yıl                   Nüfus              Bulgar             Müslüman       Diğerleri

1990                 743                 49                   650                  44

1905                830                 169                  634                  27

1910                930                 317                  574                  39

1920              1260                 556                  706                  30

 

On yıl gibi bir sürede, savaşlar olduğu yıllarda, nüfus 330 kişi artan nüfusun 239’u Bulgar ve 91’i Türk’tür. Türk nüfus yeni doğumlarla beslenirken, Bulgar nüfus göç alarak artmıştır. Savaş sonrası barışçı yıllarda nüfus artmaya devam etmiş ve 1926 yılında toplam 1 380 kişi olmuştur.

1935 yılında Bulgaristan ile Türkiye arasında bir göç sözleşmesi imzalanmıştır.

Hemen 50 Müslüman aile Türkiye’ye göç etmiştir.

Göç edenler arasında varlıklı ve otorite sahibi Mustafa Pehlivan, Mehmet Küçük, Ömer Hacıaliev, İsmail Recebov, Hasan Molla Tasmancı gibi haneler de göç etmiştir. Madara göçleri İzmir’e yerleşmiştir. Mücelife köyünü Madara göçmenleri kurmuştur.

1938 yılında yeni bir grup göç etmiş ve onların yerine köye Bulgar göçler yerleşmiştir. XX yy’ın 30’lu yıllarında Türklerin toplu halde göç etmesi ve Bulgarların bölgeye yerleşmesiyle nüfus bileşimi kökten değişmiştir.

Bölgeye akın eden Bulgarların menfaatleri, kültürü, huyu, eğitim düzeyi, maddi durumu farklıdır. Bazıları modern ve yeni olana sarılan girişken ve etkin kişilerdir. Onlar eski köy havasını bozarken bu herkesin hoşuna gitmemiştir. Bir yandan ülkenin değişik yörelerinden ve dış ülkelerden gelen Bulgarların etnik ve kültür olarak birleştirilmesine gayret edilirken, çte yandan Müslümanların kendi kabuğuna çekildiği, kapandıkları ve göç hazırlıkları gördüğü gözlenmiştir.

1950-1952 yıllarında Madara bölgesinde Türklerin son kitle göçü yaşandı.  Farklı yönetim sistemleri olan Bulgaristan ve Türkiye’deki durum göç dalgasını güçlü etkilemiştir. O yıllarda çekilen “demir perde” sınırın iki tarafında kalan akrabaları birinden ayırdığı gibi, kişisel temasları imkânsızlaştırmıştır. 1950’de göç antlaşmasının imzalanmasından sonra Madara’dan 20 Türk aile göç etti. Değişik nedenler yüzünden göç edemeyen son 10 Türk hane, daha sonra Türklerin yoğun yaşadığı Şumen’e bağlı Tsarev Brod, Vehtovo ve Vtrişte köylerine taşındılar.

Türklerin bölgeden göç etmesinin derin ekonomik, politik, sosyal, ekonomik, kültürel ve yaşayış sebepleri vardır. İlk Bulgarların köye gelip yerleşmesine Müslümanlar kuşkuyla bakmıştı. 1903’te Ege Makedonyası’ndan gelen ilk göçmenler Türkler tarafından kayıtsız karşılanmıştı. Yeri önderler Bulgar göçmenleri kömşu köylere yöneltmek ve köye yerleşmelerini güçleştirmek için çalışmıştır. Türkler Osmanlı dönemi için Bulgarların öç almak isteyebileceklerinden endişeli olduklarından dolayı, ortak yaşamda perspektif görmemişlerdir.

XX yy 20-li ve 30-lu yıllarında iki etnik grup arasındaki ilişkiler normalleşmiştir. Birçokları “komşu” olmuş, bayram, düğün dernekte beraber olmuşlar, işbirliği yapıp yardımlaşmışlardır.

Muhtarlık ve encümenlikte ilişkiler ancak seçim dönemlerinde ya da bazı kültürel ve sosyal sorunların çözümünde gerginleşiyormuş.

Halk sanat ve kültüründeki gelenekleri türküler ve törelerdeki bazı özellikler Osmanlı döneminden kalan gergin ilişkileri yeniden kızıştırıyor ve gerginlik yaşanmasına neden oluyormuş. Makedonya ve Trakya Bulgar göçmenlerinin hafızasında olumsuz anıların izleri derinmiş. Kötü olan ise, Bulgarların Osmanlı döneminde yaşadıkları bazı olumsuzlukların suçunu, Bulgaristan Türklerine aktarmaya başlaması ve onları suçlaması oluyormuş.

Bulgaristan ve Türkiye hükümetleri arasında imzalanan göç anlaşmaları ile uluslar arası ilişkilerin gerginleştiği dönemlerde ve savaş sırasında yürütülen propaganda göç psikozunu hep canlı tutmuştur.  Türkleri göçe zorlayan en güçlü etken, her zaman çocuklarına ve yeni kuşaklara gelecek olmadığı duygusudur. Yoksul ve cahil Türk köylülerinin arasında kalmış, kendilerine uygun siyasi çizgi izleyen, Türk aydın ve din adamlarından bir kısmı göç histerisinin beslenmesinde çök özel rol onmamıştır. Bu siyasi tavır, Türk azınlığı Bulgar ulusunun kültürel kalkınmasından uzak tutmayı hedeflediği gibi, cahilliği ve batıl görüşlere saplanıp kalınmasını desteklemiştir. 1893 – 1894 yıllarında Şumen ilindeki durumla ilgili Şumen Belediye Başkanı’nın raporunda şöyle deniyor:

“Önde gelen Türkler, ahalinin eğitim düzeyinin yükselmesine, yeni anayasal ve politik yaşama ayak uydurulmasına gereken çaba göstermedi. Onlar yalnız kendi çıkarlarına ve söz sahibi olmalarına baktılar.”

Türklerin yeni kültürel ortama alıştırılması çok zor olmuştur. Farklı yerlerden gelen ve karma nüfuslu köylere yerleşen, Bulgar göçmenler önce azınlık iken, Türkçe öğrenip, Türk dilini Türklerle temaslarında kullanmıştır.

Fakat XX yy’ın 30’lı yıllarında yalnız Bulgar yaşayan Bulgaristan’ın Batı yörelerinden gelen göçler Türkçeyi öğrenmemiştir. Türklerle yakınlaşmadılar. Türk ve Bulgar okullarının yan yana olması, aynı yerde birbirine karşı hoşgörülü olmayan iki dinin yaşaması, Bulgar ve Türk etnos için yakınlaşma ve kaynaşma yollarını kapamıştır. Bir köyde birbirinin dilini bilmeyen insanların arasında temas da kesilmiştir. Bu da, kendiliğinden ötekileştirme, yabancılaşma, karşı koyma ve öfkelenmeye temel olmuştur.

Türklerin göç etmesini tetikleyen süreçlerin önünde gelen ekonomik ve sosyal etkenlerdir. Madara’ya, Balkan köylerinden inen ya da Bulgaristan’ın dışardan aldığı göçlerden gelip yerleşenler fakir fukaradır ve umutlarında Türklerin göç etmesinden sonra ucuza kapacakları topraklarda geçinmek vardır. Bu nedenler gelen Bulgarlar Türkleri göçe zorlamak için ellerinden geleni arda bırakmamıştır.

Bin yıllık geçmişi olan Madara köyü işte bu süreç içinde nüfus bileşimini Bulgarlaştırabilmiştir. Osmanlı döneminde değişim yöntemler uygulanarak Müslümanlaştırılmış ve Türkleştirilmiştir. Osmanlıdan sonra 50 yıl içinde ters süreç başarıyla gerçekleştirilebilmiştir.  Geri dönen Bulgarlar güçlü ve yüksek ruhlu olduklarını göstermişlerdir. Bulgar etnik yaşayış biçimi ve maneviyatı köye böyle dayatılıp yerleştirilmiştir..

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgarlar Madara’ya yeni bir hızla toplanmıştır. Öncelikle Batı Bulgaristan’dan olmak üzere köy yeni göler alıyor. 1948’de hane sayısı 443, nüfusu da 1770 olmuştur. Muhtarlık nüfusun hızlı artışından endişelidir. Gelenlerin çoğu fakir olduğunda onlara barınak bulunması ve iş gösterilmesi zor olmuştur. 1948 Nisanında Muhtarlık özel bir kararla yeni göç almayı kesinlikle durdurmuştur.  Göçlerin geldiği muhtarlıklara ve belediyelere mektup göndererek yeni göç almanın durdurulduğunu haber vermiştir. Ne ki, XX. yy’ın 70’li yıllarına kadar Madara köyü nüfusu artmaya devam etmiştir. Madara Şumen ilinde en kalabalık nüfusu olan köy olmuştur. 1965’te Madara’da 1830 Bulgar yaşıyordu. Bu nüfus artışının temeli Madara’nın göç alan bir köy olmasıdır. Madara köyü Anadolu, Trakya, Ege ve Pirin Makedonyası, Sırbistanla Batı sınır bölgesi, Mizya ve Dobruca’dan olmak üzere 120 yerden göç almıştır.

“Çağdaş Madara”

Yazan: Vasil Marinov 2012 / Sofya

Reklamlar