Başlar sabah bizim dağlarda, duyulur sabah horozunun sesi, sonra ezan ardından çanlar alır sırayı, meleşir kuzular, umutla geleceğe bakan çoban ağır, ağır yürür emeğinin peşinden. Duyulur uzaklardan hav hav sesleri arada sırada ‘’gugkacak’’ bozar derin sessizliği…

Fahri Kaya
Fahri Kaya


Ey dağlar ey, nasıl öderiz size olan borcumuzu, sizlerin bağrında doğduk yaşadık, beraber çektik çileyi, kederi. Sizlerden öğrendik asil ve hür yaşamı.

Sizlerden örendik ‘’akkesenin’’ asaletini, çiğdemin sarı rengini, dimdik duruşunu, iman dolu göğsümüzü gererdik ak yele, kara yele, poyraza karşı…

Sizlerden örendik renk, renk mevsimlerin güzelliğini, değişimini…

Unutulmaz mart çiçeğinin alçak gönüllü toprağa sarılmış hali…

Bazen bembeyaz bulutlar kaplar semayı, bazen kara bulutlar, çakar şimşekler ardından yer gök inler peşinden… ve yağar yağmur.

Süzülür, görkemli ulu ağcın kuytusuna sığınan, emeğinin karşılığını topraktan bekleyen insanlar, sevinç dolu gözleri umutla bakar semaya, sabırla bekler bereketli yağmurun dinmesini.

Ey dağlar ey, zaman ne çabuk geçti, eskisi gibi akmaz oldu bereket dolu ırmaklar.

Birer birer söndü tüten ocaklar, gömüldü sessizliğe haneler, köyler.

Unutuldu mazide kaldı sesler, renk, renk çiçekler, mevsimler…

Olsun, alın yazımız, kaderimizi belirler, ama yinede teşekkürler, teşekkürler.

Reklamlar