Sevilcan YÜCE

 

 

Size bu hafta yeni ders yılının başlaması vesilesiyle okul şiirleri ve ana dil esintileri göndermek geçti içimden. Aradım. Karıştırdım.  2013 yılında Bulgaristan’da Türkçe yazılmış okul, öğretmenim şiiri bulamadım. Gönüllere yazılmıştır da, basılmadığından elime geçmedi besbelli.

 

Ben bu şiir işini büyük bir buluttan düşen damlalar gibi görüyorum.

Düşerse düşer, düşmeyince de bekletir kendini.

 

Politika hepimizi sıkıyor. Kar kalkmadan, toprağın donu çözülmeden çiçeklerin baş gösteremediği gibi, kalpler coşmadan ya da büzülüp içine kapanmadan, şiirsel yansıma da parlamıyor.

 

Ben şahsen “Belene” kahramanlarımızdan çok değerli eserler bekledim, bekliyorum, bekleyeceğim. Halkımızın XX. yüzyılı şiirsel, destansal anlatılamadı. Anlatılsa da anlatım içinde bütünsellik şakımadı. Kafalarda kızışan fikirler beyaz kâğıda kendiliğinden dökülmek istiyorsa, kalem alın elinize lütfen. Zaman ayırın! Yazın!

 

Biz yazmazsak, hepimiz susarsak şeytanın arkadaşları galip gelir. İnanın bu tehlike de var.

Olmadığı iddia edilen bir şeyin var olduğunu sonradan anlatmak, ispatlamak  çok zordur. Bir gün gelecek ve “SEN, SEN, SEN, ŞEYTANIN EN BÜYÜĞÜ SEN! Başlıklı Bulgarca bir övgü destanı yazılacak diye korkuyorum. Bunu bekleyenler var kuşkusuz.

 

Ne yazık ki biz seçkinler toplumunda yaşamıyoruz. Avustralya artık toplum çöplüğünden mültecileri deniz sınırından karaya sokmuyormuş. Bu adada 2 asır İngiliz ağır ceza mahkûmları barındı. Artık seçkin insanlar toplumu olmaya gayret gösteriyorlar. Irkçılığın nasıl ve nerede başladığını ve en modern biçimlerini araştırıyorum. İnsanlığın kardeş sofrası kuracağı günü bekliyorum. İngilizler o adadaki oboregenlerle kaynaşmadı. Kimse kimseyle kaynaşmak istemiyor. Herkes diğerini yok etmek, kovmak veya mezarını kazıp gömmek istiyor. Ne yazık değimli! Oysa her şey güzellik yolunda ötekiyle kaynaşarak, bütünleşerek birbirine arka olmak zorundadır.

 

Kapitalizmin amansız ve acımasız kanunlarını Allah’ın yazdığına inanmıyorum. Adalet olmayan yerde insanlığın, aşkın, sevginin ve karşılıklı hoşgörünün ancak eşek dikeni gibi dikenli, katırtırnağı gibi boynuzlu olabileceği geçiyor aklımdan. Kişiliğe, şahsiyete saygı olmayan bir toplumda ikinci kişi hep ötekidir. Biz çok ötelendik. Bitirilmek istendik bitilemedik.

 

Öteki ise gözleriyle gördüğünü görmeye devam eden ve kulaklarıyla işittiğini duymaya devam eden insanlar tarafından hiçbir zaman ve hiçbir yerde sevilemez. Adaletsizliğin insanları boğduğu, nefes almalarına engel olduğu bir ülkede demokrasi ve güven, huzur ve sevgi olamaz. Hepimiz heyecanlıyız, hepimiz bir arayış içindeyiz. İşte ders yılı açıldı. Öğretmenlerine çiçek veren çok az çocuk gördüm ülkemde. Eğitim, soğan ekmeye benzemez, çapalamasan da, sulamasan da, sarı otunu koparmasan da olur…. diye bir şey yok. Eğitim ve öğretim, kısacası okul ve okutma meyvelerini en erken 20 yıl sonra veren olgulardır. Ve 2013’te Bulgaristan Türkleri bahçesinde bir OKULUM, bir ANADİLİM, bir VATANIM, bir SENİ SEVİYOR GİBİYİM vs. şiiri serpilip hayat alanı ararken açmamışsa, 20 yıl önce, 20 yıldan beri ve 20 yıl sonra bu bahçenin  gavgalaz dikenleriyle dolu olacağına çok acı ve çooook üzücü bir işarettir. Bu zehirli dikenler zaten her gün elimize ayağımıza batıyor.

Uzattım. Özür isterken, sizin için özel seçtiğim iki SEVGİ ŞİİRİ sunuyorum:

 

EYLÜL

 

Eylül, gözyaşıdır kirpiklerimde biriken

Zamanlı zamansız eylülüm oluyorsun

Yalnız kırlangıç ormanında duruyorsun

Seni, uzanmış kanadlarda bulamıyorum.

 

Bu kaçıncı eylüldür konan dal uçlarına

Bu kaçıncı kuşaktan sevgidir unutamadığım

Seni, yorgun körfezlerin kayalarında tanıdım

Günlerden kapıları çok açılmış bir pazardı

Kapıları çok açılmış bir yürek taşıyordum

Şimdi aykırı düzenlerde durmak neyine

Unutalım takvim takvim küçülen yılları

Dikilecek aşk anıtına taş olalım

Yazıtlarda daha bir çoğalsın öykümüz

Tükendiğimiz odalardan sevinç toplayalım.

 

Bırakalım eylülü, kurusun aynalarda

Evrenin her dakikasına ayrı çağlar yükleyelim

Yayılalım bulutlarımızla bir uçtan bir uca

Kuşları, balıkları, ağaçları tanıyalım

Ömrümüz boyunca.

 

Aşkımı taşıyamaz atları küçük denizler

Nasıl varayım kırlangıç ormanına.

Kerim Aydın ERDEM

 

 

ÇOK İSTEDİK
iyi aşk şiiri yoktur
bu da olmadı
her aşk şiiri yalnızca tekrarlar
tekrarlanmaz olanı
her biri yalnızca
bir sonrakinin ilhamı
belki bu kadar söz
bağışlatır bana bu aşkı
2001 yazıydı
çok istedim çok istedi çok istedik
ama olmadı.

Murathan  MUNGAN

Reklamlar