Levent RASİM
Konu: Patlamadan sonra hayret ve dehşet içinde donup kaldık.
Buz Bulgaristan’da yaşıyorsak Bulgarlarla ortak hassasiyetimiz olmalıdır. Bu işlerin içinden zor çıkarız. Bana ve tanıdıklarıma öyle geliyor ki, Bulgaristan siyaseti derin derin düşünülen ve memleket ve halkın çıkarlarının göz önünde bulundurulduğu karar merkezlerinde değil, yolda, içkide, ziyafetlerde ya da eğlence mekânlarında alınıyor. Bu gidiş gidiş değildir.
10 Aralıkta Şumnu’ya bağlı Hitrino’da 14 doğal gaz sarnıcı yüklü bir tren katarında meydana gelen patlama, Deliorman’ı baştanbaşa sarstı. Bulgarların da yaşadığı bir Türk köyünde evlerin üçte birinin, tren garı, muhtarlık, okul, sağlık merkezi, fırın ve dükkânların bir patlamada yerle bir olması hepimizi çok korkuttu. Yardım etmek için arabalarımıza atladık patlama merkezine koştuk. Salmadılar, jandarma köyü kuşatmış. Ölüler bir yere toplanmış, yaralılar Varna ve Şumen hastanelerine nakledilmiş, yaşlılar ve çocuklu kadınlar devletin ilk yardım ve sığınma merkezlerine yerleştirilmişti. Asker arkadaşım Denizi aradım, çünkü evleri tren garına yakındı. Öğrendim ki yüzü, kulakları, gözleri tamamen yanmış kül olmuştu. Şumnu’da Ercan’a rastladım, onun da evi yerle bir olmuş. 18 yaşından beri İngiltere’de gurbetçiydi. 6 yılda topladığı parayla yaptırmıştı evini.
“Bizim köyden köy olmaz artık kardeş” diyor. İnsanlar öyle korkmuşlar ki patlamadan, yangından, infilakın zincirleme üzerlerine gelmesinden. 14 sarnıcın hepsi toplasa Deliorman’ın yarısı yanardı. Toptan evsiz, köysüz, kasabasız, yurtsuz kalırdık. 60 metre küplük sarnıçların hepsi raydan çıkmış ve köyün içine doğru kıyıya vurmuş balık gibi uzamışlar. Sular zehirlenmiş, yollar derin bomba çukuru, köy kuşatılmış, sığırlar ahırlardan bağırabildikleri kadar bağlıyorlar, yuları koparak köyden kaçmış, ot, yem su veren yok. Koyunlar sayalara serilmiş kalmış. Köy çöplük, kabristanlık kokuyor. Tablo, İkinci Dünya Savaşında Nazi ya da Rus uçaklarının bombalanmış kasabaları andırıyor. Her yer kapkara. Ayakta kalan elektrik direklerine konan karga biler tok. Hayatın öldüğü bir Türk köyümüz.
Güçlükler aşılmaz değildir. Devlet yardım etse, hatta Avrupa Birliği felaketzedelere yardım eli uzatsa, işittiğime göre cep telefonlarından gönderilen SMS’ yerden de 1.5 milyon leva toplanmış, her şeyi yanmış insancıklara en iyi kaynaktan su dağıtsanız ne değişir? Herkesin içindeki tedirginlik, uygusuz gözler, okul kitapları yanmış, soğuktan elleri morarmış çocuklar, hayret ve korku içinde donup kalan insanlara, ailelere, köye arka olacak hiçbir güç yoktur ve olamaz. Almanya ve Rusya ikinci kuşak savaş yaralarını saramıyor. Sokaklar sakat, kör, kolsuz, kulaksız yaşlılarla dolu. Özürlü insanlar içinde yetişen genç kuşak da özürlü yetişiyor.
Bu olayların çok kötü bir yeni var. Birbirini izliyor. Trenler devriliyor. Vagonlar patlıyor. Sulama barajlarının duvarı bir anda açılıyor ve sel her şeyi götürüyor. Geçen yıl Mizya kasabası baştanbaşa su altında kaldı. Herkes acaba yarın ne olacak endişesi ve korkusu içinde… İçine kapanmış vatandaşlar ülkesi olduk. Sanki herkes bir şeyler bekliyor, ama ne? Su altında kalmayı… Uanarak ölmeyi… yoksa Lom kasabasına bağlı Miçur fabrikasında Yunanistan’dan taşınan İkinci Dünya zamanından kalma mayın ve bombaları sökme işindeki patlamada olduğu gibi bir anda 18 kişinin birden beraberce kül olması gibi bir mucize mi bekleniyor. Hepimiz birden yok olsak Of Şor Şirket sahiplerinin, Havay Adalarında ya da Seyşel’de kumar oynayan para kodamanlarının keyfi kaçar mı acaba. Bunu düşünüyorum.
Çünkü bütün bu olup bitenlerden sorumlu olan Mafyadır, Oligarşidir, Yerli ve Yabancı soygunculardır, Ahmet Doğan, Sergey Stanışev, Saks Koburgotski gibi siyaset bozuntularıdır. Yazmaya utanıyorum. Hitrino’da 8 ölü var. Bütün köy yaralı, ömür boyu sarsıntılı, herkes gidip geliyor… Bu, 14 vagonlu trenin nereden nereye gittiği, bu yükü kime götürdüğü, devlet demiryolları ile sözleşmesi olup olmadığı, bu külüstür sarnıçlarla 1 150 ton akaryakıtı kime teslim edeceği, nereden yüklediği, çaldı mı, kaptı mi bilen yok. Aradan geçen bir buçuk haftada mal sahibinin sahibi işsiz bir sarhoş olan Güney Kıbrıs’ta bir Of Şor şirket olduğu ortaya çıktı. Bu şirketin sermayesi kime ait bilen yok. İmzaları kim attı onu da bilen yok. Birisini tutuklayacak olsan Of Şor’un Bulgaristan’da Ofisi ve adresi yok. Al birini vur birine. İşin en üzücü tarafı da, adı sapı olmayan, kimsenin tanımadığı suçlarda 8 kişi ölse, 15 kişi su altında kalsa, 35 kişiyi askeri fabrikada infilak öldürmüş o da hiç önemli değil sanki bir köy yansa ya da daha büyük bir olay olsa o da hiç önemli değil. Önemli olsa Başsavcılık hemen dava açardı. DANS suçlunun yakasına yapışırdı. Muhtarı uyku tutmazdı. Ölen ölüyor, köy yanıyor, bütün bir köyün hayvanları, tütünleri, ambardaki mısır, salmalıktaki samanları yok oluyor, evler soyuluyor ve, Evet ve suçlular kol geziyor. Katliamları hep faili meçhul dosyası temizliyor. Yoksa bu bakanlar kurulu ve banaklar, meclis ve polis devleti babasının çiftliği sanmış ve istediği gibi kullanıyor mu? Yoksa bunlar hakikatte bizi oynatıyorlar mı?!
Devlete yıldırım düşmez, Bakanlar kurulunu ya da meclisi su basmaz, fakat bizim memlekette DEVLETİN ÜÇÜNCÜ GÖZÜ EKSİK ve bu devlet bu gidişle çöker.
BİR DEVLETİN HEP AÇIK OLAN ÜÇÜNCÜ GÖZÜ H A L K I D I R. BUGÜN BULGARİSTAN HALKI ÜÇÜNCÜ GÖZÜNÜ KAPAMIŞTIR.
HALKIMIZ BEZMİŞ! CANINA TAK DEMİŞ! DEVLET DÜŞMÜŞ MÜ? DÜŞECEK MİŞ Mİ? YIKILMIŞ MI? KİMSENİN UMURUNDA DEĞİL. VE EN TEHLİKELİ OLAN İŞTE BUDUR. HALKIN DEVLETİNİ UMURSAMAZLIĞIDIR EN TEHLİKELİ OLAN. Durum budur.
Bu memlekette, değil GERB, değil sosyalistler, değil HÖH, Karadayı ya da şopar Doğan, yoksa eski Makedon asilerin bugünkü VMRO kabadayıları yoksa onlara benzer birileri olması hiç önemli değildir. Bu siyasi güçlerin hiç birisi Bulgar halkının üçüncü gözünü açamaz.
İşlerin düzelmesi için halkın ilgisi tükenmiştir. En tehlikeli olan da işte budur. Hiçbir devlet TV’ler tarafından yönetilemez…
Başka bir misale göz atalım:
5 gün önce Sofya’da “Roguzen” baraj duvarının patlamasından sorumlu ve suçlu olanların davası sonuçlandı. Bir tek kişi suçlu bulunmuş Tsvetelin Dimitrov adında bir vatandaş, turistik ziyaret esnasında baraj duvarının altında delik belirdiğini, duvarın su kaçırdığını, yer değiştirerek kaydığını görmüş ve resmetmiş, fotoları da devlete ihtar bildirimi olarak Devlet Su İşlerine göndermiştir. Sen misin bu gibi deliller toplayan (!) diyerek adamcağıza 1000 leva (500 Euro) ceza kesmişler. Ölüler, boğulanlar, su altında kalan bir kasaba, bu kasabada yaşayan insanların koyun, keçi ve tavukları, köpek ve kedilerine kadar her şey boğularak ölse, beşikte çocuklar bulanık sular altında can çekişse, bu olay oldu ama suçlu yok. Olan olmuş ve mahkeme kararıyla üstüne bir bardak soğuk su içilmiş ve olay bu…
Mantıksa şu: OLANLA ÖLENİN ÖNÜNE GEÇİLMEZ!
Mühimmat sökme fabrikasındaki durumsa çok daha vahim. Arkada kalan 50 metre derin bir kuyu. Kimse bir şey bilmiyor! Bilse de ne olacak? Oradaki KUTU İÇİNDE KUTU, yamuş yumuş işlere birinci imzayı atan Boyko Borisov’un Birinci hükümetinde bakan olan, 6 Kasım 2016’da Cumhurbaşkanı seçimlerinde ise, askeri ticaret şirketleri tarafından arkalanıp Reformcu Blok adına Cumhurbaşkanı adayı gösterilen Trayço Traykov’tur. İkinci imza da 13 Mart 2013 ile 30 Mayıs 2013 tarihleri arasında erken seçim hükümetinde başbakanlık yapan, halen İtalya Büyükelçimiz Marin Raykov’undur. Büyük sayıda ölü olmasına rağmen, yargılanan yoktur.
Uzatmayalım. Bulgaristan alt yapısı tamamen çürümüş bir ülkedir. Alt yapının çürümüş olması hiç önemli değil aslında ama devletin üçüncü gözü olan halkın hiç bir şeye inanmaz ve hiçbir şeyi umursamaz olması kötünün kötüsü olandır. Yarın nerede ne olacağını söylemek mümkün değil.
Bulgaristan’a ciddi bir göz doktoru gerek. Halkın gözünü açmadan bu gidiş durdurulamaz ve büyük kaza çok yakındır.
Hitrinolu kardeşlerimize geçmiş olsun. Ölülerin yattı yer nur olsun, Allah yardımcınız olsun!