BGSAM
Konu: Milliyet ruhunu koruyan Türk, Milletin uyanık vicdanıdır.
3 Mart Bulgaristan’ın Mili Bayramı olmalı mı olmamalı mı?
Milli bayramsa neden bütün milletin bayramı değildir?
Millet nedir?
Aynı memlekette yaşayanların bir millet olduğunu söyleyebilmemiz için, aynı tarihi birlikte yaşayıp aynı kültüre ait olma zorunluluğu da vardır ki, bu da kendiliğinden aynı dili kullanma, aynı dine mensup olma ve aynı yaşayış tarzına ait olmayı beraberinde getirir. Bizim aramızda ahlak, gelenek ve görenek, yani özgün kültürümüzden gelen ve kimliğimizi belirleyen farklar var. Bizi teoride Bulgar halkına dahil eden ve bunun pratiğini gerçekleştirmek için “soya dönüş” zulüm sürecini bize yaşatırken toslayanlar hala gerçeği görmek istemiyorlar. Bizim gibi, bir halkın içinde farklı din, anadil ve ahlak, gelenek görenek olması topluluk oluşumunu engellemez ama farkı etnik milli kimlikler belirler. Her halk çok kültürlü ve farklı kimliklerden oluşan bir toplumsal düzen kurabilir. Değişik azınlıklar farklı kültürel kimliklerini bu düzende yaşatıp geliştirebilir. Bunun komşularımızda bile pek çok örnekleri vardır. Romanya’da sayıları 20 bin olan Tatar azınlığın kültürel ve eğitim ihtiyaçları için devlet bütçesinden birkaç milyon Euro ayrılırken Bulgaristan’da 1 milyon Müslüman Türk’e beş kuruş koklatılmaması artık bütün Avrupa parlamentosunun dikkatini çekmeye başladı. Devler kaynaklarının etnik kültürlerin gelişmesine kapalı kalması azınlıklara sıkıntı yaşatır. Ulusal kimliği etnik azınlıkların özgün kimliklerini tanımadığında toplum kaynaşamaz. Bulgaristan buna parlak örnektir.
Bulgar Milli Bayramı 3 Mart konumuzdur. Bir milli bayramın bütün ulus ve onun tarihi için en önemli gün olması gerekir. Bizde 3 Mart toplumun büyük bir kısmının ilgisi dışında kalıyor.
3 Mart’ın Bulgaristan milli bayramı olmasını olumsuzlayan önemli olaylar var. Ulusal bayram kutlaması, bugünkü Bulgaristan topraklarında yerli halkın iradesi dışında oluyor. Halka rağmen yapılıyor. 138 yıl evvel, o zamanın iki büyük imparatorlukları olan Osmanlı ve Rusya arasında meydana gelen bir savaşın sona erdiği bir gündür 3 Mart. O tarihte bugünkü İstanbul’un Yeşilköy’ünde savaşı durduran bir Barış Antlaşması imzalanmıştır. Sonra o savaş zamanın Büyük Devletleri tarafından tanınmayıp, 3 ay sonra Berlin Konferansında bozulmuştur. Savaş, Bulgaristan dışında bulunan iki imparatorluk arasında olmuştur.
Üstünlük Rusya’nın başlattığı bir saldırı savaşıdır. 3 Martı Milli Bayram yapmakla Bulgaristan saldırgan Rusya’nın yanında yer almıştır. Olay Bulgaristan topraklarında yaşayan ve o zaman çoğunluk olan Türk Müslümanların iradesi dışında patlamış ve gelişmiştir.
O savaşta Bulgar halkını savunan ve koruyan Osmanlı ordularıdır.
Bu önemli tarihsel olaya bu açıdan baktığımızda, 3 Mart, bir anma ve minnettarlık günü olarak önem taşıyabilir, fakat Bulgaristan Milli Bayramı ilan edilmesi bir isabetsizliktir.
Hatta bir yanlıştır, acı meyvelerini bugün tatmak zorundayız ve yarında tatmak zorunda kalacağız. 1880’de alınmış aceleci ve esassız bir kararın etkisi devam ediyor.
“Milli Bayram” kavramının kökünde “millet” bulunur. Millet ise, değişik etnik ve halk topluluklarının toplamından oluşur. Bir milli Bayramın milletin bir kısmı tarafından kabul edilip kutlanması diğer kesimin ise ilgisiz kalması, neticede milli birliği parçalar ve toplumu ikiye parçalar. Sonuçta, milli kutlama rolünü oynayabilmesi için, Milli Bayram, bir ülke topraklarında yaşayan irili ufaklı tüm etnik ve halk topluluklarının istisnasız ortak bayramı olmalıdır. Milli Bayramı her vatandaşın kutlama vesile ve gerekçesi olmalıdır. Her vatandaş, kendisini toplumun parçalanmaz bütünün bir bölümü hissetmeli ve topluca bayram edilmelidir. Aksi durumda milli bayramın toplumsal pekişmeye yararı dokunmaz.
3 Mart bütünleştiren ruhta bir bayram değildir. Bulgaristan nüfusunu bütünleştirmediği bir yana, 26 yıldan beri parçalanmayı derinleştiriyor, Müslüman azınlıkta suçluluk ve tarih karşısında çaresizlik duygusu uyandırırken, öte yandan tüm etnik toplulukları sonrasız boşluğa itiyor.
3 Mart günü binlerce Bulgaristan vatandaşını bugün de düşündürüyor. Bir defa o tarihte yeri olmayan ve geçersiz kılınmış bir anlaşmanın imzalandığı tarihidir. Hiçbir Bulgar yetkilinin bu vesika altında imzası yoktur. 1878’de Rusya’nın, 1944’te de Sovyetler Birliği’nin, bugün Avrupa Birliği’nin yarınsa başka birinin eline düşecek Bulgaristan’ın yeni tarihinin başlangıcı sayılabilir.
3 Mart, “93 Harbinden” sonra, kendilerinden öç alınması için hiçbir neden ve gerekçe olmadığı bilincinde olan ve vatan olarak bugünkü memleketlerini, sevdikleri topraklarda yaşamayı seçen Türkler ise, her birinin dünyaya gelmesinden çok önce meydana gelmiş olan olaylardan ötürü, kendilerini bugün baskı altında hissediyorlar?! XX. yüzyıl boyunca aynı nedenlerle defalarca göçe zorlandılar, “kültürel soykırım” yaşadılar, aydınsız kaldılar, bugün de yeniden toparlanabilme güçlükleri yaşıyorlar. 1990’dan sonra bazı ruhsuz ve vicdanlarını saçmış Moskof ajanları tarafından değişik tuzaklarına düşürülüp çekmeye devam ediyorlar.
Ve biz bugün, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Margarita Popova’nın “Şipka” tepesinde, biz Rusya’ya minnettarlık duygularımıza dayanarak gelecek kuşakları da aynı yurtsever ruhta eğitmeye devam edeceğiz, derken, sayın okurum siz kendinizi Bulgaristan’daki Türk ve diğer azınlıkların yerine koymaya çalışın lütfen. Bu sözlerin gerçek anlamında Bulgaristan Türk Müslüman azınlığı üzerinde düşmanlık bulutlarının kararmaya devam edeceği, ara sıra da herkesin başına dolu yağacağından başka hiçbir şey değildir. Bu bir milliyetçi kışkırtmadır.
Bu sözlerin Türklerin üzerindeki etkisini, onları nasıl hislerle şarj ettiğini ve bin bir çileyle oluştura bildikleri siyasi partilerden tümünün susmayı tercih etmesini bir düşünün lütfen.
Bu neye benziyor biliyor musunuz?
Hıncını tek suçları ülkelerini savunmak olan on beş bin askerin gözlerini çıkaran Bizans İmparatoru Bulgar kasabı II. Basileios’un katliamının, Bulgar imparatorluğunun ortadan kaldırılmasının yıldönümünü günümüzde Bulgar halkından kutlamasını istemektir bu! Ya da Bulgarlardan Birinci Balkan Savaşında “Çatalca Yenilgisini” kutlamasının istemesi gibi bir şey! Veya aynı savaşın ikinci aşamasında Bulgar Çarı Ferdinand’ın bugünkü Makedonya’nın Kumanovo ovasında Sırp ve Yunanla çarpışmada bir dünde 46 bin asker ve subayı telef etmesinin kutlanması gibi bir şey değil de nedir?
Sevilen şair elerimizden Şumnulu Nurten Remzi, “Ben Şipka’da Rus saldırgan tarafından dedemin öldürüldüğüne nasıl sevineyim?” 3 Martı Milli Bayram olarak nasıl kutlarım?” Bu soruyu tüm topluma yöneltmişti!
Bu nedenle olacak ki, olayların bilincinde olan Bulgar halkı 3 Mart törenlerinde ayarlı ve sakin kalmayı yeğliyor. Bu yılki törenlerde, özellikle de Şipka tepesinde birkaç bin kişinin toplanmasından ve Stara Zagora kentinde milletin parklara akın etmesinden ve “Ataka” partisi önde gelenleriyle birlikte Rus parlamentosundan milletvekillerinin de yürümesinden çıkarılan sonuçlar şunlardır:
Bulgarlar tarihini değerlendirme konusunda Avrupa medeniyetinden çok ama çok uzakta bulunuyoruz. Henüz yeni yargı değerleri bulunamadığı gibi, Osmanlıda yaşanmayan bir mantaliteyi, kölelik zihniyetini kendinden silkemeyenler arasında yaşıyoruz. Bir de eski düşmanlıkların yeni kuşaklara aşılamak istediğini izliyoruz. Bu bakıma 3 Mart sahte bir Milli Bayram olarak genç kuşağın sırtına bir yük olarak biniyor ki, silkinmesi ne kadar zaman ister söylemek zordur. Avrupa kıtasının tüm ülkelerindeki tüm okullar için okutulması zorunlu yeni tarih kitaplarının basılmasını bekliyoruz.
Bulgaristanlılar kör değildir. Birçok güçlükleri aşarak zorluklar altında ezilerek gelindi bu günlere ve biz barış, güvenlik ve huzur adına olmakla birlikte hiç kimsenin tarihi karmakarışık yaşamasına, başka devletlerin savaş zaferlerinin Milli Bayram olarak kutlanmasını kabul edemeyiz ve buna gerek de yoktur. İnsan öldürülmemek için kıyar cana. Esaret altına düşmemek, eritilmemek, tarihte kaybolmamak için mücadele eder ve bu onun öz hakkıdır. Bunu yapmayanlar tarihte gen ve soy olarak erimiştir. Yok olmuştur. Yalnız istatistiklerde kalmıştır. Bu vurgulama, Bulgaristanlı Müslüman Türkler için özellikle geçerlidir. Onlar bu sınavın her aşamasını verdiler. Bu bakıma biz, 1877—78 Savaşı bugün de devam ediyor, derken ihtarda bulunuyoruz. Düşmanın kadehine şarap doldurmaya gerek yok. Eski ve yeni düşman diye bir şey yoktur. Kötülük unutulmaz. Düşman hep aynıdır. Biz bunun bilincinde olduğumuz için, Ahmet Doğan’ın yeni piyasaya sürdüğü “milli çıkarlar” tezlerine ve anlayışına “hayır” diyoruz. Bu vatanda biz askerlik yapmışız ve onu en az Bulgarlar ve diğer etniklerden kardeşlerimiz kadar seviyoruz. Kendiliğinden konuşan bir gerçek var: Giden gitti biz buradayız! Ne olursa olsun, bizim olmayan bayramları kutlamayı kabul edemeyiz ve etmeyeceğiz! Edemeyiz! Biz atalarımızın hatırasına saygı duyuyoruz. Hain ve dönek değiliz ve olmayacağız. 3 Martı kutlamaya vesilemiz yoksa Bulgaristan vatandaşı olmadığımız anlamına gelmez.
Ahmetlerin, Haticelerin, Mustafa ve Ayşelerin Milli Bayram gününde neden kenarda kaldıkları, neden gelinlik kızların ellerine kına yakmadığı hükümeti ve meclisi düşündürmelidir!
3 Mart Bulgaristan Türk ve Müslümanları tarafından kutlanmadı. Onlar yabancı saldırganların suçlarına ortak olmak istemediler. Barış direği olmakta kararlıyız.
Bir milleti millet eden, bir de milli bayramları birlikte kutlarken aynı ufku aramasıdır.
Milliyet ruhunu koruyan Bulgaristanlı Türk, yarının uyanık vicdanıdır.