Gülten RAYİMOĞLU

Modern çağda dünyanın tuhaflığını anlamak için belki de en acı örneklerden biri, acının seyirlik bir nesneye dönüşmesidir. Biri acı çeker, diğeri o acının fotoğrafını çeker ve geri kalan herkes o fotoğrafa bakar. Bu basit ama çarpıcı döngü, insanlığın teknolojinin pençesinde nasıl bir dönüşüm geçirdiğini anlamak için yeterlidir.

Acının Seyirliği
Bir felaket yaşanır: savaş, doğal afet ya da kişisel bir trajedi. İlk refleksimiz nedir? Yardım etmek mi, yoksa kamerayı çıkarıp kaydetmek mi? Çoğu zaman ikincisini seçiyoruz. Çünkü artık acının

kendisi, bir yardım çağrısından çok bir “içerik” olarak algılanıyor. Sosyal medyada yayılan görüntülerle birlikte, acı çekenlerin hikayeleri “beğeni” ve “yorum” aracılığıyla tüketiliyor. Ancak bu etkileşimlerin kaçı gerçek bir empatiye, kaçı bir eyleme dönüşüyor?

Teknolojinin Rolü
Elbette teknolojinin bu durumdaki rolünü göz ardı edemeyiz. Herkesin cebinde bir kamera varken, olan biteni kaydetmek artık bir refleks haline geldi. Ancak burada dikkat edilmesi gereken kritik bir fark var: Belgelemek ve duyarlılık oluşturmak için kaydetmekle, yalnızca izleyicilik için kaydetmek arasında derin bir uçurum bulunuyor. Acıyı belgelemek, dünyanın dikkatini o noktaya çekebilir. Örneğin, savaş bölgelerinden gelen fotoğraflar uluslararası yardım çağrılarının fitilini ateşlemiştir. Ama yalnızca izleyip geçmek, acının sorumluluğunu üzerimizden atmak anlamına gelir.

Empati Eksikliği
Bu durumun kökeninde empati eksikliği yatıyor. Başkalarının acısını izlemek, bizi harekete geçmeye zorlayan bir sorumluluk değil de, sadece geçici bir “duygusal içerik” olarak kalıyor. İnsanlık, başkasının acısını “gerçek” bir duygu olarak hissetmek yerine, onu bir film karesi gibi tüketmeye başladı. Empatiyi yitirmek, insan olmanın özünü kaybetmek anlamına gelir.

Acıyı Görmek, Harekete Geçmek
Peki ne yapabiliriz? Bir olayla karşılaştığımızda önce durup düşünmek gerekir: Bu durumu belgelemek yerine, nasıl yardım edebilirim? Eğer bir kamera kullanılacaksa, bu yalnızca bir farkındalık yaratmak için olmalı. Acı çekenin sesi duyulmalı, o sesi eyleme dönüştürmek için çaba gösterilmeli.
Dünyanın tuhaf bir yer olduğu bir gerçek. Ancak bu tuhaflığın içinde insanlığımızı koruyabiliriz. Acıyı yalnızca izlemekle yetinmek yerine, onun yükünü paylaşmayı seçebiliriz. Çünkü insan olmak, başkalarının acısını hissetmekle ve o acıyı azaltmak için bir şeyler yapmakla anlam kazanır.

Son Söz
Dünya tuhaf bir yer; ama onu daha yaşanabilir bir hale getirmek bizim elimizde. Acıya kamerayla bakmak yerine, ellerimizi uzatmak gerek. Bu, hem bireysel hem de kolektif bir sorumluluk. Unutmayalım ki, bir gün bizim acımızı da yalnızca izlemekle yetinenler olabilir.

Reklamlar