İbrahim SOYTÜRK
Bir öğretmen gibi, dün bize dersler bırakır. Her anı, her yaşanan, birer öğreti; bazen sevinçle kazandığımız bir bilgi, bazen de gözyaşıyla öğrendiğimiz bir hakikat. Dün, geleceğin ustasıdır; bizi yoğurur, şekillendirir ve bugüne hazırlar.
Oysa bugün, öğretmenimiz değildir. Bugün, bize armağan edilmiş eşsiz bir hediyedir. Elimize tutuşturulan ama asla tam olarak sahip olamadığımız bir gerçeklik.
Hayat işte böyle… Elimize bir damla su gibi verilir. O suyu ne kadar sıkı tutarsak tutalım, parmaklarımızın arasından kayıp gider. Kullanmak ya da kullanmamak gibi bir seçeneğimiz yok. Bugün yaşıyoruz, zaman akıyor ve biz sadece ona eşlik edebiliyoruz. Hayatı durdurmak mümkün değil, onu ancak anlamlandırabiliriz.
Zaman, insanın en büyük hazinesi olduğu kadar en büyük öğretmenidir de.
Ancak ironiktir ki, bu hazineyi kullanmakta çoğu zaman o kadar da mahir değiliz. Sanki önümüzde sonsuz bir “yarın” varmış gibi, bugünü unutur, geleceği erteleriz. Oysa gerçek olan yalnızca “şimdi”dir. Ve hayat, her bir “şimdi”nin toplamıdır.
Bu yüzden bugünü sevin. Bir nefes alabilmeyi, bir tebessümü, bir çocuğun kahkahasını, bir dostun omzunu…
Dün bize dersler bıraktı, bugün ise onları hayata geçirme fırsatı sundu. Yarın ise muamma; belki de hiç gelmeyecek.
Hayat, akmaya devam ediyor. Bizim elimizde olan tek şey, onunla dans edebilmek.
Dün ne olursa olsun, bugün bize verilen en büyük hediye.
Şimdi, bu hediyeyi anlamlı bir öyküye dönüştürmek elimizde…
Ve belki de en güzeli, bu öyküyü başkalarıyla paylaşmak.