Prof. Dr. Hayati DURMAZ

Bulgaristan’ın siyasi arenasında neredeyse 35 yıl boyunca etkin olan Ahmet Doğan, bir zamanlar (DC’nin kurduğu) DPS’yi kurup yöneten ve ona kimlik kazandıran bir figürdü.

Ancak son yıllarda, Doğan’ın etkisi partinin iç çatışmaları ve yeni liderlerin ortaya çıkmasıyla sarsıldı. Bu değişimin başında ise Delyan Peevski’nin yükselişi yer alıyor. Doğan’ın saraylardan çıkışı ve parti üzerindeki etkisinin azalması, Bulgaristan siyasetinde önemli bir dönüm noktası. Peki, bu süreç ne anlama geliyor ve DPS için nasıl bir gelecek öngörülüyor?

DPS’nin Temelleri: Bir İdealin Yitirilmesi

Ahmet Doğan’ın liderliğinde kurulan DPS, Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman azınlıkların haklarını savunmak amacıyla yola çıkmıştı. Parti, 1990’ların başında, demokrasiye geçiş sürecinde önemli bir rol oynayarak, azınlık haklarını savunan güçlü bir sembol haline getirilmişti. DPS’nin kuruluş ideali, sadece etnik bir hareketin ötesinde, demokratik değerleri ve insan haklarını savunmayı hedefliyordu. Ancak bu romantik ve ideolojik temeller, yıllar içinde yerini pragmatik politikalara ve çıkar çatışmalarına bıraktı.

Doğan’ın liderliğinde DPS, başta Türk ve Müslüman azınlıklar olmak üzere geniş bir kitlenin desteğini kazanmıştı.

Ancak parti, iktidar oyunlarına dahil oldukça, başlangıçtaki misyonundan sapmaya başladı. Özellikle 2000’li yıllarda hükumet koalisyonlarına katılmaya başladığında, DPS’nin idealleri üçüncü plana itildi ve partinin çıkar odaklı politikaları ön plana çıktı. Bu süreçte, Doğan’ın etrafında şekillenen liderlik partiyi bir güç merkezi haline getirdi.

Peevski’nin Yükselişi: Pragmatik Bir Liderin Ortaya Çıkışı

Delyan Peevski’nin DPS içindeki yükselişi, Ahmet Doğan’ın liderliğindeki yorgunluk ve parti içindeki memnuniyetsizliklerle paralel bir şekilde gelişti. Doğan, yıllarca parti üzerinde mutlak bir hakimiyet kurmuş olsa da, Peevski’nin pragmatik liderliği, parti içinde yeni bir dinamik oluşturdu. Peevski, DPS’yi sadece ideolojik bir parti olmaktan çıkarıp, daha pragmatik, çıkar odaklı bir yapıya dönüştürdü. Halka hizmet konusunu da öne aldı.

Peevski’nin liderliği, parti içinde eskiye dayanan dayanışma ruhunu zayıflattı. Eski DPS üyelerinin sadakati ve partinin ilk günlerindeki idealler yavaş yavaş kaybolurken, Peevski’nin yükselmesiyle birlikte yeni bir dönem başladı. Peevski, özellikle ekonomik gücü ve etkili bağlantıları sayesinde partiyi yeniden şekillendirdi. Doğan’ın “fenomen” olarak nitelendirdiği Peevski, partiyi iktidara taşımak için farklı stratejiler benimsedi ve bu süreçte kendi liderliğini pekiştirdi.

Doğan’ın Düşüşü: İdeallerin ve Gücün Kaybı

Ahmet Doğan’ın DPS üzerindeki etkisi yıllar içinde zayıfladı ve bu süreç, Pevski’nin yükselişiyle hızlandı. Doğan, uzun süre parti üzerinde mutlak bir hakimiyet kurmuş olsa da, artık 15 yıldır halkla görüşmüyordu. Bu nedenle Pevski’nin pragmatik liderliği karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Peevski seçim esnasında tüm bölgeleri bizzat dolaştı. Doğan’ın saraylardan ayrılması, sadece fiziksel bir ayrılık değil, aynı zamanda partinin sembolik liderliğinden de kopuşu simgeliyordu. Peevski, Doğan’ın siyasi mirasını devraldı, ancak bu mirası yeni bir stratejiyle dönüştürdü.

Doğan’ın parti üzerindeki etkisini yitirmesi, onun siyasi arenada etkisiz hale geldiğini göstermiyor, ancak Peevski’nin liderliğinde DPS’nin yeni bir kimlik kazandığını ortaya koyuyor. Doğan’ın partiyi “tek bir elden” yönetme arzusu, Peevski’nin modern, pragmatik politikalarıyla çatıştı.

Sonuç olarak, parti içinde eski tüfekler Doğan’a sadık kaldı ama gençler Pevski’nin etrafında yeni bir güç merkezi oluştu.

Yeni Bir Dönem: Pevski’nin DPS’si

Bugün, DPS artık Ahmet Doğan’ın kurduğu partiden çok farklı bir yerde duruyor. Peevski, partiyi sadece Bulgaristan siyasetinde değil, Avrupa arenasında da etkili bir oyuncu haline getirdi. Pevski’nin liderliğinde DPS, Türk ve Müslüman azınlıkların haklarını savunma misyonunu sürdürse de, partinin çıkar odaklı politikaları daha belirgin hale geldi.

Pevski’nin “deribeylere karşı” söylemi, partinin yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguluyor. Peevski, DPS’yi yeni bir döneme taşırken, parti içinde eskiye dayanan liderlik kültürünü geride bırakmayı hedefliyor.

Bu süreçte, parti içindeki çatışmalar ve dengeler, DPS’nin geleceğini şekillendirecek en önemli unsurlar arasında yer alıyor.

Sonuç: DPS İçindeki Geçiş Süreci

DPS’nin Doğan’dan Pevski’ye geçişi, Bulgaristan siyasetinde bir dönüm noktasıdır. Pevski’nin liderliği, partiyi yeniden yapılandırarak, modern bir siyasi hareket haline getirme potansiyeline sahip. Ancak bu süreç, parti içinde eski ve yeni unsurlar arasında yaşanan çatışmalarla şekillenecek. Ahmet Doğan’ın parti üzerindeki sembolik etkisi devam etse de, DPS artık yeni bir liderlik ve stratejiyle yoluna devam ediyor.

Ayrıca Bulgaristan’da DPS’nin (Hak ve Özgürlükler Hareketi) Türkiye’ye olan bakışı, bu ülkenin siyasi sahnesinde önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Türkiye’den destek alamayan parti liderlerinin Bulgaristan’da halk üzerinde kalıcı bir etki yaratması pek mümkün değil. Geçmişte DPS, Türk azınlığın haklarını savunan bir parti olarak Türkiye ile yakın ilişkiler kurmuş ve bu bağlamda Bulgaristan’daki siyasi arenada önemli bir güç merkezi haline gelmişti. Ancak şimdi Bulgaristan’daki siyasi dengeler hızla değişiyor.

Bu değişimin en dikkat çekici yönlerinden biri, artık tüm siyasi partilerin liderlerinin Bulgar kökenli olmasıdır. Eskiden Türk kökenli politikacıların öne çıktığı dönemler geride kaldı. Şimdi tüm partiler eşit seviyede ve liderlerin Türk azınlığıyla nasıl çalışacağı, parti listeleri açıklandığında netlik kazanacak. Artık mesele, sadece kimin Türk kökenli bir aday çıkardığı değil, Türkiye’ye yakın olan ve kimin ahlaklı, güvenilir Türk ve Müslüman adayları listesine aldığıyla ilgilidir. Seçimlerde etkili olacak olan da bu strateji olacaktır.

Ancak eğer hiçbir parti listelerine Türk ya da Müslüman aday koymazsa, Türk azınlığın seçimlere olan ilgisi ciddi şekilde azalacak ve seçime katılım oranı %20’lere kadar düşecektir. Bu durum, Bulgaristan’da seçimlerin meşruiyetini tartışmaya açabilecek yeni bir krizi de beraberinde getirebilir.

Seçim sonuçlarının geçerli olup olmadığı, düşük katılım nedeniyle sorgulanabilir ve bu da Bulgaristan siyasetinde yeni bir tartışma dalgasını tetikleyebilir.

Özetle, Bulgaristan’da DPS ve diğer partiler için yeni bir dönem başlıyor.

Bu dönem, Türkiye ile ilişkiler ve Türk-Müslüman azınlıkların temsilinin nasıl ele alınacağına bağlı olarak şekillenecek. Eğer partiler, Türk azınlığın desteğini almak istiyorsa, sadece Türk adaylar çıkarmakla yetinmeyip, bu adayların toplum tarafından kabul gören, ahlaklı ve güvenilir isimler olmasına dikkat etmeleri gerekecek. Aksi takdirde, düşük katılım oranları Bulgaristan’daki siyasi dengeyi daha da karmaşık hale getirebilir.

Reklamlar