BGSAM

Konu:  Çorap Sökülmedi.

Günümüzde Bulgar istihbaratına kadro yetiştiren “Kütüphaneci Enstitüsü” Rektörü olan ve yaptığımızın araştırmalardan çıkan sonuçlarda “Geçiş Dönemi”nin en gizemli adamı olarak beliren Albay Dimitır İvanov’un ilk eseri “çok gizli” damgasıyla 2004’te basılan ALTINCI ŞUBE kitabıydı.

1980’li yıllarda Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Komünist Partisi Merkez Komitesi Politik Bürosu’nun (BKP MK PB) hizmet sunan Altıncı Şube, İç İşleri Bakanlığının sağ koluydu.

Yazar İvanov 15 yıl politik poliste çalışmış ve yazdığına göre, hayatının bu bölümü “İç İşleri Bakanı ile aynı binanın aynı katında çalışan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) Baş Müsteşarının “çalışma odaları arasında mekik dokumakla” geçmiştir.

Gazetecilik okuyan, birkaç dil bilen, özel eğitimle istihbaratçı hazırlıklarından sonra, bilim dalına atlayan, Tarih Doktoru unvanı alan Albay, en başarılı Bulgar siyasi polislerinden biridir. Günümüzde, devleti bütçesinden ve AB eğitim programlarından damlayan karşılıksız paralarla yeni istihbaratçıları eğiten “Kütüphaneci Enstitüsü” rektörüdür. BKP MK’nin son yayın organı “Duma” (Söz) gazetesi ile tarımcılara hitap eden “Zemya” (Toprak) gazetesini 20 yıldır çıkarmaya devam ediyor. Bulgar tarihini konu eden birçok araştırma kitabı var. O, demokrasi döneminde otoritesini yükselten kıdemli polislerden biridir.

2004’te çıkan 460 sayfalık “Altıncı Şube” eserinde bazı resimleri ilk kez yayınladı. Bulgar gizli polis teşkilatı generallerinin birey ve grup halindeki resimleri arasında, Moskova-KGB dış casusluk örgütünün Sofya İstasyon Şefleri ile 2 Bulgaristanlı “Türk”ün de resmi yer aldı. Bunlar Ahmet Doğan ile Osman Oktay’dı.

Bu konuya geri dönmemizin nedenine gelince:

1990 Haziranında yapılan ilk demokratik seçimlerde Bulgaristan Büyük Millet Meclisi’ne HÖH’lü 24 Türk milletvekili girdi. Ahmet Doğan, Osman Oktay, Ünal Lütfü, İbrahim Tatarlı ve Kadir Kadir vb başta olmak üzere,  6 kişinin gizli polis ajanlı hemen açıklanmıştı. Elimdeki eserin dokuzuncu bölümü – “ARŞİV” –  Altıncı Şube dosyalarının önceden ayıklandığını, bütünüyle gözden geçirildiğini ve korunduğunu yazıyor. Yazarı bu ayrıntıya işaret etmeye zorlayansa onun başına gelen bir olay. İvanov, ALTINCI ŞUBE arşivini Bulgar İç İşleri Bakanlığı ARŞİVİNE verdiğini itiraf ediyor. Karalayıcıları ise onun dosyaların bir kısmını Sang Peterburg’a, öteki yarısını da Pekin’e kaçırdığını iddia ediyorlar. Bu nedenle o Askeri Savcılıkla tutuklanmak isteniyor ve hakkında dava açılıyor.

Olay, inceleme eserinin 263 – 270 sayfalarından anlatılıyor. Nedenlerinden biri ise, sözde Kasım Dal’ın girişimiyle gizli polis “DS” hafiye dosyalarının kirli çamaşır ipine serildiğini anlatan, trajik ve komik sahnelerle halkımızın ve dünya kamuoyunun çok acınası bir şekilde aldatılmış olduğuna bir daha parmak basmaktır.

Daha doğrusu ASKERİ İÇ VE DIŞ İSTİHBARAT AJANLARI İLE ALTINCI ŞUBE AJANLARININ ASLA AÇIKLANMADIĞINI VURGULAMAKTIR. Bu arada “Belene” ölüm kampında kalan 518 kişiden 52’sinin de gizli muhbir olduğu ve isimlerinin bugüne dek açıklanmadığı herkesçe biliniyor. İnsanlarımızın içinde yenemedikleri o korku bugün de bu gizli ispiyoncuları aramızda dolaşmasından kaynaklanıyor. Korkunun kaynağı % 90 sır, bilinmeyen, gizemli ve mistik olandır.

Ajan ve muhbir bozuntularının kendi korkusu, pısırıklığı, şerefsizliği insanlarımızı kemirmeye devam ediyor. Onlar, buğday biti dediğimiz bir haşarat vardır, ona benzerler. Gözle görülmez o bit. Dış kabuğu yemez, tane içine, öze yuvalanır. Düşmandır, onu un haline getirir ve bu ekmek kabarmaz, çünkü buğdayın buğdayını yemiş bitirmiştir. Bu hafiyeler de hep bizim Türklük ve Müslümanlığımızı kemirdiler, yiye yiye bitiremediler de, yemeye de devam ediyorlar. Bu illet gözle görülmediği, renksiz olduğu ve ıslak iz bırakmadığı için gizemlidir. Gizemli olduğu kadar da son derece tehlikelidir.

Kemirerek yok etme bulaşıcı bir hastalıktır. Ruhlara işler. Genç kuşağı yüreksiz ve pasif kılar. Özüne saldırdıkça hayat sevdasını söndürür. Hafiyeliğin kötü tarafı buradadır.

Bulgar gizli polisi Ahmet Doğan’ı bile Bulgarlara karşı çalıştırmadı. Türk ruhunu kemirirken Bulgar ruhunu güçlendirip yüceltmeye çalıştı. Elimizde olsa da açabilsek, göreceğimiz en kesin gerçek Bulgarlara karşı çalıştırılmış Türk ispiyoncu olmamasıdır. Bulgar gizli polisi Türkleri Türklere karşı kışkırtmayı başarınca Bulgarlarla Türklerin arasını açtı. 1989’dan önce kurulan direniş hareketlerinde, örneğin – Dini Hakları, Vicdan Özgürlüğünü ve Manevi Değerli Koruma Komitesi’nde; Glasdtnost ve Perestroyka Komitesini Destekleme Komitesi’nde;   Jelü Jelev’in ve diğerler aydınların kurduğu Direniş Komitelerinin hiç birinde bir tek Türk ve Müslüman yoktur.

Bu da daha mücadele mayalanırken gizli polisin Bulgaristan Halkını ayırmayı başardığına bir kanıttır.

Resmi açıklamalara göre, toplam 3 016 (üç bin on altı)  Türk hafiyeden hiç biri ben “ajandım”, muhbirdim, jurnalciydim, namussuzluk ettim, ispiyonladım, olabilir ya buna mecbur kaldım, yaptıklarımdan utanan ve kendi gözümde hain olan biri varsa, o da benim diyemedi.

Eli kalem tutanlar bile, bu iğrenç olayı gerçekleri yazıp anlatamadı. Şu, şu, şu… Hemşerilerime, kişilere kötülük ettim, benim yüzümden tutuklandılar, dövüldüler, ezildiler,  yattılar, kötürüm oldular, boşandılar, çocukları öksüz kaldı, okuyamadılar, meslek öğrenemediler, sürünüyorlar, göçe zorlandılar vs vs… hepinizden özür dilerim! Deyemedi. Açıklama yapıp, bir basın toplantısı düzenleyip içini döken bir şerefli çıkmadı. Bizim özümüz buğday özü gibi kemirilmiş mi? Biz ekilsek bir daha bitmeyecek miyiz. Öyleyse şerefsizlere bu dünyada yer yok bilincine varmışız, diyelim.

Belki de serbest kalınca, göç edip soydaş olunca hiç kimse dara düşmedi, sıkıştırılmadı ve gerçekleri açıklanmaya zorlanmadı. İşte, şu bize yapılan zorbalığın başı olan Albay D. İvanov dara düşünce, ayağına basılınca, hakkında dava açılınca  “altıncı şube arşivini korunduğunu” anlatıverdi. “Kütüphaneci Enstitüsünde” etrafını hainler sarmış. Eski polisler, sır kutulu içinde yaşayanlar, herkesten uzak kalmayı tercih edenler….  bu enstitüde gizli ajan yetiştirme görevinden ekmek yiyorlar. İvanov’un dara sıkıldığı itirafını birlikte okuyalım.

Sayfa 263: “1990 başında İç İşleri Bakanlığı’nı General At. Semerciev yönetiyordu. General L. Gotsev birinci bakan yardımcısıydı. Yanına gitmeye karar verdim. Sonra vazgeçtim. Bakana mektup yazdım. Bir işle ilgili benden parti Merkez Komitesi için gizli belgeler aldıklarını, bunlarla eğitimli olmayan kişiler çalışırsa gizli bilgilerin dışarı sızabileceğini ve suçsuz kişilerin zarar görmesinin olası olduğunu bildirdim. Bu nedenle, belgeleri geri almama izin istedim, gerekli biçimde işlendikten sonra, gizlilik istemlerine uygun bir biçimde kendilerine yeniden verilebileceğine işaret ettim. Beklediğime değdi. Semerciev mektubumu yeşil mürekkeple “Evetle” onayladı.  MK’ deki komisyon başkanının yanına gittim ve Bakan’ın iznini gösterdikten sonra: “Şu odaların birinde olacaklar, bulabilirseniz alın!” cevabını aldım. Ben o an, oracıkta, devletin dökülmeye başladığını hissetim. İkindi vaktiydi, Sofya merkezindeki en korumalı binadan 4 çuval gizli evrak çıkardım, “Dondukov” sokağında durduğum ilk araca atladım, çuvallardaki gizli evrakları nereye götürdüğümüzden ilgilenen olmadı.

Sayfa 264: MK’nin eski üyelerinden olup rüşvet alan ve dalavere çeviren 24 kişi ve ayrıca Todor Jivkov ailesinden olup benzer işlerle uğraşanlar hakkında rapor hazırlayıp Bakan Semerciev’e verdim. Artık işe gelmez olan istihbarat şefi General Şopov’a haber verdim, o da Başbakan Andrey Lukanov’u haberdar etmişti.

Bu bilgilendirmeden 5 ay sonra, bu arada bir efsaneye dönüşen Altıncı Şube Arşivi ile ilgili hakkımda bir soruşturma davası başlatıldığına dair savcılıktan tebligat aldım. Baş Savcı Hristo Hristov’a gittim. Şu açıklamayı yaptı: “Ben başlatmadım, askeri savcılığın işi olabilir.” Askeri Savcılık Başkanı L. Yotsov ise yüzüme şöyle dedi: “ Eski dostluğumuza bel bağlama, sıran gelmiş olabilir!”

Bakan Yardımcısı General L. Marinçevski görüşmemizde bana acıdığını şu sözlerle ifade etti: “İvanov, sizin karışık işlerinizden hiçbir şey anlamadığımı bilirsin!”

Sayfa 265: Ofisime girdiğimde telefon çaldı. Sorgulama Amiri Leonid Katsamunski: “Hemen gel hakkında tutuklama kararı çıktı! Üç çocuğun var, kendini kahraman yapmaya çalışma, suçu Musakov ile Boyan Velinov’un üzerine atmaya bak!” dedi.

Biraz düşündüm ve “Bana yardım etmek ister misin?” diye sorum. Hemen gelen cevap şu oldu: “Biz meslektaştık, neden olmasın!” Kendisinden, dahili telefondan Emniyet ve Koruma Müsteşarı (YBO) şefi General Cendov’u aramasını rica ettim ve “Cumhurbaşkanı Jelü Jelev ile görüşmemi ayarlamasını rica et!” dedim. Cevabı: “Bu işi ben de yapabilirim!” oldu.

Cumhurbaşkanı J. Jelev’in beni kabul etmesini beklerken, kalem müdürüm Bayan Petya Jelyaskova’ya konuyla ilgili 13 sayfa dikte ettim. Telefon, Cumhurbaşkanı Yardımcısı İvaylo Trifonov’tan geldi: “Hemen gelebilir misin, Cumhurbaşkanı seni kabul edecek.” Dedi.

D-r J. Jelev’e şöyle konuştum: “Bulgaristan Cumhurbaşkanı olarak, eski Devlet Güvenlik ÖrgütüDS’ nin bütün belgeleriyle ilgili tüm bilgileri bilme hakkına sahipsiniz. Ben size Altıncı Şube’nin Altıncı Amirliğini anlatmak istiyorum. Bana kaç dakika ayırdınız?

Jelev, “40 dakika” dedi.

Sözüm kesilmeden 1 saat 40 dakika konuştum: Eski Devlet Güvenlik Örgütleri hakkında yalan dolan bilgilerle şaibeler belirmemesi için kendisine güvendiğimi söyledim ve sözümü noktaladım. Jelev’e “biz BKP MK kararlarını uygulayanlardık, biz katil ve hırsız değiliz, Altıncı Şube arşivini aldığımız emir üzerine 10 Kasım 1989 tarihinden önce tamamen temizlemiştik, kontrolümüz dışında olan herhangi bir evrak kalmışsa o da İç İşleri Bakanlığı ARŞİVİNDE bulunuyor.” Dedim ve anlattıklarımı 13 sayfa halinde yazılı olarak da eline verdim.

Jelev: “Tutuklanmayacaksınız!” dedi ve beni uğurladı.

1997 – 1999 yılları arasında, İvan Kostov’un Başbakanlığı döneminde, “muhbir dosyaları” konusu körüklenerek “DS”deki arşiv konusu yeniden alevlendi. İç İşleri Bakanı Bogomil Bonev ispiyonların isimlerini mecliste okudu. Dosyalarının açılması ya da açılmaması konusu toplumu ikiye böldü. “Duma”, “Zemya”, “Republika”, “24 saat” ve “Trud” gazetelerinde yazdığım yazılarla dosyaların açılmasına karşı çıktı.. Başbakan İvan Kostov ile Meclis Başkanı Yordan Sokolov bana “Yeni Himler” dediler.

Bulgaristan’ın totaliter döneminde Silahlı Kuvvetler Baş Savcısı olan, demokrasiye geçişten sonra ise Yüksek Temyiz Mahkemesi Özel Davalar Savcısı atanan Albay Nikolay Kolev 2000 yılında ofisimde beni ziyaret etti.  Bilindiği üzere N. Kolev 2003 yılında kurşunlanarak öldürüldü. Kolev ile 1995’te tanışmıştık, ücrete karşı Multi Grup için çalışıyordu. “Multigrub”  Başkanı olan İliya Pavlov’un kayın pederi General Petır Çengilarov’a karşı açılan davayı durdurduğunda, İl. Pavlov’tan para koparacağını umut ediyordu.

Bir defasında ofisime gelmişti ve viski içerken o bana şöyle dedi: “Çok bilmiş olduğun için sana karşı bir dava açacağız!. “Bu defa yapamazsınız, başka zaman olur!” cevabını verdim. “Bana güvenebilmen için kesenin ağzını açacaksın, dedi.” Ona para vermedim. Dava 2001’de açıldı. 2003’te sanık olarak duruşmaya çağrıldım. Sözde kaybolan Altıncı Amirliğin arşivi için dava edilmiştim, arşivi İç İşleri Bakanlığı Arşiv şefi Serafim Stoykova teslim etmiştim, fakat o arşivin kendilerinde olduğunu belgelendirmek istemedi. O, bir yandan eline verdiğim arşivi hem saklıyor hem de basında yazı yazarak benim 6. amirliğin arşivini yok ettiğimi ve bu nedenle ulusal güvenliğimize zarar verdiğimi yazıyordu. Not: Bu arşivler ellerinde ki, o gün bu gün kimse tutuklanamadı, Sosyalist Parti, HÖH-DPS ve şimdi de GERB ekmeden biçmeye devam ediyorlar, istediklerini kulağından tutup cadı kazanına atıyorlar. İstediklerinin evlatlarını ise “kütüphaneci” yapmaya çalışıyorlar.

Başbakan İvan Kostov hükümetinin düşmesinden ve Baş Savcı Nikola Filçev’e yazdığım rapordan sonra davam düştü.  Düşse de sınır dışına çıkma yasağım yıllarca kalkmadı. Ulusal Güvenlik Amirliği şefi Atanas Atanasov Amerikan Büyük Elçiliğine yazdığı bir mektupta, Amerikan idaresi için tehlikeli olabilecek Bulgaristan vatandaşlarının isimleriyle bir liste sundu ve ABD vizesi almam yasaklandı.

İşte böyle, o kadar yazıp çizilmesine karşın, Altıncı Şube dosyalarının yok edilmediği, temizlendiği ve İç İşleri Bakanlığı arşivinde korunduğu böylece bir daha ortaya çıkmış oldu. Bu arada askeri istihbarat kadrolarının isimleri ile dış ülkelerdeki ajanların adları da gizli tutulmaya devam ediyor. Bununla birlikte totaliter komünist rejim çökerken ne kadar çok ajanın uyutulduğuna ve taş gibi yerinde durup zamanlarının gelmesini beklediklerine ise değinen yok. Aslında bizde ne totaliter devlet yıkıldı ne de gizli polis çökertilebildi.

Bu yüzdendir ki, saraylarda sefa sürenlerin rahatının yerinde olduğuna şaşmamak gerek.

Bu gidiş ve durum bizim için tehlike arz ediyor. Devlete yardım eden cesur ve adil ilkeli ve yüksek ruhlu namuslu kadrolar eğitilip çalıştırılmasına karşı değiliz, fakat ne ideolojisi, ne anayasası ne de yasaları değişen bir sistemde adalet yolunda adım atılabileceğine inanmıyoruz. Bizim isimlerimiz Altıncı Şube subayları ekip biçerken zorla değiştirildi. Şimdi Altıncı Şube şefi Dimitır İvanov Bulgaristan’da yaşayan azınlıklara karşı çalışacak gizli polis eğitimine rektör olarak “Kütüphaneci Enstitüsünde” devam ederken, yanındaki hocaları arasında en seçkini de Kırcaali politik polisinde 1984–1989 yılları arasında baş sopacı olarak bilinen ve artık Doktor seviyesine yükseltilen Mümün Tahir’dir. Sanki değişen hiç bir şey yok. Bu işlerin içinde olan Ahmet Doğan’ı “saray” zindanında kapalı tuttukları da her gün biraz daha anlaşılır oluyor. Son aylarda birçok muhtarın “bu enstitüye” kursa çağırılması  anlam kazanmaya başladı. Yeni Başkan Lütfü Mestan’ın Bulgarca raporları “Kütüphaneci Enstitüsü” uzmanlarınca yazılıyor. Başbakan B. Borisov “Şu Mestan’ın konuşmalarından bir şey anlayamıyorum!” derken bu gerçeğe işaret ediyor. Eskiden Altıncı Şube’nin ne yaptığını kimse bilmezdi, şimdi de L. Mestan’ın ne dediğini kimse anlayamıyor. Yani koyu karanlık koyu sis olarak devam ediyor. Bu karanlığın tüttüğü ocak ise 70 yıl süren fişleme ve dosyalanmamızdır. Kısa ifade etmek gerekirse, kapıdaki mangallar çok ve bir bir üstünedir. Bizde her şey bir gizem! Gelin birlik olalım ve şu sırları geç olmadan beraberce çözelim…Bu dosyalar ve ajanlar, hafiyeler çöpe atılmadan kimse asla huzur bulamaz.

 

Reklamlar