Dr.Mustafa KAHRAMAN
Konu: Deneyimlerin parti kuruculuğundaki önemi.
DOST yolu bizde yeni bir yol olarak ortaya çıksa da aslında Balkanlar’da ve özellikle de vatanımız olan Bulgaristan’da Türklüğü ve Müslümanlığı yaşatma yoludur.
Onu bilincimizde, dostlukları VATAN toprağına dikme arzusu olarak kabul ediyoruz.
Bu işin de olumlu ve olumsuz deneyimleri var.
Olumsuzdan başlayalım.
DOST Kurucu Kurultayının toplandığı Sofya Kültür Sarayı (NDK) önünde artık yalnız profilleri uzanan, dökülmüş ama demir çubukları bir yerlere işaret eden uzun boylu bir heykel var. Onu ilk defa görenler hep “bu da neyin nesi!” demiştir. Yıllar içinde mermer levhaları rüzgar estikçe patır patır gelip geçenin üzerine düşmesin diye etrafı güzelce sarılmış. Bu ucube 35 yıldan beri oracıkta dikilse de kimse onun adını öğrenemedi. Yüksekte Bayıta uzanmış el “yeni ufku gösteriyor” diyenler haklı çıktı. O el gün batımına işaret ediyordu. Sosyalist toplumda “batışın ufkunu” gösteriyordu. Yeni bir şeyler söylemekten, hele de gerçeklere işaret etmekten herkesin çekindiği ve korktuğu o yıllarda şu heykeli dikmek “batışın ufkunu gösterebilmek” ayrı bir cesaret gerektirmişti.
Çıplak bir alana dikilen “batış abidesinin” heybetini biraz küçültebilmek için, Todor Jivkov Federal Almanya’dan getirttiği büyük ağaçları köküyle çıkaran ve heykelin çevresini bir gecede asırlık orman haline getiren operasyonu başarıyla yapmış ve durumu biraz da olsa düzeltmişti.
Ne var ki, ormanlardan çıkarılıp getirilen ağaçlar yıllar içinde birer ikişer kurudu. Kendilerini çevreye ve topluma uyumlarken heykelin mermer mantosu döküldükçe, ağaçların yaprakları ve dalları da kurudu gitti, derken 1989’da sosyalizm de battı.
Aslına bakılırsa “demokrasi” ve “sosyalizm” kavramı Bulgar diline yanlış girmişti.
Anglo-Sakson dillerinde “demokrasi” ile “sosyalizm” birbirine tamamen zıt fikirler ve hayaller ifade ederler. Latinlerde demokrasi kelimesi, ferdin irade ve teşebbüsünün devletin irade ve teşebbüsü karşısında silinmesi anlamına gelir. Devlet, daha ziyade idare edebilmek, her şeyi merkezleştirmek, tekel altına almak ve üretmekle görevlidir. (bizdeki sosyalizm de böyle değil miydi!?) İstisnasız olarak bütün partiler, radikaller, sosyalistler, liberaller, komünistler hatta monarşistler hep devletten yardım beklerler. Sosyalizmde seçimler devlet parası ve örgütüyle yapılırdı. Şimdi de Bulgaristan’da partiler aldıkları her oy için devletten 11 leva para alıyor. İktidar yolu hep devlet hazinesinden, paradan, devlet iradesinden geçiyor.
Anglo- Saksonlarda ve hele Amerika’da aynı demokrasi kelimesi idarenin ve bireyin özgür gelişimi anlamında kullanılır ve polis, ordu ve diplomatik bağlar dışında hiçbir şeyin ve arada eğitimin dahi iradesinin devlete bırakılmamasını, devletin bu işlerde aradan çekilmesini ifade eder. Bizde devlet halkı yönetme iplerini elinden kaçırmamak için eğitimi sıkı kontrol altında tutuyor. Girişimciliği öldürülen etnik azınlıklar kendi okullarını ve kültür merkezlerini kurmak için maddi imkan bulamıyorlar.
Bir çıkmazı simgeleyen olumsuzluklar sıralamakla bitmez, ama ben “sosyalist demokrasi” yıllarında ressam ve heykeltıraş, bugünkü Kültür Bakanı Vejdi Raşidov’un “Ruhla Beslenen Bok Böcekleri” tablosunu anımsadım. Bu tabloda, bağrı açılmış ve kalbine, kara ciğerine, dalak ve bebekleriyle akciğerine üşüşmüş irili ufaklı yüzlerce bok böceğinin yiyip bitirmek için insanın ruhunu aradığı ustalıkla gösterilebilmişti. Halkçılık anlamına gelen demokrasi ile tam ters anlamı olan sosyalizm kavramları halk düşmanlığında buluşmuşlar ve el ele verip insanoğlunun en değerlisi olan ruhunu yiyip bitirmeye karar kılmışlardı.
Olaylara bu açıdan bakarken, DOST girişimcilerinden biri olan Hüseyin Hafızov’un vatan, Türkiye, yardım falan filan konularına getirdiği bazı yorumlara değinmek isteriz.
Bir defa şu bilinmelidir. Bulgaristan bizin vatanımız, ata vatanımız, sevdiğimiz memleketimizdir. Dedelerimizin mezarı bu toprakta olduğu için vatanımızdır. Türkiye, Anadolu bizim ana vatanımızdır, çünkü soylarımız o topraklardan çıkıp gelmiştir. İnsanın doğup büyüdüğü, soy boy vatanına dönme ve orada yaşama hakkı kutsaldır. Bizim vatan ve ana vatan sevgimiz sonsuzdur. 1878’den sonra vatan toprağında aldığımız yaraları anavatanda sarmamız, bizim her zaman sonsuz bir umut içinde yaşatmış, hiç bir zaman çaresiz kullar durumuna düşürmemiştir. Bu bakıma, Bulgaristanlı Türk Müslümanlar vatan ve ana vatan ayırımı yapmaz, bu konuda gönlü hoş, ruhu açık ve umutları sonsuzdur.
Bulgaristan Türk Müslümanları arasında Türkiye, Müslümanlık ve İslam düşmanı politika tutmaz. Bulgaristan’da yaşayan Türk Müslümanların Türkiye’deki yakınlarıyla, soydaşlarımızla kardeşlik, dostluk, birlik ve beraberlik bağlarını koparmak, onları birbirlerine karşı kışkırtmak boşa kürek çekmektir, tutmaz, asla tutmayacaktır.
HÖH partisi haklarınıza, özgürlüklerinize “garantörüm” derken halk Türkiye ile birlik olma hakkını, Türkiye halklarıyla kaynaşma hakkını, ortak örgüt ve dernekler kurmayı, Büyük Türkiye içinde yer alma özgürlüğünü anlamıştı, oysa işin içinden tam tersi çıktı. Eğitim, din ve kültür dallarında HÖH Türklerin Türklüğünün yeşermesine fren oldu.
Bir parti olarak bizi “Türkiye ile özdeşleştirmek yanlıştır” diyen Hafızov’un, ne demek istediğini anlamakta güçlük çekiyoruz. Sofya’da toplanan Kurucu Kurultaya hiç bir Bulgar partisinin heyet göndermemesi, kutlama mesajı iletmemesi, aynı zamanda Türkiye iktidar ve muhalefet olmak üzere, tüm soydaş dernkleri, federasyon ve konfederasyon başkanları başta olmak üzere salonda bulunması ne anlama geliyor?
Bizi kimlik, etnik kültürel kimlik, bir medeniyet olarak bir asır boyunca yok edilmeye çalıştılar, kültürel soykırım yaşadık, dayandık ama bundan öte ana vatan desteği olmadan dayanamayız.
Son 26 yılda 710 bin kişi azaldık. Türkiye’ye ve Batıya göç seli akmaya devam ediyor. Türkiye’nin dostluk eli olmadan biz Bulgaristan’daki insansızlaşma ve özellikle de Türksüzleştirme ve Müslümanlardan arınma sürecini durduramayız. Kendi başımıza bunu yapabilecek kuvvetimiz yok. Bunu itiraf etmeliyiz. Deneyimler de buna işaret ediyor.
“Biz bir Bulgaristan partisiyiz” sözlerine gelince.
Kuşkusuz ki, öyle. Biz Bulgaristan yasalarına göre kurulacak, kollarını Bulgaristan vatandaşlarının sorunlarını çözmeye sıvayacak bir parti olmalıdır DOST. Fakat şu da var:
Türkiye’deki o 710 bin Türk de Bulgaristan vatandaşıdır. Onların hakları Bulgar yasalarınca savunulmalıdır. Onların ata vatanda yaşama, oy kullanma ve seçilme, örgüt kurma ve yönetme, çalışma, sigorta ve sağlık primi ödeyip sağlık, eğitim hizmetlerinden yararlanmasına hiç bir kimse, makam ve Sofya devleti engel olma hakkına sahip değildir. Olamaz! Olmamalıdır! İnsan hakları evrenseldir. Türk olarak Bulgaristan’da yaşamak, Türkiye’de yaşamak, Türk olmak, İslam dinine inanmak suç değildir ve suç sayılamaz.
“Biz Bir Avrupa Partisiyiz!” sözlerine gelince.
Bulgaristan bir Güney Doğu Avrupa (Balkan) ülkesi olarak Avrupa coğrafyasına, Avrupa Birliği’ne ve Avrupa – Atlantik Ünitesine (NATO) üyesidir. Bu bakıma Bulgaristan’da tescili yapılmış olan 4001 siyasi parti Avrupa partisi olduğu gibi, 402. olan DOST da bir Avrupa partisi olacaktır kuşkusuz. Ne var ki, bu noktada önemli olan, biz Avrupa’nın neresindeyiz, Avrupa içinde eşit haklı mıyız, soksa usulden Avrupalı mıyız?
Bu bakıma DOST’tan bir Türkiye partisi olmasını isteyen olduğunu sanmıyorum.
Fakat DOST barış ve güvenlik, savaş ve terör düşmanlığı konularında NATO’nun yanında yer aldıkça Türkiye ile birlikte saf tutacaktır. Bulgaristanlı olmak Moskofcu olmak anlamına gelmez. Zamanlar değişti.
Rusya’nın Bulgaristan’a 1878 ve 1944’te saldırıları unutulmadı.
Binlerce kilinin öldürüldüğü, insanların göçe zorlandığı yıllar unutulmadı. Rusya için köle gibi çalıştırıldığımız yıllar da unutulmadı. Rusya hesaplarında Bulgaristan bir arka avlu olabilir, ama biz bunu kabul etmiyoruz, edemeyiz. Bir Rus tekerlemesinde “derebeyi (pomeşçik) nerede savaşıyorsa hakiki vatan orasıdır” dense de bizim için geçerli değildir ve olamaz! Biz bağımsız ve egemen bir devlet olan Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşlarıyız. DOST partisi bizim vatandaş haklarımızın bütünselliği ve genel kapsamının genişletilmesi, hiç istisnasız uygulanması, eğitim, sağlık ve diğer sosyal ve kültürel haklarımızı savunurken özgün niteliklerimizi ön plana çıkarmalıdır. Ancak o zaman halka inebilir.
Hafızov’ un “Biz NATO’cu bir partiyiz” sözlerinin anlamını da açmak zorundayız.
Bir siyasi parti bir uluslararası askeri pakta bağlılığı siyaset ilkesi yapmasa daha iyi olur. Çünkü ulusal ve uluslararası çıkarlar birçok defa çakışmayabilir. Hele sorun azınlık hakları olunca formül daha da değişebilir. Bu bakıma bizim barışı savunan bir parti olmamız yeterli olmalıdır. Halkımız barışçıdır.
Türkiye ile ilişkilere gelince, biz her zaman iyi komşuluktan, karşılıklı yarar sağlayan işbirliğinden, yardımlaşmadan, dostluklardan, iki ülke ekonomisinin birbirini tamamlayarak kaynaşmasından, bilim, eğitim, öğretim, kültür, belediyeler, dernekler, kulüpler arası vb işbirliğinden yanayız. Türkiye Bulgaristan’ın iç işlerine karışmadan karşılıklı yararlı işbirliği projeleri gerçekleştirme dallarında çok deneyimlidir ve bundan faydalanmalıyız.
Kurultay delegelerinin kullandığı “Doğuş İnşaat” tarafından açılan Sofya 2. metro hattını kurdu da iyi olmadı mı? Burgas otoyolunu da aynı şirket açtı. Sofya-Pernik ana yollunu Mapa-Cengiz Konsorsiyumu bağladı. Bu sıralamaya Kırcaali- Makaz “A” sınıf yolu ekleyebiliriz. Şişe Cam‘ın Bulgaristan incisi yüzlerce hanenin yüzünü güldürdü. Ülkemizde Türk-Bulgar dantelasını gece gündüz ören yüzlerce işbirliği odakları var. Umut ederiz ki, sayıları DOST girişimleriyle daha da çoğalacaktır.
Fakat bunlar bir iki günde yapılmadı.
Yeni doğanın yürüdüğü yol hep birdir. Emekleyip tay durmaktan, ilk eşiği aşmaktan ve yürüyerek yol almaktan geçer. HÖH partisi oylarının bir bardak su gibi DOST kadehine akıvereceğine de inanmıyoruz, fakat dip dalgasının dönmeye başladığını ve eski olanı olumsuzlayacağına inanıyoruz ve inancımız sonsuzdur.
Biz Todor Jivkov gibi 100 yıllık ağaçları NDK parkına dikerek “umudun çöküşü” anıt rezilliğinin günahını saklamaya yetmedi. Kurucu Kurultaya eski savaşçılar, eski tüfekler, sürgünden, zindandan, göç yollarından, köy ve kasabalarımızdan kardeşlerimiz katılıyor. Biz hepimiz şu gerçekleri iyi biliriz:
Her fidan tutacak diye bir şey yok. Dikerken dibine 3 kofa su döktüm, mutlaka tutar o da yalan. Bizde, kaysı fidanı dikildikten sonra bir sene bekler, köklerindeki duyum gözleriyle 6 metre derinde su arar, bulursa tutar, bulamazsa sulasan da sulamasan da tutmaz. Bizde, kiraz fidanı dikildikten sonra bir sene bekler, köklerindeki duyum gözleriyle 8 metre derinde su arar, bulursa tutar, bulamazsa sulasan da sulamasan da tutmaz. Bizde, asma çubuğu dikildikten sonra bir sene bekler, köklerindeki duyum gözleriyle 100 metre derinde su arar, bulursa tutar, bulamazsa sulasan da sulamasan da tutmaz. Hayatın şaşmayan mantığı budur. Sosyal hayat içinde geçerlidir. Konuşan deneyimdir. DOST partisine sabır dilerken, kendi hayat çizgisinin kendisi çizeceğine inanıyorum. Su başındayız. Kurultayınız kutlu olsun. Yeni partimiz hepimize hayırlı olsun.
|