Musa Musa VATANSEVER

Konu: Anadilimiz milli çıkarların neresinde?

Hayatı okumayı memleketimdeki kaysı bahçelerinde öğrendim. Her şeyin olduğu gibi kaysının da bir var olma yolu var, çiçekten sepete dolan meyvelere giden yol Nisan’dan Eylül’e uzanır. Anlatmak istediğim, dalından koparılan kaysı meyvesinin içindeki iri çekirdekten ayrılmasına ilişkindir. Kurutulacak olan kaysılar iyice yumuşadığında (günediğinde) sıkınca ÇEKİRDEK  PIRTLAR. Pırtlatma çekirdeği kaysıdan  çıkmasıdır. Onun doğru dürüst olabilmesi için meyve içinin sulanması, biraz da olsa çürümesi gerekir.

Düşünüyorum da, 17 Aralık 2015’te  HÖH içinden DOST partisinin pırtlaması da benzer bir şekilde oldu. HÖH Genel Başkanı ve  meclisteki yakın arkadaşlarının partiden çıkması, aslında çekirdeğin bir öz olarak meyveden pırtılamasıdır. HÖH’ün ağıcı artık meyvesiz, çekirdeksiz kaldı. Aynı zamanda 10 Nisan 2016’da ayrılan  çekirdeğin ayrı bir sürgü bekleyişiyle ekildiğine tanık olduk.

Buraya kadar her şey güzel. Bir ağıcın çekirdeğinden çıkacak yeni fidanın aynı cins, aynı boy, aynı lezzetli ve özellikli meyveler vermeyeceğini kim bilebilir? Sonra bu çekirdeği Milli Kültür Sarayı’nın 3-üncü salonunda aynı toprağa diktik, Sofya Şehir Mahkemesinden tescil beklerken, aynı sosyal ve politik ortamda yetişmesine olanak talep ediyoruz. Gerekli evrakların altına, biz DOST partisini istiyoruz evrakının altına değil 2 500 (iki bin beş yüz) -şu anda memleketimizde bir siyasi parti kurulmasına gerekli olan bu sayıda imza ve kimlik bilgisi toplanıyor, – bu işlem tamamlandığında kaderimizi yine onlar belirleyecekler.

Onlar kim?

Ahmet Doğan ve Daniyel Peevski baskısında bulunan Bulgar yargı sistemi!

Rüşvet almayan, “kanundan sapmayan” ama değişiklikler yapılarak, yargı sistemimizin halkçı adalet seviyesine indirilmesine de razı olmayan, yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılmasını isteyen ama totalitarizm kalıtı savcılığın himayesinde kurtulmayı da hedeflemeyen, 700-800 leva maaşla çalışan fakat kapanan “BTK -Bulgar Ticaret Kooperatif Bankası”nda 500 milyon leva parası olduğu ortaya çıkan ONLAR’dan söz ediyoruz.

Şimdiye kadar açıklanamayan KİM? zümresinin totalitarizmi yaşatan bir koludur ONLAR.

Şimdiye kadar HÖH partisinin  kurulmasına neden yol verdik acısıyla sızlayan bu bizdeki “adalet dağıtan zümre” , kıdemli depesecilerden (ateşli höh-çülerden) Mehmet Hoca, Adem Kenan, Nedim Gençev, Güner Tahir, Osman Oktay ve Kasim Dal’ın  HÖH-DPS ağcından “kuru bir kabuk,  sararmış bir yaprak” olarak düşen ve kendilerine sunulan yeni parti kurma dilekçelerini değerlendirirken  “yaşama hakkı sizindir” demişlerdi. Çünkü kuru kabuğun filiz sürmediğini, sararmış yaprağın hayat hakkı olmadığını biliyorlardı. Şimdiki durum farklıdır. Pırtlayan çekirdektir.

Yani ortam bulduğunda çatlayıp filizlenebilir, ağaç olma şansı içinde gizlidir.

Yeni partinin daha kurulmazdan önce anti-oligarşi tavrını açıklaması da yasallaşma yolunu kesebilir.

Biz işte böyle bir yeni siyasi ortamın içinde bulunuyoruz. Durum naziktir. Hem de çok naziktir. Çünkü bir defa eski HÖH-DPS özsüz kalmış yani kurumaya mahkumdur, aynı zamanda DOST’ın kaydı yapılmazsa, Bulgaristan Türk ve Müslümanları partisiz kalabilir.

Bunun derin anlamında işlerin iyice karışması, “soya dönüş” sürecini yeni metotlarla sürdürülmesi, okulsuz, basınsız, kitapsız, TV-siz yaşamaya devam etmemiz, ancak aile ve yakın eş dost ortamında nefes almaya devam eden anadilimiz Türkçe’mizden sararıp solmaya devam etmesi, soysallaşamaması, göçlerin, sefilliğin, hiçsizleşmemizin devam etmesi, toplumumuzda 1984’te çatlayan toplumumuzun iyi parçalanması, daha da somut bir ifadeyle Bulgar partileri arasında paylaşılmamız ve eritilmemiz anlamına gelir. Bunun bir anlamı da memleketimizde çok kültürlülüğün gömülmesi olacak, haklarıma,  adalet beklentilerimize mezar taşı dikilecektir.

1985 kışında Sliven köylerine tanklarla giren Bulgar Ordusu’nun ve ona emreden Sofya rejiminin, tankları hurdaya çıkarıp yerlerine Avrupa’nın en güçlü vinçlerini ithal ettiği dikkati çekti.

Batı Rodopların Gırmen Belediyesi’nde sözde izinsiz inşaat yapan, tek odalı gecekondular diken Roman kardeşlerimizin evlerini her gün üçer beşer güçlü vinç ve dozerlerle yıkıldığı feryat sahnelerini TV ve diğer elektronik yayınlardan izliyoruz. Olay o kadar dalgalandı ki, ABD Dış İşleri Bakanı Con Keri Bulgaristan’da Romanlara saldırıları, sığınmacılara tutumu ve genelde insan haklarının hiçe sayılmasını eleştirdi. Roman mahallelerinin yıkılması Strazburg İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı.

DOST kurucu kurultayında MHP Başkan Yardımcısı Prof. Semih Yalçın’ın “Ses bayrağımız olan Türkçe, dünyamız üzerinde neresinde dalgalanıyorsa veya konuşuluyorsa, o parça bizim vatanımızdır” demesi Bulgaristan’da Bulgar toplumunda “aman yok oluyoruz” etkisi yaptı.

Milliyetçi  Makedonculardan (VMRO Avrupa Parlamentosu milletvekili) Angel Cambazki, “artık ikiye bölündük, ya onlar, ya biz, onların bu memlekette yeri olamaz” dedi.

Yani onların HÖH-DPS partisini kendilerinden biri saydıkları bir daha gün ışığına çıktı.

DOST partisinden korkuyorlar. Bu endişeyi Cumhurbaşkanı yardımcısı Popova’nın son demecinde de okuyoruz.

Tercümeli konuşulan, kürsü ile 1136 kişilik kurucu meclis üyeleri arasındaki koruma duvarı, ama kimse Türkçe bir şey demesin endişesi en büyük silahımızın anadilimiz olduğunu bir daha kanıtladı. Bulgar dilinde konuşanlar, özünde Türk düşmanlığı olan “Bulgar milli çıkarlarına” bağlı kalınlar, boynundaki boyunduruktan ve yavaş yavaş kimlik olarak erimeyi kabul edenlerin  parti kurmalarına sanki engel yok, çünkü ölü kimliklerden doğacak siyasi parti ve hareket de ölü doğar ve yok olmaya mahkumdur.

Bunun adı “demokrasi oyunudur.”

Bizim en önemli ödevimiz Türk kimliğimizi, bu özü oluşturan nitelik çizgilerimizi – anadilimizi, dinimizi, ananelerimizi, edebiyat ve özgün kültürümüzü, suyundan geldiğimiz medeniyetimizi korumamızdır.

Buna ilişkin bir fıkra şöyle der.

Bayanın birisi bir gün eşine,

– Ben hamama gidiyorum, der.

Erkek de ,

-Sen hamama gidersen ben de hamam karşısındaki kahvede olurum,  nargile içer seni beklerim, cevabını verir.

Bayan arkadaşlarıyla hamamdayken, duvarları ahşap olan hamam tutuşur ve kadınlar kapıdan dışarı anadan doğma kaçmaya başlar.

Kocası dışarıda bekleyen Bayan da eliyle görülmeyecek olan yerlerini kapatmış koşarken kocasının nargile masasının yanına geldiğinde,

– Ne oldu? diye soran eşine,

–  Hamam yandı! diyen çırılçıplak Bayana eşi şöyle der.

–  Ya hatun ellerinle oralarını neden saklıyorsun, yüzünü saklasana, seni tanıyan yüzünden tanır, der.

İşte böyle, DOST partisinin bir Türk, bir liberal, bir NATO’cu parti olarak yüzünü göstermesi için Program ve Tüzüğünü halka açması gerekiyor. Genel Başkan L. Mestan’ın kurultaydaki sunumu ne yazık ki halkımızın anlamadığı bir üslup ile kaleme alınmıştır. Mestan, HÖH Genel Başkanı olduğu dönemde de bu böyleydi.  Genel tezleri açmak siyasetçilerin ödevidir. Yorumcuların bu zahmete katlanması siyasi çizgide sapma doğurabilir. Hiç bir kitle okunan  kurultay raporlarından bilinçlenmez, ama bunlar kitle ruhu oluşturulması bakımından önemli rol oynar. Fakat fikirlerin halka inmesi ve duyumsanarak bilinç altına işlemesi ve orada yer yapması çok önemlidir. Bu olmadan Bulgaristan Türk seçmen kitlesi HÖH ve DOST siyasetini birbirinden ayırt edemez, güçlenir, zorlanır.

Bu bakıma, DOST geleceği olmayan bir pırtla olmadığını göstermek istiyorsa, bu arada düşmanlarımızın Bulgaristanlı Türk Müslümanları meclis dışı bırakıp, oylarını Bulgar partileri arasında paylaşma planı değilse, bir de Türklere indirilen son ve ölümcül bir siyasi darbe değilse, Bulgar Türk dostluk ve beraberliğine yeni bir darbe olarak düşünülmemişse halka inmeli, anadilimizde ve vatan dilimizde yayınlar başlatmalı, olayları her fırsatta ve her yerde açıklık getirerek  mutlaka ve mutlaka kök salıp yeşermelidir.

Şimdilik bu kadar.

Düşünmeye devam edelim.

Her şeyden şüphelenmek hakkımızdır. Az mı çektik.

Reklamlar