Neriman ERALP
Yavuz Sultan Selim, pazara çarşıya uygun bir kıyafet yaptırmış, Kuşlar Çarşısı’nı geziyormuş. Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar da yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
Bir ara gözü kekliklere ilişiyor padişahın. Bir grup kekliğin üzerindeki kağıtta, “Satış fiyatı tanesi 1 altın” yazıyor.
Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık keklığe takılıyor.
“Hayırdır” diyor satıcıya.
“Bu kekliğin diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?”
“Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor. Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar.” diyor satıcı.
“Satın alıyorum” diyor padişah. “Al sana 300 altın.”
Parayı veren padişah, hemen oracıkta kekliğin kafasını koparıp atıyor.
“Be adam! Ne yaptın? En maharetli kekliğin kafasını koparttın” diye şaşıran adam karşısında padişah gürlüyor.
“Bu başını kopardığım kendi soyuna ihanet eden bir keklikti.Bu gibilerin akibeti er veya geç ölüm olacaktır. O bunu yıllar öncesinden haketmiştir.”