– İsa Cebeci’ye-
Dolaşır dururmuş hep daha bağı bahçeyi Küçükmustafa’da
dilinde dilaver dülgerlerin ağaca
ustaların taşa yonttuğu aşk türküleri
ve o yaşlı muhacirin
uzaktan yakından sancılı söylencelerinde
hak söz, sarih ses bir göç anısı anlatıp durur Silistre’yi…
Yelkenler iner
demir atarmış Kalealtı’na İnce Donanma
İslamın koruyucu duvarıymış bu liman
demirden,taştan,imandan
beyaz beyazmış kale duvarları
yosun bağlamış üşüyorlarmış şimdi
terk edilmişliğin sığ yalnızlığından.
Bahtı kara garip zamanlarmış
kızı kızanı ağlar olmuş bir zemheri vakti ikindiüstü
küs düşmüş Tuna’nın sularına Mecidiye Tabya’nın top sesi
zaman hasım sulara meyletmiş
sular ahir vakte gelmiş denk
Urumeli’nin kaderine
kılağılı bir bıçak gibi bilene bilene
vurulmuş bin bir asi mihenk.
“Bir gün, diyor
bir gün Uşumnu alçağında
bir manda kotası üç yaşında
bir kan gölünde yüzse gerek!”
ve sahice olsaymış
“Sahi olsaydı,diyor,o muskaların efsunlu bedduaları
boğardı küffarı bizim Tuna’nın boz bulanık dalgaları!”
Ve zaman hasım sulara meyletmiş
sular olmuş gözyaşların seli
viran kapılarda dilenip durmuş tufan gibi
amansız göçlerin amaz yeli…
Duçar olmuşlar uçsuz yollara
yolları sarıp sarmalamış bir katı kasvet
“Oradan,diyor,oradan!”
Tuna yalısından kalkar gelirmiş bu delice hasret
dilinde dilaver dülgerlerin ağaca
ustaların taşlara yonttuğu aşk türküleri
vebalinde kan kardeşlerinin bahtsız kaderi
deli gönlünde gene
bir deli umut masmavi
beyaz beyazımsı,bembeyaz ak pak bir demokrasi…
“Demokrasi!Demokrasi!
Deyip deyip, haykırıp durdular.”, diyor
ille velakin ne balık çıkabilmiş kavağa
ne beklenen huzur inmiş sokağa
ölenler hep ölmüş
gidenler hep gitmiş tek tek basarak
yalanlarmış,dolanlarmış köşe bucak
sinsi sinsi kıskıvrak
rüyalarının nehri Tuna sakinmiş hep öyle…
“Bıraktığım gibi,diyor,çocukça mavi..”
Bülbül gül dalindeymiş yine her seher vakti
yerli yerindeymiş Silistre
bir baş kuru soğanın,bir bayat ekmeğin derdinde…
“Bir dertleri daha var” diyor
bir dert ki dünden bugüne
günden güne aza aza
düşmezmiş dillerden ne handa, ne pazarda
oy anam,oy babam!
“Dil yarasıdır,diyor
bir mahşer günü,diyor
soru suali edilir de kalem kalem
ahı tutar seni de,beni de
anamın babamın dili Türkçem
okutulmuyor bir türlü
bir türlü okutulmuyor o güzelim mekteplerinde..”
Ve dolaşır dururmuş hep daha
bağı bahçeyi Küçükmustafa’da…
Galip Sertel