1885 Birleşme Tarih: 06.09 2017
Konu: Tarihsel gerçeklere daha yakından bakalım
6 Eylül 2017 Bulgaristan’da tatildi. 1885’te Doğu Rumeli’nin Bulgar Prensliği tarafından ilhak edilmesi kutlandı. Bir dönem Milli Bayram olan bu tarih, önemli bir milli tarih olarak anılıyor.
1877-1878 Rus-Osmanlı savaşından 7 yıl sonra Bulgar Prensliğinin askeri operasyon gerçekleştirip Osmanlı imparatorluğuna bağlı olan ve Başkan Sıra Dağlarının güneyinde Karadeniz’den Rodop Dağları eteklerine kadar uzanan ve Doğu Rumeli olarak bilinen Filibe /Plovdiv/ merkezli toprakları ilhak etmesi, yasa dışı olduğu kadar, Berlin Anlaşması (1878) ilkelerini de bozan bir girişimdir.
Bir defa bu tarihe gelene kadar çok yalan yazılmış çizilmiş ve kamuoyu zihni çarpıtılmıştır. Osmanlı ile savaşta 200 bin asker ve subay kaybettiğini iddia eden Rusya’nın kaybı 15 bin 567 kişidir. Bunlardan yarısı da Ukraynalıdır. Cephelerde kalan Bulgar katılımcıların sayısı da ancak 3 bin 456 kişidir.
Ruslarla Barış Antlaşması 03 Mart 1878’de bugünkü İstanbul/Yeşil Köyde imzalanmıştır. O zaman Yeşil Köyün adı Agia Stefanos idi ve antlaşma Fransızca imzalanmıştır. Yeşil Köy’ün Fransızca adı San Stefano olduğundan dolayı, anlaşmadaki adı değişmiştir.1878 “Berlin Konferansı” toplanana kadar Rusya için geçerli olan sözleşme budur ve bu belgenin içinde “Bulgaristan” sözü geçmiyor. Sözü edilen toprakların adı “Rusya- Tuna Balkan Bölgesi” dır. Daha sonraki yıllarda Bulgaristan Prensliği bu toprakları Rusya İmparatorluğun’dan 32 ton 500 kilogram altınla satın aldı. 1884 Ocak ayında çıkan No 1144 Bulgar “Devlet Gazetesi” – (Dırjaven Vestnik) gazetesi Rusya’nın Bulgaristanı “kurtarmadığını” Osmanlı İmparatorluğunun en gelişmiş bölgesi olan Tuna Eyaletini işgal ettiğini yazıyor. 1878’de başlayan Berlin Kongresi’ne Rusya diplomasisi bir tek Bulgar temsilcinin katılmasına izin vermemiştir. 03 Mart 1878 tarihinde değil 01 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Konferansında çizilen Avrupa haritasında ilk kez “Bulgar Prensliği” ve “Güney Rumeli” bölgeleri beliriyor.
“San Stefano Antlaşmasının” aslında hiçbir yerde Bulgar Devletinin sözü geçmiyor.
06 Eylül 1885’te Bulgar ordusu Güney Rumeliyi ilhak ederken çarpışma olmamıştır. Rusya Bulgar Prensliği ile Güney Rumeli’nin birleşmesine karşı çıkıyor. Rusya İmparatoru Bulgaristan’daki subaylarını geri çekmiştir. Sırbistan birleşmeye karşı çıkarak Vidin ve Sofya’ya askeri saldırı başlatıyor, fakat “Slivnitsa” vaddinden durduruluyor ve bugünkü NİŞ şehrine kadar geri püskürtülüyor. Daha sonraki yıllarda Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında 2 defa Almanlar ve 1 defa daha Ruslar tarafından işgal edilen Bulgaristan topraklarında ulusal kimlik ve onurun çok ezildiği dikkate alındığında, 1885’te Bulgar Prensliğinin dünya değerlenmesi yaparak, ilhak yapınca kendisine Büyük Devletlerden hiç birinin saldırmayacağını değerlendirerek hareket etmesi ve başarılı olması, dünyaya kafa tutan Bulgar Kimliğinin oluşmasında çok önemli rol oynamıştır. Bu birleşmenin motoru halk değildi. Halkı motive edecek hiçbir neden yoktu. Prenslik’teki durum ile Güney Rumeli’deki durum arasında fark yoktu. İkisi de Osmanlıya vergi ödüyordu. Bu birleşmeyi Bulgar ordusu gerçekleştirdiği için olay bir askeri darbeydi. Bu, itiraz görmemiş bir askeri darbeydi. Tepkili olanlar yalnızca Müslüman nüfustu. Çünkü Türklerin kültürel, ekonomik ve siyasi egemenliği bu darbeyle Hristiyan unsur lehinde değişti ve Bulgarların kültürel, ekonomik ve siyasi hükümdarlığı yerleşti ve Türkleri devletten ve eyalet topraklarından söküp Anadolu’ya gönderme süreci başlatıldı. Kuşkusuz Bulgarlar “birleşmeyi kendimiz gerçekleştirdik” havalarına girseler de, bu olay Almanya, Avusturya ve Rusya arasındaki bir gizli anlaşmanın ürünüdür. Son hedefte Bulgarları silahlandırıp Osmanlı’ya karşı savaşa itmek vardı ki, bu 1912’de gerçekleşti.
O zaman İngiltere de Bulgaristan’ın birleşmesine itiraz etmemişti. Stratejik planlarında, Rusya’nın sıcak denizlere yolu üzerinde yeni bir devletin oluşup güçlenmesi vardı.
Bulgaristan’ın iç siyaseti bağlamında bu askeri ilhak olayı Bulgar askerlerini siyasilerin önüne çıkardı ve daha sonraki dönemlerde 1923 ve 1934 yıllarında iki askeri darbe daha gerçekleştirmelerine temel oldu. Bu gelişmelerden sonra Türklere ve Müslümanlara karşı kimlik değiştirme ve yok etme saldırıları hep şiddetlendi. Bulgaristan’da yaratılan saldırgan ve ötekileştirerek topraklardan uzaklaştıran siyaset çizgisi derinleştikçe derinleşti ve 1944 yılına kadar etnik temizleme siyaseti devam etti.
Resmi açıklamalara göre 1878 -1943 yılları arasında Türklerin ülkeden kovulması süreci şöyle gelişmiştir:
Yıllar Göçe zorlanan Türkler
1878 – 1884 100 000
1885 – 1912 250 000
1913 – 1923 53 000
1924 – 1934 166 485
1935 – 1939 61 712
…………………………………………………………………………………………………………..
1935 10 519
1936 14 188
1937 14 568
1938 8 640
1939 8 000
1941 2 600
1942 2 600
1943 1 200
Toplam 696 515 kişi
Bulgar Prensliği ile Güney Rumeli’nin birleşmesi Prens Aleksandır Batenberg zamanında gerçekleşti. Bu alaydan sonra Rus İmparatoru II. Aleksandır Osmanlı Sultanı’na bir mektup göndererek silahlı güç göndererek Bulgarların Güney Rumeliden kovulmasını ve statükonun yeniden sağlanmasını istemiştir. Avrupa basının “Filibe Devrimi” olarak anlattığı olayları yerinden yansıtmak için “Koelnische Zeitung” gazetesi, 1877-1878 Rus Osmanlı Savaşına da muhabir olarak katılan gazeteci Artur von Hun’u Filibe’ye göndermiştir. Hun gönderdiği reportajlarda, “Rusya’nın Bulgaristan’ın bağımsızlığını istemediğini, ülkeyi bir Rus eyaleti olarak hazırladığını” yazıyordu.
Bu yazıların birinde şöyle deniyordu:
“Büyük devletlerin Büyük Elçileri Prens Batenbergin etrafından uzaklaşmışlardı. Yalnız İngiliz Büyük Elçisi, Gen. Laszeles, Sofya Filibe arasındaki gidiş gelişlerinde onu yalnız bırakmadı. Bütün dünyaya İngiltere’nin Prens ile Bulgarların attığı her adımı desteklediğini ve himaye ettiğini göstermeye çalışıyordu. İngilizlerin İstanbul’daki tavrı da aynıydı. Büyük Elçi Ulyams Woout , Osmanlı askerinin Güney Rumeliyi istila etmesine asla razı olmayacağını herkese anlatmaya çalışıyordu.”
5 Eylül 2017’de Bulgaristan ve Yunan Başbakanları Borisov ile Çipros bir Memorandum imzaladılar. Bu belge iki ülkenin aynı topraklar (Güney Rumeli) topraklarında demiryolu, karayolu ve petrol boru hattı ve gaz boru hatları, dağırım merkezleri imzalamayı öngörüyorlar. Rumeli’nin geleceği Büyük Türkiye’ye bağlanmasına çaba gösterileceğine, gelişmeler Yunanistanla beraberliğe kaydırılmaya çalışılıyor.