Dr. Mustafa KAHRAMAN

Yarın 19 Mayıstır. Cebel Ayaklanmasının yıl dönümüdür. İsyanımızın mutlu günüdür. Rodop Dağlarının bizimle gururlandığı gündür. Çocuklarımızın Babalarının elinden tutup Cebel merkezinde geleneksel mitinge giderken, “Baba bugün herkes neden bu kadar gururlu?!” sorusunu sorduğu gündür. Ayaklanan bir halkın gururu sonsuzdur. Ayaklanmalar Yanar Dağın patlamasıdır. Bu gücü gemleyen kuvvet henüz bulunamadı ve belki de ebediyen bulunamayacaktır.

İşin özünde kimliğimizin baltalanmasına karşı dirilişimiz, görünümde ise biriken halk öfkesinin patlaması vardır. Halk hareketlenmesinde öz ile biçim birbirinin tamamlayıcısıdır. Bizim yapılanmalarımız silahsızdı, gücümüz şahlanan vicdanımızdı. Hedefimiz insanlığın eriştiği en son adalet toplumuydu. Ezilmiş ve kovulmuş olabiliriz ama yenilmedik, dirilmeye yeni filizlerle devam ediyoruz.

Halk ayaklanmalarında kimin en büyük rol oynadığını kesin söylemek zordur. Çünkü ayaklanmaların devinim – hareket gücü – halkın kendisidir. Büyük bir selin en önünde giden damlaların fazla bir önemi olmasa gerek, çünkü susuzluktan çatlamış kuru toprak onların bir yudumda yutar. “Her devrim kendi kahramanları yaratır ve yok eder!” sözleri bu gerçekten gelir. Bizim 19 Mayıs Cebel Yakalanmamız da kendi öz kahramanlarını yetiştirmiş ve eritmiştir. Ayaklanmalarda şehit düşmenin anlamı davayı ölümsüzleştirir. 1989 Yakalanmamız tarihimizin doruğudur ve ölümsüz anılarımızda yaşıyor ve yaşayacaktır.

Bu büyük hareketlenmenin temelinde öğretmenlerimizin, aydın kesimin öncü, aydınlatıcı rol oynadığını unutmamalıyız. Geçen yıl hayata gözlerini yuman, halkımızın, illegal mücadele liderlerimizin öncülerinden olan, mahkum ve sürgün mücahit, ilk illegal direniş program ve tüzüğünü kaleme alan, direniş partilerimizden birinin Cebel kurucusu A. Veli öğretmeni de anıyoruz bu vesileyle… O, Bulgaristan Türklerinin 1980’lerdeki olağanüstü ağır durumunu Budapeşte üzerinden Birleşmiş Milletlere, Uluslararası İnsan Hakları Örgütlerine, Batı Radyolarına ve duyuran ilk kahramandır. Tutuklanmış, işkence görmüş, sürülmüş, çok çeki görmüş ama sır vermemiş, dimdik kalmış ve her zaman ve her yerde örnek olmuştur.

Bulgaristan Türklerinin isimleri, insan hakları, özgün kültürleriyle yaşama mücadelesi dünyadan gizlenmeye çalışıldı. Biz karanlığın karanlığında tutulmak istedik. Gerçekten de soydaşlarımızın Türkiye’de hareketlenmesi güç toplamasaydı, büyük bir ihtimalle her şey karanlığa gömülecek ve dünyanın hiçbir şeyden haberi olmayacaktı. Unutamadığım şöyle bir izlenim yaşadım. Birkaç yıl önce, Bursalı dostların ricası üzere 19 Mayıs Cebel törenine ben de gittim. Otobüsle gitmiştik. Miting, Cebel halkının demokratik mücadelesini ve Cebel Tarihinde İlk İnsan Hakları Ayaklanmasını anma etkinliği olarak oldukça kalabalıktı. Etraf köylerden gelenler şehir merkezini doldurmuştu. Anma törenini Cebel Belediye Başkanı ve Hak ve Özgürlükler Hareketi Kırcaali İl Örgütü Başkanı Bahri Hüseyin açtı ve sözü hemen HÖH-DPS Genel Başkanı Ahmet Doğan’a verdi. Daha sonra örendiğime göre, Doğan’ın bu gibi anma törenlerine son katılışıydı. Konuşmasında, direnişçileri, göçe zorlananları, şehit ailelerini, öksüzleri selamlamadı, HÖH partisinin bu insanlar için ne yapmayı hedeflediğini söylemedi. Olmayacak olmayacak şeyler anlatmaya başladı ve dinlemeye gelenler dinlemeden dağılmışlardı.

Söylenecek bir şey yoktu. Cebel Ayaklanmasının HÖH partisinin bir etkinliği değildi. HÖH 4 Ocak 1990’da Varna’da kuruldu. Kurucu heyette Cebel’i temsilci yoktu. 1989 Martında Medyu Doganov ile Necmettin Hak, kendi anlattıklarına göre, Pazarcık ceza evinde bulunuyordu. Bu iki ismi birlikte anmamın nedeni ise, N. Hak’ın Bulgar Televizyonunda yayınlanan bir mülakatında A. Doğan’ın 1989 Ayaklanmamızda katkısı olmadığını kendisinin itiraf etmesidir. Bu noktaya değinmemin sebebine gelince, Sayın Hak, Tolbuhin’e bağlı Baraklar köyünde Bulgaristan Türkleri Milli Kurtuluş Hareketi’nin kurulduğu köy evinin önünde verdiği demeçte, o yıllarda A. Doğan’ın olup bitenden haberi olmadığını, hareketin Doğu Rodoplar, Cebel v.s. örgüt kolu olmadığını bizzat kendisinin itiraf edip anlatmasıdır. Demek oluyor ki, 19 Mayıs Cebel Ayaklanması Cebelilerin, Güney Doğu Rodop Türk ve Müslümanlarının öz davası, öz bilinçlenmesinin bir sonucu ve Türk dirilişinin önemli doruklarından biridir.

Cebel Ayaklanması o ağır yıllarda etkin çalışan ve illegal doku örgütleyen Demokratik Lig tarafından örgütlenmişti. Fakat HÖH liderliğinin “likidatör” (yok eden) ve bencil tutumu, 1985-1990 döneminde kurulan 44 illegal direniş örgütünü tanımayıp, liderlerini sınır dışına kovalatarak, sahayı kendisi için boşaltma yolu açtı, fakat halk yıllar içinde gerçekle yaşadı, uyandı ve dirildi. Ne yazık ki, HÖH partisinin alanda yalnız kalması, durumu lehimize değiştirmedi. HÖH halktan koptu. Bulgaristan gerçekliğini yansıtamıyor. Politik olarak izole oldu ve yeni direniş ve mücadele biçimleri bulamadığı için güç kaybediyor. Dolayısıyla halkımızı öz mücadelesinden koparma hilekârlığının cezasını çekmeye başladı.

Dünya klasiklerine baktığımızda, “Büyük Ayaklanmalardan alınan dersler,  en büyük Üniversitelerin verdiği derslerden çok daha değerlidir.” Cebel Ayaklanması büyük bir ayaklanmadır. Dersleri ufuk açıcıdır. Şehitler verilmiş, direnişçiler tutuklanmış, meydan dayağından geçirilmiş, sakatlanmışlar, sürülmüşler, ceza evlerinde, tek kişilik dar, nemli, karanlık ve havasız koğuşlarsa çürütülmüşlerdir. Cebelilerin hak ve özgürlükler yolunda devrimci mücadele üniversitesinin son sınıfının devlet sınavıdır 19 Mayısta gerçekleşen Ayaklanma… Hepsini kutluyoruz. BÜLTÜRK Kültür ve Dayanışma Derneği, Bulgaristanlı soydaşlarımızın Türkiye’deki dernek, sivil toplum örgütü ve federasyonlarının her zaman ve her yerde direnenlerin yanlarında olduğumuzu, davamızın ortak olduğunu ve gerçek demokrasi güneşi ülkemize doğana kadar omuz omuza yürüyeceğimizi beyan ediyoruz. Bu direnişlerimizde bize indirilmek istenen en büyük darbe, Büyük Göçle hedeflenmişti. Vatanımızdan kovarak bizden kurtulmayı düşleyenlerin hesapları çarşıya uymadı. Modern Türkiyeyi görenlerin Türklük gururu ve bilinci ilham aldı ve baştan aşağı yeni bir süreç, büyük boyutlu bir halk atılımı başladı. Bu hamlenin öncüsü yine aydınlarımız oluyor, kitleyi hareket ettirici güç yine onlar. Yaşadıkları çileyi, başımızdan geçeni anlatmaya önce korkuyorduk, bekledik, çok çekindik. Bulgaristan şartlarındaki kuşkulanarak endişeli yaşamı istesek de istemesek de beraberimizde getirmiş olduğumuzu ve yıllarca üzerimizden silkemediğimizi itiraf etmek zorundayız. Ne ki, yılla içinde kendi kendimizi yenilerken biz de değiştik, bakış açımız değişti. Gördüğümüz gerçeklerden ilham ve güç aldık. Bu işte çocuklarımızın rolü, onların gürbüz ve özgür büyümesi etkileyiciydi. Türkiye’nin çağdaş  koşullarında yetişen yeni kuşak sarsılmaz ve korku tanımaz bir ruhla boy attı. Ve dirilişimizin yeni filizleri sürdü.

Artık ortak dirilişimizin filizlerini, meyvelerini her gün görmeye başladık. Herkes bir tarafından tutup anlatmaya, yazmaya başladı. Şimdiye kadar hiç olmamıştı da, büyük eserler doğdu.

TARİHTEN NOT DÜŞMEK başlığı altında 6 kitaplık bir dizi çıktı. Bu çok büyük bir  uğraşının, bilinçlenmenin, bizi devamlı köstekleyen ve hür hareket etmemizi engelleyen her şeyin üstesinden geldiğimizin yeni sembolü oldu. Bu eserlerde köyümüzü, evimizi, komşularımızı, odamızı, medresemizi, ocak-lığımızı taş un değirmenimizi, atların kuyruk kılından yaptığımız örgüleri ya da tütün dizerken elimizden akan kanı katranla sardığımızı anlattığımız kadar, yaşam tarzımızı anlatmış olmamız önemlidir. Bizim yemeğimizi ağaç kaşıkla ya da demir çatalla yememiz, ekmeğimizi elektrikli bıçakla kesmemiz ya da mısır ekmeğini babamızın dizimize dayayıp ikiye bölmesi kendi ekmeğimizi kendimizin sağlamamız, yabancıya muhtaç olmadan yaşamamız, öz yaşayış şeklimizle var olmamız, yaşayışımızın geleneklerimizle öz ahlakımızla soluması ve var olabilmesiydi. Bu en büyük edinimlerimiz-den biriydi.

Uzatmayayım, TARİHE NOT DÜŞMEK: 1989 GÖÇÜ KİTAP SERİSİ UZU AÇIK BİR BELGESEL KÜLYAT OLACAK. Hepinizin anılarına yer var. Hani o ateş içinde yürürken da hepimize yer olduğu gibi.  Başından geçenleri, ailenizin başına gelenlerin bir daha yaşanmaması için ne yapmamız gerektiğini, örgütlenmemizin önemini, vatanını terk eden bir neslin tarih önünde kendini haklı gösterme şansı olmadığını vs. vs. istediğiniz gibi anlatabilirsiniz. Amaç, fikir fırtınası yapmak değil, kaybettiklerimizi geri alma yolunu açmak ve örgütlemektir.

TARİHE NOT DÜŞMEK: 1989 GÖÇÜ ilk altı ciltte ele alınan konulara kısaca değiniyorum. Sıfır cilt – Girişin editörleri: Hüseyin Mevsim ile Muzaffer Kutlay, isimlerimizin değiştirilmesi konusuna ilişkin Bulgar parti ve devlet yönetiminin resmi belgelerini kaynak olarak almışlar ve genel değerlendirmede bulunuyorlar.

TARİHE NOT DÜŞMEK: 1989 GÖÇÜ serisinin 1. Kitabı KİME NİYET, KİME KISMET başlığı altında Faik Gökay tarafından yazıldı. Kırcaaliye bağlı Karagözler Belediyesinin Bogorov Dol köyünden olan Faik Gökay bir demir yolu emekçisidir ve işini, mücadelesini, gizli polis servisi “DS” ile olan ilk münasebetlerini, tutuklanmasını, sürgün yıllarını ve göçü anlatıyor. Onun hayat yolu hepimizin hayat öyküsünden parçaların birleştirilerek bütünlenmesi gibi bir şey.

Reklamlar