Tarih: 12 Ocak 2019
Yazan: Filiz SOYTÜRK
Konu: BALKANLARIN ORTAK DİLİ TÜRKÇE OLSUN
Yeni adı Kuzey Makedonya, başkenti Üsküp’te “Balkanlar’da Barış Dili Türkçe” paneli çok büyük ilgi gördü. Şehirleri şehir eden yaşadıkları büyük olaylardır. İnsanlara insanlığını unutturmayan da başlarından geçen iyi kötü olaylardır. Vardar’ın XV. Y.y.’ın ilk yarısında inşa edilen “Taş Köprüsü” üstünde dursan ve gelen geçene “Nerelisiniz?” diye sorsanız, hepsinden alacağınız yanıt birdir: Üsküplüyüm. Kendilerine Üsküplüyüm diyenler, yaşadıkları şehrin adını soyadlarıymış gibi kullanırken gurur duyuyorlar. Her şeyi o kadar kıymetli olduğundan olacak, Osmanlıya ilk bağlanan ve son kopan bir inci şehirdir Üsküp.
Herkesin iki elli var, yıkan ve yapan eller. Bunlar hep birlikte çalışır. Bu şehir İstanbul’dan 77 yıl önce fethedilmiş, birçok defa yakılmış, depremlerde ve savaşlarda yıkılmış ama her defasında çok hızlı tempolarla ve eskisinde güzel dikilmiş.
28 Aralıkta Üsküp’te toplanan Türk dili paneline biz Bulgaristanlı Türkler davet edilmedik.
Davet edilseydik ve konuşsaydık ne mi diyecektik?
Her şeyden önce biz, Bulgaristan’daki Türkler, yüzölçümü bakımından Balkanlar’daki en büyük ülkenin vatandaşıyız. Avrupa Birliği’nin de vatandaşıyız. Balkan ülkelerinde en büyük Türk azınlık biziz ve hem Türkiye hem de Makedonya komşusuyuz. Ana dili Türkçe olan, tarihinde Türkçeyi yaşatarak yeşertmek için 2 700 medrese, mektep ve okul kurmuş, yasakları sert rejimli tek uluslu Bulgar devletinde sözlü hak edebiyatı temelinde yazılı edebiyat ve sanat oluşturmuş bir topluluğuz, diyecektim.
Görülmeyecek ve dikkate alınmayacak kadar küçük olmadığımızı anımsatmak için de toplam 400 basılmış esere dayanan edebiyatımızın 200 şair ve 160 yazarımız tarafından yaratıldığına ve tüm Balkan ve Türk antolojilerinde önemli yer aldığına vurgulamada bulunacaktım. Yaklaşık 70 yıldan beri Türkçe öten kuşa uçma izni verilmeyen Bulgaristan’da Türk kimliği için Türk diliyle 1989’da ayaklandık. Türkçe saydığı, Türkçe sayıkladığı, Türkçe rüya gördüğü ve konuştuğu için para cezası ödeyen, hapishanelerde ve toplama kamplarında işkence gören, hatta yargısız idam edilen, anavatana kaçan, göçe zorlanan ama hala Türk gibi yaşamaya devam eden dili, dini, kültürü ve medeniyeti Türk olan kardeşlerime bir gönül selamı gönderecektim. Türkçe şehitlerimize bir Fatiha okuyacaktım! Biz Balkanlar’da Türkçe konuşan, Türkçe sevişen, Türkçe küfür eden ve Türk televizyonlarıyla yatıp kalkan en büyük Türk topluluğuyuz… Ve şimdi Türkçe açısından bir sıfır olmamızın sebebi yalnız bizde görülmemelidir.
Yazımın başlığına Balkanların ortak dili Türkçe olsun, dedim. Tarihte Türkçe konuşan ve 300 yıl birbirine silah çekmeyen Balkan halkları huzur arıyor. Ortak huzura götüren yolun birinci kilometre taşı ortak dildir. İkinci, üçüncü dil olması önemli değil, Türkçe Balkan toplum ve topluluklarının anlaşabileceği, etnik, milliyet ve milletlerinin birbiriyle anlaşabileceği en cana yakın, zengin ve öğrenilmesi kolay, ahenkli dildir. Balkan halkları ve devletleri tarihinde Türk dilinde savaş ilan edilmemiş, kalem kırılmamış, düşmanlık kışkırtılmamıştır. Türkçemiz barış dilidir. Balkanların tarihsel köprüleri, minare ve camileri, konak, kervan saray, hamam, saat kulesi, numune çiftlikleri, bedesten ve sarayları Türkçe konuşularak inşa edilmiştir. Balkan halkları en büyük hayalleri Türkçe kurmuştur. Bu nedenle de 20. y.y.’da en büyük göçler Türkçe konuşan ülkeye, Türkiye Cumhuriyeti’ne olmuştur. Balkan halklarının tarihinde en değerli ortak hatıralar Türkçe oluşmuş ve yaşamıştır. Belki de Balkanların en değerli atasözü şudur: “Türk’ten büyük dost olmaz!”
İşte böyle bir ortamda ben şu görüşlerimi samimiyetle paylaşmak istiyorum. Her dilde millet olunmaz, diyenlere hak veriyorum. Her dilde devlet kurulmaz diyenlere de öyle. Balkanlarda 80 dil konuşuluyor ama 80 devlet yok. Bazı diller devlet baskı ve terörüyle, doğal olarak gayrı meşru, ama milli meclislerde onaylanmış yasalarla, anayasaya alınmayarak zorla budanmak, okullarda zorunlu ders olarak okutulmayarak, okul medya ve toplum dışına itilip, yasaklanıp yok edilmeye çalışılıyor. Şu anda Bulgaristan’da bu baskılı zorlama Türkçemizle beraber Makedonca, Ulah’ça, Gagavuz’ca, Çingenece ve Tatarca, Aromanca, Yunanca, Yahudice ve başka azınlık dillerine karşı en şiddetli bir biçimde uygulanıyor.
Öz kültür ve medeniyeti oluşmamış, nüfus olarak da sürekli azalan Bulgarların, azınlıkları bütünleştirip, Bulgar dili ve kimliği etrafında asimile etme çabalarının 140 yıldan beri başarısız kalması bir de Bulgarların kendilerinin bir millet ve halk olamamış olması ve Osmanlıdan koptuktan sonra milliyet oluşturmada ham ve yetersiz kalmalarıdır. Toplayıcı ve birleştirici niteliği olmayan dayatılan kültür dili günümüzde ülkemizde Bulgarca okuduğunu anlayamayan, Bulgarca sayamayan, Bulgar dilinde düşünemeyen, yetersiz (debil) etnik dilimler yaratmıştır. Herkesin bildiği üzere, bir toplumu önce millet, sonra kültür ve medeniyet sahibi yapan ortak dille oluşan toplumsal hafıza, ortak milli dillin yarattığı kimlik ve devlettir. Ülkemiz koşullarında bu çok acı bir gerçektir ve % 40’ı okuryazar olmayan bir toplum yaratmıştır. Bu gerçeğin görülen yüzünde şu var: Varna’nın Voyvodino köyündeyiz. Onarılmış güzel bir cami ve bir kilisesi var. Okul var, çocuk olmadığı için kapalı. 300 sakinin yarısı Bulgar yarısı yaşlı Türk. Genç Bulgarlar çocuklarıyla birlikte Batı ülkelerine, Türklerse Türkiye’ye gitmiş. Yaşlı Bulgarlar yerli Bulgar lehçesinde, Türkler Türkçe konuşuyor. Sağlık ocağında doktor ile mini marketçi iki dili de biliyor. Gerçek durum budur. Köye gazete girmiyor. Radyo çağı geçmiş, herkes TV başında: Türkler Türk Televizyonu izlerken, Bulgarlar Türk filmlerini Bulgarca izliyor. Bu, Bulgaristan toplumunu yansıtan bir damla sudur.
Makedonya’da Türkçe konuşan 400 bin kişi varsa, biz en az 1 400 000 kişiyiz. Bizde Türkçe konuşan her köy Vatan’dır. Türkçe konuşanlarımız kendilerini Türk hissediyor, Türk dili konuşan ve Dobruca, Deliormn, Gerlova, Trakya ve Güney Doğu ve Batı Rodoplara dağılmış ve Bulgaristan Müslümanlarının gök kubbesini oluşturan bir anadilden ve onda yaşayan bir halk kültüründen, edebiyat ve sanattan söz ediyoruz. Gelenek ve törelerimizin kökleri derindedir. Biz Türkçeyle sevdalanan ve kadınlarımız doğururken “ana” diye çığlık atan bir milletiz. O, isimlerini kulaklarına hocalarımızın fısıldadığı çocuklarımız vatan olarak sevdikleri Bulgaristan’a dünya ve olimpiyat şampiyonluklarından Türkçe konuşarak, Türk gibi güreşip dövüşerek, Türk isimleriyle gurur duyarak 50 altın, gümüş, bronz madalya getirdiler.
Şu memleketimizin yetiştirdiği en ünlü opera sanatçılarından biri olan Rayna Kabaivanska, – New York “Metropolitan Opera”da söylemiştir – Osmanlı “esareti” ve Türklerin hakları konusunda, biz “esir” değilmişiz, “en kutsalımız olan dilimize ve dinimize dokunan olmamıştır,” dedi.
Türklerin insan sevgisi ve özel meziyetleri üstüne birçok yeni bilgiler açıklandı ve kitaplara girdi. Bir defa komitacı Levski’yi Tuna üzerinden kayı ile Romanya’ya geçiren Bay Kemal’dır. O, komitacıların başı Vasil Levski ile her zaman Türkçe konuşmuştur. Levski, Bulgar hafiyelerden kaçındığı için, doğup büyüdüğü Karlovo şehrinde halen müze olan baba evinde asla kalmamış, şehre indiğinde her defasında Türk mahallesinde Münire ninenin evinde gecelemiş ve misafir edilmiştir.
Bize birçok defa, kapı açık, isteyen gelsin dendi. Ama 1.5 milyon kardeşimiz bugün de orada ve Türkçe konuşuyor. Bunun sebebi nedir:
Yine Vasil Levski’nin yönettiği ve demokratik cumhuriyet için mücadele eden, GİZLİ DEVRİM KOMİTESİNİN en önemli belgelerinden birine bakalım:
“Hedef: Güçlü hakimiyetinin ve kesecilerin egemen olduğu topraklarımızda GERÇEĞİN VE ÖZGÜRLÜĞÜN ANIRKABRİ kurulsun.
Çorbacılığın yerini tüm milliyet ve milletler arasında uzlaşı ve kardeşlik alsın. Bulgarlar, Türkler, Yahudiler ve diğerleri dinlerinde, milliyet olarak, vatandaş olarak ve diğer tüm hukuksal ve sosyal ilişkilerde eşit olacaklar. Hukuk üstünlüğü sağlanacak. Bu hukuksal üstünlük bütün bizdeki bütün milletlerin arasında uzlaşma sağlanarak hazırlanacaktır.”
Ve biz bugün Vatan, anadili, din, öz kültür ve Türk Kimliği kavgamızda ofislerimizde Vasil Levski’i ile Atatürk’ün resimlerini yan yana asıyorsak, heykeltıraş Vejdi Raşidov Washington’daki Bulgar Büyük Elçiliği önündeki V. Levski anıtını taştan oymuşsa, tarihsel gerçeğin ANITKABRİNİ yontuyoruz anlamındadır bunlar. Bu anıtta bizim Türk kimliğimize şerefli yer olduğuna inandığımızdandır.
Biz Bulgaristan Türklerinin son 140 yılda değişmediğini iddia etmiyoruz. Dilimizde, geleneklerimizde ve adetlerimizde etki yaşandı, biçimsel değişiklikler oldu, ama öz korundu. Biz Türk Kimliğimizi geliştirirken bu öze dönüyoruz. Bulgarlar da kendi özlerine döndükçe bize yaklaşıyorlar.
Ana dilimiz konusunda, okulumuz olmasa da, farklı görüşümüz şudur. Kendi dilini doğru konuşamayan, doğru yazamayan, kendi dilinde şarkı türkü söyleyemeyen, anadilinin anlatım inceliklerini bilmeyen, kelime dağarcığı yeterli olmayan ne başka bir dili doğru dürüst öğrenebilir, ne bilim üretebilir, ne de kültür, sanat ve edebiyat.
Biz Türk kimliği mücadelemize Türkçe üzerinden devam ederken, 2018 Üsküp Türk Dili Paneline neden davet edilmediğimizi 2019’un başında da anlayabilmiş değiliz.
Bizimki yalnız Türkçe sevdası değil, 19. Yüzyılda kazanılmış bir kutsal hakkı 21. Yüzyılda yaşatmak inadıdır. Avrupalı olmanın bir anlamı da budur.
BALKANLARIN ORTAK DİLİ TÜRKÇE OLSUN
Okuyanlar lütfen paylaşsınlar.