Nafiye YILMAZ
Devlet Sırrı
BG Stratejik Araştırma Merkezi memleketteki kardeşlerimizin ezildiğini, ancak seçimden seçime “oy” kullansınlar diye yaşatıldıklarını, kendilerine karşı çalışan korkutma ve sindirme araçlarının gece gündüz çalıştığını, “Ataka” ve “PF” partilerinin, “Alfa” ve “Skat” TV yayınlarının bize karşı karar propaganda yaptığını defalarca açıkladı. Üstelik HÖH Başkanı A. Doğan’ın bu konuda ağzını açmadığını da verip veriştirdi. Bu ırkçı partilerin süreli basın ve yayınlarını sert eleştirdi. Okurlarımızı devamlı uyardı. Camilere, mezarlıklara, hamamlarımıza sırtlan sürüleri gibi saldıranları şeytan şişesinden çıkaran ajan “Sava” – Ahmet Doğan’dır diye yazdı çizdi. İnanan oldu olmadı başka mesele. Ahmet’in halk topluluğumuzu körelttiğini ve sindirdiğini de yazdı. Bu da başka mesele! Kışkırtma ve sindirme işlerini bağlı olduğu istihbarat birimleriyle beraber yaptığına işaret etti. Türkiye’deki soydaşlarımızın da gerçekleri öğrenmesine engel olan Dernek başkanlarını yemlediğini anlattı. Hatta son dönemde tenkit dozunu keskinleştirdi.
Bizim çok onurlu davamızda şimdiye kadar soydaşlarımıza en başta BULTÜRK – Derneği doğru yol gösterdi, onları uyardı, yeni davada hep başı çekti.
Ahmet Doğan’a ilk ağır yumruk nerede indi?
Günlerden 18 Haziran 2009’du. Akşam üzereydi? Olay 1972’de isimleri değiştirilirken ayaklanan, minareye Türk bayrağı diken, kurbanlar veren, sürülen, ezilen, hapislerde çürütülen ama vicdanlı Müslüman gururuyla yaşayan Karasu vadisi ile Batı Rodop eteklerine sıkışmış Koçan’i köyünde oldu. 20 yıl boyunca boştan doluya, doludan boşa boşaltan yerli DPS politikacılarının kalpazanlığını kurtarmak için köye gelen Başkan Ahmet Doğan karşılarına dikilmek zorunda kaldı. Bir şeyler anlatıyordu. Hayatları savaşım içinde geçen Pomaklar her buluttan yağmur yağmadığını iyi bildiklerinden ve 1990’dan sonra yapılan 7 demokratik seçimde hiçbir şey elde edemediklerinden, bu defa da ve bir daha aldatmak isteyenleri sezmişti. Toplantı salonundaki gergin atmosfere pozitif enerji akıtamadığını kavrayan A. Doğan ansızın şöyle dedi:
“İktidarda porsiyonları ben paylaştırıyorum!”
Yaşlı Pomaklar önce söyleneni anlamaya çalıştılar, birçokları yakın geçmişe kadar yemeği yer sofrasında ve sağandan yediklerinden ve kızılcık hoşafı tası küçükten yaşlıya dolaştığından, hatta Kurban Bayramında çarpakla taslara et dolduran kardeşlerinin asla hile yapmadığını bildiklerinden, “porsiyon” sözünü pek hazmedemediler.
Porsiyon Fransızca bir sözdü. Köylülerimizin diline girmemişti. Sofrada ve yemekte bir kimseye verile gelen miktar anlamındaydı. Anlayışlarında bu hak edilendi, hakka düşen-indi, başkalarının asla gözü olmayan bir paydır bu yani Helal olandı. Onlar ellerine bir parça bir şey verilmesinden değil, sofralarından eksik olmayan peynirli patates pidesini tava dolusu, hatta kesmeden ortaya koyup birlikte kaşıklamadan zevk alıyorlardı. Yaşlı Pomaklar toplantı salonunda bu işin içinde ne olduğunu çözmeye çalışadursun, A. Doğan’ın beraberinde getirdiği TV ve basın mensupları cep telefonlarıyla Bulgaristan’a politik deprem yaşatmaya başlamışlardı bile.
Nasıl olur da DPS şefi Avrupa fonlarının Bulgaristan çarpağını elinde tutar?
Zaman seçim arifesiydi ve miting meydanlarında haykırılan slogan bu oldu.
1990’dan sonra Bulgaristan politikasında kısmı hoşgörü dönemini kapatıp, şahsen Ahmet Doğan’a ve Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) partisine karşı kudurdukça köpürecek yeni bir sayfa o gün açıldı. Ahmet’in sözlerindeki kendini bilmezlik, şımarıklık, yüzsüzlük ve küstahlığa karşı ulusal tepki o denli yüksek dalga yaptı ki, o 12 gün “saray”dan çıkamadı. Kapalı kapılar ardına ilk kapanışı ve halk arasına çıkmaktan korkusu, bugüne kadar yenemediği çöküntü işte o gün başladı. Koçan’i 2009 genel seçim toplantısında, o güne kadar kimsenin bilmediği “devlet sırrını” ağzından çamurlu köy yoluna düşürdü. Hayatını karartacak, daha sonra ona güneşli bir gün göstermeyecek bir dönem o yerde ve o gün başladı. Seçim propagandasında kendisine verilen bir devlet sırrını propaganda amaçlı kullanmıştı. Kuralları bozan o oldu. Arkasında olan güçler çok kızmıştı ve ondan sonra itibarını sıfırladılar. Peşinde gezen, eline bakan binlerce avantacıyı lokmasız bıraktı. Dalavere, rüşvet, yargıç savcı, politikacı, polis şefi satın alma hesapları Arap saçı oldu. Kendisi yeni duruma gelmesi mümkün değildi, yeni hayatına düzen getirebilecek durumda da değildi.
Olay nedir: Ortaya çıkan şöyle bir gerçek var. Biz Bulgaristan olarak 2007’de Avrupa Birliği’ne girdik. Avrupa’dan bize “hadi işlerinizi yola koyun, kendinize gelin, davranın, başınızı dik tutun” anlamında değişik kalem karşılıksız paralar akmaya başlamıştı. Bu paraları dağıtan (dağıtıcı) (trafik şefi) ya da dağıtımı kontrol memuru görevi Ahmet’e verilmişti. Kuşkusuz bu işi onun yaptığını sivil gizli servisten başka bilen yoktu. Koçan’de Ahmet’in ağzından kayan bakla, işte buydu ve işleri karıştırdı. Böyle durumlarda adamı linç de edebilirlerdi. Örneklemek gerekirse, resmi rakamlara göre, Bulgaristan’da 30 seneden beri hep 340 bin Çingene var. AB istatistiklerinde nüfusun % 24 çingenedir. Toplumu Çingenelerle bütünleştirme (entegre etme) on yıllığına mali yardım olarak daha birinci yılda 840 milyon para gelmişti. Mahallelerde makarna paketleri dağıtılıyor, kimsenin bir şeyden haberi yoktu. Bir Çingene Şiir antolojisi bastırmış, faturası 500 bin Euro. Oysa Çingenelerin % 90’nı kara ve kör cahil. Yazmak istemiyorum, çünkü yazmaya bile utanıyorum. Olay şöyle ki, Brüksel’den gelen ve Bulgaristan’da son durağı belli olmayan paralar hep Ahmet’in gizlendiği ”saraya” toplantısından, onun “çarpak benim elimde” (porsiyonları ben dağıtıyorum) gibi saçmalıkla övünmesi özünde adaletsizlik ama Bulgaristan gibi ülkelerde büyük işi de, şu Bulgar’ın kıskançlığı olmasa…
Kamuoyu olayı anlamak istemedi. Anlamak istemeyenlere Ahmet Doğan’ın “siz edep sizsiniz!” dediği gün ise, bütün bardakları taşırdı… O gün bu gün Bulgaristan’da 2009’da başlayan amansız ve şiddetli DPS aleyhtarı İslam ve Türk düşmanı saldırılar, milliyetçi, ırkçı hortlama “kepçeyi Ahmet Doğan’ın elinden alma kavgasıdır.” Kıyasıya kavga bugün de devam ediyor. Son 100 gün içinde 294 HÖH’lü Türk memur devlet görevlerinden alındı. Son 5 yılda HÖH-DPS partisi devlet makamlarından, iktidardan, belediyelerden, kurumlardan sökülüp ökçesi kopmuş, su alan pabuç gibi çöpe atılmaya çalışılıyor. Bu öğretmenler, okul müdürleri, müfettişler, mühendisler, doktorlar vs. için de geçerlidir. Aldı yürüdü bir Türk düşmanlığı. Sofiya meclisinde her Çarşamba gün hafta içinde işten atılan Türklerin isimleri okunuyor. Okunsa da fayda yok. Görevine geri alınan yok. Saldırı çok yönlü, kürsüden cavlaması bitmeyen GERB Kırcaali milletvekili Karayançeva başa çıkamazsa, milliyetçiler ensesi kalın şefi Simyonov “HÖH-DPS devletten sökülecek” sözleriyle söz alıp, neredeyse “Yaşasın Hitler!” şiarıyla bitiriyor. Türk seçmen kitlesini ürkütmek için A. Doğan’ın aklıyla ve parasıyla yaratılan sol ve sağ aşırı politik marjinaller, şimdi partiye, parti karolarına, parti politikasına saldırıyorlar.
Bir de şu var: Bu devlet görevlileri arasında etnik temizlik işi neden bu kadar ucun sürdü? Bu arada şöyle bir olay oldu. DPS yönetimi “kepçeyi çingenelere gösterdi” ve onları umutla beslemeye başladı. Artık 3 erken genel seçimde Romen oylarını alabiliyor. Gerçek şöyle ki,
Koçani’den sonra hapis’çi, sürgüncü Pomaklar da Türkler gibi “bizim bu tarakta bezimiz olmaz” deyip, HÖH-DPS’ ye sırt çevirdiler. Pomaklık arayanlar çoğaldı. 2009 – 2013 Şubatı arası HÖH muhalefette kaldı. Kasım 2014’te kurulan GERB-RB-PF –ABV iktidar ortaklığı dörtlüsünün yanına da sokulamadı. Dilekçeleri kabul görmedi. İktidardan tekme tokat indirildi. Bu kabul etmek zorunda olduğumuz çok acı bir gerçektir. HÖH kadroları iktidar makamlarından en acımasız şekilde sökülüyor. Bugün mecliste 8 parti var. Bunlardan hiç biri HÖH-DPS sözünü işitmek dahi istemiyor. L. Mestan kürsüye çıksa salondan çıkıyorlar. Son durum budur.
Buraya kadar anlattıklarım HÖH – DPS partisinin iktidardan uzaklaştırılmasına ve güvenilir ve özel yetkili ajan “Sava”- Ahmet Doğan’ın aktif politikadan uzaklaştırılıp “saraya” kapanmasına neden “devlet sırrını” ağzından kaçırmasıdır. Bir de HÖH yöneticilerinin ağızdan düşen devlet sırrına paralel olarak geliştirdiği politik sır olayı var ki, biz bunu görüp defalarca açıklamıştık. Gerçekleri başkalarının ağzından işitmek daha iyidir. Bulgar Bayan usta gazetecinin “Presa” gazetesi genel yayın müdür yardımcısı V. Veleva’nın kaleminden “İktidar Yaraları” adlı bir kitab yayınlandı. V. Veleva, A. Doğan ile Koçan’i mitingindeki gaftan sonra özellikle şu noktayı vurguluyor.
Valerya Veleva soruyor:
Sn. Doğan şahsen kendinize ve HÖH-DPS partisine karşı daha önce asla görülmemiş boyutta kin, nefret ve öfke uyandırdınız! Bu öfke sizi yiyip bitirmeyecek mi. Sizi yok etmeyecek mi?
Doğan cevaplıyor: Hayır! DPS ve Ahmet Doğan’a karşı şiddetlenen kampanya bana yardım ediyor, çok yararlı oluyor.
Valerya Veleva soruyor:
Ama Siz bütün partiyi ve Türkleri tecrit duruma düşürdünüz!
Doğan cevaplıyor: Hayır! Türkler Pomaklar ve Çingeneler kendilerini korku karanlığında, hatta güvensizlik ortamında hissettiklerinde, isimlerinin ve din haklarının ellerinden alınacağı endişesine kapıldıklarında aralarında birleşiyorlar. Birbirlerine sokulmaları doğaldır.
Etnik Türklerin korkutulması benim işlerimi çok kolaylaştırıyor, mobilize edici bir rol oynuyor. DPS’ye en yararlı olan Türklere, Pomaklara ve Çingenelere karşı yürütülen kampanyadır. Onların sindirilmesidir. Ben bize karşı kampanya yürütenlere teşekkür ediyorum.
(Not: BGSAM yazılarında, Türklere Pomaklara ve Çingenelere en fazla saldıran, camiler basan, çeşmelerimizin kurnalarını kıran, kuyularımıza ölü sıçanları atan “ATAKA” partisinin şahsen Ahmet Doğan’ın verdiği 1.600. 000 leva ile kurulduğunu özellikle belirtmiştir.)
Valerya Veleva soruyor: Öfke sizde de öfke doğurmuyor mu?
Doğan cevaplıyor: İlkesel olarak öfke bizde de öfke doğurur. Bu da bize yardım ediyor. Korkanlar, onları koruyalım diye oylarını bize veriyorlar. Etnik temeller üzerinde biriken antivot, ülkenin güvenliği için tehlike oluşturuyor.
Olaylar bu kadar basit. Gizlenen hiçbir şey yok. Daldan düşmeyen armut ve yaprak olmadığı gibi, politikadan iskarto olmayan baba yit da yoktur. Doğan bile devrildi.
Belki siz de artık, Doğan’ın eski bir General torunu olan, isimlerimiz değiştirilirken bize karşı en sert davranan ve daha sonraki yıllarda aydınlarımızın sürgün edildiği Kuzey Batı Bulgaristan’dan sorumlu olan ve göbeğinden Rusya istihbaratı FCB’ye bağlı olan HÖH-DPS milletvekili D. Peevski’yi Devlet Güvenlik Ajansı (DANS) Başkanlığına önerip aranmasında çok ısrar etmesinde ne hikmet olduğunu tamamen anlamışsınızdır. Bana göre, Ahmet’ in Peevski’den tek bir isteği vardı: “Para dağıtım işine geri dönmek!”
Ne demişler, çivi çiviyi söker. Küflü çiviler sökülecek de, olan halkımıza oluyor.
Devam edecek.
Çok enteresan ROMEN Romanya’da yaşayan milletin mensuplarına deniliyor. Burada kastedilen çingeneler onlar kendilerini “ROMAN” veya “ROM” olarak tanımlıyorlar. Örneğin: Gacez gacezki, das daseski, rom romeski.