Devlet Güvenlik Komitesi (Bulgarca: Комитет за държавна сигурност, Komitet za dırjavna sigurnost; КДС) veya Dırjavna Sigurnost (ДС, Devlet Güvenlik), Bulgaristan‘ın komünist rejim dönemindeki gizli servisiydi.
Birimler
- 1. Baş Müdürlük: dış istihbarat. 1990 yılında yerini Ulusal İstihbarat Servisi‘ne bırakmıştır.
- 2. Baş Müdürlük: karşı istihbarat. Yerini Ulusal Güvenlik Servisi’ne bırakmıştır.
- 3. Müdürlük: askeri karşı istihbarat
- 4. Müdürlük: gözetim
- 5. Müdürlük: hükûmet güvenlik ve koruma. Yerini Ulusal Koruma Servisi’ne bırakmıştır.
- 6. Müdürlük: siyasi polis. Yerini Organize Suçlarla Mücadele Servisi’ne bırakmıştır. Alt daireler;
- 1. Daire: entelijansiya ve sanatçı sendikalarının kontrolü
- 2. Daire: üniversitelerde ve öğrenciler
- 3. Daire: din adamları, Yahudiler, Ermeniler ve Beyaz Rus göçmenler
- 4. Daire: Türk ve Makedon milliyetçiliği
- 5. Daire: tarımcılar ve sosyal demokratlar gibi siyasi rakipler
- 6. Daire: Maoist ve parti karşıtı faaliyetler
- 7. Daire: bilgi analizi ve anonim etkinlik
- 7. Müdürlük: bilgi işlem
Bulgaristan hangi Türk istihbarat biriminin arka bahçesi?
Bulgaristan ve Türkiye vatandaşları arasında ilginç sayılabilecek bir ilişki mevcut. Aynı durum Ankara ve Sofya arasındaki diplomatik konularda da geçerli. Belki bunun en önemli sebebi, Bulgar halkının büyük çoğunluğunun Birinci Bulgar İmparatorluğu’nu kuran Türk kökenli bir boy olan Ön Bulgarlardan gelmesi olabilir. I. Ferdinand’ın 1908 yılında çar unvanını kullanmasından çok önce de Bulgar yöneticiler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Rus Çarı’nın koruyuculuğunu öne sürerek İstanbul’a kafa tutuyorlardı.
Balkan Harbinde Müslüman Türkleri sürüp çıkarmayı bırakın kıtır kıtır kesmeyi doğramayı marifet saydılar. Ancak günümüzde daha yakın daha bir dostane ilişkilerden söz edilebilir.
Mustafa Kemal neden Sofya’da Yeniçeri kıyafeti giydi?..
Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal, 27 Ekim 1913 günü Sofya’da askeri ateşe olarak göreve başlamıştı. 1914 yılının Mayıs ayında, Bulgar Dışişleri Bakanlığı, Askeri Kulüpte, kostümlü bir balo tertip etmiş, ülkede bulunan yabancı devlet temsilcileri de davet edilmişti. Mustafa Kemal, ulaşım ve iletişimin hiç de kolay olmadığı o günlerde tüm zorlukları yenerek İstanbul’dan Yeniçeri kıyafeti getirtir. 11 Mayıs 1914’te baloya yeniçeri kıyafetiyle katıldığında salonda kim varsa herkesin dikkatini çekti, öyle ki tüm gözler onun üstündeydi. Nasıl olmasın? Zaferden zafere koşan Yeniçeri kıyafeti dikkat çekmeyecek gibi miydi?
Sarı Bozkurt Mustafa Kemal’in bu giysiler içindeki vakarlı duruşu ve efsane bir görüntüsü vardı. Savaş meydanlarında yüzlerce yıldır düşmana kök söktüren bir imparatorluğun askerlerinin o kıyafeti, davete katılanları adeta sarhoş etmişti. Mustafa Kemal; baloda giydiği ve büyük hayranlık uyandıran o kıyafetle bir de fotoğraf çektirerek tarihe kazıdı. Giydiği ve askeri müzeden kendisine gönderilen Yeniçeri kıyafetini İstanbul’a gönderirken bir mektup kaleme aldı: “Baloda hemen hemen herkes kıyafetimle ilgilendi, bana sorular sordular bendeniz de yeniçeri tarihinden ve Türk zaferlerinden geniş bilgiler vermek fırsatı buldum…”
O yıllarda tescilli Türk düşmanlığı ile zirve yapmış Bulgar yöneticilere daha başka nasıl bir mesaj verilebilirdi?
Demirperde ülkesi Bulgaristan, Türk kaçakların yolgeçen hanıydı!..
Sovyetler Birliği’nin yörüngesinde Komünist bir devlet Bulgaristan, soğuk savaş döneminde NATO üyesi Türkiye ile sınırı olması nedeniyle Sovyet istihbaratının üssü konumundaydı. Buna rağmen 1980 öncesinde Türk mafyasının Bulgaristan’daki faaliyetleri neredeyse sınırsız denilebilecek bir boyuttaydı. Sadece silah, sigara, uyuşturucu kaçakçılığı değil, döviz ve insan kaçakçılığı da yapılıyordu. Sofya’daki Vitoşa Oteli, Türk kaçakların ve mafyasının sevk ve idare merkezine dönüşmüştü.
Bulgaristan’ı mesken tutanlardan birisi de Bekir Çelenk’ti. Sorgusunda 1966 ve 1969 yılları arasında, Türkiye ve Almanya arasında kamyon şoförleri aracılığıyla silah ve mermi kaçakçılığına başladığını, silah ve mermi işinin külliyetli miktarda Bulgaristan üzerinden yapılması sonucu Almanya‘dan Bulgaristan’a gelip gittiğini söylemişti. 13 Mayıs 1981‘de Papa II. Jean Paul‘e yönelik suikast girişiminden sonra Ağca’nın itirafı üzerine hakkında tutuklama kararı çıkarılan Çelenk, Bulgaristan’a kaçtı. Millî İstihbarat Teşkilatı‘nın 28 Ekim 1997‘de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği “Gizli” ibareli raporunda, Çelenk’in Papa’ya suikast girişiminin “idareci para kaynağı” olduğu iddiasına yer verilmişti.
Bir diğer isim de Abuzer Uğurlu. 1968’de Bulgaristan’a kaçar. 1968 yılından 1974 tarihine kadar Münih’te ve Sofya’da firari dolaşır. Papa suikastında ismi geçen Oral Çelik, 12 Eylül Darbesi’nden sonra Mehmet Ali Ağca ve Abdullah Çatlı ile Bulgaristan’da buluşmuştu.
Hatta Oral Çelik’in Bulgar İstihbarat Servisi’ne çalıştığı da iddia ediliyordu. Abdi İpekçi‘ye düzenlenen suikastın tetikçisi olarak, olaydan 5 ay sonra, 25 Haziran 1979’da yakalanan Mehmet Ali Ağca, 6 ay sonra 23 Kasım 1979’da, adı Susurluk Kazası ile gündeme gelen Abdullah Çatlı‘nın da aralarında bulunduğu iddia edilen bir grubun yardımıyla kaçırılmış ve Bulgaristan’a geçmişti.
Dünyada, “Türk Escobar” olarak tanınan “Sarı Avni” lakaplı uyuşturucu ve silah kaçakçısı Yaşar Avni Musullulu’dan da söz edelim. Sarı Avni, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler ile eski başbakanlardan Nihat Erim suikastlarında kullanılan silahların Bulgar Kintex firmasından alınarak “Çayırovalı Osman” olarak tanınan mafya babası Osman İmamoğlu’na getirilmesinde aracılık yapan kişiydi.
Bulgarlarla ortak eroin laboratuvarından Papa’ya düzenlenen suikasta, kara para aklamadan, İtalya’daki devlet-mafya savaşında köprü adamlığa kadar, her taşın altından Sarı Avni çıkmıştı. Her neyse böyle yüzlerce isim var say say bitmez.
Bulgaristan, Hablemitoğlu suikastı zanlısı Levent Göktaş’ın Türkiye’ye iadesini reddetti…
Biliyorsunuz Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının firari zanlısı olarak kırmızı bültenle aranan emekli Albay Mustafa Levent Göktaş, 3 Eylül’de Bulgaristan’ın Svilengrad kentinde yakalanmıştı. Kırmızı bültenle aranan ve Bulgaristan’da yakalanan Necip Hablemitoğlu suikastı zanlısı Levent Göktaş’ın Hasköy Mahkemesi’nde Türkiye’ye iadesiyle ilgili yapılan duruşmadan ret kararı çıktı.
Dört saat süren duruşmada Göktaş’ın avukatları, müvekkillerinin Türkiye’ye iade edilmesi durumunda adil yargılanmayacağını iddia ederek, iade edilmemesini talep etti. Hasköy Mahkemesi, avukatların savunmasını kabul ederek, Göktaş’ın sınır dışı edilmesini reddetti. İster istemez insanın aklına şu geliyor; “Levent Göktaş’ı, Türkiye’den hangi kurum hangi odak koruyor kolluyor?” Belki de sermayenin gücü, patronu İnan Kıraç’ın paracıkları koruyordur.
Bulgaristan seçimleri ve Bulgar istihbaratı…
18. Dönem Sakarya Milletvekili, ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyesi Yalçın Koçak; “Bulgaristan Seçimleri ve Türklerin zaferi!” başlıklı yazım ile ilgili değerlendirmesinde “Türklerin değil Ömür bey kardeşim, dirjavna sigurnusun zaferi” deyince, Dırjavna Sigurnost’u gündemime almıştım.
Sovyet döneminden önce Bulgaristan’daki güvenlik hizmetleri, çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi, nispeten sınırlı bir boyut ve faaliyet ölçeğine sahipti. Ülkede askeri istihbarat için bu tür ilk kurum 1891‘de Savaş Bakanlığı’nda oluşturulmuştu. Yurtdışındaki Bulgar diplomatik misyonlarından alınan istihbarat bilgilerini işleyen özel bir birimdi.
Başlangıçta, “Çalışma Bürosu” denilen birim sadece diplomatik misyonlardan gelen bilgileri işlerdi. On yıl sonra bu birimde uzman personel istihdam edilmeye başlanıldı. 1907‘de Metropolitan Polis Yasası uyarınca, Kamu Güvenliği Departmanı kuruldu, 1919’da bağımsız bir departman olarak yeniden yapılandırıldı. Karşı istihbarat işlevlerine ek olarak, Kamu Güvenliği, 9 Haziran 1923 darbesinden sonra giderek artan bir şekilde silahlı şiddete başvuran aşırı solun faaliyetlerini kontrol etmekte görevliydi.
1915‘te Ordu Karargahında “Ulusal Savunma Güvenlik Ofisi”nin kurulmasıyla askeri karşı istihbarat başladı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bu iki hizmet birleştirildi ve ordudaki Komünist propagandayla mücadele görevi karşı istihbarata verildi.
1925 yılında “Kamu Güvenliği“, Emniyet Müdürlüğü’nün iç ve dış güvenlik olmak üzere iki şubesi bulunan “Devlet Güvenliği” birimine dönüştürülmüştür. Tümen sayısı 1937 Devlet Polis Yasası ile dörde çıkarıldı ve 1944’ün başlarında zaten beş tümen vardı. Bununla birlikte, hizmetin sayısal bileşimi, sonraki on yıllara kıyasla önemsizdi. 1944 yılında Devlet Güvenlik Teşkilatı’nın çalışan ve teşkilat sayısı yaklaşık 1.600 kişi olup, merkezi idarede idari personel dahil 76 kişi görev yapmıştır.
Viktor Federoviç Gruşko…
Viktor Federoviç Gruşko, 1954 yılında Sovyet Dışişleri Bakanlığı’na girer. Ancak 1960’tan itibaren 31 yıl boyunca istihbaratçı olarak faaliyet yürütecektir. Dış İstihbarat Servisi’nin (SVR) birinci başkan yardımcılığına kadar yükselir.
Gruşko, 1989 yılında KGB’nin başkan yardımcılığına atanır. Aynı zamanda teşkilatın İkinci Ana Dairesi’nin (karşı istihbarat) başkanı da olur. Gruşko, SBKP’nin 1990’daki son kongresinin de delegesidir. Kongrede Merkez Komitesi’ne seçilir. Gruşko’nun dış istihbarattayken yakın çalıştığı ülkelerden biri de Bulgaristan’dır.
Sık sık Türkiye’nin komşusu bu ülkeye gider ve Bulgar istihbaratıyla işbirliği içinde olur. Gruşko, Bulgaristan’ın Türkiye’yi potansiyel düşmanı olarak gördüğünü belirtir. Bulgar istihbaratının Türkiye üzerinde yoğunlaşmasının bir başka nedeni de Türkiye’nin, Batı istihbarat örgütlerinin bağlantı merkezi olmasıdır. Bu düşmanlık düşüncesi bazen histeri derecesindedir.
Bulgar İstihbaratı, İlim Yayma Derneğine para yardımı yapmış!..
Hatta Bulgarlar o tarihlerde aşırı sağcıların İlim Yayma Derneğine para ve silah yardımı yapıyorlardı. Bunu ben atmıyorum, bir dönem MİT daire başkanlığı yapmış Mehmet Eymür söylüyor. Bulgarların Türkiye ile ilgili planı, sağı silahlandırıp sokağa dökmek ve sol üzerinde bir baskı kurarak onların harekete geçmesini sağlamaktı. Sol karşı faaliyete ve silahlı harekete başlayacak, sonunda Ordu müdahale edecekti. Ordunun baskı kurması üzerine, halk ayaklanması ve iç savaş başlayacak, böylece birkaç aşamalı planla halk iktidarı gerçekleşecekti.
Fener Rum Patrikhanesi’ni bombalayacaklardı!..
Öyle ki Bulgaristan’da 1989 yılına dek ülkeyi yöneten komünist rejim, Türkiye ile Yunanistan arasında kriz çıkarmak amacıyla İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’ni kundaklamayı dahi planlar. Söz konusu operasyon ile ilgili Bulgaristan arşivlerindeki gizlilik ambargosu kalkmış belgelerde, “Fener Rum Patrikhanesi, Türkiye ile Yunanistan arasında sürekli siyasi bunalımlara neden oluyor. Bu bunalımların her biri de mutlaka tepki uyandırır. Bu kadar hassas bir sinir noktasına müdahale ederek, sivri bir girişimin düzenlenmesi, Türk-Yunan ilişkilerine önemli ölçüde zarar verebilir. ABD ise çıkan bunalımda saf tutmak üzere zor bir kararla karşı karşıya gelecektir.” ifadeleri vardı.
Belgelerde “sivri girişim” olarak tanımlanan “Haç Operasyonu“nun, şüphesiz Türk tarafınca düzenlenmiş gibi algılanması planlanıyordu. Plana göre, 30 Kasım 1970 tarihine dek Bulgar istihbaratı bölgede saha incelemelerinde bulunacaktı.
Operasyonu gerçekleştirecek gizli ajanların Türkiye’de görevlendirilmesi için 30 Nisan 1971 tarihine dek süre verilmişti. Özel ajan, 15 Mart 1971 tarihine dek olay yerine giderek, kundaklama malzemelerinin yerleştirileceği yerleri belirleyecekti. 30 Haziran 1971 tarihinde hazır olması beklenen uygulama aşamasında, iki gizli ajanın katılması öngörülmüştü.
Bu bakış açısı, Bulgaristan’ın istihbarat ve karşı istihbarat faaliyetlerine de damgasını vurmuştur. Gruşko’nun ifadesiyle SSCB’nin doğal olarak Türkiye’ye bağlı çıkarları vardır. Ancak Türkiye, Avrupa’da olduğu gibi tehdit algısını ABD ve NATO’yla olan müttefiklik ilişkisine göre belirlemektedir.
Bu nedenle Sovyet istihbaratının Bulgaristan’la işbirliği, ilk olarak Türkiye’nin NATO üyeliği meselesi, uluslararası arenanın gerginleşmesi durumunda Türkiye’nin Amerika’nın Balkanlar’daki planları çerçevesinde olası müdahaleleri üzerinedir.
Hatta 1989’un Haziran ve Eylül aylarında 340 bin Bulgaristan Türkünün bir devlet politikası çerçevesinde Türkiye’ye sürüldüğü ortaya çıkmıştı. Bulgaristan lideri Jirkov bir toplantıda “eğer bu insanlardan 200 ila 300 bininin terk etmesini sağlamazsak 15 yıl içerisinde Bulgaristan diye bir şey kalmayacak. Başka bir Kıbrıs’a dönüşecek” ifadelerini kullanmıştı.
Devlet Güvenlik Komitesi –Комитет за държавна сигурност, – Komitet za dırjavna sigurnost; КДС- Dırjavna Sigurnost…
Bulgaristan’ın Komünist rejim dönemindeki gizli servisiydi. 10 Kasım 1989‘daki değişikliklerin hemen ardından DS yeniden yapılandırıldı ve çoğu daha sonra DANS’ı oluşturan çeşitli hizmetlere bölündü. (Devlet Ulusal Güvenlik Ajansı). DS’nin Bulgaristan’dan ve Bulgaristan üzerinden silah, uyuşturucu, alkol, sigara, altın, gümüş ve antika kaçakçılığındaki rolü, sorun oldu ve uluslararası toplum tarafından defalarca gündeme getirildi.
Tam da bununla bağlantılı olarak, 1990‘dan sonra ülkede organize suçun kapatılan servislerin generalleri tarafından yaratıldığı görüşü yaygın olarak yayıldı. Bu nedenle, birçok kişi tarafından arşivlerin araştırılmaya açılması, Bulgaristan’daki organize suç sistemini ortaya çıkarmanın ve bunların yaratılmasında rol oynayan önemli kişilere karşı cezai önlemler almanın tek yolu olarak görülüyor.
O yıllarda Devlet güvenliği, Sovyet güvenlik hizmetleri KGB ile doğrudan ilişkilidir. 1960‘ların sonunda başlayan rönesans süreci – Bulgaristan’daki sosyalist hükümetin ağırlıklı olarak Doğu Rodoplarda (Haskovo ve Kırcaali bölgelerinde), ayrıca Batı Rodoplarda ve ülkenin kuzeydoğu bölgelerinde yaşayan Türk azınlığa karşı giriştiği şiddetli asimilasyona verilen isimdi. Baskıcı eylemler esas olarak Türkçe adların değiştirilmesiyle ilgiliydi ve 1989 yazında, Bulgaristan Türklerinin büyük bir bölümünün toplu göçü gerçekleşti.
1990‘ların başında baskı uygulayan ve belki de Devlet Güvenliğinin yeniden yapılandırılmasına kısmen katkıda bulunan birkaç faktör vardır. Halkın keskin tepkisi ve sokak protestoları, Narodna republika Bılgariya NRB’de başgösteren iflas tehdidi, BKP Genel Sekreteri Petar Mladenov’u yeni atanan İçişleri Bakanı Atanas Semerdzhiev’e emanet etmeye zorladı, DS’nin yeniden yapılandırılması gündeme geldi.
Daha sonra DS’nin İkinci Ana Müdürlüğü, DS’nin Dördüncü Müdürlüğü ve DS’nin Altıncı Müdürlüğü’nün bileşiminden meydana geldi. 991’de, 2008’de Ulusal Güvenlik Devlet Ajansı ile birleşen Ulusal Güvenlik Servisi olarak yeniden adlandırıldı Ayrıca iki hizmet daha oluşturuldu – NRS (istihbarat), NSO (devlet liderlerinin korunması). NRS ve NSO, ülkenin Başkanına bağlıdır.
Bulgaristan’ın Komünist yönetim dönemindeki istihbarat servisi Dırjavna Sigurnost’un (DS), Dırjavna Sigurnost (DS), “Devlet Emniyeti” anlamına gelir. Bu, Bulgaristan’ın komünizm dönemindeki (1944-1989) istihbarat örgütünün adıdır. Demokrasiye geçişle resmi olarak lağvedilmiş ancak gizli bir örgütlenme olarak devam ettiği hakkında iddialar var.
1978 yılında Londra’da, şemsiyeden fırlatılan zehirli bilye ile öldürülen muhalif Bulgar gazeteci Georgi Markov’un öldürülmesinin ardında Bulgaristan gizli servisine çalışan, İtalyan kökenli bir Danimarkalı çıkmıştı. Francesco Gullino adlı ajan, 1971 yılında, 25 yaşındayken Bulgar Gizli Servisine (Dırjavna Sigurnost) alındı.
Dönemin gizli belgelerine göre Gullino, özel eğitimden geçirildi ve gazeteci Markov’u öldürmek üzere 1978 yılında Londra’ya gönderildi. Gizli servis tarafından Piccadily olarak adlandırılan ajan, Markov’u öldürdükten sonra, Bulgar yönetimi tarafından, ülkede bir dizi tatil ve 30 bin dolar nakit parayla ödüllendirildi. Ajan Piccadily, 1979 yılında, Kopenhag’da lüks bir semtte yaşamaya başladı ve yaşamı boyunca Bulgaristan’dan 5 bin dolar aylık aldı.
Dırjavna Sigurnost ajanı Sava hangi Türk?
Bulgaristan’daki Türkler tarafından kurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Lideri Ahmed Doğan’ın adı da ajan skandalına karışmıştı.
–Ahmed Doğan-
Emekli gizli servis idare şefi Marin Marinov “Sava” kod adıyla ajanlık yaptığı iddia edilen Ahmed Doğan hakkında Türk basınına konuşmuştu. İşte istihbarat şefinin iddiaları:
“Sava’yı 5 yıl boyunca yasadışı olarak eğittim. Amacımız Türkiye’de devrim yapmaktı. Ancak Doğan, Türkiye yerine devrimi Bulgaristan’da yaptı. Doğan daha askerdeyken gizli servise ilgi duyuyordu. Analiz yeteneği güçlüydü. Zeki ama fakir bir gençti.
Varna’da İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir kuruluşta çalışmaya başladı. Bu arada Bulgar Filolojisi üzerine çalışıyordu. Okumaya çok meraklıydı. Kısa zamanda göz doldurdu ve zamanın gizli servisinin şefleri ile tanıştı.
Bu sırada biz de Türkiye için ajan arayışı içindeydik. Ancak Doğan’ın Türkiye’de ne bir akrabası, ne de bir yakını vardı. Bu da ufkunu kapatıyordu. Ama geçmişi çok temizdi. Hakkında hiçbir kötü bilgi yoktu. Randevu verdik. Görüşmeye geldi. Yüzlerce soruya çok makul açıklamalarda bulundu.
Gelecekle ilgili olarak felsefe okumak istediğini ve girişken birisi olmak istediğini söyledi.
Bize, “Eğer beni seçerseniz yoldaş Marin, hata yapmazsınız. Çünkü ben yüce amaçlar için doğdum” dedi.
Biz de ona “Türkiye’de küçük yüce işler bitireceksin” dedik ve ayrıldık. Onu yasadışı işlerde kullanacaktık ve eğitilmesi gerekiyordu. 1978-1983 yılları arasında beş yıl boyunca eğitildi.
Beş yılın sonunda artık işini en mükemmel şekilde yapacak hale gelmişti. İşinde o kadar iyiydi ki onun gibi bir başka ajan yoktu. Moskova’da ajanlık yapmak üzere eğitilmişti. Ancak çıkarlarımız gereği Türkiye’ye gönderildi. Hem Türk asıllı olmasını da mükemmel bir şekilde kullandı.
Bu dönem içinde ben ona bir baba gibi davrandım. 1984 yılında Bulgaristan’da isim değiştirme politikası başlayınca Dırjavna Sigurnost, Türk kökenli ajanlar üzerindeki kontrolü kaybetti.
Ahmet Doğan öyle bir yetiştirilmişti ki başkaldırması durumunda nasıl davranacağımız konusunda hiç bir fikre sahip değildik. Ahmed Doğan, isim değiştirmeye karşı çıktı ve o grubun başını çekti. Sonunda bu hareket isim değiştirme politikasını Bulgaristan’da tarihe gömdü.
Ahmed’in tutuklanmasıyla ben ve yardımcım bir çok sorgu ve badireler atlattık. Aslında gizli serviste kalmaya devam etseydi iyi yerlere gelirdi. Biz onu Türkiye için hazırlarken o devrimi topraklarımızda yaptı. Şimdi de bir partinin başında iktidar ortağı…”
Komünist dönem arşivlerini araştıran Dosya Komisyonu, 2007 Temmuz ayında Devlet Güvenlik Servisi Dırjavna Sigurnost’ta çalışmış 139 eski ajanın adını açıklamıştı. Liste, iki dönemdir cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Georgi Pırvanov’un “Gotse” kod adıyla ajanlık yaptığını da ortaya koymuştu. Pırvanov, ajanlık yaptığını kabul ederek, o dönemde bunun “vatani görev” olduğunu açıklamıştı. Listede HÖH lideri Ahmet Doğan ile birlikte başkan yardımcıları Ünal Lütfi, Lütfi Mestan ile HÖH vekilleri Kemal Eyüp, Ramadan Atalay ve Güner Tahir gibi isimler ve hatta başmüftü Mustafa Aliş Hacı’nın da adı geçmişti.
23 Mayıs tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile Borislav Nikolchev önderliğinde bağımsız bir birim olarak sivil dış siyasi istihbarat kurulmuş ve 1989 yılı sonuna kadar İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir yapı olarak görev yapmıştır. 1995’te Bulgaristan Cumhuriyeti Savunma ve Silahlı Kuvvetlerine Dair Kanun ile Sayılı Devlet Gazetesi’nde yayımlandı. 27.12.1995 tarih ve 112 sayılı NRS, silahlı kuvvetlerin bileşimine dahil edilmiştir. 01.11.2015 tarih ve Sayılı Devlet İstihbarat Teşkilatı Kanunu (DAR) yayımlanmıştır. DAR’ı kuran 13.10.2015 tarihli Devlet Gazetesi’nin 79’u – NRS’nin halefi. Devlet İstihbarat Teşkilatı (DAR), Bulgaristan Cumhuriyeti’nin ulusal güvenliği, çıkarları ve öncelikleri ile ilgili istihbarat bilgileri, değerlendirmeler, analizler ve tahminler edinen, işleyen, analiz eden ve devlet liderliğine sağlayan bir güvenlik hizmetidir. Günümüzde Devlet İstihbarat Teşkilatı’nın adresi: Sofya 1612, 12 “Haidushka Polyana” St. adresinde hizmet veriyor.
-DS Birinci Genel Departmanı başkanı Gen. Dimitar Kyosev (en solda) KGB başkanı Gen. Yuri Andropov, 1972’de Sofya ziyareti sırasında. NRB’nin istihbaratı, personel, operasyonel ve teknik gelişimde SSCB istihbaratına en yakından bağlıdır.-
DAR, Bulgaristan Cumhuriyeti’nin ulusal güvenliği, çıkarları ve öncelikleri ile ilgili, dünyanın çeşitli bölgelerinden belirli, ileriye dönük ve güvenilir istihbarat bilgilerinin toplanması, doğrulanması ve analizi ile ilgilenir. İstihbarat verilerine dayanarak, devlet liderliğine sağlanan bilgiler, raporlar, analizler ve brifingler gibi çeşitli bilgi materyalleri hazırlar. Ajans, Bulgaristan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına, Millet Meclisi Başkanına ve Başbakana eşit hacim ve içerikte bilgi sağlar.
DAR’da hazırlanan bilgilerin kullanıcıları aynı zamanda ilgili alanlardaki (özellikle dışişleri; ekonomi; enerji; finans; ulaştırma, bilgi teknolojileri ve iletişim; bölgesel kalkınma ve bayındırlık işleri), ulusal güvenlik koruma sisteminin diğer birimlerindeki bireysel bakanlardır – DANS , SVI, İçişleri Bakanlığı yapıları (GDBOP, “Sınır Polisi”, “Göç” Müdürlüğü, vb.), Devlet Mülteciler Dairesi, diğer devlet kurumlar.
Mart 2023’te 10 yıldan fazla bir süre Bulgar Ordusu Genelkurmay İstihbarat Dairesi başkan yardımcısı olan Binbaşı Stoimen Stoimenov; Cari yıl bütçesinde ilk kez Devlet İstihbarat Teşkilatı’na ayrılan ödeneğin azaltıldıgını söylemişti.
Ankara-Sofya arasında esir casus takası…
Bulgarların Turkiye’de tutuklu kıdemli ajanları Penyo Penev’in serbest bırakılması karşılığında Bulgaristan’da gözaltına alınan siyah bir damga ile – dokuz Türk casusu ile takas edilmişti.
Başka Bulgar casusları da mevcut. Avrupa’nın en uzun süre görev yapan askeri istihbarat şefi Vasil Zikulov, efsanevi Gen. Vlado Todorov – hem “faşist” hem de “demokratik” hapishanelerde bulunan tek DS generali. Türk devletinden ajan damgasını yiyen Angel Markov Kurtev… Eylül 1943‘ten Ocak 1944‘e kadar, doğduğu köyde ailesiyle birlikte çalıştı ve partizanlar ve RMS örgütü ile temasını sürdürdü. Ocak ayında tekrar seferber edilerek Türkiye sınırına gönderildi, Mayıs ayında iki askerle birlikte kaçarak önce “Peter Momchilov” partizan birliğine , ardından “Hacı Dimitar” partizan birliğine katıldı.
Partizan olarak bir grubun komutanı ve bir şirketin komutan yardımcısıydı. Kasım 1951’den Ocak 1954’e kadar Sofya’daki Harp Akademisi’nde okudu. Ocak ve Haziran 1954 arasında 35440 birliğinde görev yaptı. Haziran 1954’ten itibaren Belgrad’da askeri ataşe, 1961’den itibaren Ankara’da askeri ataşe oldu. 1956’dan 1971’e kadar albay olarak Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı başkan yardımcısıydı. 1974‘ten 1987‘de emekli olana kadar İstihbarat Müdürlüğü’nün birinci başkan yardımcısıydı. 1974’ten beri tümgeneral oldu. IV. sınıf,2.sınıf “Cesaret İçin” Nişanı’na layık görüldü. 15 Temmuz 2009’da Sofya’da öldü. Çocuğu Veselin Markov babası hakkında şu bilgileri veriyor:
“Ellili yıllarda, Bulgar–Yugoslav ilişkilerinin fırtınasında Belgrad’da askeri ataşeydi. Ve altmışlı yıllarda iki ülke arasındaki askeri ilişkileri yeniden kurmak için Türkiye’ye gönderildi. O dönemde olabilecek en zor görev Ankara’daki askeri ataşeydi. Ocak 1961‘de ayrıldı ve annem, erkek kardeşim ve ben arabayla 24 Mayıs’ta geldik. Ankara’nın yaklaşık 30 km önünde bizi bekliyordu çünkü yerel yetkililerin izni olmadan daha ileri gidemezdi.”
ARKOV Angel Kurtev (1971 – 1987), albay, tümgeneral;
Dokuz Türk casusu ile takas edilen Türkiye’deki casus Peño Penev hakkında pek çok bilgi var, ancak ondan önce oradaki hapishanelerin cehenneminde neredeyse 10 yıl hayatta kalması gerekiyordu.
Bulgar istihbarat subayı Albay Penyo Penev’in hapsedildiği Nevşehir’deki (yaklaşık 700 km uzaklıktaki) cezaevine gitmek için Ankara’dan ayrıldı. Bir ajanla görüşmesi sırasında tutuklandı ve 24 yıl hapis ve 8 yıl sürgün cezasına çarptırıldı. 7 Türk cezaevinde 9 yıl yattı. Gen. Todor Boyadzhiev, o yıllardaki deneyimlerini bugün bile yazmaya ve anlatmaya devam eden bir kişidir.
1940 ile 1994 yılları arasında Türkiye’de başka ülkeler adına çalışan 132 ajan tespit edildi. Sanılanın aksine bu ajanların çoğu Amerikan ya da İngiliz değil Bulgardı. 985 yılında Bulgaristan İstanbul Konsolosluğu’da yaşanan casus Ali Yusufov skandalını hatırlayın. Günlerce, “Öldürüldü” diye yazılan Bulgar casus, basın mensuplarının da takip ettiği araçla ülkesine götürülmüştü. Bulgar Casus Marinov Oliyanov, 6 Mart 1985‘te Türkiye’nin Viyana Başkonsolosluğu’na giderek “Ali Yusufov” adına düzenlenmiş sahte kimlikle iltica talebinde bulundu.
Bulgar casus 20 Mar’ta Türkiye’ye gelerek ülkesinin konsolosluğunda basın açıklaması yaptı. İltica talebi üzerine Acıbadem’deki mülteci kampına yerleştirilen Bulgar casusunun gerçek kimliği MİT’in (Milli İstihbarat Teşkilatı) yaptığı çalışmayla ortaya çıkmıştı.
Gerçek kimliği sonradan ortaya çıkan ve kayıtlara “Ali Yusufov Vakası” olarak geçen olayda, 3 Nisan’da Bulgar Konsolosluğu’na kaçan şüphelinin güvenlik güçlerine teslim edilmesi istenmişti.
Bulgaristan’da kurulan Sovyet yanlısı hükümet zamanında bozulan Türk-Bulgar ilişkileri, 1949 yılında karşılıklı sınır ve casusluk olayları yüzünden gerginleşmiş ve 1950’deki tehcir politikası ile de kopma noktasına gelmiştir. Haziran 1950’de Cumhuriyet gazetesinin muhabiri Arif Necip Kaskatı, sınır köylerde dolaşırken Bulgar askerleri tarafından sebebi belirsiz şekilde öldürülmüştü.
Olayı gören köylüler, hemen Jandarma Komutanlığına haber vermişlerdi. Edirne’de sıkı bir takip sonucu altı casus suçüstü yakalanmıştır. Bunlar Askeri Siyasi Mahkemede yargılanmak üzere İstanbul’a getirilmiştir. Fehim Cesur Kardeşler ve üç arkadaşı özel olarak Bulgaristan’da yetiştirilmiş ve Türkiye’ye sokulmuştu.
Türk polisi, haber almış ve uzun uğraşlar sonucunda bir evde toplantı yaparken bu şahısları yakalamıştı (Milliyet, 11 Mayıs 1952). Müzekka Uslu adındaki bir casus da bazı askerî sırları Bulgarlara satmaktan suçlu bulunmuştu. 60 yaşlarında olan bu şahıs birkaç kez sınırdan giriş çıkış yapmış ve en son kaçmak isterken yakalanmıştı. Suçlamaları inkâr etse de sonunda bu işi bilmeyerek yaptığını itiraf etmek zorunda kalmıştı. (Milliyet, 31 Ocak 1953).
Bu dönemde bazı Bulgar yetkililerde casusluk faaliyetlerinde bulunmuştu. Bulgar Konsolos Çolakof’un Bulgaristan adına casusluk yapan bir şebekeyi idare ettiği haberi üzerine kendisi takibe alınmış ve Ali Dimitrof ismindeki bir Bulgar ile görüşmesi esnasında yakalanmıştı. Kendisi daha sonra Askeri Mahkemeye sevk edilmiştir (Milliyet, 5 Temmuz 1955).Çolakof Türkiye’de bir süre hapis yatmış ve 1964 yılında tahliye edildiğinde Bulgarlar da buna karşılık sekiz Türk vatandaşını Türkiye’ye iade etmişti (Milliyet, 7 Nisan 1964). Ankara Cebeci’de casusluk yaparken Angel Angelo Ninov (Nenov) adlı şahıs suçüstü yakalanmıştı. Dokunulmazlığı olduğu anlaşılan bu şahsın diplomatik kurallar gereğince ülkeyi terk etmesi istenmiş ve Ninov ülkesine geri dönmüştü. (Milliyet, 3 Ocak 1957).
Uzun ve karışık bir yazı oldu…
Günümüzde Ankara ile Sofya arasında flu değil şeffaf bir ilişki var. Kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi iki komşu ülkenin yararına. Umudunuz ve temennimiz hep dostluk kazansın!