Nurten REMZİ
BU DEĞİŞİMLERİN OLMASINI ÇOKTAN BEKLİYORDUK,
Aralık ayında HÖH olaylar, ilk adımlar atılmasına daha çok hız verdi. Aslında o adımları gerektiren olanaklar son 5-6 yıldan beri var. Bu düncemizi,bir millet veklimizle, bir çay kahve sohbetinde, hisslerimizi paylaşmıştık. Çok çatlaklar oluştu, çok depremler, kimileri daha hafif, kimileri daha şiddetli. Çürük hücre var dememize kulak verilmedi. Hatta, bu paylaşımlarımız, alay edercesine karşılandı. Biliniyor ki, bir hücre, tüm bünyeyi çürütebiliyor. Çürük hücre ne olduğunu artık birçoğumuz görüyor, onun yaşattığı olumsuzlukları yaşadık, yaşıyoruz.
Bizler, siyasetçi değiliz, siyasetten de anlamış gibi yazılar yazmıyoruz. Sadece ve sadece bir vatandaş olarak yaşadıklarımızı yazıyoruz. Ama şunun da farkına vardık: Kültür siyaseti, siyasetlerin siyaseti imiş. Bir sözle her ikisi de birbirine bağlı. Birbirini etkilemeden geçemiyor.
3-4 seçim önce “Bizim Partimiz, Bizim Parti mi” makalesini yazıp cesaretle net medyalarında yayınca, bir Bulgaristan Türk vatandaşı olarak, gerçek yaşadıklarımızı medyalara yayınlayınca, halkımıza yayınlayınca, halkımızın düşüncesi olan düşüncelerimizi paylaşınca, “kasim’cı olduk, güner’ci olduk, mehmet’çi olduk. “AYIRIMCILIK YAPAN” olduk…. “boy gösteren” olduk, “boş boş yazan” veya “kendimizi bir şey sanuyormuşuz” olduk. Hak ve özgürlük hareketi partisinin siyasi derinliğini anlamayan olduk…halkımızı ve oy verenleri sadece lafta ve gösterişte koruyan HÖH’E BİR NUMARA DÜŞMAN OLDUK.
O makaleden sonra, 25 yıl HÖH’ün var oluşundan sonra, canlı canlı, ilk kez ve son kez yanımıza “millet vekili” olan, ama milletimizin ve oy verenlerimizin vekili olmayan “vekilimiz” geldi ve “sus, başına kötülük gelir” dercesine sohbet ettik.
Daha sonra kötülükler geldi…”yalancı, görevini kullanan, çalıcı, para götüren, millet ve vatanına ihanetçi, terörist…” olduk.
HÖH yöneticilerinden biri ile (şimdi 3’lü yönetimde) o makaleden sonra telefondan 40 dakika kavga edercesine bağıra bağıra görüşmelerde bulunduk. Ne yazık ki, HÖH liderleri, hiç bir farklı düşünce ve tekliflere meyilli olmadı ya da meyilli olmak istese de zirveden dolayı olamadı. Böylece oy verenler bile pion olmalıydı. Böylece tüm aydın ve entel kişiler ya hafifçe, ya da gaddarca ve terbiyesizce uzaklaştırıldı.
Şimdi de o “büyük liderler” hala zirvede, hala boy gösteren…Hele de son olaylardan sonra, boş gurur yapan, başlarını fazlasıyla dik tutan.
İşleri hayırsız olsa da, zirveye gitmeleri için neden olan halkını küçümsemiş olsa da, bazı kaynaklara göre içinden memnuniyet gelmese de, hala çıkarı ve beklentilerinden kopamıyorlar, hala o, eski ve “red edilen” tarzda var olan sistem çerçevesinde.
Halkımızdan şunu çok defa duyduk: “Usandık onların daima, her yerde, medyalarda, toplantılarda hareketsiz görünmelerinden, sadece seçimlere karşı halkı kandırmalarından. hep aynı sözcük ve cümlelerini daşma tekrar etmelerinden”. Konuşmaları çok güzel, ama….büyük ama’sı var.
KEŞKE HALKIMIZI KANDIRMIŞ DEĞİL, İNANDIRMIŞ OLSAYDILAR. Adım adım seçimlerde söylediklerinin arkasında dursaydılar. Ya da en azından girişimlerde bulunsaydılar.
Yarı ömür zamanı geçti…Sadece umutla geçti……sadece diğerlerinden değil, bizimkilerden de itip kakıldık, kullanıldık, ayırımcılık yaşadık…Özveri, ve fedakarlıkla çalışmalarımızdan dolayı “deli” olduk, “dilenci”, manyak”, “boş işlerle uğraşan” olduk, “çocuk işi yapan” olduk.
Satın alma diplomalarla değil, gerçekten eğitim alanlar idik, ama “salak” olduk.
Bizler, kötü gerçekleri yaşayan, “Bizim Partimiz, Bizim Parti mi” makalesiyle “hakaret etmiş” olduk.
Gözalıcı değil, gözçıkarıcı durum çok acı verici. İşsiz, çaresiz, çocuklarını sıkıntılardan eğitemeyen, perişan halkımızın kasaba, köylerinde siyah cipler sürüp, çalışanların alın terini içip” dolaşanlar, “hak koruyan” oldu, ama SÖZDE HAK VE ÖZGÜRLÜK KORUYAN OLDU.
Gerçekleri söyleyince “ayırımcılık yapıyoruz” olduk… 45 numara ayakkabı kapımıza gelecek diye korkutmalar yedik, baskılar gördük, eşi olmayan kontroller gördük. ŞİMDİ DEĞİŞİM ZAMANI GELDİ. ZOR, AMA GERİ DÖNÜŞ YOK.
Aralık ayında olan olaylar, gereken ve ihtiyaç olan değişime adım atmış olsa da, çok bir çirkin tarzda sergilendi. Olumsuz şekilde olmasına rağmen güzel oldu! Şok eden olsa da, çok güzel oldu. Kim ne olduğu ortaya artık açık açık gösterdi.
Bu olaylar aslında çoktan olmalıydı. HÖH’ten ayrılan ve Değişimde başta olan tüm “kahramanlarımıza” tebrik ve teşekkürlerimizi sunarak, başarılar onların değil, şimdiye kadar olduğu gibi değil, hepimizin olsun, diyoruz. Gelişim kurban ister. “Kurbanlık” höh’ten atılmak olması da çok güzel oldu. Zor, üzücü, yıpratıcı, gergin, ama güzel !
Yıllarca sadece seçimlerden önce höh liderleri, bana sarılıyordu, kültür evimizin ihtiyaçlarına sarılıyormuş gibi sarılıyordu…ama sonra???…Sonra bizleri unuttu mu? …Unuttu değil. Tam tersine, höh yöneticileri, bizleri, aktiv çalışan bir kültür kurumu olarak unutmadı, ama kasten bizlere ilgi göstermiyordu. Hatta, birçok kez çalışmalarımıza köstek oluyordu, bize zor anlar yaşatıyordu, azarlıyordu, küçümsüyorsu, otoriterimizi düşürmek için aktiv çalışıyordu.
Gerçek olanlar konuşuyor. 25 yıldan beri HÖH liderleri bizleri ziyaret etmedi. Neyi, nasıl yaptığımızı sormadı. Yıkık dökük binamıza çocuklar nasıl duyguyla geldiğini sormadı, Uzmansız ve öğretmensiz çocuk ve gençlere nasıl eğitim ve terbiye verdiğimizi düşünmedi. 25 yıldan beri çok defa yerli ve merkezi liderlerle görüştük, resmi ve sözel isteklerde bulunduk. Kültür aktivitelerimizi nasıl, nereden, kiminle, ne gibi, nerede yaptığımızdan haberleri oldu, ama haberleri yokmuş gibi davrandı. Hatta alay edercesine davrandı.
O “buket” adını taşıyan sadece seçimlerden önce düzenlenen “kültür faaliyetlerine”,” folklor ve edebiyat yarışmalarına” da davet etmedi denilebilir. Bir kez davet gelmişti. Faaliyetten bir gün önce, gece yarısı saat 23.30’da, internetten katılabileceğimize haber geldi. Ertesi gün sabah saat 10’da açılışı, bizlere uzak bir şehirde yapılacaktı. Yani, en azından davet edilenlerin listesine girmiş olduk. Yorum sizin olsun. Aslında davet zamanla gönderilseydi yine katılmayı doğru görmüyorduk…Bizleri bırakın, bizi düşman bildiler, ama katılanların anlatımlarına göre hiç bir ekibin yöneticisine veya öğretmenine neden ihtiyaçları var olduğu sorulmamış. Çocuklar program sunuyor, ama neyle ısınıyor, sahne kıyafeti nereden ve nasıl buluyor, eğitimcilerin emeği ödeniyor mu?….Katılanların verdiği bilgilere göre önceden belediyelere toplayıp” katılmayan devamını düşünsün” deyip mecbur katılmalarını istiyorlarmış. Ya da katılanlara yarışmalarda 100-200 leva verip HÖH kültü işi yaptığını sergiliyor. Sizce kültür işi, eğitim işi, yarışma işleri böyle mi yapılıyor? . HÖH var oldu olalı, davet etmemize rağmen, aktivitelerimize hiç bir kez katılmadı. HÖH, düzenlediği aktivitelere de kasten davet etmedi. Avrupa parlamentosuna “kültür temsilcileri götürüyoruz” deyip kasten bizim kültür evimizin üyelerini götürmedi.
.Bir sözle, Deliorman’da en aktiv çalışanlardan birileri olmamıza rağmen, değerlerimizi koruma çabamızda ne manevi, ne maddi destek çıktı. Kültürümüzü, dinimizi, anadilimizi, tarihi, sanat ve edebi gerçeklerimizi savunma, koruma ve ayakata tutma, fedakarlıkla yapılan çalışmalarımızı yanlış gördü demek azdır, terör yaparcasına suçlu gördü. Baskı yaptı ve yaptırdı. Oysa bizler, Şumnu Kültür Evi üyeleri olarak, Bulgaristan’da bir Türk toplumu olarak, kanun çerçevesinde, sadece insanca yaşamayı ve çalışmayı istiyoruz.
FOTOĞRAFLAR DA ANLATIYOR: Yıllarca sadece seçimlerden önce höh liderleri, bana sarılıyordu, kültür evimizin ihtiyaçlarına sarılıyormuş gibi sarılıyordu…ama sonra??? Anadili eğitimi ile ilgili ne değişti? Azınlık olarak, Türk kültürü ve Türk aydınları; din eğitimi ve din kurumları; gelenek, sanat, spor, tarih, folklor, edebiyat ile ilgili olumlu yönde ne değişti? Cevap tektir. Devamı, hepimizindir.
ŞİMDİ ZAMANI GELDİ. ÇALIŞMALARIMIZ VE DUALARIMIZ HEPİMİZDEN, HEPİMİZE OLSUN! YENİ GİRİŞİMLER, YENİLİKLER HAYIRLI OLSUN !!!