Geçiş Dönemi Bitti…Yeni Geçiş Dönemi Başlıyor
10 Kasım 1989’da totaliter rejimin düşünce Demokratik Güçler Birliği (CDC) ve protestolardaki şahsiyetlerden biri olan Dimitır Lucev, Dimitır Popov hükümetinde (1990–1991) Başbakan Yardımcısı ve Filip Dimirtov’un hükümetinde (1991–1992) Savunma Bakanı oldu.
Son günlerde yayınlanan sosyolojik araştırın birinde, Bulgarlardan % 55’i Todor Jivkov’un kim olduğu ve 10 Kasım 1989’da olup biten konusunda bilgisizlik gösterdi. Tarihin bilinçli olarak hafızadan silindiğini söyleyebilir miyiz?
Çağdaş tarihin konum olmasının sağladığı olanaklarla ve elimdeki bilgilere dayanarak, okullarda ders olarak öğretilenin, yumuşak bir ifadeyle olmak kaydıyla, gerçekten şematik bilgiler olduğunu söyleyebilirim. Öte yandan, ders metinleri kolayca okunur bir şekilde sunulmuyor. Genel olarak ifade edildiğinde, öğrencileri tiksindiren ve onların öze inmesine engel olan ders kitaplarında eski sosyalist terminoloji egemenliği var. Bu gerçek, tarihin silinmesi için bilinçli olarak yapılan bir deneme olmayıp bizdeki eğitim seviyesidir. Problem, öncelikle televizyonda ve genelde iletişim araçlarında tarihin bu dönemine çok az zaman ayrılmasında gizlidir. En güçlü etkileyici araçlar bunlardır. Son zamanda belgesel filmler gösterilse de, şimdilik yetersiz kalıyor ve gençler izlemiyor. Öte yandan, içinde bulunduğumuz şu ortam, konu ettiğimiz dünyadan kökten farklıdır. Gençler o zaman tam olarak ne olduğunu bilmiyorlar.
İnsanların Jivkov’u, o Pravets köyü kurnazını, unutmaları biraz da olumludur. Aslında, komünizmin kötü bir şey olduğunu bilmeleri, iyidir.
O zaman olanların artık hatırlanmaması, Geçiş Dönemi için nasıl bir anlam taşıyor? 25 yıl sonra bugünkü geçişi nasıl görüyorsunuz?
Bizim Bulgar anlayışında ve medyaların da daha fazlasında, eleştirici bir eğilim gözleniyor. Dünya topluluğunda yaşıyoruz, bilgi teknolojilerinden faydalanıyoruz, farklı giyiniyoruz, değişik kitaplar okuyoruz, dış ülkelerde öğrenim görüyoruz… Farklı olmamız doğaldır! Sofya’ya bir kuş bakışı yapsak, kentin yarısı yenilendi, yollardaki araçlar hep yeni… Bir “Şkoda” için 10 yıl sıra beklediğimi kızıma nasıl anlatırım. Dev yenilenme oldu. Bulgaristan global dünya ile hakikatten kaynaştı. Yaşam niteliğinin, politik sistem, demokrasimizin kalitesinin olması gerektiği gibi olmaması başka bir sorundur. Sıkça demokrasimiz ve serbest pazar ekonomimiz olduğunu fakat onların iğrenç biçimde olduğunu söylüyorum. Sosyalizm üstüne yazdığımda, o zamanlar sanayileşme gerçekleştirildiğini, fakat bunun dünya standartlarında rekabet edemeyen bir iğrenç endüstrileşme olduğunu belirmiştim. Şimdi de bizim serbest Pazar ekonomimiz ve demokrasimiz Avrupa topluluğu standartlarında rekabet edemez durumdadır.
Sizce engel olan neydi?
Her şey insanlara bağılıdır. İşin sırrı, toplumdu reform edip modernleştirmeye ne kapasitesi, ne arzusu ne de hırsı olan ulusal liderleri şu dönemde iş başına getirmemizde gizleniyor. Bu uğurda çalışmak gerek. En nihayet kendiliğinden olan bir şey yoktur, bir toplum yöneticileri onu nasıl dönüştürürse öyle gelişir ve ilerler.
Değişiklik olabilir mi? Yakın zamana kadar devam eden protestolar 1990’ların protestolarıyla kıyaslanıyordu. O zamanki ve şimdiki protestoların arasındaki fark nedir?
Devasa fark var. 1990 ve 1991 protestolarında, tek partili rejimin kaldırılması, çoğulcu sistem uygulanması vs. vs. gibi somut fikirler, program ve hedef vardı. Bir sıra istek yer alıyordu. İnsanlar yıkımdan sorumlulardan hesap sorulmasını vs. istiyordu. Demokratik Güçler Birliği (CDC), sendikalar, sivil toplum kuruluşları gibi örgütleyici bir gücün karşılarında durduğu 1997 Ocağında komünistlerin iktidardan çekilmeleri gerektiği yönünde şeffaf bir fikir vardı. Geçen yılki protestolarda farklı olan nedir? Kendilerine güzel ve aydın denen, Bulgar toplumunun en uyanık kesimi ruhsuzluk sergiledi. Fark budur. Somut istek hazırlayıp sunamadılar. “KİM” sorusunda güç yoktu.
İkinci, şimdiki genç neslin, demokrasiye ulaşılmasının yegâne koşulu olan, kendi kendini örgütleyebilme gibi çok önemli bir niteliği yitirmiş olduğu ortaya çıktı. Protestocuların kendilerini örgütleyememesi bir yana, örgütlenmek istemeyişleri dikkati çekti. Örgütlenmeyi küçümsediler. Demokrasi koşullarında başka bir sivil ya da politik temsilciliği yükseltebilmenin başka bir yolu yoktur. Belirli hedeflere ulaşabilmek için kendilerine güvendiğin kişileri ön sıraya çıkarabilmelisin! Böyle bir şey olmadığına göre, sonunda ne yaptılar? Statükoyu geri çardılar, işareti ters çevirdiler. Şimdiye kadar iktidarda olan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) yerine, GERB partisini çağırdılar.
Söylediklerinizden anlaşıldığına göre, bugün de niteliği farklı bir sivil toplum enerjisi var.
Ben insanlarımızın ruhsuz olduğunu, bu nedenle söyledim. Ne istediklerini kendi kendilerine anlatamıyorlar. Oreşarski gitsin. İyi. Peevski de gitsin. Bu da iyi! Ne var ki, sorunun çözümü onların gitmesinde gizlenmiyor. Bulgaristan’da şu an egemen olan ve toplumun tüm kanını emen parti kadroları modeli yok edilmeden, bizim devletimizde ciddi hiçbir şey yapılamaz.
Jivkov’un artık hatırlanmaması bir yere kadar iyi, dediniz. Önce yapılmış olanın bir yanlışlık olarak tekrar edilmemesi için, 10 Kasım 1989 öncesi olmuş olan bazı iyi şeyleri de hatırlatır mısınız?
Öncelikli olan sivil toplumla ilintilidir. Vatandaş olmak isteyenin uyruklu olmakla yetinmemesi anlaşılmalıdır. Sosyalizm döneminde, komünist partisinin yönetici rolü ve mühendis kolları altında hepimiz uyruklu kişiler olarak eziliyorduk. Bir grup insanın hepimizi ezmesine müsaade etmemeliyiz. Özgür olma, örgütlenme, iş sahibi olma, eylem ve söz özgürlünden yararlanma gibi dünya insanları için önemli olan haklardan Bulgar vatandaşlarının da yararlanabilmesi olanakları savunmalıyız. Bu her zaman hatırlanmalı ve asla unutulmamalıdır. Devletin herkesi himaye ettiği devletçi düzene dönmemeliyiz. 90’lı yıllarda sosyal eşitlikten, devletin herkes için hizmet sunduğundan dem vuran komünist propagandaya devamlı karşı çıkıyorduk. Yoksulluk koşullarında eşit olmayı arzulayan yoktur. O zaman var olan eşitlik sefillik kıtlığında olabilir bir eşitlikti. Şu da var ki, bugünkü durumda, birçok kişi o dönemin yoksullar eşitliğini de arar duruma geldiler. Bizden neden böyle oldu. İşler neden ters gitti? Bunu yapan da insanlardır.
Bürokratların ve memurların himayesi altında olan yoksul bir toplum daha önce gördüğümüz ve yaşadığımız, sefil, mutsuz, gri hayatı yeniden dayatıyor. Çünkü insanların en ilkel isteklerine yanıt verebilecek kadar gelişemiyor.
Sözlerinizde hayal kırıklığı hissediliyor. 1989’da büyük sivil toplum enerjisi üreten fikirler vardı. Onlar bugün yaşıyor mu?, yoksa unutuldular mı?
Unutuldukları kanısındayım. Onlar çok çarpıtıldılar. Solcuların, milliyetçilerin, halkçıların her çeşidi tarafından tenkit edilen, liberal devlet ve liberal modelin lanetlenmesi yaptıkları en büyük kötülüktür. Hedeflerimizin ne olduğunu ya bilmiyorlardı ya da bilmek istemiyorlar, bu da çarpıklığın temel nedenidir. Refah toplumundan söz ederken, bir de her şeyden sorumlu olan liberal model ve liberal reformlardır, diyorlar. Saçmalıktır bu. Önce şu soruya yanıt versinler. Bu reformlar diğer Doğu Avrupa devletlerinin hepsinde olumlu sonuç verdi de bizde neden uygulanamadı? Bizde işlemediler, çünkü durduruldular. Bulgaristan’da küçük fakat iyi çalışan bir devlet fikri asla çalıştırılamadı. İktidar, ayrıcalık, imtiyaz ve zenginlik kaynağı hep devlet kaldı. Politik yönetim bunu bilinçli olarak gizlemeye devam ediyor. Bulgar toplumunun en büyük tümörü, her şeyi sağlayan ve her şeyi paylaşan büyük devlet oldu. Ekmek veren devlettir. Merkeziyetçi ahlaksız devlet…
İyimserlik için de biraz yer ayıralım. Tüm değişikliklerin yapılabilmesi için 25 yıl daha mı gerekli olacak?
Bu sizlere bağlıdır. Parlamentoya dolanlara baktıkça içim bulanıyor. Tekrar ediyorum. Değişimleri yapanlar insanlardır. Devleti yöneten kişilerin nitelikleri yoksa, toplum aydınlanamıyorsa, yapılacak bir şey yoktur. Enerji dava için gereklidir. Hangi davadan söz ediyoruz. Para kazanmak hedef oldu. İktidara yükselmek dava oldu. Kolay ve tatlı yaşam dava hedefine dönüştü. Size 1934 yılında Atanas Burov’un Bulgar burjuvazisi hakkında söylediği şu sözleri hatırlatmak istiyorum: “Bulgar burjuvazisi kişisel refah yolunun toplumsal başarılardan geçtiğini henüz öğrenemedi.” Bugün sosyal başarıya götüren yol yoktur.
BGSAM – Çeviri