Musa Musa Vatansever

Konu: Ne ekersen onu biçersin.

15 Temmuz 2016 darbeci katliamı gecesinden bu yana kötülük ağacının kaç seneden yetiştiğini düşünüyorum. Bu defa zehirli meyveler Birleşik Amerika – “Pensilvanya” dan geldi. Müslüman alemi ele geçirmeden, boğazını sıkıp, suyunu çıkarıp kurutmadan, dünya egemenliği kuramayacağını anlayanlar, bu işi kendi ellerini kana bulamadan yapmaya sıvandılar. Kullandıkları güçlü silahsa saptırılıp çarptırılan Müslümanlık, İslam Dini oldu.

Adolf Hitler’in Nazi iktidarı kurarken “gau” adıyla bilinen ve faşist toplumun temel taşları olarak tasarlayan “onbaşı” çeteleri gibi, bizi hedef alanlar da “imam” ihanet çeteleri oluşturmayı başarmışlar. Hitlerin ana hedefinde, önce Almanların yaşadığı toprak parçalarını birleştirmek vardı. Bizim “faşist imamların” ana hedefinde ise anavatanımızı parçalamak ve bir iç savaşta yurttaşlarımızı birbirine kırdırmak ve Anadolu muzu ve Trakya’mızı küresel sermayeye hibe etmek vardı. Yapamadılar. Halkımıza yenik düştüler, fakat tehlike savmamıştır, çünkü tekme yiyen it ne kadar uzağa kaçarsa kaçsın, aynı yere yine döner. Bu yakın zamanda olur, uzayabilir ama tıpış tıpış gelip bir tekme daha hak edene kadar mutlaka sümsükleşir. Onlar 15 Temmuz gecesi paylaşmak istedikleri gömüyü 40 yıl evvel gömmüşlerdi. Çıkaramadılar. Bu gömünün adı Türkiye devletidir. Dimdik yerinde duruyor! Türkiye Başkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’ı öldürmek istediler, öldüremediler o da dimdik Ankara’da ve memleketimizi ve halkımızı yönetiyor. Türkiye halkının vicdanını oyup ruhunu köreltmek istediler. Onu da yapamadılar! Hepimiz meydanlardayız. Daha büyük, daha kararlı ve daha güçlüyüz.

Kötülük ağacının Pensilvanya’da emperyalizmin bahçesinde dolarlarla sulanarak yetiştiği ortadadır. İslam, dış ülkelere dünyayı daha barışçı, daha yaşanası, halklar ve devletlerarasında daha iyi anlaşma ve uzlaşma yolları açmak için taşınmıştır. Bugün Müslümanlara ve İslam dünyasına kötülükler saçan, Pensilvanya FETÖ İslam Merkezi, İslam’la ilgili tüm gerçekleri çarptırma kurumu haline getirilmiştir.

Birleşik Amerika’da ilk camiyi kuran ve ilk ezanı okutan Müslüman kimdir?

Osmanlı devleti, Amerika’nın kuruluşunun 100. yılında yani 1876’da tertip edilen bir fuara II. Abdülhamit’in desteğiyle katılmış, bu fuarda Kuranı Kerim de dahil, değişik değerli değişik İslam eserleri sergilemiştir.

  • Abdülhamit’in ikili ilişkileri geliştirme girişimleri karşılık görmüş, 1882–1885 yılları arasında Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı olan General Grat, II. Abdülhamit zamanında Türkiye’yi ziyaret etmiştir. General Grant, anavatanımıza gelmiş ilk Amerika Cumhurbaşkanı’dır. İkili ilişkilerin kültürel alanda da boy atmasına katkıda bulunmuştur.

Amerika’nın keşfinin 400. yıldönümü münasebetiyle 1893’te Newyork’ta düzenlenen fuara, Osmanlı’nın son Sultanlarından Abdülhamit, içerisi çok kıymetli halılarla döşenmiş bir cami yaptırarak katılma fırsatını iyi değerlendirmiştir. O, yedi deniz ötesinde ilk defa ezan okunmasını sağlamış, namaz kılınmış, din dersleri verilmiş ve böylece İslamiyet’in bu çalışmaları Müslümanlara cesaret vermiş, yeni cami ve mescitlerin açılmasına, Müslümanların ibadetlerini rahatça yapabilmesine ve İslam kültür ve biliminin yayılmasına vesile olmuştur.

Amerikalıların İslam’a olan ilgisinin giderek büyüdüğünü gören Osmanlı 1904’te, yine Abdülhamit zamanında Saint Louis’te düzenlenen uluslararası fuara binlerce kitapla katılmış, fuardan sonra bu eserleri oradaki kütüphanelere hediye etmiştir.

İslam, bilim, kültür ve dünya görüşünün Birleşik Amerika’ya daha geniş boyutlu yayılması ise, Amerikalı yazar Brad Gooch’un, bin yıl düşünürü Celaleddin Muhammed Rumi’nin hayatını kaleme almasından, Tanrı ile Peygambere adadığı 3 bin şiir, 2 bin rubai ve 6 ciltlik MESNEVİ eserinin tercüme edilip okyanus ötesinden yayımlanmasıyla yeni sayfalar açmıştır. Böylece geçen yüzyıl Abdülhamit’in Amerika’da üst üste koyduğu taşlar üzerinde emsalsiz bir külliyat oluşmuştur.

Amerikan istihbarat servisi CİA işte bu esastan çıkarak, İslam’ı kendi sinsi çıkarlarına alet etmek, onun özünü çarpıtıp dünyaya “Ilımlı İslam” adı altında, Hakikatin barışsever ve hayırsever özü oyularak, saptırılmış bir dünya görüşü yaymak için, paraya para dememiş, paralı ajan rolü üslenen Feytullah Gülen tayfası işe koşulmuştur.

Rüzgâr eken fırtına biçer.

Mevlana’nın “içe yönelen göz” kıstasını kendine atfeden Gülen, kendi kendini bir “kurtarıcı Mesih” ilan ederek, “kurtardıklarını emperyalizm kölesi yapmak” amacıyla dualar ve büyülerle üfürükçülüğe soyunmuştur. Rumi felsefesindeki mekân (yer), zaman ve kültürleri aşan bir duygu içinde hayatta olmanın güzelliğinin sergilerken, o her şeyi kendi sahte ve niteliksiz kimliğine dahil etmeye çalışmıştır. F. Gülen adına yayınlanan eserlerin her hangi birinde (Bulgaristan’da da “Bulgaristan Zaman” ekibi tarafından Bulgar dilinde bastırılıp dağıtılmıştır)  en ufak bir ufuk ışığı yoktur. Gülen’in bu çabaları günümüzden 800 yıl öteden gelen bir ışık demetini gasp edip kendine mal ederek, “ben bir Mesih’im” diyecek kadar aptalca saçmalamıştır. 26 bin beyitli Mesnevi’nin ve emsalsiz şiirin günlük yaşamın idamesinde ne kadar büyük bir yeri olduğundan çıkan F. Gülen, Türkiye genç neslinin beynini oymak ve onu Türk kimliği ve vatan sevgisi bakımından hissizleştirmek amacıyla bu sonsuz ilham kaynağı yapıtları çarpıta çarpıta kullanmıştır. Biz, bunu faşizm örneklerinde görüyoruz.  1918’den sonra Alman Klasik düşünürlerinin fikirlerini kırparak çarpıtan ve edebiyat meşalelerini birer ikişer söndürerek  “Kavgam” eserini yaratan Adolf Hitler giderek 25 milyon insan öldüren bir katil durumuna gelmiştir. FETÖ kalkışması benzer bir örnektir. Başarılı olsalardı hepimiz giyotine sürüklenecektik 234 kahramanımızın hayatına mal olurken, hastanelerimiz bugün de yaralı doludur. Alman halkı 1934’te Nazilere teslim olmuştu. Türkiye halkı, 15 Temmuz 2016’da teslim olmamanın kahramanlık destanını yazdı.

  • Gülen, dünyaya ışık veren İslam alimlerinin hepsini karanlıklar zindanına itmeye çalıştı. Türkiye askeri okullarındaki öğrencilerin % 95’ine kanca takarak, onları ömür boyu kullanmak üzere daha ortaokulda fişletip bir casusluk merkezi olan CİA eline teslim ederek tarihin en büyük hainliklerinden birini işledi. Aynısını Hitler de yapmıştı. İkinci Dünya Savaşı cephelerinde 14 yaşında 100 bin Alman çocuk ölmüştür. Hainliğin ölçüsü ve boyutu olmaz. Benzerini aramaya gerek tok, başımıza gelen yüzyılın eşsiz iğrençliğidir. Maske olarak hain “imam” sürüsü oluşturulmuş, İslam dini itibarsızlaştırılmış, askeri darbeye kalkışması iğrençliğin püskülü olmuştur.

 

Bu hainlik unutulmaz!

Bu yalnız bugünkü Türkiye’mize, anavatanımıza karşı işlenmiş bir hainlik olmakla kalmıyor, İslam dinini en iyi niyetlerle Amerika’ya taşıyan şanlı tarihimize, Mevlana gibi dünya düşünürlerimize, asil ve saf, baştan sona iyi niyetli kimliğimize, dinimize karşı işlenmiş eşsiz bir hainliktir.

Emperyalizmin ana hedeflerinden biri yalnız Çağdaş Büyük Türkiye atılımlarımızı durdurup gemlemek ve yok etmek değil, aynı zamanda şanlı tarihimizi, emsalsiz kültü hazinemizi, dünya uygarlığına olan sonuç belirleyen katkılarımızı da yok etmektir. 15 Temmuz hortlamasının başka türlü anlaşılması mümkün değildir. Katliam operasyonunun FETÖ idam çetesinin Adana “İncirlik” Amerikan askeri üssündeki CİA istasyon şefleri tarafından yönlendirilip yönetilmesi her şeyin çok açık anlaşılması için yeter de artar. US feracesi karanlığına gizlenen büyücü FETÖ, postu Pensilvanya’ya sereli ülkemizdeki emperyalist oyunları defalarca artmış, hiç kimsenin akıl erdiremeyeceği sırt paketlerine bohçalanmış ve şekerpare gibi pudralanarak halkımıza ikram edilmiştir. Bu meyvelerin Kötülük Ağacı dallarından olduğunu artık hepimiz görebildik.

Meydanlarda bayraklı kardeşliğimiz dünyamızı değiştiriyor.

Göz göze gelebiliyoruz. Birbirimizi incitmeden, suçlamadan, kahretmeden, lanetler savurmadan sohbete girebiliyoruz.  İki cümleden sonra yine Atatürk’e dönüyoruz. Rumeli’den olan ve Başbakanlığa hazırladıkları Prof. Meral Akşener’in adını ağza almak istemeyenler artıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’ne kurulan tuzaklar, Baykal’ın eritilmesi dudak ısırtıyor. “İmam” kılıklılardan  % 90’ının memleketten kaçması, bazılarının Bulgaristan’a sığınmış olduğu haberleri hepimizi düşündürüyor. Aramızda uyuyanlar azalsa da, gözlerini açmak istemeyenleri görüyoruz. Güzellikle olmadığı yerde, vinç kiralayıp göç kapağı açma zamanı geldi, diyen gençler var. İyi oldu da boş bulunmadık. Başkomutanın bizi ölüm kalım savaşına çağırdığına inandık. Daha derin düşünmek, daha isabetli kararlar almak zorundayız. İtiraz etmeden kabul edelim, biz biraz şımartılmış bir toplumda yaşıyoruz. Kardeşlerimiz göçmen olduğumuzu, hangi şartlar altında yetiştiğimizi unutuyorlar. Çocuklarımız ekseriye fena muamele görmeden yetiştiler. Biz oyun kurmayı sevmesek de, bize karşı kurulan oyunların kurbanı olduk. Hem de 3 kuşak art arda bu acı gerçeği yaşadık. Bizi göçe zırlayanlar hep üstün geldi. Arkamızdan bayram ettiler. Bugün de etrafımızda bizi esir etmek isteyen güçler var. Her gün varlığımıza ve zaten çok kısıtlı olan haklarımıza saldırıyorlar. Kimliğimizi muhafaza edebilmek için kurbanlar verdik. Biz bundan sonra hileyle karşı hile kullanmayı öğrenmeliyiz. Milli kimliğimizi koruyup güçlendirme kavgamızın özü olmalıdır.

Sağlıcakla kalınız.

 

Not:

İmamlar arasındaki düğümleri de vatandaşın kimlik numaralarına, adres, yaş, ana ismi ve pasaport ismine ayarlı “1 US Dolar” düzeneğine düğümlemişler. Düşünebiliyor musunuz 700 bin Türkiye vatandaşının kimlik verileri Pensilvanya’da toplanmış, bu yurttaşlar uzaktan güdümlü hale getirilmiş. Anavatanımızdaki kötülük ağacının en BÜYÜK MEYVESİ olarak, Rumelili soydaşlarımızdan Prof. Meral Akşener’e işaret edilmesi ise, “Atatürkçülüğü yanlış anlıyorsunuz!” dediklerimize karşı ne kadar asil, dik duruşlu ve şerefli olduğumuza yeniz bir kanıt oldu.

Çünkü Türkün inandığı din adamın içindeki vicdanıdır, imanıdır,

Reklamlar