Neriman KALYONCUOĞLU
Tarih: 27 Ekim 2020
Yıkılan bir ortamdayız. Başbakan Borisov “Covid-19” e yenik düşmüş. Sofya askeri hastanesinde yatıyor. Virüs 5 bakana da bulaştırmış. Onlar da hastane kapılarında. Sokağın istifa baskısı artıyor. Toplum ırgalanıyor.
İkinci dalga mı oldu açıklanmadı amma Virüs, 7 günde dünyayı dolaştı. Epidemi ve ardından pandemi oldu. Şeytan gibi mübarek, ele avuca sığmıyor. İnsanlar arasında ayrım da yapmıyor, zengin, fakir, renk, din, dil hiç birine torpil de yapmıyor hepsini dolaşıyor. Şekil ve özellik değiştiriyor. Can çekişenlere Hızır gibi yardıma yetişmek isteyenlerin yolunu sürekli uzatıyor. Merkezi Avrupa’da salgın çok şiddetli. Aşı bulunamazsa hastanelerde kitlesel kıyım başlayabilir. Sokaklar hastalarla dolup taşar.
İşte böyle çürümüşlüğün içinde ve çöküşen bir ortamda yalan dolan işler yapmaktan usanmayanlar, son yalanlarını söyleyip duvarda sallanan tablolarla birlikte düşmeyi bekliyor. İktidar partisinin son koz olarak oynadığı YENİ ANAYASA TASLAĞININ da Bulgaristan meclisinden geçmeyeceği de anlaşıldı. GERB kulislerinde, B. Borisov’un istifa niyeti kesinleşti. Yerine seçim hükümetine başbakan olarak 3 kişi üzerinde duruluyor:
- Rosen Plevneliev – Eski Cumhurbaşkanı.
- Kalin Kamenov – Vratsa şehri belediye başkanı. Sofya’da açık hava GERB konferansı başkanıydı.
- Andrey Novakov – Avrupa Birliği Parlamentosunda GERB milletvekili.
Bu adaylardan hiç biri totalitarizm tabutuna çivi çakmış biri olmadığı gibi, toplumsal dönüşüm kavgalarından da gelmemiştir.
2020 Yılı Tablo üzerindeki beyaz örtü çekilince çantasını elinde koltuğundan kalkmış kapıya yönelenlerden biri, 1990’dan sonra Bulgaristan Cumhuriyeti’nde uzun zaman Kültür Bakanlığı yapan Vejdi Raşidov. Arkamda bir şeyler kalmış mı diye kırmızı renkli koltuğa son defa göz atıyor.
Sofya “bTV” programına belki de son defa davet edildi:
“ Para yok! Yazarlar için de para yok. Besteciler için de para yok. Aktörler de aç…” Büyük itiraf. Şunu da eklemeliydi:
“Para olduğu zaman azınlıkların kültürel uyanış ve dirilişine beş para vermedik. Amacımız Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların kültürünü yerin yedi kat dibine gömmekti. Tam tersi oldu. Azınlıklar kendi şarkılarını türkülerini gönüllerinde söylemeye devam ediyorlar, sazları çalıyor, davulları gümbürdüyor. Kökünde kültür olan halkları kültürsüz bırakmak mümkün değil.
Şu Bulgaristan Türk kültürünün kökünü kazımaya o kadar çalıştım olmadı. Tiyatrolarına paralarını kestim, hiçbir Türk şair ve yazarı kabul etmedim, hiç bir Türkçe kitap bastırmadım, gene olmadı. Çocukların Türkçe şiir okumasını yasakladım o da tutmadı. Çingeneler ise Bulgar Kültürünü devirdi. Yerine “Çalga kültürü” dikti. Bu “Çalga” incir ağacı gibi bir şey Bulgar Kültürünü kuruttu.”
Evet Kültürsüz kültür bakanı Raşidov, 2 dönem GERB Kültür Bakanlığı yapsa da, kültürün tam olarak ne olduğunu bilmeyen bir kişidir. Bilmesine gerek de olmadı. Bakanlık yıllarında bir iki müze açtı. Tiyatro salonlarında koltuk kılıflarını değiştirdi ama kendi annesinin isminde teatroyu da kapatan biri olarak tarihe geçti. Kültür bu değil ki. Kültür, bir medeniyetin alt dokusudur. O, Bulgar kültürü dokusuna azınlıklardan ip ve renk katmamaya, almamaya yeminli biriydi.
Annesi “ses sanatçısı “Kadriye Latifova’nın adını taşıyan Kırca Ali Tiyatrosu ödeneklerini % 50 azaltan ve kadrosunu % 50 istifaya zorlayan da kendisidir. Bu işin şartı bu olmasa, onu Kültür Bakanlığının 4. katına kim davet ederdi.
Kültür bir medeniyetin temelidir.
Doğu Ortodoks Hıristiyanlığı medeniyet oluşturamamıştır. Alt dokusunda kültürel bütünlük olsaydı mutlaka oluşturabilirdi. Böyle bir atılımın temeli olan halkın birlik ve bütünlüğünü oluşturup pekiştirmek Balkanlara ve özellikle Bulgaristan’a has bir özellik değildir.
Raşidov döneminde de Bulgar Kültür Bakanlığı gelişmediği için güdük kalan Bulgar kültüründe yeniden ıhsın umuduyla, köke dönme denemesi yaptı.
Ne var ki, ne toplumla kiliseyi barıştırabildi. Ne de, kapsamlı bir kültür taşıyıcısı olan İslam medeniyetinin halka inmesine yol verdi. Hatta halk “Berlin Duvarı” nın yıkılmasından sonra ülkemizde estirilen havanın ne olduğunu anlayabildi.
1990’da beri kültür alanında yapılmak isteyenlerden hiç biri tutmadı. Kaval ve gaydalar dağlardan ve vadilerden yankılanan kadim sesleri yansıttı. Kadınlar kökboyalarından kopmak istemedi…
Maaşlı ressamlar, tiyatro müdürleri, “kıdemli” sanatçılar ve gırtlağı yağlı kadife sesli hatipler bir ay önce imzaladıkları AYDINLAR BİLDİRİSİYLE Başbakan Boyko Borisov, Başsavcı İvan Geşev ile birlikte hiçbir işe yaramadığı için eski bakan Vejdi Raşidov’un Halk Meclisi Kültür Komisyonu Başkanlığından istifasını istediler. Kısır bir bakanlık zihniyetinin hurdaya atılması için bugün de direnmeye devam ediyorlar.
Halk duvara çaktığı ve küflenmiş, bir işe yaramayan çiviyi her zaman çıkarıp atabilir. Böyle bir zamanda yaşıyoruz.
Eski Bakan Raşidov. “İşlenmiş günahlar var.” Dedi TV konuşmasında, fakat kendi günahlarını sıralamadı. 0 bir heykeltıraş olarak Bulgaristan Müslümanlarının UYANIŞ HEYKELİNİ, 1989 MAYIS AYAKLANMASI HEYKELİNİ, BÜYÜK GÖÇ HEYKELİNİ yontsaydı, günahları bir yere kadar af edilebilirdi.
Ne var ki, o Kültür Bakanlığı koltuğunda ve Halk Meclisi Kültür Komisyonu Başkanı olarak bizim için hep olumsuz ve ters düşündü. Bulgaristan Türklerinden her yıl bir iki genci dünya kültürünü öğrenmeleri ve Bulgaristan Türkleri halk yaratıcılığını dünya halklarına ve sanat çevrelerine anlatmaları için Paris, Londra, Berlin veya Viyana’ya eğitim kurumlarına, dünya kültür merkezlerine delege edeceğine, göndereceğine, bu tüm yollarını kesti.
Soy kökümüzün dibine 1963 yılından beri hiç arasız kibrit suyu döken Anton Donçev gibi uydurma yazarları övdü ve ödüllendirdi.
Sanatı beş para etmeyen, yarattığı “eserlerle” geçinemediği için köy kenarındaki çivileri küflü dede kulübesine dönüp ördek kaz besleyip tüylerini satarak zor zar geçinmeye çalışan, yıllarca aynada kendi yüzüne bakmamış, son tıraşı yarım asır önce olmuş, kör kalemlere, hayali kurumuş ressamlara, ruhu dönmüş hayalet “sanatçılara” el uzattı. Devlet parasından dağıtıyor.
Şimdi de ağızında diş olanları modern donatılmış huzur evlerine toplama planı hazırlamış. Ne anasından ne de babasından “su akar yolunu bulur” atasözünü işitmediği ortada.
O, belki de, yürüdüğü yolu bazen göz önüne getirir.
Annesini kaybedeli den beri kötülüklerle döşenmiş ana yolun paralelindeki yolda yürüdüğünü bilir. Ana yol Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) yoluysa, o partiye üye alınmamıştı, kenarda uzanan çakıl patikadan yürüdü. O patika da partinin yoluydu. Vatan Cephesi (OF) Milli Konseyi’ne 1985’te çağrıldığında, kendisini ilk kez Bulgaristan Türk Aydınları arasında farklı hissetmişti. “İsim değiştirme, din yasaklama ve Türklüğün kökünü kazıma işleri doğrudur, destekliyorum” bildirisi, imzalamak üzere önüne sürüldüğünde, ayakları, bacakları titremişti. Hain yazar Anton Donçev, katil diktatör Todor Jivkov vb. işe yaramazların büstlerini yaparken hep çamur karıştırdığından, uzatılan ince tükenmezi tutmakta zorlandı. Bir an kendini adam sandı. 37 Türkün ölümüne, 15 bin kişinin hapishaneye, toplama kampına, çakış ocaklarına düşmesine, sürgün edilmesine, köle gibi çalıştırılmasına veya kayıplara karışmasına, 1 milyon Türk ailesinin parçalanmasına, gelinlerin yollarda doğurmasına neden olan ve adına “soykırım denemesi denen” olaylara neden olanlardan biri oldu. O zamandan bugüne 35 yıl geçse ve bugün “günahtan” söz etse de o işlediği günahların bilincine asla varamadı.
Ve şimdi neymiş efendim, Başbakan Borisov’un “fahişinin kaşarlısı” dediği, Kırca Ali GERB milletvekili, Halk Meclisi Başkanı Bayan Tsveta Karayançeva ile ikisi sözde karar almışlar ve artık “milletvekili seçilmek” istemiyorlarmış. “Bizi artık kimse seçmez!” deseydiniz inanırdım. Bilinçlenme çok derin bir süreçtir. Şuur dediğin olmadığı yerde yoktur. Halkımız buna “sokma akıldan akıl olmaz” demiştir.
Yarım asırlık toplumsal geçmişimizin tabakaları V. Raşidov’u çok farklı anlatıyor. Bulgaristan halkı ve özellikle de kötülüklerin en kötüsünü çeken, ah ne acılar çeken ve ne ölümler gören Bulgaristanlı Türkleri, onun Sofya “Balgarya” lokantasında “Multak” ilan edildiği ve kulağına “çal kap artık seni gözleyen gözler kapandı”, “ye iç yudumlarını sayan yok” sözleri fısıldandığını unutamadı. Vejdi Raşidov Bulgar devletine biat etmiş bir kişiydi. General Lüben Gotsev 1 ay önce vefat etti. Onunla birlikte büyük sayıda yeminli hainin politik sahneden ayrılacağına inanıyorum. Bunları tanıyorduk. Yenileri kim olacak???
O gece onun kıllı kulağına bu sözleri, Bulgaristan’da sosyalizmden kapitalizme “U” dönüşü yapma operasyonun iplerini çeken General Lüben Gotsev fısıldamıştı. General insan ruhunun değişmediğine inanan ve uzun zaman Bulgar İstihbaratı Birinci Şubesi Şefi ve 1982-1989 yılları arasında İç İşleri Bakanı Yardımcısı görevinde bulunmuş, “isim değiştirme operasyonlarını yönlendiren” önemlilerden biriydi.
O, Raşidov’u çamurdan çıkarıp Sofya’da sarı kaldırım üzerinde yürümeye öğretirken, tahsiline, boyuna esmere çalan suratına, kömür karası yalabık saçlarına veya sözle anlatacaklarını el kol işaretiyle anlatmasına bakmamış, “anasının Türk babasının Camisiz Millet” olduğuna dikkat etmişti. Onun bu bağları hiç kopmadı. Birkaç yıl önce kalbi bu kadar sahtekârlık olmaz, yeter artık dercesine sıçramaya başladığında, o şubelerden birinin eski şeflerinden biri olan Albay Delibaltov’un Berlin varoşundaki hasta hanelerinden birinde görevli kızının yanına tedaviye gönderilmiş ve sakalını boyatıp geri dönmüştü.
Bu gibi kadrolarla çalışmalarında Bulgarlar sözünde durmuşlardı. Vecdi’nin devlet kurumlarından tırmıklayarak kopardığı 2 milyon leva “Bulgar Ticaret ve Kooperatif Bankası” hesaplarında “yüksek” faizdeydi. Zifiri karanlık bir gecenin gizemli bir anında kapısı gıcırdamadan açılan “BTK” – Bankasından 7 milyar 200 milyon leva çalınırken onun “alın teriyle kazandığı” 2 milyon leva da “sıçan aldı götürdü, geri getirmedi” masalına uygun bir şekilde kayıplara karışmıştı. O zaman o suratındaki esmeri boyayı kullanmaktan çekinmedi. Başbakan Borisov’un kapısını aşındırmıştı. Herkesin çalınan parasından ancak 100 bin Avro yani 200 bin leva iade edilirken, özel bir emirle onun 2 milyon levası çantasına akıvermişti. Özel hizmetlerin özel bedeli bu olsa gerek… Burada Kırca Ali’den Türk işçiler bedava kullanılarak , inşa edilen bazı sözde atölye evlerden, süper lükse dairelerden vs söz etmiyorum.
Haberleri dinledim. Halk Meclisi Kültür Komisyonu Başkanı V. Raşidov’un teklifi üzerine, BG Cumhurbaşkanı Rumen Radev, tiyatro ve sinema salonlarında koltukları güvelerin yediği şu korona virüs döneminde, görsel sanata özel katkıları olan 5 kültür insanına “Kiril ve Metodiy” madalyası verdi. Salonların boş olduğu ve sanatçıların sosyal yardımlarla yaşadığı şu dönemde bu kültür yaratıcılarının özel katkıları açıklanmadı.
Şahsi kanıma göre, şu zor günlerde, Bulgaristan’da ödüllendirilecek birileri varsa onlar da “Çırpındı Karadeniz” türküsünü beraberce söyleyenlerdir. Omuz omuza veriş söylenen şudur:
“Fırtınalar dursun yana
Yol ver Türkün bayrağına!”
Kafkaslardan esen yeller
şimdi hepimize selam söylüyor.
Okuyanlara teşekkürler.
Kendinize iyi bakınız.
Eski el yıkama kültürümüzü tüm dünyaya yeniden yerleştirelim
Paylaşanlara teşekkürler.