Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Meksika’da yaptığı açıklamada BM ve BMGK’ya çok sert çıktı. Türkiye’nin 2 milyon Suriye vatandaşına kapı açtığını hatırlatan Erdoğan, Nerede BM nerede adalet? Batı işte bu biz dürüstlük ve samimiyet arıyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meksika Dışişleri Bakanlığı’yla ortak çalışmalar yürüten Matias Romero Enstitüsü’nde yaptığı konuşmada, Meksika Diplomasi Akademisi gibi saygın bir kurumun yöneticileriyle bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Türkiye’nin Latin Amerika ile ilişkilerinin oldukça eski dönemlere dayandığını belirten Erdoğan, Amerika kıtasının keşfedildiği 15’inci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz’de egemenlik sahibi bir deniz gücü olduğunu hatırlattı.

Erdoğan, ünlü denizci Piri Reis’in, Kitab-ı Bahriye adlı eserinde, Amerika kıtasını o dönemin şartları ve imkanları düşünüldüğünde, son derece başarılı ve ayrıntılı bir şekilde çizdiğini anlatarak, 1800’lü yıllardan itibaren tüm Amerika kıtasının özellikle kıtanın bütününde olduğu gibi Meksika’ya da, genel ve tarihi anlamda çok sayıda Osmanlı kökenli vatandaşın göç edip yerleştiğini söyledi.

Beyrut Limanı’nın, bu göç dalgasının adeta merkezi olduğunu dile getiren Erdoğan, her dinden, her etnik kökenden, her şehirden insanın, tüm Amerika kıtasıyla birlikte Meksika’ya da gelip, kendilerine yeni bir hayat kurduklarını belirtti.

Erdoğan, ABD’ye gitmek için yola çıkan Osmanlı vatandaşlarının bir bölümünün de oraya giremeyince, “Nasılsa burası da Amerika” diyerek, Meksika’ya ve diğer ülkelere gittiklerini bildirerek, şöyle konuştu:

“Bugünkü Türkiye’den, Mısır’dan, Suriye’den, Lübnan’dan ve Filistin’den Osmanlı pasaportuyla buraya göç eden kişiler, Amerika kıtasında ‘El Turko’ olarak tanındılar, adlandırıldılar. Dikkatinizi çekiyorum, sayıları çeyrek milyonu bulan bu insanlar, hemen yanı başlarındaki Avrupa ülkelerine gitmek yerine, buraya, bu kıtaya gelmeyi tercih etmişlerdir. Bu insanlar, geleneksel olarak ticarete yatkınlıkları sebebiyle yerleştikleri ülkelerde çalışmışlar, üretmişler, oralara değer katmışlardır.”

Türkiye’de hala geçerliliği olan, ticari anlamının yanında çok önemli bir sosyal dayanışma aracı olan bir “veresiye” kavramı olduğunu, “veresiye” sistemini, Amerika kıtasına bu insanların taşıdığını aktaran Erdoğan, 1912 yılında Balkan Savaşı sırasında, Latin Amerika ülkelerinden 3 bin eski Osmanlı vatandaşının kendi aralarında örgütlenerek cepheye gitmek üzere gönüllü olarak orduya yazıldıklarını kaydetti.

“Meksika ile ilk temaslarımız da bu dönemde başlamıştır”-

Kayseri’den, Malatya’dan, Lazkiye’den, Beyrut’tan gelen bu insanların, yerleştikleri ülkelerin gelişmesi, kalkınması, ilerlemesi için katkı verdiğini, çaba gösterdiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bu coğrafya da El Turkoları bağrına basmış, kendisinin ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Meksika ile ilk temaslarımız da bu dönemde başlamıştır. 1864 yılında, Fransız İşgali sırasında, Meksika İmparatoru olan Habsburg Arşidükü Maksimilyan, tahta çıkışını bildirmek üzere Osmanlı Sarayı’na temsilci gönderiyor. Ardından da 1865 yılında, Meksika devleti, Osmanlı devleti nezdinde bir Orta Elçi atıyor. Bu şekilde başlayan ilişkilerimiz devam edip gidiyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan göç eden toplum, Meksika devriminin olduğu yıl, 1910 yılında, ülkeye bir saat kulesi hediye ediyor. Bu saat kulesi, 2010 yılında, Meksika’nın bağımsızlığının 200, devrimin de 100. yıl dönümü vesilesiyle onarımdan geçirildi. Bu onarımın, hükümetimiz, Lübnan hükümeti ve Meksika’da bulunan Lübnan cemaati tarafından gerçekleştirilmiş olmasını, tarihi sürekliliğin bir işareti olarak görüyorum.

Bilindiği gibi, 2015 yılı, Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıl dönümü. Kolombiya’da, bu vesileyle düzenlenen akademik bir toplantıya katıldım ve konuyla ilgili görüşlerimi etraflıca anlatma imkanı buldum. Orada da ifade ettiğim gibi, dünyada bugün hala geçerliliğini sürdüren güç merkezleri, bu savaş sonunda oluşmuştur. Ama bu güç dağılımı, maalesef hakkaniyetli ve adil olmamıştır. Dünyada halen devam eden pek çok anlaşmazlığın, pek çok çatışmanın, pek çok çekişmenin temelinde Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan dengeler yatıyor. Tarihi, sosyal, kültürel, tabi hiçbir süreklilik gözetilmeksizin, cetvelle çizilen sınırlar, kurulan suni devletler, parçalanan toplumlar, 100 yıldır huzur yüzü görmedi.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın önemli bir bölümünün, bilinçli olarak, 100 yıldır devam eden ve daha ne kadar süreceği bilinmeyen bir anaforun içine itildiğini belirterek, “Biz, Birleşmiş Milletler’deki, bilhassa da Güvenlik Konseyi’ndeki güç dengesinin çarpıklığını her fırsatta, her platformda ifade ediyoruz. Gençler buna çok dikkat etmeniz gerekiyor, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ diyerek bu gerçeği tüm dünyayla paylaşmaya çalışıyoruz. Siyasi ihtilafları, sosyal ve ekonomik buhranları önleme konusunda yetersiz kalan bir uluslararası sistemin meşruiyeti, eninde sonunda tartışılmaya başlanacaktı” değerlendirmesinde bulundu.

Karar alma mekanizmalarını ellerinde tutan uluslararası sistemin hamilerinin, sorumluluğu daha fazla diğer ülkelere yükleyemeyeceklerine dikkati çeken Erdoğan, bilhassa, Türkiye ve Meksika ile Brezilya, Hindistan, Endonezya gibi ülkeler bakımından bu çarpık işleyişin tahammül edilemez seviyeye ulaştığını vurguladı.

Erdoğan, şunları kaydetti:

“Ne dedim, şu anda BM Güvenlik Konseyi’nin 5 tane daimi üyesi var, bu daimi üyelerden bir tanesinin herhangi bir konuda aykırı düşünmesi tüm dünyayı bağlıyor mu? Bağlıyor. Peki tüm dünya bu bir tane ülkenin iki dudağının arasına mahkum mu? Olamaz, olmaması lazım, peki nasıl oluyor da bu böyle oluyor. Asya, Avrupa ve Amerika, dini gruplar olarak baktığımızda burada Müslüman var mı, yok, Budist de yok. Sadece ağırlıklı olarak söylüyorum, burada gayrimüslimlerden oluşan yapı var, dini temsil noktasında da adalet yok. BM Genel Kurulu, Güvenlik Konseyi bir adaletin tecellisi için kurulmuş bir yer değil mi, özgürlüklerin adil paylaşımı için kurulmuş değil mi? Böyle bir kurul, adalet dağıtabilir mi, özgürlüklerin dağılımında adalet tesis edebilir mi?

Şu anda Ortadoğu’da kan gövdeyi götürüyor, BM’nin yaptığı bir şey var mı? Şu anda biz bedel ödüyoruz. Benim ülkem şu anda Irak ve Suriye’den 2 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Her şeyi bize ait, şu ana kadar insani yardımlar dışında yaptığımız mali olarak söylüyorum bize 5,5 milyar dolar bunun faturası var. Bize acaba BM’den gelen para ne? BM’den şu anda donörlerden topladığıyla gelen para 250 milyon dolar, harcadığımız 5,5 milyar dolar. Nerede o parası pulu çok olan ülkeler, nerede BM, nerede BM Güvenlik Konseyi?”

“Biz dürüstlük arıyoruz, samimiyet arıyoruz”

Erdoğan, Türkiye’nin tek başına mücadele verdiğini anlatarak, aynı şeklide Lübnan’da bir milyon sığınmacı olduğunu söyledi.

Lübnan’ın da ekonomik durumunun ortada olduğunu, bu ülkeye de el uzatılmadığını dile getiren Erdoğan, aynı durumun Ürdün’de de yaşandığını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şimdi soruyorum acaba Avrupa’da ne kadar Suriyeli var, 130 bin. Koskoca Avrupa’da 130 bin. Şimdi buna adil bir dünya denilebilir mi? Avrupalılar bizi ziyaret ettiğinde ne diyorlar biliyor musunuz? ‘Sizi tebrik ederiz, 2 milyon insana burada bakıyorsunuz, yaptığınız şu iş her türlü takdirin üzerindedir’ ama paraya gelince para yok, sadece nasihat çekiyorlar, tebrik ediyorlar, paraya gelince para yok. İşte Batı bu, bizi üzen bu. Biz dürüstlük arıyoruz, samimiyet arıyoruz” yorumunda bulundu.

“Hani neredesiniz, verin bakalım desteğinizi” diyen Erdoğan, şu anda küresel sistemde söz sahibi tüm siyasi, ekonomik, sosyal kuruluşların daha adil, daha kapsayıcı, daha etkin bir temsil yapısına kavuşması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Niçin bu 5 ülke daimi üye olsun BM Güvenlik Konseyi’nde? Biz diyoruz ki, BM Genel Kurulu’ndaki konuşmamda da yaptım, niye 5 ülke? Şu an oturup toplamalıyız ve demeliyiz ki, ‘bu sistem reforme edilmeli’. Daimi ülkeler kalkmalı, 20 ülkede mi karar kılacak, bu 20 ülke sürekli rotasyona tutulmalı, her ülkeye 10 yılda bir görev gelmeli. 2 yıl görev yapmalı, 2 yıl sonra diğer ülke gelmeli. Her ülkenin oy hakkı olmalı. Bu şeklide her dilden, kıtadan BM Güvenlik Konseyi’ne de üye olmalı. Orası kimsenin tapulu malı olmamalı, tüm dünyanın, ülkelerin orada söz sahibi olduğunu görmemiz ve göstermemiz lazım. 5 ülkeye siz 190 ülkeyi mahkum edemezsiniz, böyle bir şey olamaz. Herkes ya çıkarından ya da korkusundan konuşmuyor. Konuşacağız, konuşmadığımız sürece bu adaleti tesis edemeyiz. Bu daha fazla ertelenemez bir ihtiyaçtır. Uluslararası kuruluşların sorumluluklarını yerine getirmemesinin faturası, dünyanın pek çok yerinde ölüm olarak, yıkım olarak, sefalet olarak masum insanlarca ödeniyor. Bugün bakıyorsunuz Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da ve daha pek çok yerde çok dramatik, insanlık vicdanını yaralayan hadiseler yaşanıyor. Uluslararası sistemin bu konuda öncülük etmesi, bu sorunlara müdahalede bulunması gereken kurumları, çarpık yapıları sebebiyle, adeta olayları teşvik eden bir rol oynuyorlar.” 

Erdoğan, “Adalet, huzur, güven, refah sadece belli ülkelerde yaşayan insanların hakkı değildir. Dünyamızda yaşayan 7 milyar insanın her biri de bu hakka, bu imkanlara sahip olmalıdır. Masum çocukların, kadınların, insanların kanı kirli siyasi hesaplar uğruna akmaya devam ettikçe, insanlığın vicdanı huzur bulmaz, bulmayacaktır” ifadesini kullandı.

Reklamlar