sakir arslantasŞakir ARSLANTAŞ

Konu:  Bir soruna 40 çözüm olunca, problem çözülmez.

            Esat gitmeden Suriye halkı huzur bulamaz.

İlk tuşa bastığımda, Avrupa ülkelerinin sığınmacılara kapılarını birer birer kapadığı haberleri gelmeye başladı. Gelen kış, yollarda 300 bin savaş kaçağı var, yarısının kollarında çocuklar!

Durum:

İsveç’in bir eyaletinde halk oylaması yapıldı. Sonuçtan,“sığınmacı istemiyoruz”, çıktı.

Karar, “Bir sığınmacı için her gün 9 Euro ödeyelim, gelmesinler.”

Yakın Doğu’dan kaynayıp yola çıkan “savaş kaçağı” ve sığınmacı selini durdurmak şimdilik kimsenin gücünde değil. Avrupa Birliği, Afrika kıtası sığınmacılarla ilgili yeni karar aldı:

1 milyar Euro verelim, lütfen hepsini geri alınız!” Cevap yok.

“Russia 24 TV” haberlerine inanılırsa, “Yakın Doğu Savaşı daha 8 milyon kişi yurdundan kaçmaya zorlayabilir.” Alman “Focus” yayınları, İŞİD’ in Libya üzerinden Avrupa’ya çıkarma hazırlılığını filme çekmiş, gösterdi. İtalya ve Yunanistan’a denizden gelen sığınmacı dalgasının devamlı artacağına işaret ediyor.

İŞİD TV yayınlarında ise aşırı saldırganlık var: “Roma’yı işgal edeceğiz! İspanya’nın Endülüs yöresine yerleşeceğiz!” söylemi dünyayı uyarıyor. Libya, Suriye, Irak gibi toprakları bombalanıp yaşanmaz hale gelenler sanki emperyalizmimle göç tusunamisi silahıyla hesaplaşmak istiyor. Dikkati çeken özellik, sığınmacı selindeki kadınlar. Müslüman kadın evinden, yuvasından çıkmışsa, olay çok vahim anlamına gelir. Kucaklarında bebeleriyle yürüyen bu insanların çilesi tarihe sığmaz.

Kamplarda taşıyor:

Dünya medyası, Ürdün ve Lübnan sığınmacı kamplarındaki durumun yürek acısı olduğunu gösteriyor. Türkiye’deki sığınmacıların sabrı da taştı. İzmir, İstanbul ve Edirne yollarına düştüler. 2.2 milyon sığınmacı aileye normal yaşam koşullarını ancak Türkiye gibi güçlü bir ülke sağlayabilirdi. Türkiye’den çıkıp Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden Almanya’yı göğüsleme hareketi kabardı ve ilk 10 bin Edirne’ye yığıldı. Meriçin geçilememesi, Bulgar sınırının tel örgüleri, yoğun diplomatik temaslardan sonra, Cumhurbaşkanımız Sayın R. Tayip Erdoğan ve Başbakanımız Sayın Prof. A. Davutoğulu’ndan ilk yapıcı teklif, Avrupa önderlerine çağrı geldi. “Sizi istiyorlar, müsaade edin uçakla gönderelim. Biletler bizden!”

Dikkati çeken başka bir özellik şudur: Almanya’ya uzayan sığınmacı alayına Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Bosna ve Sırbistan’dan katılanlar artıyor. Gelişmeler tarihsel bir olayı hatırlattı. Sultan Süleyman Viyana seferine askeri Edirne toplamıştı. 50 bin askerle yola çıkan akın Avrupa’nın merkezine 130 binlik kafile olarak varmıştı. Uçakla sevkıyat Hersek, Slovenya ve Macaristan’daki gerginli hafifletebilir. Avrupa Türkiye’nin çözüm teklifine kulak vermek zorundadır.

Ocak – Ağustos yay giden sığınmacılardan 265 931 kişi Batı Avrupa’ya vardı. Bunların % 21 Suriyelidir. Komşu nüfusunun % 5 sekiz ayda Almanya’ya taşındı. Berlin’de 60, Bremen’de 76, Hamburg’da da 77 yerliye bir Suriyeli düşüyor. Ne yazık ki olay Suriyelilerle birmiyor.

Sığınmacıların Avrupa yolları:

Rusya, Beyaz Rusya ve Polonya yolu en işlek olarak biliniyor.

İkinci olarak Fas üzerinden İspanya ve Portekiz’e gidenler çok kalabalıktır.

Üçüncü yol ise, Türkiye sığınmacı kamplarından başlayıp Yunanistan’a Makedonya üzerinden Orta Avrupa’ya yöneliyor. Libyalılar da İtalya kıyılarından giriyorlar. Başkanları ve Tuna boyu Avrupa ülkeleri sarsan Yunanistan üzerinden giren sığınmacı serüveni oldu.

Bölge dramı:

Son aylarda “savaş kaçağı”, “ekonomik göç” ve “sığınmacı seli” kazan kapağını Suriye açtı. Bu ülkede iç savaş şiddetleniyor. Türkiye’nin PKK terör örgütü kamplarına ölümcül darbesi, bölge haritasını yeniden çizmek isteyenlerin hayalleri boşa çıkardı. Durumu değişti. PKK sekiyor. Yakaladıklarının eline bir sarı bayrak tutuşturanlar söylem değiştiriyor.

Amerika, Rusya, İsrail, sigara kaçakçılığı ve uyuşturucu kanallarından, Batı Avrupa ülkelerindeki işçilerimizi ve şirketlerimizi harca zorlamaktan beslenen ve Türkiye’de yaşayan her Kürt ailesini baskı altına almayı başaran PKK ve iç uzantısı terör beslemesi CKK ve son dönemin politik sahnesindeki yanardöner sihirbaz HDP hak ettikleri ilk dersi artık aldılar. Umarız 1 Kasımda defterleri dürülür. Türkiye’nin sonuç belirleyen bir faktör olarak terörle kesin hesaplaşma kararlılığı Yakın Doğuyu bütünüyle etkilerken, dengeleri değiştirdi.

İç savaş düğmesine basan, yılan gibi saldırıp kurban arayanlar saklanacak in arıyor.  Niyetlerinde Türkiye’yi parçalamak vardı. Tutmadı. Türkiye sivil toplum örgütleri, bütün devlet, polis, jandarma, polis, adliye teröre karşı tek yumruk oldu. “Vatan bölünmez”  sloganı dalgalandıkça dalgalandı. Tek bayrak mitingleri gönülleri birleştirdi.

Yakın Doğu bataklığı 1919’dan beri kaynıyor. Burası farklı çelişkiler düğümü oldu. Türkiye sahneye çıkmazdan önce, problemlere çözüm formülleri arayanlar, bataklığa taş atmaktan, etnik ve mezhep kavgalarını alevlendirmekten başka bir şey yapmadılar. Geçen yüzyıl çelişkiler her gün biraz daha keskinleşti. Savaş sahnesinde diktatör Beşer Esat, PKK gibi Kürt terörist örgütleri ve İŞİD adlı aşırı İslam katilleri, vatansever yerli muhalefet grupları paylaşım ve hâkimiyet kavgasının kanlı perdesinde rol alıyor. Terör güçlerine ve odaklarına en sert yanıt veren Türkiye oldu. ABD oyuna yeni katıldı. Rusya ve İran diktatör Başar Esat’tı silahlandırıyor, “barış” sağlayacak tek güç olarak lanse edip kan gölüne taş atıyorlar. Almanya ise Barzani’yi silahlandırıyor. Her nedense, sığınmayılar Almanya’ya gelsin derken, birden bire sınır kapılarını kapadı.

1 Kasım 2015 genel erken seçimi öncesinde, Türkiye’de iç ve dış terör sorunları birine sımsıkı örülmüş gelişti. Terör vahşetini doğru okuyamayanlar 7 Haziran’da Meclisi ve siyaseti kilitlediklerinde bayram ettiler. İş ve dış terör kullarının organik bağlılığı, terör tröstü tarafından yönlendirildiğini halkımıza ve dünyaya gösteren Cumhurbaşkanı ve başbakan oldu. Ankara’da toplansan “vatan bölünmez”  ve İstanbul “tek bayrak” mitingleri çözümü geniş kitlelere indirebildi. Gül kokan zehirli sis artık kalkıyor.

Legal yanıltıcı söylev ve illegal saldılar, düşmanlığın ana kaynağı PKK’nın, özerk belediyeler kılıfına sokarak anavatanımızı parçalama planları 1924’ten beri ilk kez olmak üzere bu denli sert saldırılarla karşımıza çıktı. Cumhurbaşkanımız Sayın R. Tayip Erdoğan ve Başbakanımız Sayın Prof. D-r A. Davutoğulu çok başlı bir ejderha ile baş etmeyi başardı. Kendisi ile hesaplaşmamız devam eden, sınırlarımız ötesindeki İŞİM şiddeti de iç düşmanın kılık değiştirip baş kaldırmasına yol açtı, vurgulanması gerekir. Devletimizin gücü düşman belini kırmaya etti de arttı. Halkımız, düşmanı kendi kanında boğma hamlesine her yerde ve her yönlüce destek oldu. BULTÜRK gibi STÖ ve tüm soydaşlarımız bu davada tek bayrak şölenlerinde yerini aldı.

Savaş sahnesindeki düşman çok başlıdır. Türk halkına silah çeken PKK, kendi halkını katleden Diktatör Başar Esat ile aynı kamptadır. Terörizmle mücadele de çok renklidir. Orduları her gün teröristlerle hesaplaşma tatbikatı yapan Rusya, Türkiye devletine saldıran PKK’yı bir terör örgütü olarak görmüyor. Halep’te çarşı pazara bir kitle imha silahı olan balon bombalarını uçaklardan salan B. Esat’ı da terörcü-diktatör olarak nitelendirmiyor. Şam’ı silahlandırma konusunda Tahran ile Moskova el ele vermişler. Kansler Merkel ise Barzasni’ ye silah gönderirken bu savaş araçlarını kimin kullanacağından sözde ilgilenmiyor. Rusya’nın Şam’ı askeri olarak desteklemesi, Suriye’de eski barbar rejimin yeniden kurulmasında ayak diretmesi, barış ve çözüm yollarını dinamitlerken, Başar Esat’ın politik sahneden çekilmesi ve Suriye’de bir seçim yapılarak halkın kabul ettiği bir düzen kurulması çabalarını artık Başkan Obama ve İngiltere hükümeti de destekliyor. Obama’ nın Esat’ın çekilmesinde arabuluculuk yapmaları için Moskova ve Tahran’a gönderdiği özel mesaj, uzlaşma kapısını açma bakımından çok anlamlıdır. Çünkü olayın çözümü yalnız “İslam Devleti” illetini yok etmekte gizlenmekle kalmıyor, B. Esat’ın da Şam’ı terk etmesi gündemden inmiyor. Bu bakıma tek hedefli olan çözüm de iki başlıdır.

Rusya’nın Esatçı tutumu:

1982 “Çöl fırtınası” başladığından beri Irak’ta huzur yok. 20. yy.’da hep galip gelenler arasında yer alan, ama ne 1877–78 Pleven Savaşında, ne Birinci Dünya Savaşında, ne de İkinci Dünya Savaşında “sıcak denizlere” inmeyi başaramayan Moskova, Suriye’ye demirlemeyi başardı. Hem de öyle demirledi ki, bugün artık Yakın Doğu ve Suriye krizinde çözüm faktörü olmaya çalışıyor.  İsrail heveslerini göğüslerken Arap devletlerine diplomatik yardım ve silah temin eden, Rusya Suriye’ye iyice yerleşti. Kendi halkına kan kusturan diktatör Başar Esat’a yıllardan beri arka oluyor. Bugün de gitmesini istemiyor, onu “T-90” tankları, “KATÜŞA” füze kusanları, , elektronik top tüfek, lazer ve plazma silahları, danışman ve uzmanlarıyla ayakta tutuyor. Bu arada Suriye’nin Ak Deniz limanlarına demirlerken, yeni 3 kara üslerinde konuşlanması bu bölgede uzun zaman kalma niyetlerine işaret ediyor.

Unutmayalım. Sorun stratejik olduğu kadar günceldir, çünkü ortada kanayan bir yara var, durdurulması gereken güçlü bir göç dalgası var. Yollarda ve kamplarda yaşayanlar B. Esat zulmünden, köy ve kasabalara attığı kocaman bombalardan kaçıyorlar. Halk düşmanı diktatör Şam’da kaldıkça yurtlarına dönmek istemiyorlar. Macar sınırını trenle deldiler, Budapeşte kamplarında kendilerine “Guantanama” US askeri kapındaki işkenceler yapılmasına dayanandılar. Aç susuz, uykusuz ve yorgun olmalarına rağmen, gözü dönmüşçe yürüyerek Esat’ın vahşet ve barbarlığından kaçtıklarını dünya halklarına anlatıyorlar. Olay merhamet boyutlarını çoktan açtı.

Suriye canisini destekleyen Putin’in ne istiyor?

  • Rusya, Suriye ayağıyla Fransa, İngiltere, İsrail ve belki de ABD’nin hayal ettiği topraklara basma ve bölgede egemen olmak istiyor.
  • Halep önünde en modern savaş gemilerinden filo bulunduran Putin, B. Esat’ı ayakta tutarken, gerici Arap rejimlerine yanaşıyor. Suriyelini yurtlarından kovarken 2015’te kendisine yaptırım uygulayan AB’yi karıştırmak istiyor.
  • Moskova, Türkiye askeri uçaklarının PKK üslerini yerle bir etmesinden rahatsız oldu.
  • Moskova, Suriyeli sığınmacılarını çadır kentlerde barındıran, aş, okul, sağlık hizmeti sunan Türkiye’nin Suriye sınırında güvenli bölge oluşturma çabalarına olumlu bakmıyor. Esat’ın bütün ülkeye egemen olmasını sağlamaya çalışıyor. Yurdunu terk edenler Esat kadar Putin’i de ilgilendirmiyor. Ayrıca Türk ve Amerika uçaklarının İŞİD mevzilerini bombalamasına da olumlu bakmıyor vb. Sonuçta, Suriye’yi kendi hamiyetine bağlı ve Esat yönetiminde korumaya gayret ediyor.

Moskova’nın yakın ve uzak hedefleri:

  • 2014’te Kırımı ilhak edip yarımadaya yerleşen Putin, Ukrayna’nın bölünmesine neden olurken AB ve ABD tarafından yaptırımlar uygulandı. Tecritli durum devam etse de, Ukrayna balonu patladı ve Moskova yerel kritik durumu aşmayı başardı. Şimdi Suriye savaşına diren müdahale ederek “İŞİD” – İslam Devleti tehlikesinden Avrupayı kurtaracak olan ancak benim demek istiyor.

Avrupa’ya yığılan sığınmacılar AB’yi ırgaladıkça aslında Moskova’nın

ekmeğine yağ sürüyorlar. Moskova artık durumun kontrol edilemez noktaya

Gelmesini bekliyor ki o zaman AB’ye kendi yaptırımlarını dayatacaktır.

  • İŞİD’in saflarını büyük ölçüde Kırgızistan ve Tacikistan gençlerinden

Doldurulurken, Moskova buna seyirci kalıyor.

Türkiye ile ilişkilerde, şu dönemde Moskova ile Ankara arasında İŞİD’e karşı ortak savaş yürütme yolları tıkalıdır. PKK ve B. Esat destekçisi Moskova, krizden faydalanarak, Türkiye’nin kara ve deniz sınırları yakınına yarı daire şeklinde konuşlanmaya çalışıyor. Bu gelişmelere gönül hoşluğuyla bakan Araplar, İsrail’in Mesih toprakları hevesinin kursağında kalacağına seviniyorlar. Amerika’nın bölgede tek egemen olma hevesini de söndürüp açık hesaplarını kapatmaya çalışanlar var. Kan damlayan bu tabloya, Mısır Başkan Sisi’nin gönül hoşluğu ile baktığını eklemek yerinde olur.

Çözüm, her sorunun kendi içindedir. Suriye’de bulunmalıdır. Bu durumu yaratan diktatörlük zulmüne son verilmelidir.

Son hesapta emperyalizmin hain planları her zaman mazlum halklara ödetilmiştir.

Bu yara Osmanlı’nın çökmesiyle 1919’da açılmış ve fatura bugün de ezilen yerli halklara kesilmeye devam ediyor. Milyonlarca sığınmacının çekisi dünyanın gözü önünde derinleşmeye devam ediyor. Aç kalınca Balkan çayırlarında mantardan zehirlenen Suriyeli kadın ve çocuklara acıyorum. Ölümden kaçanların tanımadıkları bir kültüre sığınmaya koşmaları hepimizi düşündürmelidir. Görünümde sanki yuvası bozulan karınca kaçışı var.

1 Kasım öncesi, hükümet kurmaktan kaçanların  “Suriye bunalımını 1 ayda çözerim” çığlığı sıkça işitiliyor. Ağır sorunlar, tez elde çözülebilir, ama neyin pahasına? Fırsatçı CHP, B. Esat ve dolayısıyla V. Putin’le Suriye konusunda anlaşsa, çözüm kimin lehinde olur? Kral çıplak. Terörizm bütün Avrupa’nın ana sorunu oldu. Eski kıta çatırdıyor. Dünya ekseni değişiyor. CHP ve MHP liderlerinin derdi hep Cumhurbaşkanımız Sayın R.T. Erdoğan ve AK Parti.  Yani kendi devletimizi ve kendi istikbalimizi kendi ellerimizle yok etmek! Sorun Türkiye sorunu olmakla birlikte, tüm insanlığın sorunudur, ama çözüm sorunun kendi içinde gizlidir.

Esat gitmeden Suriye halkı huzur bulamaz.

Reklamlar