Tarih Ekim 16 Ekim 2018

Konu:  En büyük hainlik Vatan satmaktır.

Yazan:  Dr.  Nedim BİRİNCİ.  BULTÜRK Başkan Yrd.

 

Bulgaristan’da çorap söküğü güçlükle ilerliyor. Örgünün içinde düğümler.

İki hafta önce şu 120 bin Bulgar olmayan  yabancıya Bulgar menşei, Bulgar doğum kâğıdı, Bulgar vatandaşlığı, daimi kimliği ve Pasaport verilmesi olayı açıklanınca faşizan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Krasimir Kaçanov’un hemen istifa edeceğini ve ardından üçlü milliyetçi grubun kabineden çıkmak zorunda kalacağını düşünenler artmıştı. Ülkede hükümet krizi zaten vardı. 6 aydan beri her akşam saat 17’de Bakanlar Kurulu önünde “İstifa!” mitingleri yapılıyor. Sayıları büyüdükçe büyüyen protestocuların hepsi siyah taşıtlarına “Bu sistem bizi öldürüyor!” yazmışlar ve trompetli, saksafonlu ve davullu gürültüye herkesin ağızındaki düdükler de tempo veriyor, siyah bayraklar dalgalanıyor.

2018’in ilk gününde başlayan ve dün akşam da bütün yol kavşaklarında ve il merkezlerinde devam eden protesto eylemlerini durdurmak için şimdiye kadar başarılı kullanılan “kemik atma” taktiği bu defa nedense işe yaramıyor. Bu taktik, önce polis protestolarında kullanıldı. 9 Ocak 2018 günü, meclis kararı olmadan, hükümet toplanmadan Başbakan Borisov sivil ve üniformalı güvenlikçilere 500 000 000 (beşyüz milyon leva) verdi. “Zam!”, “Yeni Ayakkabı!”, “Yeni Araç!” vs için  gösteriler birden durdu. Polislerin çorabı daha ileri sökülmedi. Ardından emekliler ayaklandılar. Onlar otobüslerle meclisi kuşatma taktiği uyguladılar. Asgari emekli maaşları 180-200 levaya yükseltildi, 32o (üç yüz yirmi) levadan az emekli maaşı alanlara 40’ar leva dağıtalar, Noel ve Paskalya bekleme uykusuna yattırıldılar.

Haziranda başlayan özürlü anneler eylemleri bugün de devam ediyor. Onlara 150 milyon leva ayrıldı. Fakat bu kavgalı süreç içinde Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov’un direnen annelere “gürültücü tavuklar”, araba içindeki özürlü çocuklara da “güya hasta” demesi uzlaşma bağlarını kopardı. Analar “İstifa!” bayrağı açtılar.

Bu gelişmeler özetlendiğinde, günümüzde hükümetin istifasını isteyen güçler ordusunda şu figürleri görüyoruz. Cumhurbaşkanı Rumen Radev, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) yönetimi, meclis grubu ve yerel yönetimler, Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) parlamento grubu, meclis dışında Demokratik Güçler Birliği (CDC), Demokrasi için Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlük (DOST) partisi ve daha birçok sivil toplum örgütü ve siyasi kuruluşun bu kavgada yer aldığını beyan etti.

Ancak bu direnişlerde mikrofon başında (medyada) ve meydanlarda olmak üzere, kutuplaşma var. Politik yönetim (politik sınıf) henüz meydanlara inmiş değil. İstifa ve değişim ateşini yakanlar canına tak demişler, daha ötesi çukur diyenler. Bu kitlenin boyutlarını çizebilmekse oldukça zordur, çünkü direniş biçimlerinde sürekli yenilenme ve değişme var. Bir akşam meydan eylemi yapanlar, ertesi akşam araç alayıyla şehir tutu atıyor, araçlar ve kitle kavşaklara doluyor ve trafiği kilitliyor. Sofya’da, Plovdiv ve Parnik ana yol çıkışları birkaç saat trafiğe kapanıyor, Varna’da “Asparuh” köprüsü işgal ediliyor. Haskovo’da yapılan mitinglerde ise “Kapitan Andreevo” – “Kapıkule” Türkiye sınır kapısı ile “Novo Selo” Yunanistan sınır kapılarının kapanmamasına dikkat ediliyor. Sliven’e bağlı “Petolıçkata” (Yıldız) kavşağı da her akşam kapanıyor. Bu nümayişçilerin istekli çok farklı: Sofya’dakiler benzin fiyatlarına zammı protesto ederken, Haskovolular içme suyunun arıtılmasını istiyorlar vs.

Temel nedenleri sosyal ve ekonomik olan, yaklaşan sert kışla gelen zamların şiddetlendirdiği protestolar Bulgaristan toplumunu tamamen böldü. Bu kavgada Bulgar sermaye sahipleri ve işveren kuruluşları güya “Yurtsever güçler” maskesi ardında gizlenen siyasi zümreyi, hükümeti, oligarşi tabakayı destekliyor. Başbakan Boyko Borisov da yönettiği GERB partisinin sağa daha da kaydıkça ve sırtında taşıdığı hazır yiyici kitle arttıkça faşist partilerle ilişkilerinden vazgeçmek istemiyor. (kopamıyor) Dikkati çeken “Ataka” partisinin hükümet ortaklığından ve meclis çoğunluğundan koptu kopacak durumudur.

Çorap Söküğü başlığı altında anlatmaya çalıştığımız çok büyük ve acı bir gerçek bu. Bir defa 2009’dan beri iktidarda bulunan siyasi güçler memleketimizi, onurumuzu, Avrupalı kimliğimizi pazara çıkarmış satıyorlar. Bu halk kükreyişinin nedenlerinden biridir. Bu volkanik halk patlamasında biz Bulgaristanlı Müslüman Türklerin Bulgarların yanında daha derli toplu yer almamız gerekirdi. Fakat “Bulgaristan yalnız Bulgarlarındır!” sisi henüz kalkmamış olduğundan savaşım meydanlarında yakınlaşıp kaynaşma, birlik kaleleri örmemiz henüz oldukça uzaktır. “Bulgaristan Bulgarlarındır!” sloganı, Bulgaristan şartlarında Türklere ve öteki azınlıklara yönelik ırkçı, şoveniz ve faşist bir şiar ve eylem yönüdür. Buna rağmen Silistra, Razgrat, Şumen gibi il merkezlerinde Türkler protesto eylemlerine müstakil katıldılar.

Bu gelişmelerin daha derinindeki tabaka ise şöyledir:

Yeni hareketlenme, yıllardan beri ilk defa birçok derenin birden aktığına kanıt getirdi. Su toplanıyor. Bu hafta tüm kent merkezlerinin, kavşakların ve ana yolların ploke edilmesi (kapanması) ve ülkede yaşamın felce uğraması sinyalleri var. “Trafik devrimi” henüz kitaplaşmamış olsa da Bulgaristan ilk örnek olabilir. Bu gelişmelerin politik gölgesi de belirdi.

Yazılarımda birçok defa, “Multi-grup” Holding parasıyla, totaliter dönemdeki Altıncı Şube (Rusya ile bağları yürüten) istihbaratçı kadrolarıyla – Albay, Prof. Dimitır İvanov vb – ve bunların arasında özellikle vurgulanması gereken biri daha var,  “Kütüphaneci Enstitürsü” (billiotekarski institut) adı altında bir gizli polis kadro eğitim merkezi kuruldu – ve  bu Enstitüye bağlı bir Özel Gizli Polis Kadrosu eğitim merkezi açılmıştı ki, bu merkezdeki kadro eğitim işlerini yöneten de BSP-DPS iktidar ortaklığı döneminde Milli Güvenli Devlet Ajansı (DANS) kısa adıyla bilinen devlet güvenlik ajansının başkanı görevinde bulunan Svetlin Yovçev’tir. Svetlin Yovçev, 2000’li yılların başında, Bulgaristan’ın bataklığa düştüğünde, halkı yalanla mayalamak için Çar II. Simeon Saks Kuborgorrgotski’yi İspanya’dan getirip Bulgaristan’a başbakan yapma planını çizen zihinlerden biridir. Hatırlanacağı üzere o zaman İspanya’ya Ahmet Doğan gönderilmişti. Sonra da BSP-DPS-II. Simeyon ortak iktidarı kuruldu ve ülkeyi (2000-2009 yılları arasında yöenettiler) ve bu ortaklık sonra buharlaştı.

Şimdi bu senaryonun tekrar edilmesine gerekli hazırlıklar tamamlanmak üzeredir.

Yeni durumun özeti:  Yurt dışındaki Bulgaristan vatandaşları Yurt içindekilerden çok oluyor. Nüfusun dışarı kaymasıyla iktidar dengesi değişiyor. Kritik noktada bulunuyoruz. Anlaşıldığı üzere, Amerika’da, Londra’da ve bilmem başka gizli hangi merkezde II. Simeon tipi, Bulgaristan sevdalısı kodamanların torunu kadrolar eğitilerek yetiştirildiği haberleri yayılıyor. Bu kadrolar sözde “büyük Batı yatırımlarıyla” bir iki yılda sözde “Bulgaristan’da işleri yola koymak için özel hazırlık görmüşler ve Mayıs 2019 AB seçimleriyle birlikte Cumhurbaşkanı “gölgesinde” politikaya girmeye hazırlık görüyorlar. Bu anlamda sayıları 1 milyonu aşan Türkiye’deki Bulgaristan vatandaşlarının da hak arama davasının devamı olarak Bulgaristan siyasetine kazanılması yeniden gündem olması ve değerlendirilmelidir. Seçimleri GERB partisi kazansa bile, meclis çoğunluğunu ele geçirecek olan Borisov partisi geri adım atacak ve Bulgaristan’da BSP-DPS koalisyonu kurulacaktır. Politik anketlerin son sonuçları buna işaret etmektedir. Maclise ancak 3 politik parti girmesi için hazırlıklar başladı. (GERB-DPS-BSP). Başbakan dışardan gelen “o birleştirici kişi” olabilir. Böylece, NATO ve AB maskesi altında Sofya’da yeni Rusçu bir iktidar kurulacaktır. Gizli güçler halkı kazan kaldırmaya itiyor.

Şu yazdıklarım, çorabın yenilenecek olmasına haber verse de, biz “Çorap söküğüne” devam edelim. Çünkü bu işlerin “U” dönüşü yapmasına neden, aslında çorabın sökülmemesidir.

İkinci olarak.

Makedonya eski Başbakanı Gruevski’nin ülkesinden Bulgar pasaportuyla kaçması, Makedon meclisindeki milletvekillerinden hemen hemen hepsinin Bulgar Pasaportlu oluşu, Sofya otellerinde demirbaş odaları ve lüks lokantalarda  sürekli “rezerve” masaları bulunması gerçeği düşündürücüdür. Ne olmuş canım, “devletin malını yemeyen domuz!”atasözü bizden çalınmış ve Bulgarlaştırılmış değil mi! Gülmek özgürlüğün en parlak ifadesidir. Ancak gülecek durumda değiliz. Satılan Vatanımızın şerefidir.

Bu gerçeğin ardındaki eşekdikeni tarlasından gelense şovenizm kokusudur. Bulgar TV ve Radyo programlarında Makedon vatandaşlarıyla yapılan söyleşiler tercüme edilmiyor. Anlayan eşek olsun! İki ülke arasında derinleşen diplomatik görüşmelerin dil yüzünden batağa düşmesine çözüm bulunmuş. Görüşmeler İngilizce yürütülüyor. Dil insanları birleştirdiği kadar ayırma ve birbirine düşürme gücüne sahiptir.

Bu işte Bulgarların canını acıdan nedir?

Bir) Birinci ve 2. Dünya savaşları arasında Bulgar devleti (Krallık ve Totalitarizm) Makedonya’da Bulgar kimliği yeşertmek için okullar, kulüpler vs açmış, öğretmen göndermiş, bunları finanse etmiş. 1942’de Almanlarla birlikte istila edilen Makedon topraklarında Bulgar kimliği (nüfus kağıdı) dağıtılmış, 1945 ‘te kurulan ve 27 Nisan 1991’de dağılan Yugoslavya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nde yaşayan Bulgar köklü vatandaşlarının dilini, geleneklerini ve etnik kültürünü yaşatabilmesi için önemli masraf yapmış ve çaba göstermiştir. Bulgaristan makamları şimdi, işte bu çabaların medyalarını toplayıp Makedonya’da bir Bulgar azınlığı ve belki de onların bir otonom kurumunu hayal ederken, işler ters gitmeye başladı. Prezen’de (2018)  imzalanan Makedon-Yunan Antlaşmasında, Yunanlar Makedon milletini tanıdı ama Makedonya’da Bulgar etnik ve kültür azınlığı olduğundan söz edilmedi. Bulgarlarla imzalanan (2017) anlaşmasından sonra ise Bulgaristan’da esen havada “Makedonların hepsi Bulgar’dır” kokusu var.

İki) Makedon halkı ve makamları, okullarda okutulan derslerde, Bulgar ve Makedon halklarının ortak ayaklanmalarından, ortak Çarlarından, savaş, savaşım ve zaferlerinden ya da yenilgilerinden söz edilmiyor. Bunu en yalın bir şekilde ifade ederken, derinleşince kabuk altından II. Bulgar Devleti (1185 – 1396) gibi bir devletin varlığı ve bu devletin kurulmasından Kuman Türklerinin rolü gibi (ardından da bir sürü dil, din, yazım, kültür vb) sorunlar getirerek güncel sahneye çıkıyor.

Üç)  Tüm bu gelişmeler içinde – pasaport dağıtmaktan, para toplamaktan, rüşvet almaktan başlayarak Makedonya’nın NATO ve Avrupa Birliği üyeliğine kadar – uzadıkça uzayan bir sorunlar dizisi öne çıkıyor. Tarihin canlı olması, geleceğin de aslında köklere yani öze dönmek olduğu dikkate alındığında, bu çorap söküğünün durduğu yerden ileri gitmesinin mümkün olmayacağı gibi bir tablonun duvara kendiliğinden asıldığını ve geleceği kararttığını görüyoruz.

Bizde ceviz fidanı dikildiğinde, ha şimdi 7 yıl bekleyelim de köklerini salsın, derler. Sanki böyle bir başlangıçtayız. Bulgar siyaset adamlarının gerçekten olgunlaşmasına kaç yıl-asır-gerekli olduğunu söylemekte güçleniyorum, aslında “Bulgaristan’da yaşayan Türk yok!” diyenlerin, “Makedonya’da yaşayan Bulgar yok!” sözlerinden ders çıkarması gerekir. Çünkü yalandan üretilen siyaset, aslında bir ölüdür. Bu cesetler kalkmadan ve duası okunmadan siyasette ileri adım atılamaz. Bu, Türkler için geçerliyse, Makedonlar ve Bulgarlar için de geçerlidir. Herkes tarih yazamaz. Tarihi yalnız zafer kazananlar yazar diyenlere hak vermek gerek. Görüldüğü üzere, günümüzde bir çorap sökmek bile imkansız gibi. Geçmiş düğüm üstüne düğüm, sök sökebilirse…

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Lütfen paylaşalım.

Reklamlar