Şakir ARSLANTAŞ
Tarih: 25 Kasım 2020

Bir çocuk: “Anneciğim benim uykum geldi mi?” dediğinde,

Annesi: “Hayır anneciğim, sen şimdi acıktın!” cevabını verirse, iş bitmiş, çocuk, annesi, bütün aile çöküşü kabul etmiş demektir.

Yükseliş düşünmeyle başlar ve insan fikir ürettikçe güç toplar, yücelir.

Bulgaristan Türklerinin dilinde “çöküş” anlamı “bozulma” ve “gerileme” gibi ifadelerde gizlidir. Birisinin sürekli kilo alıp irileştiğini gören insanımız, “içinde sıkıntı var” ya da “sıkıntısı büyümüş” deyiverir.

Memleketimiz Bulgaristan 21. Yüzyıla sıkıntılı girdi. Başbakanımız Boyko Borisov artık 186 kilo olmuş. Hekimler Birliği Başkanı Dr. İvan Macarov korona virüs testlerinden % 40 olumlu çıksa da, vatandaşların % 60 – 70’i yatakta haberini duyurdu.

Bireysel çöküşle toplumsal çöküş arasında iç içe girmiş bir bağ var. Sanki her şey insanın kendi hayatı üstüne düşünmeye başlamasıyla başlıyor. Zaten düşünen insan. Toplumun kendi beyni, duyum organları ve zekâsı yok. Bilinçli hareket İnsanla başlayıp İnsanla biter.

Çocuğun “Anneciğim benim uykum geldi mi?” sorusunu sorduğu ailede düşünme ya başlanamamış ya da düşünce solup bitmiştir. Ne çocuk bir kuzu ne de annesi de koyundur. Kuzunun kuyruk sallaması, melemesi acıktığına işaret, koyunun başını kuzudan yana çevirip burnuyla onu yeline itmesi bile yeterli değildir. Kuzu memeyi kendisi bulur, emer ve doyunca çekilir. Çocuğun ondan üstün olan tarafı içgüdüyle değil, duyguları ve zekâsıyla hareket ederken, ihtiyaçlarını doğru dile getirebilmesidir. İnsan aklıyla hareket eder…

Bugün “Anneciğim benim uykum geldi mi?” sorusunu yönelten, yarın ““Anneciğim benim uykum kandı mı?” diyecektir. Bu da birey olarak, aile ve toplum olarak bozulduğumuza ve önce küçük küçük ardından büyük adımlarla yabanlaşmaya, soysuzlaşmaya doğru geri gittiğimizi yani hayvanlaştığımızı ve hatta bu yolda koştuğumuzu gösterecektir.

Bulgaristan’da durumu doğru değerlendiremeyen ve seçenek yapamayan, şüpheci bir toplum oluştuğu Birleşik Amerika’nın en zenginlerinden ve bilgisayarı icat eden Bill Gates’te de ilgi uyandırmış.

Bulgaristan’da insanlar çipli. Modern eğitim kendisi düşünen ve bilinçli hareket eden insan yetiştirmelidir. Bulgaristan’da bu ancak birkaç paralı elit okulda yapılıyor” dedikten sonra, “24 Saat” gazetesinin siparişi üzere “Trend” anket ajanı bu ay bir çalışma yalmış ve aldığı sonuçlar:

“Bir milyon Bulgaristan vatandaşı korona virüsün bir dünya yalanı olduğuna inanıyor. Başka bir milyon ise, bir tuzak olduğunu düşünüyor.

Covid-19 salgını yalnız vücutların değil beyinlerin de hasta olduğunu kanıtlıyor. Nüfusun % 52’si korona virüsün bir labrador ürünü olduğuna inanırken, % 40’ı dünya nüfusunu azaltmak için oluşturulan bir biyolojik silah olduğuna inanıyor. Nüfusun % 21’i salgın olayının arkındaki gücün Bill Gates olduğu söylüyor ve aşı yapılırken insanların çipleneceğinden korkuyor. Nüfusun % 12’si “Covid -19”un “G – 5” ile yayıldığını iddia ediyor. Beş kişiden biri bunun bir dolandırıcılık olduğu görüşünde…”

Bu büyük milli tehlikeyi ve komplo görüşünü daha anlaşılır bir şekilde açabilmem için sosyal yaşamdan bir örnek seçtim.

Memleketimizde,  4 000 – dört bin – doktordan 2 000’ni – iki bini – “Covid -19” virüsüne yakalandı. Hastaların başında can veren sağlık personelinin sayısı büyük. “Ölüm ile hayat” arasındaki kırmızıçizgi o kadar inceldi ki, Sofya Meclisi Başkan Yardımcısı Valeri Simyonov 25 Kasım sabahı TV’ye çıktı ve “Bulgaristan Sağlık Sistemi Çöktü!” dedi.

Bu haberi işitenler, hastanelerde nöbet veren doktor, hemşire ve diğer sağlık personelinin maskeleri, eldivenleri çıkarıp, şırıngaları ve ilaçları rafa kaldırdığını, ameliyat masasındaki hastaları pansuman edip sokaklara toplanarak,  Sofya’ya yöneldiğini düşündük. Ne var ki böyle bir olay yaşanmadı. Virüse yenik düşenler hastanelerde, asansörlerde, ambulanslarda ve haftalardır tüm acil yardım telefonları kilitli ve kliniklerin çevresi polis kordonu altında olduğundan açık bir klinik kapısı veya boş yataklı bir hasta ararken özel araçlarda kendinden geçenler bir daha hayata dönemediler. Hiç anlamadan nüfus başına ölü sayısı bakımından dünya birincisi oluvermişiz. İşsizlik, açlık, dar gelirlilik ve cahillikten sonra Tahtalıköy yarışında da şampiyon olduk. Emsalsiz bir başarı…

Şu an Bulgaristan’da hükümeti devirebilecek en örgütlü güç doktorlar öncülüğünde sağlık personelidir. Fakat onlar hükümet devirmek için değil, hayatı yaşatmak için yeminlidir. Günümüzde Hipokrat Yemininden önemli olan kişisel namus ve şerefle birlikte toplumsan inanç ve iradeyi yaşatmaktır.  2 000 yılından sonra 5 000 – beş bin doktor ve hemşire Batıya göç etti. Borisov hükümeti 10 yıldan beri onların yerini dolduracak kadro yetiştirmeyi değil, Avrupa Birliği’nden doktor başına 150 bin Avro ceple meyi düşündü. Ve işte sonuç! Hastane var doktor yok…

Şimdiki çöküşümüz öyle bir çöküş ki, gün gelir uyanış, diriliş ve yükseliş aşamalarına geçsek,  artık duyumsayabilmemiz, sevinebilmemiz, gururlanabilmemiz, mutlu olmamız olası değil. Duygularımız siliniyor. Dünyamız ters dönüyor! Üzerimize çöken karanlık – büyük korku, bu, ne sis ne de bulut, sanki kör kuyunun dip katı.

Bulgaristan’da en bilinen kişilerden biri olan şoumen Slavi Trifonov 2019 yılında tescil ettirmek için evraklarını Sofya mahkemesine sunduğu partinin adına YOK BÖYLE BİR DEVLET demişti. Mahkeme heyeti, partinin adını gerekçe göstererek, işlem yapmadı. 6 ay sonra aynı parti VAR BÖYLE BİR DEVLET adıyla doğdu. “Var” ve “Yok” bazen aynı şeydir. Bulgar devletinin durumu ortada – VAR VE YOK ARASINDA ÇÖKÜYOR!

“Çöküyoruz” fikrini ilk kez Şubat ayında “Wuhan” haberlerini yorumlarken kullanmıştım. İlk ankette Bulgar kamuoyunun % 76’sı “Covid-19” u bir biyolojik silah olarak gördüğünü gizlememişti. Tam da o günlerde teslimatı 2027 yılında yapılacak 8 adet “F-16” savaş uçağı için Amerika’ya 3 milyar leva havale ettik. “Çöküşün” başladığını sezenler şunları yazdı:

“Aldığımız uçaklarla ancak Kuzey Makedonya Cumhuriyetiyle savaşabiliriz. Onların savaş uçağı yok. Bizim ihtiyacımız olan savaş uçağı değil, 100 adet tam teşekküllü ambulanstır. Ambulans helikopter ve uçağımız yok. “Covid -19” için uzmanlaşmış hastanemiz yok. Devlet hastanelerine girilmiyor. Bütün yük birkaç özel hastane üzerinde. Bu paralarla 100 tam teşekküllü ambulans, 5 helikopter ve 10 uçak, ilaç ve sağlık malzemesi alsaydık, halka bedava maske dağıtsaydık, memleketimizden kaçan doktorlardan 500’ünü geri çağırsaydık….”

Oysa milletvekili doktorlar, belediye başkanı, belediye meclis üyesi, muhtar sağlıkçılar hastanelere döndüler. Fakat Sosyalist Parti Başkanı Bayan Kurnelia Ninova’nın meclisten çıkıp sağlıkçılara yardım için hijyeniz olarak Sofya Morgu’na gitmesine anlam veremedim! Sosyalistler “devrimci durum”, “kritik an”, “evrim” ve “devrim” gibi işlerden iyi anlar. İktidarın yarısı “Covid – 19” belasına yakalanmışken,  bir gensoru hükümeti devirebilirdi.

Bu arada, “çöküş” şartlarında memleketi yönetmeye aklı ermeyen iktidar, ömrünü uzatmak için meclis oyunu kurallarına göre oynamaya ustaca devam ediyor.

Bundan 4 ay önce “Sofya” ve ardından Bulgaristan “Başbakan Borisov İstifa!”, “Başsavcı Geşev İstifa!”,  “Erken Seçim ve Yeni Anayasa!” mitingleriyle çalkalanırken 14 Ağustos sabahı elinde bir Anayasa Tasarısıyla televizyona çıkan Başbakan şöyle demişti:

İşte size yeni anayasa, içinde erken seçim, seçim hükümeti ve Yüce Millet Meclisi ve diğer istediklerinizin hepsi var, meclisten geçerse istifa ediyorum.” Bu defa da olmadı. Bir iş uzadıkça uzar…

24 Kasım günü Meclis “anayasa teklifini” kabul etmedi, dolayısıyla Yüce Halk Meclisi, yeni anayasa ve hükümetin istifası sayfaları kapandı. “Yasal yollarla bunalımdan çıkış davası” rafa kalktı. Bu arada Borisov milletvekili maaşlarını 3 000 –üç bin- levadan – 6 500 – altı bin beş yüz- levaya fırlattı. Böyle bir zamdan sonra ancak “Boyko Borisov Değişmez Lider” yasası onaylanır ki, o zaman belki 28 Mart 2021’de olağan meclis seçimi yapmaya,  şimdiki meclis bileşimiyle hükümetin ve yasama organının görev süresini kalıbına ve kılıfına uygun meşrulaştırmak kalır. Kulisteki zekâ bunu da yapabilirse, 44. Halk Meclis de tarihe geçmiş olacaktır.

Oylamadan sonra salondaki milletvekillerine Bulgar yazar Kalin Terziyski’nin “Ben ve Allah” kitabı hediye edilmiş.

Bu kitapta Allah size akıl verirken almadınız, hiç olmazsa şu çipi takın da, düşünme derdinden kurtulun” fikri işlenmiş.

Yükseliş yolu belki de budur. Bilebilir misin!?

Son.

Reklamlar