Olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonu eski milli halterci Halil Mutlu, “Belli bir nüfusa ulaşınca belli haklara kavuşuyorduk. Ana dilde eğitim gibi. Bunu engelleyebilmek için Rusya’nın emir ve talimatlarıyla bu kararı aldılar.” dedi.

Bulgaristan‘ın 1984 yılında ülkedeki Türkler ve Müslümanlara karşı başlattığı asimilasyon politikasıyla aileler parçalanırken, insanlar yerlerinden ve yurtlarından edildi.

Bulgaristan’ın 1984-1989 yılları arasında Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon politikasından kaçan yaklaşık 350 bin kişinin “zorunlu göçü”nün üzerinden 30 yıl geçti.

Türkiye’nin 1989 yılından itibaren sınır kapılarını açmasıyla göç başlarken, yaklaşık 350 bin kişi Türkiye’ye giriş yaptı.

Dönemin Devlet Başkanı Todor Jivkov’un liderliğindeki politikada, Türk isimlerinin Bulgar adlarıyla değiştirilmesi, Türkçe konuşmanın yasaklanması, Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerden koparılarak, Bulgarların yoğun yaşadığı yerlere yerleştirilmesi, Türkçe eğitim kurumlarının ve Kur’an kurslarının kapatılması, Bulgar ve Türkler arasında karma evliliklerin parayla teşvik edilmesi, alınan kararlara uymayanların para ve hapis cezasına tabi tutulması şeklinde uygulamalar gerçekleştirildi.

Bulgaristan’ın Kırcaali kentinin Uzuncalar köyünde, 14 Temmuz 1973 tarihinde dünyaya gelen Olimpiyat, dünya ve Avrupa Şampiyonu eski milli halterci Halil Mutlu, yaşadıkları o günleri bir çocuk gözüyle AA muhabiriyle paylaştı.

Asimile olayının daha öncesinde 1975 yıllarında olduğunu hatırlatan Halil, “O zaman Bulgaristan’da 2 milyona yakın Türk yaşıyordu. Bulgaristan’ın nüfusu da zaten 6-6,5 milyon civarındaydı. Belli bir nüfusa ulaşınca belli haklara kavuşuyorduk. Ana dilde eğitim gibi. Bunu engelleyebilmek için Rusya’nın emir ve talimatlarıyla bu kararı aldılar. Bu isimleri değiştirdiler. Burada asıl olan ‘biz de Türk yoktur’ demek istediler.” değerlendirmesinde bulundu.

Türklere karşı baskı dönemini başlatan o rejimden sonra sınırların kalktığını anlatan eski milli halterci, “Göç olayından sonra aileler bir tarafa dağıldı. Özellikle gençler köylerinden koptu. Farklı memleketlere gitti. Köyler boşaldı. Köylerde sadece dedelerimiz, anne ve babalarımız kaldı. Aileler parçalandı. Aileler eskisi gibi değil. Göçün bedelini düşündüğümüzde hala ödüyoruz.” görüşlerini aktardı.

“Türk olmak suçtu”

Halil Mutlu, olayların yaşandığı dönemde 12-13 yaşlarında olduğunu ve zor bir süreçten geçtiğini ifade etti.

Halil, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Zor bir süreçten geçtim. 12-13 yaşında bir çocuk olmama rağmen bunları yaşadım. Yurda gittiğim gün bu yaşlarda copla tanıştım. Lise düzeyinde bir yurttu. Yurdun kapandığını görünce 200-300 metre mesafeden seslendim kapıdakine. ‘Ey çömez, kapatma.’ Birinci sınıflara orada çömez denirdi. Hakaret anlamı taşımazdı. Samimiyetten dolayı söyledim. Yurda kapanmadan gittim. Bir baktım oradaki bana ‘sen kime çömez’ diyorsun deyince, ‘kusura bakma seni arkadaşımla karıştırdım’ dedim. Orada ilk kez copu gördüm. Coptan dolayı yeni yurtta kaldığımı öğrendim. Ondan sonra gölgemizle bile konuşurken dikkat etmeye başladık. Türk olmak suçtu.”

“Keşke o süreci yaşamamış olsaydık” diyen Halil, “Çünkü aile bağlarımız koptu. Herkes bir tarafa gitti. Göç farklı bir olay.” görüşlerini paylaştı.

Göç dönemi

Halil Mutlu, o günlerden en iyi hatırladığı zamanın göç dönemi olduğunu söyledi.

Göç döneminde herkesin bir telaş içinde olduğunu anlatan şampiyon halterci, “Arkadaşlarımız, hocalarımız, komşularımız hepsi bir telaş içinde. Herkes Türkiye’ye gelmek istiyordu. Gelebilmek içinde bazı şartlar vardı. Büyük bir kargaşaydı. Sevdiklerimizi yolcu ediyorduk. Onlar bize, biz onlara bakıyorduk. Hep acabalar vardı. Kaldığım sürece halter yapamayacağımı biliyordum. 1989 yılı mayıs ayında sınır açıldı. Sanırım 3 ay kadar açık kaldı. Gelen geldi, kalan kaldı. Sınır kapandı. Annem ve babamın bir müracaatı yoktu. Abim askerdeydi. Bizler sınır sürekli açık kalacak gibi düşündük. Ondan dolayı biraz ağırdan aldık. 3 ay sonra sınırlar kapanınca biz de orada kaldık.” diye konuştu.

Halter sporuyla tanıştı

Sakarya’da yaşayan antrenör İbrahim Elmalı’nın sayesinde 10 yaşında haltere başladığını anlatan Halil, “Bilerek değil ama kandırılarak halter sporuyla 1983 Ekim ortalarında tanıştım.” ifadesini kullandı.

Olayların 1984 yılı ve sonrasında başladığını dile getiren Halil, şöyle konuştu:

“12 yaşlarındaydım. 1985 yılında isimler değiştirildi. Hala zorlanıyorum ama ‘Huben’ ismini almıştım. Benim adım Halil Aliyev Halilov’du. 1989 yılına kadar hayatımızı idame ettirdik. Sadece isimden bahsediyorum ama Türkçe konuşmalar da yasaklandı. Özellikle annem Bulgarca konuşmayı hiç bilmez. Babam da kasabalara gidip geldikçe ancak yol tarif edebilirdi. Bulgarca konuşmaya başlasa zaten 2 kilometre öteden Türk olduğu belli olur. Neredeyse hiç Bulgarca bilmezlerdi. Bulgarca bilmeyen büyüklerimiz bayağı bir sıkıntı çekti. Bunun yüklü miktarda para cezası da vardı.”

“Polis ne derse onu yapardık”

Eski milli sporcu Halil Mutlu, baskı döneminin başlamasıyla sokaklarda polislerin ve köpeklerin çok fazla olduğuna dikkati çekti.

Kasabada bir yurtta kaldığını dile getiren Halil, “Oradan köyüme döndüğümde babam bana isimlerimizin değiştiğeni söyledi. Tekrar yurda döndüğümde her şey değişmişti. Bizim yurda polisler yerleşmiş. Polis ne derse onu yapardık. Köpekten çok korkan biri olarak benim için zor dönemlerdi. Sadece bizim için değil, aynı sıkıntı Bulgar çocukları için de vardı. Adım başı köpek, polis, sıkıntılı ve gergin bir dönemdi.” değerlendirmesinde bulundu.

O günleri düşündüğünde ana, baba ve diğer aile büyüklerinin, büyük badireler atlattığını anlatan Halil, “Mestanlı kasabasında gerçekleşen büyük olaylar, halkın sokağa dökülmesi, tankların meydana inmesi, halkın bu tanklara karşı durması, verilen şehitler, köylerden trenlere binerek insanların kasabaya gelmeye çalışması, o tren yollarının kapatılması farklı bir resimdi. Bunlar aklımda kalmış.” ifadelerini kullandı.

Azınlıkların olduğu yerlerde bu tür olayların olduğunu ancak kendilerinin bulunduğu bölgede azınlık olmadıklarını anlatan milli sporcu, “Ancak okula gidip gelebildim. Sadece eğitim alabildim. İsimler değiştirilerek sorun bitmedi. Halter sporundan beni uzaklaştırdılar. Sosyal hayattan soyutladılar. Spordan kopmam Türk olduğum içindi.” şeklinde konuştu.

Eylül ayında antrenör Enver Türkileri’den bir mektup aldığını anlatan Halil, şöyle devam etti:

“Kendisi Türkiye’ye ilk gidenlerdi. Bana giderken ‘seni bir şekilde Türkiye’ye alacağım’ demişti. 16 yaşındaydım. 18 yaşında olmadığım için tek başıma yurt dışına çıkamıyordum. Ancak bir aile ile çıkabiliyordum. Seni getirecek aileye iş garantisi verilecek yazıyordu mektupta, Ben hemen köyden kasabaya koştum ve İbrahim hocamın ailesine yanına gittim. İbrahim hoca Rusya’da çalışıyordu. Ben de eşine gittim. Yenge hanıma gittim ve bir mektup var dedim. İbrahim hocam ve eşi de benimle geleceğini söyledi. Herkes gelmek istiyordu. İbrahim hocanın Rusya’dan gelmesi yaklaşık 1 ay sürdü. Sanırım aralık ayı ortalarında pasaportlar toparlandı ve her şey hazırlandı.”

“Sınırı, 29 Aralık 1989 tarihinde gece geçtim” diyerek sözlerine devam eden Halil, “İstanbul’a geldik. İstanbul’dan otobüse bindik. İbrahim hoca ve ailesini Adapazarı’na bıraktık. Biz aynı otobüsle Ankara’ya devam ettik. 1 Ocak 1990’da Ankara’ya geldim. Cebeci Stadı’nın altında lojmanlarımız vardı. Yeni yıla orada girdik.” diye konuştu.

“1 Ocak 1990’da yeni bir dönem başladı”

Annesi Hatice ve babası Ali’nin Bulgaristan’da kaldığını belirten Halil, “1 Ocak 1990’da yeni bir dönem başladı.” dedi.

Ailesinin orada kaldığını ifade eden Halil Mutlu, “Tam yalnızlığın göbeğine düştüm. Tek başına geldim. 1994 yılında İstanbul’da dünya şampiyonu olduğumda ilk demecim ‘ailemi istiyorum’ demiştim. Yarışma 1994 yılının sonundaydı. Sağolsun o zaman Tansu Çiller hanımefendiyle rahmetli Bülent Ecevit ikili kararnamesiyle aileme 1995 yılının şubat veya mart aylarında kavuşmuş oldum. Ailemi getirmek için sesimi duyurmam lazımdı. Sesimi duyurmam için de şampiyon olmam lazımdı. Bu hedefe ulaşmam lazımdı.” görüşlerini paylaştı.

Türkiye’ye gelince kendisine güzel imkanlar sunulduğuna dikkati çeken eski milli halterci, şunları kaydetti:

“Ailem geldikten sonra onları İzmir’e yerleştirdim. Annem ve babam hayatta, orada yaşıyorlar. Babam 1942 doğumlu, annem de 1945 doğumlu. Onlar şu anda 6 ay İzmir’de, 6 ay da Bulgaristan’a git gel yapıyorlar. 16 yıllık kısa bir geçmişim olmasına rağmen bana sorsalar en çok neyi özlüyorsun deseler, ‘köyümü özlüyorum’ her hafta gitmek isterim, her ay orada olmak isterim her sene orada olmak isterim ancak 3-4 senede bir gidebiliyorum. Akrabalarımız, arkadaşlarımız, yeğenlerim var. Artık bir yabancı gibiyiz.”

“Bendeki bayrak sevgisi çok çok farklı”

Olimpiyat, Dünya ve Avrupa Şampiyonu eski milli halterci Halil Mutlu, Seher Mutlu ile evlendiğini ve 2 erkek çocuğu olduğunu ifade etti.

Eşinin evlendiği dönemde Türkiye’nin en başarılı cimnastikçilerinden biri olduğuna vurgu yapan Halil, “Eşim Seher Mutlu. Sadece güzel diye almadık, başarılı diye de aldık. İki oğlum dünyaya geldi. Büyük oğlum 2004 doğumlu Tuna. İsmi nereden geliyor? Benim eşim Deliormanlı. Tuna Nehri boylarından. Bu nedenle büyük oğlumun ismini Tuna koyduk. Küçük oğlum da 2007 doğumlu ve ismi Arda. Ben arda boylarında dünyaya geldim. Bu nedenle bu ismi koyduk. Atalarının nereden geldiğin bilsinler istedim. İkisi de eskrimle uğraşıyor. Ülkelerine en iyi şekilde hizmet etmelerini isterim. Elimizden geldiğince peşlerinden koşuyoruz.” diye konuştu.

10 yaşında köyünden uzaklaştırıldığını, 16 yaşında da memleket değiştirdiğini belirten Halil Mutlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ailemden uzak kalmışım. Hayatın ne getireceği belli değil. Sporcu bir eşim olmasını istemişimdir. Hayat beni bir şekilde doğru insanlarla tanıştırdı. Ben sporcu ararken, o topraklardaki insanlardan birine denk geldim. Hayat beni doğru bir şekilde, doğru bir insanla tanıştırdı. Eşim hiç olmayacak yerde karşıma çıktı. 15 yıldır evliyiz. Arkadaşlığımızla beraber 25 yıl. Sporcu bir aileyiz ve sporu seviyoruz.”

Geçmişten beslenen birisi olduğunu dile getiren eski milli halterci, “Önüme daha sağlam bakarım. Geçmişi hatırlamak, sohbet etmek güzel bir şey. Bizim Türk olarak dünyaya gelmemiz ve sonrasında Türkiye’ye gelmemiz. Biz bayrağa daha farklı bakarız. Bendeki bayrak sevgisi çok çok farklı.” diyerek sözlerini tamamladı.

Alıntı: https://www.aa.com.tr/tr/yasam/cocuk-gozuyle-bulgar-zulmu/1488100

Reklamlar