Musa VATANSEVER

Cinci Hoca dendiğinde, işe yaramayan, şarlatanlıkla uğraşan, üfürükle tükürükle, tavuk kemiklerinden bir parçayı muska içine sarmalayıp para kazanan birini düşünürüm.

Şumenli Firdes Hüseyin’i daha yakından tanıma fırsatım oldu. Cicili bicili giyinmiş, tombulluğuna bürünmüş, kehribar gözleri arasındaki mesafe Orta Asya steplerinden gelenlerin soylu sülalelerin birinin devamı olduğunu anlatan birini karşımda görünce, sesini bekledim, dalgalı derinlerden gelmesi, beklenti dünyamı değiştirdi.

Şu günler kapısının önünde farklı şahıslar beliriyor. Sıra beklemiyorlar. Ön kayıt yaptırmamış kişiler bunlar. Sıra numarası almadan girip çıkan birileri.! Ne aradıklarını, kimi kovaladıklarını, hangi derdin ciğerlerini yaktığını sorsan da söylemez bunlar.

Olayı gazetelerden öğreniyorum, 2007 senende kurulan ve şu Ahmet Doğan’ın hainliğiyle ilgili dillerde sakız olan, totaliter dönemin Bulgar gizli servisi “DC”nin yerine çöreklenen kısa adı DANS olan Devlet Güvenlik Ajansı’nın kurucu şefi Petko Sertov geçen hafta kayıplara karışmış. Adam emekli. Evinde çalışıyor. Bir sabah cep telefonunu çalışma masasının üzerine bırakmış ve çıkıp gitmiş. Gidiş o gidiş. Ulusal çapta arama emri çıkarılmış. Yerde gökte, her taşın altında Sertov aranıyor. TV halka yaptığı çağrılarda gören, benzeten olursa, en yakın çiçekçiye, bakkala, taksi şoförüne veya gazete bayiine bildirsin!, derken sanki yalvarıyor.

İşler karışınca kokusu çıkar deyenler Sertof olayında da haklı. Meğer bizde de polisin emeklisi olmazmış, adam Fransa ile İngiltere “işlerinden” sorumluymuş. Herkesin aklından her şey geçebilir de, 187 boyunda ve 140 kilo bir adamın kayıplara karışması, akla durgunluk veriyor tabii. Hem de kaybolan şahıs gizli polis örgütünün eski şefi. Şu insan kaçıranlar da şeytan. Kâhinlerin ne kadar ilerisini ve ne kadar derinliği görebildiğini öğrenmiş olacaklar ki, bu defa Sertov olayında Fides de eli kolu bağlı, bulsa “Şeytan aldı götürdü ve satamadan getirdi!” deyecek. Bazen cinler de her şeyin farkında değil mi ne?!

Bizde, kriminal dediğimiz cinayet türü olaylar takip edilirken, ardından sorgulama esnasında polisin apışıp kaldığı yerde derman aramaya gidebileceği güvenli kapı cinci önünde diz çökmek. 2004 ile 2008 yılları arasında Bulgaristan’da fidye için yerli zenginler kaçırılıyordu. Ülkeden geçen yabancılar kaçırılıp soyuluyordu. Sofya’daki olaylar 15 olmuş ve polis kuru bir çöp gibi ortada kalmış hiç birini açıklayamamıştı. Yine aynı dönemde Pazarcık yolunda iki kız kardeşin ölü bulunması ve sanki uzaya kaçan katillerin bir türlü bulunamaması. “Belmiyski” ve “Guninski” adlarıyla yargıya ve iletişim araçlarına düşen olayların çözülmesinde Fides’in yardımları sonuç belirleyici oldu. Ama bu defa sanki Fidesle konuşan cinler de aralarında yeminli…

Fides kendi kâhinliğini kabul etmiyor. Çok anlayışlı, çok kurnaz ve zeki bakışlarında başka bir şey var. Hünerinin bir ehliyetsiz hekim olan ve başlıca damak hastalıklarını tedavi eden, soyu Filistin’e dayanan Hüseyin dedesinden geçtiğine inanıyor. O, dünyaya geldiği ilk yıllarda birçok ağır hastalıkla boğuşmuş. Bir gün bizim dilimizde kendilerine “felşer” denen, doktor altı sağlık görevlisi bir iğneci-sağlıkçı evlerine geldiğinde babasına “7 yaşında hayata gözlerini yumacak,” hazırlıklı ol demiş. O demiş demesine de, Fides kız, 7 yaşında cinlerle konuşmaya ve başkalarının göremediklerini görmeye başlamış. Yıl 1973. Daha önceki yazılarımda anlattığım ve halk arasına adı “Vanga Nine” (Baba Vanga)  olarak bilinen Bulgaristan’ın büyük kâhini olarak da dünyaca kabul edilen, yaşadığı Petriç kasabasında bir sabah kendiliğinden dile geldiğinde “Varisimin beyni açıldı, Şumen’de bir Türk Kızıdır!” demişti. Bu sözleri işiten yardımcısı kayda geçmiş ve kitaplara alınmıştır. İkisi de ünlü, ikisinin de nefesi çok kuvvetli olan Vanga Nine ile Fides Hüseyin aynı ülkede yaşasalar ve yaşadıkları dönemler bir süre kesişse de aralarında yüz yüze görüşme olmamıştır. Bu konuda Vanga Nine’den bilgi talep edildiğinde “ben ölülerle konuşuyorum o ise cinlerle, görüşmemiz iyi olmaz” cevabini vermiştir.

Fides’in babası ünlü cihan pehlivanıdır. Şampiyonlar şampiyonu Şumenli Mehmet Pehlivandır. İkinci Dünya Savaşı arifesinde ve yıllarında Çarlık Bulgaristan’ında millet açlıktan dökülürken Türklerin unu mısır unu, ekmeği mısır ekmeği ve çanağındaki çorbası da kaçamak olduğunda yediği her yudum yağ bal, küçük Mehmet askere gitmezden önce yani daha 18’inde 120 kilo ve sırtı yere gelmez olmuş. Anı sanı pek bilinmeyen ülkemizi dünya minderlerinde şahlandırıp dillendirdiği için 15 sene askerden dönememiştir.

Bu bakıma baba şefkatından uzak kalan Fides kız 11’e girdiğinde artık bilinir olmuş ve evlerinin önünden arabalar hiç eksilmemiş ve hatta belediyeden sıra numarası alanlar kendilerine göre düzen kurmuşlar. O, Cinci Hocaların ekmeğini ellerinden almadığını, onların büyü yaptığını ve muskaya inanan da kalmadığını söylüyor. “Sihir yapmakla geçinenler öldü” sözleri ona ait. Üfürükçülerden söz bile etmiyor. Onun özelinde Vanga Nine ile Vera Koçovska isimleri çok önemli yer alıyor. Yaşayansa kendisi.

Nasıl çalışıyorsun? Cinlerle teması nasıl kuruyorsun?

Gibi sorulara şöyle yanıt veriyor:

“Ben çok çektim, cehennemde 9 kazanında kaynadım. Ruhlar arasında çok bocaladım. Cinlerle temastayım. Onlarla çalışıyorum. Ruhların oğullarıdır cinler. İyileri insana yardım eder. Kötü cinlerse onu ezip geçer. Rüyalarımı hatırlamıyorum, çünkü geceleri uyumuyorum. İnsanlara yardım edebilme yükünün ağırlığı var sırtımda. Her gece 22 mum yakıp duaya başlıyorum. Gece saat 1.30’dan saat 4’e kadar sürüyor dualarım. Son zamanda karşıma ruhlarına şeytan girmiş çocuklar getiriyorlar. Doktorlar onları defterlerinden silmiş, terk etmişler yani. Son temasım böbrekleri kurumuş bir çocukla oldu. Ayağa kaldırabildim. Felç geçirmişleri ilk temasta ayağa kaldırabiliyorum. Cinayet vakalarını çözmede güçlükle karşılaşmıyorum.  Hırsızı, katili hemen görebiliyor, yoksula da yardım edebiliyorum.”

Senin güçsüz ve çaresiz kaldığın durumlar hangileri?

Üç konuda elim kolum bağlıdır:

  1. Ölmüş birini diriltemem.
  2. İnsan ölmüyor. Toprağa verilen et ve kemiktir. Ruh hayatta kalıyor.
  3. Ana rahminden özürlülere yardım edemem, çünkü onlar Tanrıca lanetlenmiştir. Yaratanın işine karışamam.

Misallerle açıklamam gerekirse, diyelim ki, dedesi bir insan katleden, bu cinayet kan yoluyla nesilden nesle geçer, sinir kopukluğu olarak ortaya çıkar. Ben buna müdahale edemem! Üzerine etkide bulunamayacağım başka vaka görmüyorum. Siz bana şimdi, “sen kimsin?” diye sorsanız, cevabım şudur: “Ben bir OLAYIM. Yani fenomen (görüngüyüm.)

Ünlü kişiler sizden yardım istedi mi?

Bu sorumuza aldığımız yanıtsa şu oldu:

1990’lı yıllarda Başbakan Jan Videnov, Bulgaristan’da ilk özel bankayı kuran Valentin Mollov, Bulgaristan’ın kalın enseliler (murta) çetesini oluşturan İvo Karamanski geldiler. Sonuncusuna nasıl bir ortamda kurşuna dizileceğini söylemiştim. Ölüm tarihini bilemedim. Alın yazısını değiştirmek onun da elinde olmadı.

1998’de Yambol’lı sanatçı Slavka Kalçeva’nın gizli dolabı kırılmış ve ziynetleri çalınmıştı. Hırsızlar tutuklandı. Bilinen opera sanatçısı Rayna Kabaivanska sık sık uğruyordu, hatta dost olmuştuk, sonra temasımız kesildi. Sosyal İşler Bakanı Emilya Maslarova’nın çok ağır bir hastalığı savmasında yardım ettim.

Politik sorularımız:

Bulgaristan’ın geleceğini görebiliyor musunuz?

Bulgaristan’la ilgili söyleyeceklerimi daha önce söylemiştim. Boyko Borisov ikinci defa Başbakan olacak dedim, oldu. Bulgaristan’da işler 2018’den sonra yol bulmaya başlayacak.

Boyko’yu bitirmek istiyorlar. Beceremeyecekler.  Tansiyonuna dikkat etmesi gerekiyor. Bulgaristan bir devlet gibi devlet değil. Politikacılar devamlı değişiyor,  yeni gelen yiyip çalmaya başlıyor, karnı doyduğunda çekiliyor, ama çalmaya devam ediyor. Yasalar dikkate alınıp uygulanmıyor. Doğa da bize baş kaldırdı. Afetler birbirini izliyor. Her şeyin kökünde açgözlülük, hırs, kin ve öfke var. Bulgar’ın ruhu durulmamış. Bu 10–20 üyesi olan partiler neyin alametidir.  Kimseyi rahata bırakmıyorlar.

Bulgaristan’ın geleceği üstüne fikirlerinizi alabilir miyiz?

Geleceği Şubat ayına kadar görebiliyorum.

Vanga Nine: “Varna su altında kalacak” demişti. Deniz kabaracak, Varna deniz altında kalacak. Seller ve su baskınları devam edecek. Doğa gücünü halka karşı kabarttı. Halka bunun üzerinde düşünmeli ve özeleştiride bulunmalıdır. İşlenmiş günahlar var. Halk şeytan oldu. Bu konu üzerinde düşünülmelidir. Halk güzelliklere, doğamıza sevinmek, işi sevmek zorundadır, yaratanın verdiğine minnet duymalıdır. Yaratansa bize karşı cömert davranmıştır. Şöyle düşünmek zorundayız, Bulgaristan’da olan her şey, Bulgaristan’da yaşayan herkesin malıdır. Bize de bir avuç nimet yetsin, bütün dünyanın malına mülküne göz dikmemize gerek yoktur.

Reklamlar