Alptekin CEVHERLİ
++++
Ayın 13’ünde Kocaeli’nde açılan ve Türkiye’nin en büyük kitap fuarı olan Kocaeli 9’uncu Kitap Fuarı ile ilgili son hazırlıklarımızı yaparken hocalihaber.com adlı internet sitesine bir haber düştü. Fuar telaşından ve yeni kitabımız “KAFES”in tanıtım çalışmalarından dolayı teyit ettiremediğimiz haberi, yalanlatamadık da…
Ancak bunca zamandır ne yalanlama ve ne de teyit edilmediğine göre genel bir kabullenmişlik ve antlaşmalı bir işgal söz konusu olabilir diye düşündük…
Haber metni aynen şöyleydi:
“6 Mayıs’da Tacikistan’a giren Çin ordusu Horno Badahşan özerk bölgesini kontrolüne aldı. Çin bu adımını Duşanbe’nin razılığıyla olduğunu ve bu şekilde Tacikistan’ın dış borcunu kapattığını açıkladı.
Toplam 1500 kilometrekare arazi Çin ve Tacikistan arasında tartışmalı bir bölgeyi oluşturuyordu (Ancak Tacikistan kontrolündeydi).
Bölgenin, Tacikistan’ın dış borçlarını kapatmak için Çin’e verileceği söyleniyordu. Ki, zaten Çin hükûmeti beyanatında da bunu vurgulamış oldu. Bu araziler yaşam için uygun olmayan yerler gibi değerlendirilseler de Çin, uranyum ve minerallerle zengin olduğunu düşündüğü bu yerleri aynı zamanda tarım için kullanmak niyetinde.”
Evet, haber metni özetle bu kadar.
Dağlık Badahşan’da Çin destekli zaman zaman isyan ve terör girişimleri yaklaşık 20 yıldır olmaktaydı. Bu saldırılarda Badahşan Emniyet Müdürü de öldürülmüştü. Bölge, uzun süredir Tacik emniyet güçleri ile Taliban arasında el değiştirmekteydi.
Tacikistan’ı oluşturan 4 vilayetten biri olan ve yaklaşık bir milyon nüfuslu Badahşan, aynı zamanda ortalama 6 bin metre yükseklik ile dünyanın çatı katı olarak da tanımlanabilir.
1992’den beri, yani Tacikistan’ın bağımsızlığını kazanmasından hemen sonra başlayan Çin’in bölgeye olan ilgisi ve terör saldırıları, 2012’de emniyet müdürü General Abdullah Nazarov’un öldürülmesi ile zirveye çıkmıştı.
Netice olarak; Çin’in büyük nüfusuna yer açmak için yer altı zenginlikleri bakımından zengin Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik ilgi ve işgal plânları zaten bilinen gerçekler. Şangay İşbirliği Örgütü’nü kullanarak ekonomik olarak işgal etmekte olduğu Türkistan pazarını bu kez askerî anlamda da işgale girişen Çin’in bu saldırısı için Rusya ve ABD’den onay almamış olması da mümkün değil.
Bölge Rusya tarafından hâlâ arka bahçe gibi görülürken, aynı zamanda ABD için de önemli bir müdahale noktası.
ABD’nin 11 Eylül saldırıları ardından Kırgızistan, Özbekistan ve ardından Afganistan’da askeri üsler kurduğu biliniyor. Özbek ve Kırgız hükümetleri bu üsleri daha sonra kapatsalar da; Afganistan halen ABD kontrolünde…
Bu bakımdan dünya kamuoyundan (ABD ve Rusya’dan) bir tepki gelmemesi ve olayın tamamıyla basından gizlenmesinin ardında, muhtemelen yapılan bir pazarlık ve Çin’e Batı’daki bir paylaşım karşılığında verilen sus payı olduğunu da düşünmek olası.
Diğer yandan Farsça konuşan Tacik Türkleri ile ilişki kurmak konusunda olabildiğince istekli olan İran’ın da bu işgal karşısında bir tepki göstermemesi ise diğer bir ilgi çekici detay.
Bu durumda Çin’e sus payı olarak verilen ve 100 yıldır sınır anlaşmazlığı yaşanılan yaklaşık 1500 km²’lik Tacikistan toprağı karşılığında Rusya, İran ve ABD hangi konularda onay almış olabilir?
Bunu sizin takdirlerinize bırakıyorum…
Ancak 1,5 milyarlık Çin’in binlerce yıllık devlet tecrübesi ile sabittir ki; hemen sınırın öte yanındaki Doğu Türkistan’a yönelik olarak bölgedeki terör örgütlerini temizlemek bahanesi ile girdiği Tacik topraklarından kolay kolay çıkmaya niyeti olmadığı aşikârdır. 2016 yılında Çin ve Tacik ordularının ortak tatbikat yapmış olmaları da Tacikistan’ın da “en azından hükümet bazında” buna karış direnç gösterecek gücünün de olmadığını ispatlar.
Bu konuda biz de dâhil, diğer Türk Cumhuriyetleri’nin sessiz kalması ise önemli bir eksikliktir. Evet, Tacikler Farsça ağırlıklı bir Türkçe konuşurlar ancak, hepsi de Maturidi – Hanefidir.
Ve Taciksitan’ın, Çin’in insafına sorgusuz sualsiz terk edilmesi diğer Türk Cumhuriyetleri için de çok önemli ve yakın bir tehdittir. Bu konuda Doğu Türkistan örneği gün gibi ortadadır…
Şimdi aklıma gelen sarı öküz hikâyesini hatırlatmak sanırım yerinde olacaktır:
Otlakların birinde üç öküz yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü bu öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden aslanlar, aç kalınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.
Öküzlerin lideri Boz Öküz ve Kara Öküz’e tatlı dille konuşmaya başlamış:
“Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz”de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz de kurtulun, biz de kurtulalım ve hep barış içinde yaşayalım.”
Boz Öküz ve Kara Öküz bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz”ü vermişler aslanlara.
Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Kara Öküz’ü istemişler:
“Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu senin Kara Öküz var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sen normal kuyruklusun. Ver onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim.”
Boz Öküz, Kara Öküz’ü de teslim etmiş ve Kara Öküz de aslanların pençesi altında can vermiş.
Aradan birkaç hafta geçmiş, arslanlar tekrar acıkmış. Oysa artık sadece Boz Öküz kalmış geride. Arslanların üzerine doğru geldiğini gören Boz Öküz, sıranın kendine geldiğini anlamış. Arslanlara bağırmış:
- Biz sizi her zaman yenerdik. Üstelik bir de sizinle anlaşma yaptıydık. Ne oldu bize, nerede kaybettik bu savaşı?
Arslanlar kahkaha atmış:
- “Siz” demiş, “Sarı Öküz”ü verdiğiniz gün kaybettiniz bu savaşı!”
- …