Dr. Mustafa KAHRAMAN
Konu: Bir Bağımsızlık Hareketi Başladı.
HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ İÇİN BAĞIMSIZ DEMOKRATİK CEPHE.
Bizde yeni bir hareketlenme başladı. Kıpırdananlar bağımsız olmayı seçiyor. 26 yıl sonra halkın aklı başın gelmiş gibi. Hak ve Özgürlük Hareketi’nden gönlü soğanlar hemen koşup DOST partisine kayıt yaptırmıyor. Biri “ana” öteki “yavru” olan iki parti arasında bir yeni durak kuruldu. Adı “bağımsızlık durağı”. DOST HÖH’ten uzaklaştıkça aralarındaki “bağımsızlar boşluğu” kendiliğinden “bağımsızlar cephesine” büyümeyi seçiyor ve güçleniyor. Bu, seçimlere yaklaşan siyasetin en büyük özelliği olarak dikkati çekiyor ve şimdilik yalnızca Müslüman Türklerin yaşadığı bölgelerde gözleniyor.
Adının açılımı Özgürlük Sorumluluk ve Hoşgörü için Demokrasi olan DOST partisi 6 ay oldu ileri geri bazı adımlar atsa da, yerinde sayıyor. Büyük büyük üniversitelerde Bulgar dili ve Hukuk tahsili gördüğü açıklanan ve daha önceleri de Sofya meclisinde en iyi Bulgarca konuşan olarak lanse edilen Genel Başkan Lütfi Mestan’ın yazdığı ve partinin kaydının yapılması için mahkemeye sunduğu DİLEKÇE’nin imla ve üslup yanlışlardan ötürü geri çevrilmesi birçok kişiyi hayal kırıklığın uğrattı. “Balon patladı” diyenler oldu.
Bu arada 17 Aralık 2015’ten önce 18 yıl boyunca Mestan’ın HÖH-DPS meclis grubu başkanı sıfatıyla kürsüden yaptığı konuşma metinlerinin HİÇ İSTİSNASIZ HEPSİNİN bir Yahudi tarafından yazılmış olduğunun ortay çıkması, sis bulutlarını birden dağıttı. Bu konuşmaların hiç birinde Türk, Bulgaristan Türkü, Müslüman Pomak, Bulgaristan Müslümanı, Bulgaristan Türklerinin hak ve özgürlükleri, boğuşma içinde geçen bir asır, Müslümanların adalet davası, inananlarımızın doğal hakları, ananeleri, gelenekleri, özgün kültürel haklarımız, anadilde eğitim hakkı gibi sorunlar neden yer verilmediğini ortaya çıktı. Burada bütün bu yıllarda büyük bir yetersizlik ve sahtekarlık olduğu dikkatinizi çekmedi mi, çekmiyor mu? Bizim kale işlerine yüzünü görmediğimiz bir Yahudi bakıyormuş. Bu adam ömründe 2 Türk Müslüman eli sıkmamış. Türklerin tarihini bilmiyor. Yapışmış koltuk altımıza bir kene gibi ve sadece em de em! Koparınca da açtı azığını yumdu gözünü. Lütfi Mestan’a “senden köy öğretmeninden başka bir şey olmaz!” deyiverdi.
İki türlü sahtekarlık olmaz. Bir adam ya adam gibi adamdır ya da baştan aşağı sahtekardır. Kendimizi ve birbirimizi aldatmayalım! Her şeyin gizli olmasında direnen Mestan, insanlarımızı tavşan yerine koydu. 18 sene havuçla besledi. Bu bizim için çok acı bir gerçektir. İlk belirtisini HÖH 8. Kurultayında yaşadık. O zaman, Genel Başkan Ahmet Doğan, Hak ve Özgürlük Hareketi adını asla ağzına almadan, partiden söz bile etmeden, kimseye Türk ya da Müslüman demeden 4 yıllık HÖH çalışma raporunu kurultay kürsüsünde okurken, Genç Oktay tarafından kürsüden fırlatılıp atılmıştı. Bu olay bizim HÖH liderliği tarafından bir hiç durumuna getirilmemizde bilinçli tepkiydi. Bir isyandı. Bu olay Bulgaristan tarihinde bir ilkti. Oktay şimdi içeride, kısmetse yakında çıkar.
Lütfi Mestan bu geleneği sürdürdü.
Bize kimliğimizi unutturma siyasetine hatta gaz verdi. Şimdi kalkmış “Türk’üz” diyor. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyor. Sönmüş bir ateşe su serpiyor, sanki kül tozuna alerjisi var. Biz kimliğimiz üzerine aşı istemiyoruz, çünkü Lütfi Mestan’ın elinde böyle bir kalem yoktur.
Onun özü değişmiştir. Değişen bir öz geri dönmez. NATO’culuk falan, onlar da hava cıva. Dünyada 1950’den beri NATO var, bu askeri paktın her hangi bir belgesinde “Bulgaristan Türk Müslümanları” sözü geçiyor mu? Bizim isimlerimiz değiştirilirken, analarımız ve babalarımız kan kusarken, NATO neredeydi? NATO iftar sofrası açmaz…
Bu gerçekleri bilen insanlarımız “aman HÖH’ten bacağımızı kurtardık” deyip sek topal DOST sayasına dolmuyorlar. Ara durak arıyorlar. Kuytu bir yer bulmaya çalışıyorlar.
Şöyle örneklersek yerinde olur: Koyunları sürüde toplayan koyun kokusudur.
Türkleri bir araya toplayan ve kenetleyen de Türklük ruhudur. Bu kokunun özünde bizim Türk oluşumuzdan kaynaklanan duyumsamamız ve öz bilincimiz var. Bulgar toplumu Türk üretmiyor. Türk kimliğini biz ancak kendi içimizde bulabiliyoruz. Müslüman olmamızdan kaynaklanan ahlakımız var. Anadilimiz, dinimiz, sanat, kültür ve edebiyatımız var. Ananelerimize yaslanmış zengin gelenekli yaşam tarzımız vb var. İftar, savur, bayramlarımız dahi yalnız ve özeldir. Biz iftar yemeğini, iftar verdik diye vermeyiz. Allah adına yaptığımız hiçbir şeyle biz Türkler övünmeyiz, böbürlenmeyiz.
Kırcaali caminde verilen iftar yemeğini sözde Şabanali Ahmet ödüyormuş, diye duyunca kırıldım. Hele Bursa Bal-Göç iftar yemekleri haberinden tiksindim. İftar övünme, şişme, böbürlenme yeri değil, Allah’a şükretme sofrasıdır. İftar sofrasında yenen köftelerden söz etmek bile günahtır. Allah ve İslam adına yapılanların muhasebesi olmaz. İşte bu gün dünyanın bile çözemediği araştırdığı Bizim büyüklüğümüz buradadır. Biz gururlu insanlarız, kimlik sahibiyiz ve bundan böyle aç durur ama oyuna gelmeyiz. Kim nasıl isterse öyle anlasın…
Bu kadar ince ayarlı, halkımızın yaşayışına yerleşmiş etik kuralları olan ve halkımızın geleneksel yaşayış özüne bağlı olarak var olan bizlere, mübarek Ramazan ayında çalım satmak olmaz.
Yemezler. İftar ve oruç kör sofra değildir. “Saray” sofrası da değildir.
“Ama ben değiştim” deyip tavır koyanlara cevabımız şudur: “Herkes Tolstoy olamaz!”
İşitmişsinizdir, İslam dini Araplardan çok farklı bir hayat biçimi olan Hint halkın inerken sosyal ve kültürel uyuma ilişkin 12 cilt hadis doğmuştur.
BUNLARIN DİĞER HALKLAR TARAFINDAN DA ANLAŞILMASINI SAĞLAMAK GAYRETİYLE İNGİLİZCEYE TERCÜME ETTİREN SÖMÜRGECİLER, RUSÇA’DA ÇEVRİLSE İYİ OLUR ZİHNİYETİYLE O YILLARDA ARTIK YAŞI OLDUKÇA İLERLEMİŞ OLAN Rus klasik L.N. Tolstoy’A GÖNDERMİŞLER VE TERCÜME İŞİNİ ONA HAVALE ETMİŞLER.
Hadisleri birer birer çevirirken anlam derinliğinden çok etkilenen yaşlı yazar, Müslüman olmaya karar vermiş ve haç yolunda Odesa şehrinde hayata gözlerini yummuştur. Evet, bizim dinimizde sonradan Müslüman olunabilir, fakat sonradan Müslümanlık övünülecek bir şey değildir ve herkese yakışmaz, çünkü burada samimiyet istenir.
Bizde, her işin bir adabı vardır. Bir “lider” adayının İslam ile ateizm (dinsizlik) arasında tavır değiştirmesi, dini siyasete karıştırmanın kırmızı çizgisine basmak anlamındadır. 1990’dan sonra dinine dönen yaşlılarımız bunu ustaca yaptılar ve su yolunda testi kırmadan, yerli değimle “sürüye katıldılar.” Allah karşısında hepimiz eşitiz ve hepimizin boynu kıldan incedir. İftar yemeği vermekle kader çizgisi aklanmaz.
Bir yandan, “saraya” kapanmazdan önceki yıllarda, Ahmet Doğan’ın iftar öncesi “viski sofrası kurdurduğunu” unutmadık. Milletvekili Kazak 2016 başında Sofya meclis kürsüsünden “ HÖH dinsizler partisidir” dedi, hiç kimseden çıt çıkmadı, bu da unutulmadı. Bu yıl HÖH’ten kovulanların zamanlarını daha çok namaz, niyaz, mevlit arasında ve iftar sofrasında geçirmeleri dikkat çekmeye başladı. Bir insan İslamı sonradan da kabul edebilir ama birden sofu olunmaz. Olmamalı, çünkü yakışmaz!
Şunun altını çizmek istiyorum: HÖH ile DOST birbirinden uzaklaşıyor.
Bu gidişle HÖH’ten kopanın bir sıçramada DOST’u bulması da zorlaşıyor. Uçurum derinleştikçe şu buluşma işi daha da zorlaşacak. İftar sofrası siyaset sofrası değildir. Din siyasete tuz biber yapılmamalıdır. O zaman işler karışır. Hatta böyle bir yanlış Bulgar mahkemesinin DOST’u tescil işini rafa kaldırmasına da gerekçe olabilir.
Şu dönem halkımız kendisi yol arayışı içindedir. Bir “bağımsızlar” hareketi aldı yürüdü. Sanki Deliorman baştan başa bağımsız oldu. Esen rüzgar bile bağımsızlık kokuyor.
Bağımsızlar bir kitle hareketi oluşturuyor. İki partinin (HÖH ve DOST) arasına kümelenen bu genişleyen hareket sivil toplum örgütleri, dernekler, yerel kuruluşlar etrafında toplanıyor. Bağımsız kitle ruhu biçimlenmeye başladı. Siyasi sahnede, HÖH’ten atılan ve bağımsız olarak isim yapan milletvekillerinden Günay Hüsmen ile Musa Paşev tabandaki “bağımsızlar” hareketinin liderleri olarak aranıyor ün yapıyor. TV’de ilk çıkışları ilginçti. Yaygın bir kitleyi temsil ettikleri ve örgütledikleri ortaya çıktı. Belediyelerde ve muhtarlıklarda bu maya tuttu. Dirilen “bağımsızlar” hareketinin Türkiye’deki derneklerle ve diğer STÖ ile sıkı işbirliği bağları düğümlemesi zamanı geldi.
Bağımsızlarımız halkımızın öz davasından uzak kalmış kişiler değildir.
1989 Mayıs Ayaklanmasında önder parti yoktu. Kenetlenmiş, birbirine sımsıkı sarılmış kitle ruhu vardı. Bağımsızlar hareketinde dikkati çeken bu özelliğe sıcak el uzatmak gerekiyor. Bu gidişle bağımsızlarımızın sayısı HÖH ve DOST kayıtlılarından fazla olacaktır. Aslına bakıldığında şimdiki dönüşüm durumunda Türkiye’deki soydaşlarımızın hepsi bağımsızdır, çünkü orada HÖH ve DOST örgütü yoktur, yalnız yalaka tayfasının at oynattığı boş bir alan vardır.
Oy hakkı olan 710 bin vatandaşımızın şu dönem Türkiye’de bulunduğunu unutmayalım. Bu, Bulgaristan’daki siyasi dengeyi devirebilecek bir potansiyeldir. BULTÜRK gibi halkın davasına dört elle sarılmış dernekler olmasa, oy pazarlıklarında indirip bindirme hemen başlayabilir.
Bağımsızlar kitlesi Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde çok büyük önem kazanıyor. Yerel liderlerle ilk temaslar hemen kurulmalıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bağımsız bir Türk aday yükselterek gidilmelidir.
Türkiye ve Bulgaristan’daki derneklerin ortak bağımsız aday üzerinde anlaşmaları gerekiyor. Gündem sorunu budur. Bağımsız adayla ilerlemek örgütlenme yolunda yeni bir başlangıç olacaktır. Bu seçimlerde HÖH ve DOST’un ayrı ayrı aday göstermesi artık anlamsızlaşmıştır.
“Ben olmayacak işe dua etmem!” diyen HÖH 26 yıldan beri Cumhurbaşkanı seçimlerine aday göstermiyor. İkinci tur pazarlıklarıyla yetiniyor. DOST da aday göstermekten korkuyor. Hesap ettiğim oyu alamazsam ölü doğarım diye korkuyor. Güvenilecek güç bir tek dernekler, yalnızca bağımsızlar kalıyor. BULTÜRK derneğinin tekrar adayını açıklanmasını Bulgaristan Türkleri sabırsızlıkla bekliyoruz.
Bir Müslüman Türk Cumhurbaşkanı adayına oy verilmesi, tüm oyların aynı sandıkta buluşması ve topluca “biz buyuz” şeklinde ortaya konması, çok önemli ve belirleyici olacaktır. Dernek çalışmalarını bu doğrultuda yoğunlaştırmalıyız. Ortak dil bulmalıyız.
Yeni seçim kampanyasında yükseltilecek olan çağrı şudur:
HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ İÇİN BAĞIMSIZ DEMOKRATİK CEPHE.
Demokrasi için birlik çağrısı:
Biz, Bulgaristan’da Haklarımız için bir Bağımsız Demokratik Cephesi kurmalıyız. Bu cephe bir parti değildir. HÖH ve DOST dışındaki kitleyi örgütleyecektir. Oylarımızı bu cephede birleştiremeyiz. Bu cephe öncelikle HÖH partisinin ret edecek, seçmeni bağımsız cephede birliğe davet edecek ve DOST partisini de sağdan sola dalgalanırken “Ah Allah’ım söyle bana hangi taşa vurayım kafamı!” kâbusundan kurtaracaktır.
Görüldüğü üzere, memlekette HÖH’e muhalif hareketler güç toplarken, bağımsız demokrasi cephesi için somut adımlar atılmaya başlanıyor. Bağımsız Demokratik Cephe için bir kurultay çağrısı çok yakında gündeme gelebilir. Müslümanların yeni lideri ve Cumhurbaşkanı adayı bu forumdan çıkabilir.
Devam edecek.