Prof. Dr. Ahmet ÇOLAK
Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra Almanya’nın yanında savaşa giren Osmanlı Devleti, ülkede genel seferberlik ilan etti. Bu seferberlikle toplamış olduğu bütün askerlerini yaşadıkları yerlere yakın cephelere gönderdi. Osmanlı devleti bu cihan savaşında altı cephede birden savaştı. Bu cephelerden biri de Çanakkale cephesidir.
Osmanlı devletine benzer şekilde İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar ülkelerinde seferberlik ilan etmiş topladıkları askerleri ile farklı milletlere ait askerleri cephelere göndermişlerdir.
Çanakkale Savaşları, Osmanlı devletinin savaşlarıdır. Bu savaşlar başkent İstanbul, düşmanın eline geçmesin diye yapılmıştır. Yaklaşık 250 bin askerimiz bu savaşlarda şehit olmuştur. Ama düşman orduları Çanakkale’yi geçememişlerdir. Ne hazindir ki, Türk ordusunun geçit vermediği düşmanlar 3 yıl sonra elini kolunu sallayarak İstanbul’a gelmişlerdir. Bu gelişte Osmanlı devletinin iyi yönetemeyenlerin vebali vardır.
***
Son yıllarda Çanakkale’de Türk’ün destanlaşan mücadelesi bazı gerçekleri örtmek için kullanılmaktadır. Çanakkale savaşları farklıdır, Kurtuluş savaşları farklıdır.
Çanakkale’deki savaşlarda Osmanlı ordusu içerisinde Osmanlı vatandaşı olan her milletten insan olmasına rağmen çok büyük çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu.
Mondros Mütarekesi’nden sonra Osmanlı ordusunda savaşan bazı milletler savaş bitiminde Osmanlıdan ayrılmış kendi milliyetlerinin yanında yer almışlardır.
1920 -1922 yılları arasında Kurtuluş Savaşı’nda ise savaşı yürütenler Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran insanlardı. Kurtuluş savaşlarında savaşanlar TÜRKLER ve kendisini TÜRK HİSSEDENLERdir.
Kaldı ki benzer durum Çanakkale’de İngiliz ve Fransız ordularında da mevcuttu. İngiliz ordusu içerisinde Anzaklar ve Hindistan Müslümanları bulunuyordu. Fransız ordusunda değişik milletlerden askerler vardı. Çanakkale’de düşman saflarında Osmanlı devletine karşı savaşanlar, savaş sonrası buna dayanarak adına savaştıkları İngiltere’den ve Fransa’dan egemenliklerine ortak olma iddiasında bulunmamışlardır.
O nedenle; günümüzde Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan Siyasal Kürtçü ve de bölücülerin söylediği, “Çanakkale’de sizinle birlikte savaştık” teorisi-iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Çanakkale üzerinden, bir takım etnik hesaplarla Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine ortak olma talebi asla kabul edilemez.
***
Tarihi kaynaklara baktığımızda, Kürdistan ifadesini ilk kez 11.Yüzyılda, Selçuklu İmparatorluğu’nda Erbil’in kuzeyinden, İran’ın içine doğru uzanan bir coğrafi bölgeyi ifade etmek için kullanıldığını görürüz.
Osmanlı’daki Kürdistan, Lazistan ifadelerinin nereden geldiğini araştırdığımızda çok sinsi bir oyun karşımıza çıkar, şöyle ki;
1785 yılında Britannica atlası ilk baskısını yapar. Kürdistan ve Lazistan, isimleri ilk kez bu atlasta gösterilir. Bu bölümü hazırlayan Williams Faden’dir. Kendisi bir harita uzmanıdır. Aynı zamanda İngiliz istihbaratının bir elemanıdır. Williams Faden’in hazırlamış olduğu bu haritada Lazistan ve Kürdistan bölgeleri ile Diyarbakır bölgesi farklı alanlar olarak gösterilir. Ayrıca Osmanlının Şam vilayeti SYRIA, Filistin bölgesi, “PALESTINE “, Ürdün bölgesi “JORDAN” olarak gösterilir.
Aynı yıllarda Fransızlar tarafından hazırlanan Larousse Ansiklopedisi yayınlanır. Bu ansiklopedi de Faden’in haritaları ve terminolojisi kullanılır.
Saptırmanın ana kaynağı budur. Ana fitne de budur.
Coğrafi bölge olarak Faden tarafından kullanılan bu terminolojiye uygun olarak bu bölgelerde yeni milletler-devletler oluşturma süreci başlatılmıştır. Bilindiği gibi, 1839 Tanzimat Fermanı’ndan sonra çok sayıdaki Osmanlı genci Avrupa’ya yüksek tahsile gönderilmiştir. Avrupa’ya giden bu gençler, Britannica ve Larousse ile tanışmış ve kendi ülkelerindeki bazı bölgelerin yeni isimleri ile karşılaşmışlardır. Bu gençler de daha sonra yurda dönmüştür. 1856 yılında Islahat Fermanı ile birlikte Osmanlı vilayetler reformu yapılmıştır. Bu reformları yapanlar yurt dışına gönderilen bu gençler olmuştur. Gençler Britannica’da gördükleri yeni termilojiye uygun olarak Lazistan ve Kürdistan ifadelerini ilk kez kullanmışlardır. Buradan kasıt bir coğrafi bölgeyi ifade etmektir, yeni bir millet devlet yaratmak değildir. Yıllar içerisinde yabancı istihbaratların da etkisiyle bu coğrafi bölgelere uygun halklar oluşturulmaya çalışılmıştır. Şöyle ki;
Samsun’dan sonrası Batum’a kadar Lazistan sancağı denilmiştir. Samsunlular “Biz Laz değiliz” demişler.
Sonra sırasıyla Ordu, Giresun, Trabzonlular ve Rizeliler de Lazlığı kabul etmemiş Lazlık; Pazar, Ardeşen, Fındıklı ve Hopa’da yaşayan Mohti-Komohtilere kalmıştır.
Önce Zazalara; Kürt sizsiniz denmiş, Zazalar Kürtlüğü kabul etmemiş, sonra Kırmançi, Gorani ve Sorani’lere Kürt sizsiniz denmiş, Kürtlük kala kala Kırmançi’lerin üzerinde kalmıştır.
Buradan da görüldüğü üzere İngiliz istihbaratının kontrolündeki Williams Faden’in haritasında ifade edilen Lazistan ve Kürdistan coğrafi bölgeleri aradan geçen yıllar içinde ayrı bir millet ve devletin kurulması talep ve çalışmalarına hizmet eder hale gelmiştir.