Dr. Nedim BİRİNCİ
Almak kolaydır. Vermekse zordur. En zor olansa CAN VERMEKTİR! Bizim ahlakımızdaki en ağır lanetler: CAN VEREMEZ İŞ ALLAH! ya da ALLA CANINI ALMASIN!
Beddua ahlakımızda çok seyrek kullanılsa da, halkımızın her zaman dilinin altındadır. Düştüğü yeri ebediyen yakar.
Bulgar Ulusal Televizyonu 1. Programındaki Türkçemizle 10 dakikacığımız – en son edinimlerimizden biridir. Bu 10 dakikacık haber bülteninin bizim için büyük önemi şudur:
BİR KARA HABER GELİRSE BAŞKASINDAN DEĞİL KENDİ EVLATLARIMIZDAN, BİZİM SÖZCÜLERDEN İŞİTİRİZ, umudu vardı hep içimizde.
Biz Türkleri ve Müslümanlar 1984’ten beri Sofya’dan hayırlı haber beklemeyiz!
Büyük kötülükler edenlerden büyük iyilik gelmez. Bu bizim bilinçaltımızdaki ana çizgidir.
Kötülüğünü gördüğümüz bir devletten, bizi yok etmek için vurucu saldırgan güçler, kuduz köpekler yetiştiren ve onları üstümüze kışkırtanlardan ve onlara yama olanlardan biz hayırlara vesile haber gelmesi, beklenebilir mi? Asla beklemedik!
Bulgar TV yayınlarından anadilimizdeki haberlerden başka bir şey izlemeyiz.
Onlar bizim okullarımızı, okuma evlerimizi, radyo yayınlarımızı, basım yayın merkezlerimizi, gazetelerimizi, dergilerimizi, kitapçılarımızı, kütüphanelerimizi ve manevi kültürel alanda daha nelerimiz varsa her şeyimizi kapattılar. Şairlerimiz, yazarlarımız hapislerde çürüdü. Sürüldü. Tüm sanatçılarımız yurttan kovuldu. Yasaklı, kelepçeli, tuzaklı bir özgün kültür yaratmak çok zordur. Yar altında akan bir ırmak, ancak gönülden gönülle geçen, sessizlikte konuşan bir sanattır bizimki. Kırcaali’li Bayram hocanın dillendirdiği gibi: “RODOPLAR TÜRKÜ ÜRETMİYOR ARTIK!” Ne yazık değil mi, bir sanatın, bir yaratıcılığın kısırlaştırılmasından daha büyük günah olabilir mi. Bu bir bülbüle yaşarken yalnız yem yeme ve ölme hakkı tanımak anlamındadır. Uçmadan, ötmeden, güllerle söyleşmeden, kıralı dala konmuş şafağı şarkılarla beklemeden ölmek…
Şöyle bir gerçek de var. Ne de yapsalar asla gönül rahatlığı bulamadılar ve bulamayacaklar!. Aklıma gelen hep, 1877/78 Savaşında Osmanlı ordusu şehitleri kemiklerinin Plevne ortak kabrinden çıkarılıp, Londra’ya götürülüp, kemik değirmeninde öğütüldükten sonra çok rüzgârlı bir havada denize savrulmasıdır. Bu gerçeği neredense öğrenmiş olan Koşukavak Türk gençleri 1982’de “Birbirine Vuran Kemikler” adlı bir orkestra kurmuşlardı. 500 yıl süren Osmanlı düvelindeki beraberliğimizden kendilerine her hangi bir konuda adaletsiz davranıldığını gösteren bir olay gösterebilseler, bize ata yurdumuz dar gelebilirdi, ama yok! “Belen” ölüm kampı, Yakılan köy ve kasabalar, mezar taşı yıkmak, hep kendi işleri. 1944’ten sonra 200 bin kişinin öldürülmesi, 1912-13’te, 1936’da, 1950-51’de 1989’da Türklerin Vatanlarından kovulması ve ülkenin yüz üstü düşürülmesi hep kendi domuzluklarıdır. Şimdi yeniden baş kaldırdılar. Devamlı olarak dıştan gelen “AYIR BUYUR” politikasına kurban oldular ve oluyorlar. Bizi şimdi de ayırmak ve güçleri olsa hesaplaşmak isteyen milliyetçi, ırkçı, faşizan-uç siyasi güruhu parasını Moskova’dan alıyor. Bunu kendileri gizlemiyor. Memlekette parasızlıktan kimse gazete çıkaramazken “Ataka” gazetesi yüz binlerce tirajla bedava dağıtılıyor. (VMRO) yayınları elde dağıtılıyor. Aşırı sağ- uç 20 yıldan beri “Skat” TV, aşırı sol-uç “Alfa” TV yi Moskova’nın ve Yahudi parasıyla ayakta tutuyor. Bu paralar düşmanca propaganda için veriliyor. Memleket sağdan soldan zehirli propagandaya boğuluyor. Kafa çelen kara paralar dışardan geliyor. Cumartesi gün (06.12.2014) “PF” inisyali ardına gizlenen aşırı sağcı, ırkçı faşist milliyetçiler Sofya’da 2. kurultay yaptı. Gazeteci ve konukların içeri alınmadığı kurultayda Milliyetçi Başbuğu V. Simyonov “Çağdaş Bulgaristan’da en kuvvetli milliyetçi birliği kurmakla” övündü. Yeni tüzük kabul edildi ve “milletvekilleri parti kararlarına ters yönde oy kullanamaz!” dendi. Kurultaydan sıza haberlerden “milliyetçi-ırkçı çizgiye eleştirel yaklaşan her konuşmacının kürsüden indirildiği” öğrenildi. Ana slogan: “Bulgaristan her şeyin Üstünde!” “Almanya Her Şeyin Üstünde!” Hitlerin şiarıydı. Bulgar faşistler Sofya’da kapalı kapılar ardında kurultay yapmaya başladılar. Temel düşman hep Türkler ve hep İslam! Hortladılar! Hükümeti kontrol eden duruma geldiler. HÖH-DPS partisini hükümet ortaklığından ve katından ilk yumrukta ittiler. Türk kadroları söküp atıyorlar. Baş kaldırdılar ve dil uzatıyorlar.
Ne var ki, hiçbir yerde ve hiçbir zaman gönül rahatlığı bulamadılar ve bulamayacaklar. Başkasının hakkı karın doyurmaz, gönül serinletmez. Türklük yenmez…
Son 25 yılda, ondan önceki 10 yılda, Sofya’dan bize hangi hayırlı haber geldi ki?!
Ya adımızı, ya dinimi değiştirdiler, ya tütünlerimizi almadılar, ya parasını ödemediler, ya fiyatını düşürdüler ya da emekli maaşlarımızı azatlılar. Son 2 senede ise, art arda gelen sağanak yağışlar, elektrik tellerinin kopması, yolların kapanması, seri kazalar, suların kesildiği, taşkın seller, baraj duvarlarının patlaması, Edirne’yi su basması, otobüs seferlerinin kalkması, sınırın kapanması, yolda kalanlarımız olursa onların haberlerine TV 1. programından kulak veriyorduk. Bizden “Hava Soyacak!” ya da “Güneş Açacak!” haberini bile çok gördüler.. Şimdi TV 1 Program haberlerimizi alıyorlar, bakalım ardından neyimize göz dikecekler?
Bir az gerilere dönersek, şimdiki faşistlerin babaları “tuvaletler ev içinde olacak, ayakyoluna avluya gidilmeyecek” deyecek kadar ileri gitmişlerdi. O zaman halk “bokumuza da karışır oldular,” demişti.” Kurultay yapanlar 30 yıl önce isimlerimizi değiştirmişti, komandoydular, kızıl barelidiler, tankçıdılar, gardıyandılar, milistiler… Şimdi artık bir tek “tar atlanmamıza” karışmadıkları kaldı. Bu da yakındır. Su tasarrufuna Müslüman tuvaletten başlamaları akla uygundur.
Son hedefleri kökümüzü kazımak olsa da, ruhumuzdan korkuyorlar. Amma da uğraştılar bizimle, yorulmuyorlar. Bıkmadılar. Allah da şu son dönemde işaret ardından işaret verip sanki “kendinize gelin” diyor da, halen cezaları tam çıkmadı ama yakındır!
Gözü kör olasıcılar her gün başka bir saldırıya geçiyorlar. Hatta çok yöne birden saldırıyorlar. Atık “PF” 23 milletvekilli olan bir meclis grubu kurdu. “Ataka” 11 milletvekilli bir meclis grubu oldu. BG 2015 bütçesinden milyonlar çekmeye hazırlanıyorlar. Palazlandıklarında zehirleri daha da zehirli, daha da boğucu olacak. Aynı parayı HÖH-DPS partisi de fazlasıyla alıyor. Ahmet Şoparov’u koruyan silahlı komandolara maaş olarak ödüyor. Paralarımız “saray” sofralarında eriyip gidiyor. Halkımıza zırnık yok. Kör sakat, yaşlı ihtiyar sürünüyor. 25 yıldan beri milyonlar üstüne milyonlar geldi de ana dilimizde bir gazete çıkarmadılar, ana dilimizde bir özel radyo açmadılar, anadilimizde bir TV yayını başlatmadılar. Ahmet Şoparov’un Romanlığını gizleyen kitaplardan başka bir kitap bastırmadılar. Şoparın çingeneliğini gizlemek için filmler çevirdiler. Yedikleri içtikleri kursaklarına dursun!
“PF”, VMRO ve “Ataka”nın bize karşı saldırılarda harcadıkları paralar zaten yıllardan beri dışardan geldi. Bundan böyle Bulgar devleti bütçesinden finanse edilmeye başlayınca iyice kudurmalarını bekleyebiliriz. Artık saldırganların komando kampı kurma zamanları geliyor.
Bugün yasal hakkımız olan anadilimizde TV haberlerimiz yasaklanırken, yarınki gün başka bir kazanımımızı yasaklayacaktır. Onlar adım adım ilerliyor. Göreceksiniz ve demişti deyeceksiniz, yollarımızda köprüler çökecek, yol kenarındaki çeşmelerimizin kurnaları çalınacak, camilere kömür verilmeyecek, acil yardım yol olmadığı gerekçesiyle gelmeyecek, çocuklarımızın okuduğu okullara öğretmen gönderilmeyecek vs. vs. her şey bekleyebiliriz. Öbür gün herkesi şaşırtan bambaşka bir kötülük için gerekçe uydurulacak.
Yeni azınlık teorisi geliştirmişler:
Yeni geliştirdikleri azınlıklar kuramında Türkler, Pomaklar ve Çingeneler Bulgaristan’da etnik azınlık değilmiş. Bizde yalnız 2 etnik azınlık varmış. Birisi Varna yöresinde yaşayan Ruslar, diğerleri de Ermeniler. Onların dışındakilerin hepsi Bulgar olduğundan anadil hakimiz yokmuş. Anadil hakkımız olmayınca anadilde TV yayını hakkımız da olamazmış. Bizim azınlık haklarımızın geçersiz kılınması için kanun üstüne kanun yamayacaklarmış. Çingenelere ev hakkı da yokmuş. Pomaklarsa dağları bekle sinlermiş. Yasaklara yenileri iliştirilecek. Durum totalitarizmden kötü olacak. Onların düşman kanunları yüzümüze okunsa bile anlayacak kafa mı kaldı? Bu kadar çok kötülükten sonra can veremezler.
İyilikten anlamayana iyilik yapmak zor iş, yapsan da yaramaz.
Yaratan insan ruhuna iki yüz vermiş. Camın iki tarafı da ayna! Öyle düşünün.
Bu 2 taraf, 2 kurt gibidir.
Dedelerimiz bize insanın içinde yürütülen ve başı sonu olamayan bir kavga olduğunu anlatırken şöyle diyordu:
“Oğulum bizim hepimizin içinde 2 kurt yaşar. Arasında devamlı didişir, kavga eder.
Biri kinci, fena ve kötü olandır. Bu insandaki gazap, öfke ve kindir, kıskançlıktır, açgözlülüktür, merhametsizliktir, böbürlenmedir, kendi zavallılığını gizleme çabasıdır, içini kemiren kölelik ruhuna isyandır, suçluluk duygusudur, yalancılıktır, sahtekârlıktır, çarpık gururdur, bencillik ve egoist merkezciliktir. Bu bir kötülükler yumağıdır, aynanın bir yüzüdür. Hayat gücünü başkalarına saldırmaktan alır.
İkinci kişi, iyi olandır. Hayat sevincidir, huzur ve barışı aramaktır, sevgi, umut, onurla, namusla, insanlara yararlı olma hevesiyle, hoşgörülü olup gerçeği aramak, adaletle iyiliklerin hepsinde tuzum olsun çabası ve sönmeyen umutla var olmaktır. Bu ikinci kurt ya da aynanın öbür yüzüdür.
Anlatılanı dinlerken, dedemin “Yarabbi şükür, bu günleri de gösterdin bize!” dediğini işitince, kısadan kestiğini anlar ve
- BU İKİ KURTTAN HANGİSİ ÜSTÜN GELİR? Dede derdim.
Hangisini beslersen o güçlenir ve ötekini altlar, diye cevaplardı ve aynanın hangi yüzünü silersen orası şakır, diğeri de göstermez, derdi. Bu beyin fırtınasına “cennet ve cehennem” benzetmesiyle devam edebilirsiniz. Cennet yolu kötülere kapalıdır.
Hakikatten de öyle. Düşünüyorum da: Bizim milliyetçileri, faşist uzantılarını, ırkçı bozuntularını bir yandan Moskova besliyor. Çünkü Bulgaristan’da bel bağlayacakları ana güç sanki eski faşistler. Öte yandan Fransa’da kabaran Arap ve İslam düşmanlığı yüreklendiriyor. AB Genel Kurulu’nda öteki düşmanlarının kalabalık bir grup oluşturması da etkiliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin AB içindeki yabancılar, kaçaklar ve ötekileştirilenler hakkında aldığı kararlar da ard arda olumsuz. Irkçıları cesaretlendirecek niteliktedir. (05.10. 2014) seçimlerinden sonra Bulgar hükümeti de (PF) ırkçılarının ağızlarına artık ballı bir meme taktı, (Devletten partilere yardım programına takıldılar). Başbakan Borisov hükümet kurmada zorlanınca, “aman biz dışardan destekleriz” demekle bir kaşık da pekmez çalındı ağızlarına ve iştahları iyice kabardı. Şimdi bir görseniz kurultay kürsüsünden bağırış çağırışı…
Gelinime yazdım, kızım sen anla… Olay budur.
Bazen aklımdan şu geçiyor. Ya biz onlara bazı yasaklar getirsek. Mesela İŞKEMDE ÇORBASINI bizden öğrenmişler, sarma da öyle, dolma da, börek de baklava da, ev yapmak da yol yapmak da, bir yasaklasak onlara her şeyimizi, onların bizim anadil ve azınlık haklarımızı yasakladığı gibi ….Şu turizm gelişti Türkiye’yi gördüler. Tuvaletlerimizde götleri su gördü. Kokmaz oldular. Taratılanınca şöyle bir rahatladılar….Daha önce bize “ibrikçi” diyorlardı, dedelerimizin ayak yoluna ibrikle gittiğini ima ediyorlardı, akıllarınca…
Şu Bulgar aşırı milliyetçileri, modern faşistler, ötekici ırkçılar var ya, Bulgar basını gündeminden düşmüyorlar artık onları. Yazarlar, sanat ustaları, filmciler, tiyatrocular kiöin kim olduğunu anladı. Aktrisler hep beraber istifa etmek istiyorlar. Öğrenciler de Üniversiteleri boykot etmeye hazırlanıyor. Toplumun faşistler ve demokratlara bölünmesi bu ulusun ve devletin yeni bir sonu olur. Can veremezler!