Alptekin CEVHERLİ
+++
Bugün sizlerle asırlık bir davamızı paylaşmak istiyorum…
Sanmayın ki sıkıcı bir konuyu sizlerle hasbihal edeceğim.
Yaklaşık 500 yıldır yaşadığımız sıkıntıların, ihanetlerin ve vurdumduymazlıkların hesabını bugün bizler veriyoruz. Böyle giderse çocuklarımız ve torunlarımız da dedelerimizin hatalarının bedellerini ödemeye devam edecek. Çünkü millet ömründe 100 yıl, bir gün gibidir…
Şöyle ki; Türk dilinin en ünlü şairlerinden olan Fuzulî’nin günümüze kadar intikal edebilmiş eserlerinin yaklaşık 40 bin farklı kelime kullanılarak yazıldığını araştırmacılar tespit etmiş. Büyük üstadın günümüze ulaşamayan ve eserlerinde yer vermediği kendi dağarcığında bulunan kelimeleri de hesaplarsak yaklaşık 100 bin kelimenin üzerinde bir Türkçe hazinesi olduğunu tahmin edebiliyoruz.
Bugün üniversite mezunu, yıllarca edebiyat dersi almış ortalama bir gencimizin iddia edildiği gibi 400 kelime ile konuştuğunu varsayarsak, yaklaşık 450 yılda millet olarak, çağdaş Türk edebiyatı olarak nereden nereye geldiğimizi varın siz hesap edin…
Leylâ ile Mecnun’u kaleme almasına rağmen, “Âşık-ı sadık menem, Mecnun’un sade adı var” diyecek kadar tasavvufa düşkün olan Fuzulî ile günümüz Türkçesi’nin en popüler şairini kıyaslamak bile imkânsızdır değil mi?
Ya da bundan 100 yıl kadar önce (22 Nisan 1883), yine Rus işgalindeki Kırım’da günlük olarak yayınladığı ve kullandığı dil sayesinde Balkanlar’dan Sibirya’ya, Anadolu’dan Türkistan’a kadar bütün Türk Dünyası’nda okunan Tercümân-ı Ahvâl-i Zaman gazetesini çıkaran Gaspıralı İsmail Bey, “Dilde, fikirde, işte birlik” derken; dilde birliğin İstanbul Türkçesi’nde gerçekleşmesini salık veriyordu. Son nefesini verdiğinde (1914) gazetesi Türkçe olarak neredeyse bütün dünyada okunurken; bugün İstanbul’da herhangi bir gencin 400 kelime kapasitesine sahip olduğunu bilse idi acaba ne derdi?
Sevgili dostlarım, yaramız büyük, yaramız derin…
Bugün Türkçe, toplam 1 milyon kelime sayısı ile dünyanın hâlâ en zengin 3’üncü dilidir. Balkanlardan Sibirya’ya kadar olan 20 milyon kilometrekarelik alanda ana dil olarak konuşulan Türkçelerin bütün kelimeleri toplandığında ortaya 1 milyon farklı kelime gibi müthiş bir ifade gücü çıkıyor.
Ancak bizler, bu zengin mirasın müflis mirasyedileri olarak üzerinde oturduğumuz variyetin farkında bile değiliz…
Sovyetler Birliği dağılarak Türk Dünyası üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan Rus hegemonyası kırıldıktan sonra dahi aradan 25 yıl geçmesine rağmen, günümüz Türk aydını, hâlâ İstanbul’da basılan bir gazeteyi Tuva’da okuyamıyor. Ya da Kaşgar’da bin bir güçlükle basılan bir matbu eseri Üsküp’te göremiyor bile…
Bundan yaklaşık 100 yıl önce Gaspıralı İsmail Bey’in Rus işgali altındaki Kırım’da başardığını, bugün 8 bağımsız Türk Devleti’nin bulunduğu günümüz dünyasında, bunca teknolojik imkâna rağmen gerçekleştiremiyoruz.
Gaspıralı’nın bastığı gazeteler Rus işgalindeki Türk yurtlarının yanı sıra Osmanlı Devleti’ne, henüz Ruslarca işgal edilemeyen Batı Türkistan’a ve Çin’le mücadele içindeki Doğu Türkistan’a kadar ve hatta Güney Türkistan’a (Hindistan ve Afganistan’a) uzanıyordu.
Bu ayıp, kendini ‘aydın’ olarak tanımlayan bütün Türk dünyasının şu an yaşayan münevverlerine ve kendini medya patronu veya basın devi olarak tanımlayan zat-ı muhteremlere yeter…
Bu arada Rahmetli Özal zamanında başlayan ve günümüze kadar çeşitli isimlerle devam eden TRT Avaz’ı istisna tutuyorum. 25 yıldır bu uğurda mücadele eden ve bu yayına emeği geçen herkesi de can-ı gönülden tebrik ediyorum.
Ancak 25 yılda hâlâ tam anlamıyla bir alfabe birliğini gerçekleştiremedik. Türkiye’de ayrı, Türkmenistan’da ayrı, Azerbaycan’da ayrı, Özbekistan’da ayrı, Kazakistan’da ayrı Latin alfabeleri kullanılırken; diğer yandan Kırgızistan’da ayrı ve Tacikistan’da ayrı Kiril alfabeleri kullanılıyor. Dünyanın neresinde ve tarihin hangi safhasında görülmüştür ki, bir millet kendi ‘bağımsız’ devletlerinde aynı anda 2 temel kökten 7 farklı alfabe kullansın?
Kısacası şu anda Türk milleti olarak yine tarih yazıyoruz (?)
Bu arada Arap, İbranî, Yunan, Fars, Çin veya Ermeni alfabelerini kullanan küçük grupları saymıyorum bile…
Evet, millet olarak çok sorunlarımız var. İç politikada, dış politikada savunma ve güvenlik konularında her cenahtan taarruzlar var. Olacaktır da…
Çünkü tarih böyle oluşmuştur.
Bugün dünyada resmi dili İngilizce (İngiltere hariç tamamı İngiliz eski sömürgesi olan ‘bağımsız’) 48 ülke varken bunların 7 ayrı alfabe kullandığını düşünsenize… Ne komik olurdu değil mi?
Ya da Fransızca veya Arapça konuşan ülkelerde farklı alfabeler kullanıldığını?
Aklınız bile almıyor değil mi?
Ama biz bunu 25 yıldır millet olarak yaşıyoruz…
Bir milleti bir arada tutan ve millî bilinç oluşmasını sağlayan en önemli unsur dilidir, aynı alfabe ile okuyup yazabilmesidir. Dil birliğini kaybederseniz, gerisi zaten çorap söküğü gibi gelir.
Onun için diyoruz ki, aydınlarımızın bu cehaleti; ancak tahsille mümkündür diye…
Peki, bu kadar ilerlemiş teknolojik imkânlarla desteklenmiş iletişim çağında edebiyatımızın bu sorununu nasıl çözeceğiz?
Çözüm nedir?
1- Ortak Alfabenin Hayata Geçirilmesi.
2- Basının Ortak Alfabeyi Kullanması ve Teşvik Edilmesi.
3- Millî Bilgisayar İşletim Sistemi.
4- Millî İnternet Yazılımı.
5- Ucuz ve Hızlı Ulaşım İmkânları (Sübvansiyon uygulanması).
6- Uydu Yayınları.
7- Ortak Yayınların Gerçekleştirilmesi ve Teşvik Edilmesi.
8- Televizyonlarda belirli bir kota oluşturularak Türk Dünyası’ndan yayınların zorunlu yayınlanması.
9- Özellikle Türkiye’de Genç Nesilde Türk Dünyası Kavramı Oluşturulması.
         Bunları kısaca açmamız gerekirse…
  1. Ortak Alfabenin Hayata Geçirilmesi: Bugün bağımsız 8 Türk devletinin 2’si Kiril alfabesi kullanmaktadır. Diğerleri ise değiştirilmiş Latin alfabesi kullanmaktadır. Bu nedenle ilk iş olarak bu Latin alfabelerinde birlik sağlanması şarttır. Ardından da Kiril alfabesi kullanan 2 ülkenin kesin bir kararla Latin alfabesine geçişi sağlanmalıdır.
  2. Basının Ortak Alfabeyi Kullanması ve Teşvik Edilmesi: Basın – yayının kullandığı dil zamanla toplumun dili haline dönüşür. Bu nedenle Gazete, dergi ve televizyonlara ortak alfabe ile yayın yapmaları zorunluluğu getirilerek, Türk Dünyası Ortak Alfabesi’nin kısa bir sürede kabul görerek yaygınlaşması temin edilmelidir.
  3. Millî Bilgisayar İşletim Sistemi: ABD kaynaklı Miscrosoft firmasının Windows uygulamasına benzer bir anlayışla millî bir yazılım geliştirilmesi ve uygulanması şarttır. Bu konuda yaklaşık 15 – 20 yıl önce TÜBİTAK’ın geliştirdiği ancak sonra kadük bırakılan PARDUS veya benzeri bir çalışma yeniden hayata geçirilmelidir. Millî bilgisayar yazılımı olmadan ne kadar güzel edebi eserler verirsek verelim, bütün teknolojik ifadelerimiz tercüme olacağı için, dilimiz zaman içerisinde yine günümüzdeki gibi işgal altına uğrayacak, ülke güvenliklerimiz tehdit altında kalacaktır.
  4. Millî İnternet Yazılımı: İnternet Explorer, Mozilla, Google Crome vb. gibi millî bir internet yazılımı gerekli olup, bilgi güvenliği ve bilgi arşivlemesi açısından zorunluluktur. Bu konuda yapılacak çalışma ile hem dil güvenliği, hem de yurt güvenliği garanti altına alınacaktır.
  5. Ucuz ve Hızlı Ulaşım İmkânları (Sübvansiyon uygulanması): Toplumlar ancak birbirleriyle irtibat kurdukları sürece kaynaşabilirler. Gözden ırak olan, zamanla gönülden de ırak olur. Bu nedenle Türk edebiyatının Türk Dünyası’nda inkişaf edebilmesi için aynı zamanda seyahat imkânlarının da kolaylaşması, kargo taşımacılığının ucuzlaşması gereklidir. Bugün Batı ülkeleri ile aynı mesafedeki bir Türk devletine seyahat çok daha pahalıya mâl olabilmektedir. Bu nedenle kardeş cumhuriyetler arası ulaşımda uçak yakıtlarının sübvanse edilmesi, İpek Demir Yolu Projesi’nin bir an önce ufak-tefek eksiklerinin giderilerek hayata geçirilmesi, güvenli kara ulaşım imkânının sağlanması olmazsa olmaz gerekliliktir. Bu sayede toplumlar arası kaynaşmayı tekrara sağlayarak edebiyatımızın mevcut etki alanını genişletebiliriz.
  6. Uydu Yayınları: Bugün Türk dünyasının Kazakistan’da bir uzay üssü ile 9’u faal 10 adet uydusu bulunmaktadır. Hemen hemen bütün dünyaya Türkçe televizyon yayını yapabilecek imkânlarımız vardır. Türkiye 6 uydu ile bu konuda başı çekmektedir. TRT’nin Avrasya, Türk vb. isimlerle yayın yapmış bulunan AVAZ televizyonu ile TMB adlı Türk Dünyası Müzik Kanalı hariç Türk Dünyası’na yayın yapan başka bir yayın yoktur. Ancak bu iki yayının da Türk Dünyası’nda ne kadar takip edilebildiği, ya da edildiği ayrı bir tartışma konusudur. Bu yayınların Çağdaş Türk Edebiyatı’nın oluşumunda oynayabileceği rol asla yadsınamaz. Bu nedenle TRT AVAZ yayın kalitelerini yükselterek, en az bir CNN International ya da TRT World kalitesine çekmek zorundadır.
    Ayrıca TMB TV de yayın kalitesini biraz daha yükselterek popüler müzik yayınlarında özellikle de Türkiye’den yayınladığı kliplerde millî hassasiyetleri de göz önüne alarak edebiyatın ayrılmaz bir parçası olan söz yazarlığı konusunda büyük bir fırsat sunabilmektedir.
    Türk Dünyası haber ve müzik kanallarının yanı sıra bir de genel kültür anlamında yayın yapacak ve bütün Türk ülkelerinden kültürel etkinlikleri ve kaliteli film ya da dizileri yayınlayacak bir Türk Dünyası Kültür kanalına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu kanalda Özbekistan’dan, Türkiye’den, KKTC’den veya Makedonya’dan belgesel, film ve dizliler aynı yayın döneminde bir arada bulunmalıdır.
  7. Ortak Yayınların Gerçekleştirilmesi ve Teşvik Edilmesi: Türkiye ve Özbekistan arasında, Kazakistan ile Azerbaycan arasında vb. şekilde ortak film, dizi, belgesel yayınları gerçekleştirilerek, toplumların ve dilin kaynaşması sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, hepimizin de birbirimizden öğreneceğimiz çok şeyler var! Bu büyük medeniyet mirasının hepimiz de mirasçısıyız, ama ne yazık ki her birimizde mirasın bir parçası kalmış. Bu nedenle bir araya gelir ve parçaları birleştirirsek ancak bütünü görebiliriz.
  8. Televizyonlarda belirli bir kota oluşturularak Türk Dünyası’ndan yayınların zorunlu yayınlanması:Özel televizyon kanallarında ve radyolarda en az % 10, ideali % 20 oranında Türk Dünyası’ndan nüfusa göre dağılımı yapılacak şekilde yayınların ekrana getirilmesi zorunluluğu getirilmelidir. Bugün bir ATV, Kanal D veya AZ TV’yi açtığınızda en az % 10 oranında diğer Türk ülkelerinde hazırlanmış prodüksiyonların da yayınlanması ile ancak dil ve kültür birliğini sağlayabilecektir.
  9. Özellikle Türkiye’de Genç Nesilde Türk Dünyası Kavramı Oluşturulması: Anaokullarından itibaren bugün nasıl Türkiye’de İngilizce ve Anglosakson kültürü öğretiliyorsa aynı şekilde Türk Dünyasının varlığı ve kardeş ülkelerin de bizimle birlikte olduğu gerçeği öğretilmelidir. Ancak bu sayede üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen bir Azerbaycanlı öğrenci ile karşılaşan Türk vatandaşının “Türkçe’yi ne kadar da güzel konuşuyorsun. Nerede öğrendin?” diye sorması komedisinin önüne geçebiliriz. Ve ancak böylece çağdaş edebi yayınlarımızın diğer Türk Dünyası’nda okunup, takip edilmesini, sağlayabiliriz.
Reklamlar