Dr.Halide AKINCI
Tarih, 27 Kasım 1878’di. Plevne 14 aydan beri kuşatılmıştı. Balkanları ele geçirmek ve Yakın Doğuya da yerleşmek isteyen Rus İmparatoru II. Aleksandır 1877’inin 12 Nisan günü Kişinev şehrinde Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etti. 185 binlik Rus orduları Kafkaslardan, Kara Deniz üzerinden ve Tuna’yı geçerek Osmanlı topraklarına saldırdı.
Tuna vadisine kuduzca çullanan saldırganı durdurmak için Osmanlı generallerinden Osman Paşa Belgrat dolayında konuşlandırılmış 50 binlik ordusunu Plevne şehrine çekti ve Kayalık mevkiine karargâh kurdu. Ordu Alman tüfeği, Alman ve Amerikan toplarıyla donatılmıştı. Rus orduları Tula yapımı mavzerler Rus ve İngiliz toplarıyla silahlanmıştı. Savaşın ilan edilmesiyle Romanya saldırgandan yana çıktı. Karadağ da Osmanlıya tüfek patlatmaya başladı.
Osman Paşan’ın Plevne savunu hattı delinecek gibi değildi. Bir kış ve bir yaz geçti. Düşman su kaynaklarına ölü hayvan ve zehir atıyor, Osman Paşa askerini ve yerli halkı açlıkla yormak için ekinleri ateşe veriyor, köprüleri havaya uçuruyor yardım gelmesini engelliyordu. Şumnu ordusu Karadeniz üzerinden gelen yağmacılarla başa çıkmaya çalışırken, Süleyman Paşa da diz boyu karda “Şipka” geçidinde durmuştu. İstanbul’dan Plevne’ye çekilen yiyecek ve mühimmat yüklü son katar Sofya’da boşaltılmış, “bu diyar bize vatan olmaz telaşına kapılan Çerkezlerin eşleri ve çocuklarıyla dolu geri dönmüştü.”
Rus saldırısı başlamazdan önce Plevne yarısı Türk yarısı Bulgar iyi komşuluğun en güzel örneklerini verip huzurlu yaşayan bir büyükçe bir şehirdi. Osman Paşa’nın karargâh kurduğu Kayalık uçsuz bucaksız dizileri salkım yüklü Hafız Ali üzümleri cennetiydi. Şehir esnafı tabakhane, kaytancı ve abacı dükkânları açmış, vagonlara yüklediği ilk üzümleri eski kıtaya göndermiş ve sevilmişti. Rusçukta başlayan Bulgaristan uyanış devri Plevne’yi de sarmış, 1839’dan sonra kurulmaya başlayan Türk ve Bulgar okulları şehirden taşmış ve 960 aydınlık yuvası olarak bölgeye konaklanmıştı. Hem Türk hem de Bulgar halkının aynı zamanda aydınlık çırası yakması etrafı aydınlatmış ve karanlığın rüyalarını unutturmuştu.
“Ezilen” Bulgar köylüleri “kurtarmaya” gelen asker kaputlu, sımsıkı sarıldıkları tüfeklerin şakıyan süngüleri önde, kemerli kapılar salkımlı, sağ sol gül açmış, asmalı, sebze ve meyve bahçeleri nimet yüklü avlulara girdiklerinde hep önce şöyle bir duraklayıp “batüşkanın” (Rus toprak ağasının) böyle düzenli avlusu yok” diyor ve iç çekiyorlardı. Aralarındaki konuşmalar Rusça olduğundan, Bulgar köylüler biz kimi kimden kurtarıyoruz, bu köylüler bizim zenginlerden rahat ve varlıklı yaşıyor, gibi sözlerle aralarında anlaşmaya çalışırken, içlerindeki hayranlık gözlerine vuruyor, buralara ne işle geldiklerini unutuyor, tavuk kümesine, holuktaki yumurtalara, kotradaki domuz yavrularına uzandıktan sonra mahzene inip küçük fıçıları sırtlayıp kaçırıyorlardı.
Bulgar uyanış çağı yazarlarından A. Popov, “Plevne Savaşı” kitabında nesnel olayları halk değimleriyle anlatırken talan ve soygunun o denli ayrıntılarına girmiş ki, Rus askerlerin belki de bütün Rusya steplerinde Plevne ovasının nimetleri gibi nimet, lezzeti gibi lezzet, doğası gibi güzellik görmediklerini yazmadan geçememiştir. Türk ve Bulgar Plevnelilerin gururuna da değinerek o yılları bir film şeridi gibi okur gözlerinin önünden geçirirken, düşman toplarının ateşlendiği her an çanların çaldığı gibi tellalarlın da haber yaymaya başladığını, ailelerin kendi elleriyle kazdıkları sığınaklara saklandığını, Türk ve Bulgar ailelerin birbirini takviye ettiğini, seyyar hastaneler dolduğunda yaralı er ve subayların Müslüman ve Hıristiyan demeden, nerede boş yer varsa, orada bakıma alındığını anlatıyor.
Plevne Savaşında, Rus toplarından getirilen kör mermilere hedef olan şehirlerinin, evlerinin, kiliselerinin korunması için dua eden Hıristiyan aileler bir karar alır ve Osman Paşa güçlerini desteklemek için aralarında 5 torba altın para toplar. Papaz başta olmak üzere şehir ileri gelenleri, zenginler ve öğretmenlerle eşraf Osman Paşa’yı ziyaret edip torbaları kendisine şahsen teslim eder. Osman Paşa’nın şehir Hıristiyan nüfusu koruması ve Rusları yenmesi için dua edilir. Bulgar nüfus tarafından toplanıp kayıtsız koşulsuz verilen bu altınlar ordunun ihtiyaçları için kullanılmak üzere verilmiştir.
Son eşeklerin de kesilip yendiği ağır kış şartlarında, derin kar tabakası altında kalan şehre takviye gelmediği gibi yardım kervanları da uğranmaz olmuştur. “Vit” ırmağı boyunca uzayan yardım yollarının kesildiğini, ardından bulaşıcı hastalıkların yayıldığını ve mehlem ve ilaçların birer ikişer bittiğini gören Osman Paşa’nın şehir halkı, ayrıca Hıristiyan ahali için endişesi kat kat artmıştır. Ulaşımı aksatan kışla gelen güçlüklere karşın düşman çok zorlanmıştır. Aşılmaz savunma cephesini birkaç kez hücuma geçiren ve indirdiği ağır darbelerle Rusları Bulgaristan’a geldiklerine pişman eden, hatta birçok yerde beyaz bayrak dikmeye zorlayan ünlü meydan muharebesi komutanı, 27 Kasım 1878 günü, Rusya İmparatoru’nun Romanya’ya çok büyük tavizlerde bulunup Plevne’ye doğru yeni bir Romen ordusunu hareketlendirebildiği haber almıştır.
Aynı gece kurmaylarını toplayan Osman Paşa, onların önüne iki şık koymuştur. Plevne’yi savunurken son ere kadar can feda etmek ya da kuşatmayı yarıp şehirden çıkmak.
Kurmaylar savunma savaşına devam etmekte ayak direrken, Osman Paşa’nın Plevne’yi terk etme planı kabul edilmiştir. Bu derinlikte olmak üzere, Müslüman ve Hıristiyan halkın şehirde kalması veya orduyla birlikte Plevne’den uzaklaşması şıkları uzun uzun görüşülmüştür. Aynı gece papazın da aralarında bulunduğu Hıristiyan zenginler ve esnaf Osman Paşa’nın huzuruna çağrılmıştır. Paşa kendilerine son durum ve kuşatmayı yarıp topluca şehirden çıkma planını açıklamış ve niyetlerini sormuştur.
Plevneli Bulgarların önde gelenleri Osmanlı ordusuyla birlikte şehirden kaçmak istediklerini ve kararlarında kesin olduklarını beyan etmiştir. Bu durumda, beraber gideriz deyen Osman Paşa, yaverinden yan odadaki üç buçuk torba altını getirmesini emretmiştir. Hıristiyan nüfusun Plevne savunması için aralarında topladığı beş torba altının bir buçuk torbasının askeri ihtiyaçlar, seyyar hastanelerin gerekleri ve halka gıda dağıtma işlerinde kullanıldığını bildirdikten sonra, “kenara konan dolu torbalara işaret ederek, hangi ailelerden alınmışsa, iade edin, artık ihtiyacımız olmayacak!” demiştir.
Plevne seçkinleri altınları geri almayı ret etmişler ve ordu ihtiyaçları için kullanılmasını rica etmişlerdir.
Ertesi sabah, at üzerindeki Osman Paşayla birlikte Pleven Hıristiyanları da “Vit Köprüsü”nü geçmiş, ansızın yaşanan izdihamda Hıristiyan ailelere yol gösterirken bacağından yaralanan Osman Paşa atından düşmüştür. Bu büyük savaşın sonunu belirleyen şu talihsiz yazgı, tüm yaşananlar, Osman Paşanın Hıristiyan ahalinin bağışlarını geri çevirmesi, bize bugün “büyüklüğümüze ölçü yoktur!” dedirten ve parmak ısırtan bir eşi olmayan insanlık örneğidir.
Popov’un kaleme aldığı ve içinde başka hiçbir yerde rastlamadığım çok samimi ve gerçekçi bir anlatım tarzıyla Plevne Savunması, Osman Paşa’nın askeri dehası, Müslüman ve Hıristiyan halkın öz şehirlerini birlikte korurken gösterdikleri yürekli yiğitlik, zor günlerin doğurduğu dostluklar ve pekişen dayanışma ve yardımlaşma anlatılarak yaşatılmıştır. Okuduğum en gerçekçi tarihi eserlerden biri olan bu öykülemeyi Bulgaristan’ı ziyaretlerimde aradım da bulamadım. Bir daha elime geçse tercüme ettirip kendi tasarruflarımla hem Türkçe hem de Bulgar dilinde bastırıp hayır için dağıtmak istiyorum.
Vakit ayırdığınız ve ilginiz için teşekkür ederim.